Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

429

 

034 - SEBE' SÛRESİ

 

CÜZ :

22

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

15

Sonra vaktâ ki, ona ölümü hukmettik, onlara onun ölümünü sezdiren olmadı, yalnız bir güve böceği (Arza) dayandığı asasını yiyordu, bu sebeble yıkıldığı zaman tebeyyün etti ki, Cinler eğer gaybi bilir olsalar o zilleti azâb içinde bekleyib durmazlardı

(.......) Sebe' kavminin meskenlerinde - balâda izah edildiği üzere ataları Sebe' İbn-i Yeşcüb İbn-i Ya'rub İbn-i Kahtanın namiyle yad olunan Sebe' kavmi Sûre-i Nemilde kıssaları geçtiği vechile mukaddemâ Güneşe taparlarken. Bilkîs idaresinde Hazret-i Süleymana itaat ederek memleketlerini kurtardıktan başka terakkı etmişlerdi. Meskenleri, merkezleri Yemende Me'rib şehri idi ki, Sebe' ona dahi ıtlak edilir. Bunların meskenlerinde kendileri için (.......) bir âyet, bir ıbret vakı' olmuştu, bu âyet zikrolunacak iki cennet zannedilebilirse de Keşşafın ıhtarı vechile yalnız o değil, kıssalarının hey'eti mecmuasıdır. Şöyle ki,(.......) sağ ve soldan iki Cennet - iki taraflı bağlar, bostanlar, lisani hal ile diyorlardı ki,(.......) rabbınızın rızkından yiyin de ona şükredin - bu ni'metin kadrini bilerek ona göre ıbadet edin. Çünkü(.......) beldeniz bir beldei tayyibe gayet hoş bir belde, rabbınız mağrifeti çok bir rab - onun için şükrünü bilin de iyi hizmet edin. İttifakâtı bedîadandır ki, (.......) lâfzı ebced hisabiyle İstanbulun fethine tarih düşmüştür. Molla Camî merhumun bir hediyyesi olmak üzere ma'ruftur.

16

Celâlime kasem ederim ki, Sebe' için meskenlerinde hakıkaten bir âyet vardı: sağ ve soldan iki Cennet, yeyin diye rabbınızın rızkından da ona şükredin, ne güzel: hoş bir belde, gafur bir rab Fakat onlar bakmadılar, biz de üzerlerine arim seylini salıverdik ve o dilber iki Cennetlerini buruk yemişli, ılgınlık, az bir şey de sidirden iki harap Cennete çevirdik

(.......) fakat onlar, o Sebe'liler ı'raz ettiler - rivayete nazaran on üç Peygamberleri kendilerini da'vet ettikleri halde şükürden kaçındılar, hizmetine bakmadılar(.......) biz de üzerlerine arim seylini salıverdik - arim seyli önüne geçilmez sarp seyl, yâhud Arim denilen seddin seyli veya

Arim deresinin seyli. Ebül'fida' tarihinde «bu seddi Me'rib arzında sebe' İbn-i yeşcüb yapmış ve ona yetmiş kadar çay akıtmış ve uzak vadîlerden seylleri celbeylemiş idi» der. Âlûsî de, Keşşafta da der ki, «bu sed, Bilkısin yaptığı sedd idi ki, iki dağın arası taş ve zift ile kapatarak menba' ve yağmur sularını birikdirtmiş ve iska için lüzumu kadar haklar bırakmıştı».Âlûsî nin nakline göre, seddin arkasına suyu habs edip birbiri üzerine müteaddid kapılar ve önüne nehirlerinin adedince on iki havuz yapmıştı. Bir kavilde bu seddi Yemen kabailinin babası olan Hımyerin yaptığı söylenmiş, bir kavilde de Lokmani ekber İbn-i Âd’ın yaptığı ve taşlarını kalay ve demirle perçinlediği ve bir fersah murabbaında olduğu söylenmiştir. Bunların cem'ınde münafat yoktur.

Evvelâ sebein başlamış olması, sonra Hımyerin, sonra Lokmanın ve Zül'karneynin daha sonra da Bilkısin peyderpey muhtelif inşaat ve ta'miratta bulunmuş olmaları pek melhuzdur.

(.......) acı, kekre veya boruk (.......) esl ağacı - tarafe veya tarfâdan bir nev'ı, büyük nev'ı diye tefsir ediyorlar. Kamus tercemesinde tarfâ ılgın ağacı ve esl onun acı ılgın denilen iri kısmı diye mezkûrdur.(.......) sidir Arabistanın en makbul ağaçlarından olmak üzere ma'ruftur. Meyvesine nıbk ve Arabistan kirazı ta'bir olunduğu Kamus tercemesinde mesturdur. Ezheri demiştir ki, sidir ikidir.Birisinden intifa' olunmaz ve yaprağı yıkamalara yaramaz. Meyvesi kekredir, yenmez, dâl denilen budur. Bir kısmı da su üzerinde biter, meyvesi nıbktır, yaprakları gasûldür, unnab ağacına benzer(.......)

(.......) Burada ikinciye «cenneteyn» ta'biri müşakele ve tehekküm içindir. Türkcemizde ma'ruf bir mesel vardır: «bakılırsa bağ olur bakılmazsa dağ olur»

17

Bunu onlara nankörlüklerinin cezası yaptık ve biz hep öyle çok nankör olanları cezalandırırız

(.......) bu(.......) küfrandandır.

Ya'ni nı'mete nankörlüklerinden dolayı

18

Biz onlarla o feyz-u bereket verdiğimiz memleketler arasında sırt sırta karyeler meydana getirmiştik ve onlarda muntazam seyr-ü sefer takdir eylemiştik, gezin oralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyyet içinde demiştik

(.......) hem onlarla o mübarek kıldığımız içlerine bereket verdiğimiz karyeler arasında sırt sırta karyeler yapmıştık - o bereketli karyelerden murad Şam bilâdıdır.(.......) Katâdeden rivayet olunduğu üzere zahr zahra, ya'ni sırt sırta mülâsık diye tefsir edilmiştir. (.......) ve onlar da,ya'ni o karyeler de seyr-ü seferi muayyen mıktar üzere tertib ve tanzîm etmiştik - her biri yolcu için birer istasyon ve birer merhale halinde idi, birinden çıkan azık taşımadan ve açıkta yatmadan ve tehlike görmeden diğerine gidebilir öyle ki, (.......) o kurayi zâhire içinde geceler ve gündüzlerce emniyyet ve âsayiş ile gidin gezin - öyle muntazam, öyle emniyyetli idi, demek ki, yalnız sebe' değil, Yemenden Şama kadar Arabistanın bütün vaz'ıyyeti böyle bir ma'mure imiş ki, bu çok calibi dikkattir.

19

Buna karşı onlar "ya rabbenâ, seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve nefislerine zulmettiler. Biz de onları efsanelere çevirdik ve temamen didik didik dağıttık, şübhesiz ki, bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette âyetler var

(.......) İşte bu ni'mete karşı da onlar küfrederek ya rabbena dediler (.......) bizim bu seferlerimizin mesafesini uzaklaştır. - Beni İsraîlin hayr olan a'lâyı ednaye değişmek istedikleri gibi bunlar da o ma'muriyyetten bizarlık gösterdiler, onların ortadan kalkıp aralarına uzun mesafelerin, sahraların girmesini istediler. Bunu hakikaten böyle kavlen istemiş olmaları melhuz ise de yaptıkları küfrân ve ısyan ile hâlen istemiş olmaları da zannedilir. Öyle dediler (.......) ve nefislerine zulmettiler, kendilerine yazık ettiler, zira belâlarını aradılar (.......) biz de kendilerini uhduselere; efsânelere,

masallara çevirdik. Denilir ki, ciddî bir süvari iki aydan ziyade ma'mure içinde giderdi ve dört aylık mesafeden ahali yekdiğerinden ateş iktibas edebilirlerdi (.......) ve didik didik darmadağınık ettik, Gassân, Şama iltihak etti, Enmar Yesribe, Cüzam Tihâmeye, Ezd, om ana ilh. (.......) Şübhesiz ki, bunda - sebein zikr olunan bu kıssasında (.......) elbette âyetler var, ıbret alacak delâletler var (.......) çok şükredecek her çok sabırlı için - ya'ni çok şükr edici şekûr olmak için çok sabırlı olmak lâzımdır. Ve işte böyle çok sabırlı olup çok da ni'metlere irmek ve çok şükr edici olmak şanından olan kimseler için işbu Sebe' kıssasında mühim âyetler vardır. Heva ve heveslerini zabt edip zahmetlere meşakkatlere tahammül ederek vazife ve ıbadetlerine çalışan sabırlı kimseler memleketlerini Allah’ın ınayetiyle Cennet gibi ma'mur eder ni'metlere irerler. Allah’ın pek az olan şekûr kullarından olmak istiyenler de o ni'metlerle azmayıb yine sabr-u sebat ile şükrüne ıkdam edecek ehli sabır-u mücahede içinde bulunurlar.

20

Yine celâlime kasem ederim ki, İblîs, onlar aleyhindeki zannını hakıkaten doğru buldu da içlerinde mü'minlerden ıbaret bir fırkadan maadası ona tabi' oldular

(.......) Yine celâlıma kasem ederim ki, İblis onlar.

Ya'ni Sebe'lileryâhud Beni Âdem aleyhinde zannını doğru çıkarttı (.......) demiş olan İblis dediğini tahakkuk ettirdi (.......) onun için halis mü'minlerden ıbaret bir fırkadan maadası o İblise tâbi' oldular, ardınca sürüklendiler, bu sürükleniş de onun kudretinden değil kendilerinin Âhırete iymansızlıklarındandır. Çünkü Allahü teâlâ olanla olmıyanın Âhıretini ayırmıştır. Onun için o ittiba', esas i'tibariyle Şeytanın bir galebesinden değil, emr-ü iradei hakkın galebesindendir. Yoksa Allah’ın iradesinin zıddını tahakkuk ettirmek kimin haddine, her şey'e karşı hâfîz, muhafız, hâkim ancak rabbın Allah’ındır. (.......) Onun için hiç bir şeyden korkmıyarak:

21

Halbuki onun onlar üzerinde hiç bir saltanat kudreti yoktu, lâkin biz Âhırete îmanı olanı belli edecek, ondan şekk içinde bulunandan ayırd eyliyecektik. Öyle ya rabbın her şeye karşı hafîzdir

22

De ki, Allah’ın berisinden o zu'mettiklerinize istediğiniz kadar yalvarın, ne Göklerde ne Yerde zerre mikdarına güçleri yetmez, onların bunlarda bir ortaklığı da yok, onun onlardan bir zahîri de yoktur

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(Ö :  M :1942  H :1361)

 

ELMALILI - ORİJİNAL - (TÜRKÇE)

 

HANEFî

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç