Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

152

 

007 - A'RÂF SÛRESİ

 

CÜZ :

8

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

23

Âdem ve zevcesi rablerine şöyle yalvardılar: "Ey rabbîmiz, biz kendimize zulmettik. Eğer sen bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, şüphesiz hüsrana uğrayanlardan oluruz."

Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime'de, Hazret-i Âdem ve Havva'nın uyarılmalarından sonra ne cevap verdiklerini beyan ediyor, onların, günah işlediklerini itiraf ederek kendisinden, affedilmelerini dilediklerini haber veriyor. Halbuki mel'un İblis, bunlar gibi yapmamış, hatasını itiraf ederek bağışlanmasını dileme yerine, kendisine mühlet verilmesini istemiştir. Allahü teâlâ'da onların her ikisine de istediklerini vermiştir.

Âdamin bu yalvarması, rabbinden almış olduğu kelimelerledir. "Âdem rabbinden kelimeler aldı. Günahının bağışlanmasını istedi. Allah da tevbesini kabul etti. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul edendir, merhamet sahibi Bakara sûresi, 2/97 Âyet-i kerimesi buna işaret etmektedir.

24

Allah dedi "Bir kısımsız diğer birkısmınıza düşman olarak cennetten inin. Yeryüzünde sizin için bir müddete kadar yerleşme ve geçinme vardır."

Allah Âdeme, Havva'ya onların soylarından geleceklere, İbüs'e ve onun soyundan olanlara ve yılana dedi ki: "Birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin. Yeryüzünde, sizlerin karar kılacağınız ve yatıp kalkacağınız yerler vardır ve hayatınızın sonuna kadar sizi geçindirecek şeyler mevcuttur."

Âyette geçen ve "Yerleşme" diye tercüme edilen kelimesi, Ebul Âliye tarafından "Karargah" diye izah edilmiş, Abdullah b. Abbas tarafından ise "Kabir" olarak açıklanmıştır. Taberi, âyetin umum ifadesinin, yeryüzünün hem diriler hem de ölüler için karargah kılındığını ifade ettiğini söylemenin daha evla olduğunu beyan etmiştir.

25

Yine şöyle dedi: "Orada yaşayacasınız, orada öleceksiniz ve tekrar oradan diriltilip çıkarılacaksınız."

Yine Allah dedi ki: Hayatınız yeryüzünde geçecek, ölümüz yeryüzünde olacak, kıyamette hesaba çekilmeniz için de oradan çıkarılıp diriltileceksiniz.

Bu hususta diğer bir âyet-i kerime’de de şöyle buyurulmaktadır:

"Biz, sizin aslınızı topraktan yarattık. Öldükten sonra sizi oraya döndürürüz. Kıyamet günü de oradan tekrar çıkaracağız. Taha sûresi, 20/55

26

Ey Âdemoğulları, sizin için, avret yerinizi öretecek elbise ve ziynet eşyası yarattık. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. İşte bu, Allah'ın delillerindendir. Gerekir ki ibret alırlar.

Ey Âdemoğulları, size, avret yerlerinizi örtecek elbiseler, sıkıntısız ve genişçe yaşamınızı sağlayacak mallar verdik, Allah'ın yasaklarından kaçınıp, emirlerine itaat ederek takvaya bürünmeniz, sizin için, avret mahallelinizi örten elbiselerden daha hayırlıdır. Bu elbise ve mallar, Allah'ın, varlığını gösteren de-lillerindendir. Gerekir ki ibret alır, bâtılı bırakıp hakka yönelirler.

Âyet-i kerime’de, insanların, avret mahallerini örtmeleri için, Allahü teâlâ'nın, kullarına elbise nimetini lütfettiği zikredilmektedir. Cahiliye döneminde, Araplardan bir kısım insanlar, Kâbeyi tavaf ederken, her zaman giydikleri elbiselerini çıkanr çıplak olarak tavaf yaparlardı. Âyet-i kerime böyle yapanları uyararak, avret mahallerin örtmeleri için kendilerine elbiseler verdiğini beyan etmektedir.

Âyet-i kerime’de geçen ve "Zinet eşyası" şeklinde tercüme edilen kelimesi, Abdullah b. Abbas, Mücahid, Süddi, Urve b. Zübeyr ve Dehhaktan nakledilen bir görüşe göre "Mal" demektir. Buna göre, Âyetin bu bölümünün manası: "Sizin için elbiseler ve mal var ettik." demektir.

Yine Abdullah b. Abbas ve Mabed el-Cüheniden, nakledilen diğer bir görüşe göre bu kelimenin manası "Elbiseler" ve "Müreffeh hayat" demektir. İbn-i Zeyd'e göre ise bu kelimenin manası "Güzellik" demektir.

Taberi diyor ki: kelimesinin asıl manası "Geçimlik ve mal" demektir, Bazan bunu Araplar, diğer mallar dışında sadece "Elbise" anlamında kullanırlar. Bazan da "Bolluk ve müreffeh yaşantı" manasında kullanırlar. İbn-i Kesir ise bu kelimenin "Süslü elbise" manasına geldiğini söylemekte ve şöyle demektedir: "Normal elbise insanın avret mahallerini örten elbisedir." "Riyş" ise süslü elbise, süslemek ve güzelleşmek için giyilen elbisedir. Normal elbise zaruri eşyalardan sayılırken, süs elbisesi olan "Riyş" lüks eşyalardan sayılmıştır. Allah, kullarına, zaruri olanların üstünde de nimetler vermiş ve bu itibarla düşünüp ibret almalarını istemiştir

Âyette zikredilen "Takva elbisesi"nden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikredilmiştir.

a- Katade ve İbn-i Cüreyce göre burada zikredilen "Takva elbisesinden maksat iman"dır.

b- Mabed el-Cüheniye göre "Haya ve edep"tir.

c- Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe göre "Salih amel"dir.

d- Abdullah b. Abbastan nakledilen diğer bir görüşe ve Hazret-i Osman'a göre "Güzel kıyafef'tir.

e- Urve b. Zübeyre göre "Allah korkusu"dur.

f- İbn-i Zeyde göre ise "Avret mahallini örtmek"tir. Zira, Allah'tan korkan, avret mahallini örter ve böylece takva elbisesini giymiş olur.

Taberi diyor ki: "Âyet-i kerime’de geçen kelimesi çeşitli gramer kaideleri gözönünde bulundurularak iki şekilde okunmuştur.

a- Bu kelimenin sonu şeklinde ötre okunmuştur. Bu kı-raata göre âyetin manası şöyledir: "Ey Âdemoğulları, sizin bilmiş olduğunuz bu takva elbisesi sizin için, avret mahallerinizi örten elbiselerden ve sizin için yarattığımız mal ve süslerden daha hayırlıdır. Siz bu takva elbisesini giyin.

b- Bu kelimenin sonu şeklinde üstün okunmuştur. Bu kıraata göre ise Âyetin manası şöyledir. "Ey Âdemoğulları, biz sizin için, avret mahallelinizi örten elbiseler mal ve süs eşyaları ve takva elbisesi indirdik. İşte bizim size indirdiğimiz bu şeyler, Kâbeyi tavaf ederken soyunup ta çıplak şekilde tavaf etmenizden" Sizin için daha hayırlıdır. O halde Allah'tan korkun. Allah'ın sizi rıziklandirdığı bu şeyleri geyin, elbiselerinizden soyunmak suretiyle şeytana itaat etmeyin. Çünkü şeytan, bu davranışıyla sizi alaya alıyor, atanız Âdem ve Havvayı, Allah'ın kendilerine giydirdiği elbiseden soyundurarak onları aldattığı gibi sizi de böylece aldatmak istiyor.

Taberi sözlerine devamla diyor ki: "Bu son kıraat şekli Âyetin manasının daha sıhhatli bir şekilde ifade ettiği için daha isabetlidir. Nitekim bundan sonra gelen Âyetin manası da bu Âyeti, son kıraat şekliyle izah etmenin daha münasip olduğunu ifade etmektedir.

Müfessirlerin, takva elbisesi hakkında beyan ettikleri görüşlere gelince; "Onlardan doğru olanı, takva elbisesinden maksadın, nefislerin ve kalblerin, Allah korkusunu hissetmeleri ve bunun icabı olarak ta emirlerini tutup yasaklarından kaçınmalarıdır." diyen görüştür. Takva elbisesi bu manada alındığı takdirde, iman da, salih ameli de hayayı da, Allah korkusunu da ve güzel kıyafetli olmayı da ifade etmiş olur, Zira, Allah'tan korkan, ona iman etmiş olur. Emirlerini tutar, ondan çekinir, her yerde onun, kendisini gözetlediğini düşünür. Diğer kulların onun kusurunu görmelerinden utanır. Böyle olan kimsede de güzelliğin eserleri, hem şekilde hem de ruhda görülür.

Allahü teâlâ, nefislerin ve kalblerin, kendisinden korkmalarını, kişinin üzerine giydiği bir elbiseye benzetmiştir. Zira inşa kendisini maddi tehlikelere karşı elbise ile koruduğu gibi manevi tehlikelere karşı da Allah korkusunu hissetmeyle korur.

27

Ey Âdemoğulları, Şeytan, ana va babanızı (Âdem ile Havva'ya) avret yerlerini kendilerine göstermek için, elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de altmasın. Çünkü Şeytan ve kabilesi, sizin onları göremediğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz ki biz, Şeytanları, iman etmeyenlerin dostları yaptık.

Ey Âdemoğulları, sakın Şeytan iki atanızı, kendilerine avret mahallerini göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizleri de aldatmasın. Çünkü Şeytan ve kabilesi, sizin onları göremediğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz ki biz Şeytanı, mü’minlerin değil ancak kafirlerin dostları kılmışındır.

Âyet-i kerime’de, Şeytanın, Hazret-i Âdem ile Havva'nın elbiselerini soyduğu zikredilmektedir. Daha önce de belirtildiği gibi müfessirler soyulan bu elbiselerin ne olduğu hakkında çeşitli görüşler zikretmişlerdir:

a- İkrime ve Abdullah b. Abbas'a göre Hazret-i Âdem ile Havva'nın bu elbiseleri tırnak idi. Ebul Cevze, Abdullah b. Abbas'ın bu hususta şunları söylediğini rivâyet etmiştir. "Âdem ile Havva, yasaklanan ağaçtan yiyerek hata işleyince onların, tırnaktan olan elbiseleri soyuldu ve bugün var olan tırnaklar, bir hatırlatma ve süs olarak bırakıldı.

İkrime de demiştir ki: "Âdem ile Havva'nın elbiseleri olan tırnaklar soyulurken bugün mevcut olan tırnaklar soyulmadan önce Âdem tevbe etti böylece bu tırnaklar kaldı.

Vehb b. Münebbihe göre ise Hazret-i Âdem ile Havva'nın cennetteki elbiseleri, avret mahalleri örtenni bir nur idi. Onlar, birbirlerinin avret mahallerini göremiyorlardı.

Mücahide göre ise, onların bu elbiseleri, Allah korkusuydu.

Taberi diyor ki: "Bu hususta doğru olan görüş şudur: Âdem ile Havva'nın, avret mahallerini örten bir vasıtaları vardı. Bu vasıta tırnak da olabilir, nurda olabilir, başka bir şey de olabilir. Bu vasıta'nın ne olduğuna dair kesin bir delil bulunmadığından bunun yukarıda zikredilen görüşlerden herhangi biri olduğunu söylemek ve onlardan birini diğerine tercih etmek isabetli değildir.

Âyet-i kerime'de, Hazret-i Âdem ile Havva'nın cennetten çıkarılışı ve elbiselerinin soyulması, şeytana nisbet edilmiştir. Halbuki bunları yapan Allah'tır. Olayın Şeytana isnad edilmesinin sebebi, onun, Âdem ile Havva'yı aldatarak bu olayla cezalandırılmalarına sebep olmasıdır. Bu sebeple bazan bu olaya sebep olan şeytana bazan Ua onu fiilen meydana getiren Allahü teâlâ'ya isna edilmiştir Âyet-i kerime'de belirtildiği gibi. Şeytanın gayelerinden biri de insanın çirkin yerlerini açığa çıkarmak ve ırzına ayaklar allına düşürmektir. Şeytanın günümüzdeki taraftarları da aynı gayeleri gütmektedirler. Medeniyet ve olgunluk adına kamdınlan açılmaya, namahrem, erkeklerle karışmaya, İslamın getirdiği ahlak, kurallarına karşı çıkmaya davet. etmekle ve onları kışkırtmaktadırlar, her çeşit tesettür vasıtlarını kaldırmanın, kadınların İslamî kıyafetten uzaklaştırmanın hedefi malumdur. O da şehevani arzulan kışkırtarak, ırz ve namusları payimal ederek cemiyeti bozmak ve huzursuz etmektir. Yeryüzünde bozgunculuk çıkaran bu mücrimlerin vay haline, kıyamet gününün o dehşetli azabından nasıl kurtulacaklardır.

28

Onlar, bir hayasızlık yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk, Allah da bize bunu emretti." dediler. Ey Rasûlüm, de ki "Şüphesiz ki Allah, hayasızlığı emretmez. Bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz.

Bu kâfirler, Kâbeyi tava etmek için çırılçıplak soyunmak veya diğer zamanlarda açılıp saçılmak gibi bir hayasızlık yapap ta ayıplandıkları zaman kendilerini şöyle müdafa ederlerdi. "Biz, atalarımızı da bu hal üzere bulduk. Biz,' onlara uyuyoruz. Bize bunu, Allah emretti."

Ey Rasûlüm, de ki: "Şüphesiz ki Allah, kullarına hayasızlığı ve çirkin işleri emretmez." Bu hayasızlıkları bize Allah emretti." diyerek, böyle bir şey dediğini bilmediğiniz halde Allah'a karşı iftirada mı bulunuyorsunuz?

Mücahid, Said b. Cübeyr, Şa'bi, Sü'ddi ve Abdullah b. Abbas'tan nakledildiğine göre bu âyet-i kerime'de geçen, "Hayasızlıktan maksat. İslam gelmeden önce cahiliye döneminde bir kısım Arapların, giydikleri elbiseleriyle Kâbeyi tavaf etmelerinin caiz olmadığı kanaatiyla arayı orayı çırılçıplak tavaf etmeleridir.

Bu hususta Mücahid diyor ki: "Kûbeyi çıplak olarak tavaf ediyorlar ve "Biz orayı annemizden doğduğumuz gibi tavaf ediyoruz" diyorlardı. Kadınlar, ön taraflarına geniş bir kayış parçası bağlıyorlar ve şöyle diyorlardı. "Bugün bir kısmı veya tümü görünebilir. Fakat ben, görüneni helal yapmıyorum."

Süddi de diyor ki: "Yemen Araplarından bir kabile, Kâbeyi çıplak olarak tavaf ederlerdi. Onlara: "Niçin böyle yapıyorsunuz?" denince de "Atalarımızı bu hal üzere bulduk. Bunu bize Allah emretti," derlerdi. İşte âyet-i kerime bu hususları beyan etmektedir. Mücahid'den nakledilen başka bir Rivâyete göre kendilerine "Muhafazakârlar." anlamına gelen "Humus" ismi verilen Kureyşliler dışında diğer bütün Araplar Kabe'yi tam çıplak olarak tavaf ederlermiş.

29

De ki: "Rabbim adaleti emretti. Her Mescitte yüzlerinizi ona çevirin ve dini sadece ona tahsis ederek ona yalvarırı. İlk defa sizi o yarattığı gibi yine ona döneceksiniz."

Ey Rasûlüm, o cahillere de ki: "Rabbim bana, adaletli davranmayı ve doğru olmayı emretti. Herhangi bir Mescitte namaz kıldığınız zaman putlara değil Allah'a yönelin. İbadet ve itaatlerinizi sadece ona tahsis ederek ona yalvarın. Zira o sizi ilk defa yoktan var ettiği gibi, ölüp yok olmanızdan sonra, kıyamet gününde tekrar dirilip ona döneceksiniz. Yaptıklarınızdan hesap vereceksiniz."

Âyete geçen "Yüzlerinizi ona çevirin." ifadesinden neyin kastedildiği hususunda iki görüş vardır. Mücahid ve Süddîye göre âyetin manası: "Her Mescitte yüzünüzü Kâbeye çevirin." demektir. Rebi' b. Enese göre ise âyetin manası: "Herhangi bir Mescitte namaz kıldığınız zaman putlara değil Allah'a yönelin" demektir.

Taberi, âyetin, müşrikleri kasdettiğini ve müşriklerin mabedleri olmadığı için yüzlerini Kâbeye çevirmelerinin söz konusu olmadığını, bu sebeple bu son görüşün tercihe şayan olduğunu ve "Yüzlerini putlara değil Allah'a çevirmelerinin emredikliğini söylemektedir."

Âyet-i kerime’nin sonunda "ilk defa sizi o yarattığı gibi yine ona döndürüleceksiniz." buyurulmaktadır. Bu ifade, müfessirler tarafından farklı şekillerde izah edilmiştir.

a- Abdullah b. Abbas, Cabir, Said b. Cübeyr ve Mücahide güre Âyetin bu bölümünün manası şöyledir: "Allah sizleri ilk yarattığında iki guruba ayırıp mü’min ve kafir olarak yarattığı gibi kıyamette de aynı şekilde iki gurup olarak dirileceksiniz. Müslüman olarak ölen kimse ahirette de müslüman olarak dirilecek, kafir olarak ölen de kafir olarak dirilecektir.

b- Ebul Âliye, Muhammed b. Kâ'b el-Kurezi ve Süddiye göre ise bu ifadeden maksat şudur: "Allah yarattıklarım ezeli ilminde nasıl bilmiş ve takdir etmisse yaratıklar, Allah'ın o bilgisine göre davranacaklardır. Müm'min olacaklarını bildiği kimselerin mü’min olarak doğup mü'min olarak öleceklerdir. Kâfir olacaklarını bildiği kimseler ise, İblis gibi, önce cennetliklerin amellerini işleseler dahi sonunda cehennemlik olarak öleceklerdir.

c- Hasan-ı Basri, Katade, Abdullah b. Abbas, Mücahid ve İbn-i Zeyde göre bu ifadeden maksat şudur: Allah sizleri, hiç yokken ilk defa nasıl var ettiyse ölüp yok olmanızdan sonra da tekrar dirilip aynı şekilde ona döneceksiniz."

Taberi de bu son görüşü tercih etmiştir. Zira Âyet-i kerime ahirete iman etmeyen müşriklere öldükten sonra dirilmenin gerçekleşeceğini bilidinneyi kastetmektedir. Sonra dirilmenin gerçekleşeceğini bildirmeyi kasetmektedir. Âhirete iman etmeyen insanlara, mü’min veya kâfir olarak dirileceğini bildirmenin bir manası yoktur. Bu sebeple âyetin tekrar dirilmeyi beyan ettiğini söylemek daha isabetlidir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'de şu hadis-i şerifinde insanların tekrar dirileceklerini beyan ettikten sonra şu Âyeti okumuştur. Bu da bizim izah şeklimizin sıhhatli olduğunu göstermektedir.

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Sizler, yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olarak haşrolacaksınız." Sonra Resûlüllah "varlıktan ilk defa nasıl yarattıysak sonra da öyle dirilteceğiz. Bu bizim vaadimizdir. Şüphesiz biz, vaadimizi mutlaka yerine getirenleriz.

30

Allah, insanların birkısmmi hidâyete erdirdi. Bir kısmı da sapıklığı haketti. Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp Şeytanları dost ediniyor, bununla beraber kendilerini doğru yolda zannediyorlar.

Allah sizden bir topluluğu hidâyete kavuşturdu ve onları salih ameller işlemeye muvaffak kıldı. Onlardan bir fırkanın da sapıklığa düşmesi hak oldu. Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları dostlar edindiler. Kendilerinin de doğru yolda olduklarını zannederler.

Taberi diyorki: "Bu âyet-i kerime, bilmeden günah işleyenlerin ve sapık inanca düşenin sorumlu olmayacağını iddia edenlerin iddialarının yanlış olduğunu beyan etmektedir. Zira âyette, hidâyet üzere olduklarını zanneden fakat sapik olan imselere, "Sapıklar" denilmiş, bu hallerini bilmemelerinden dolayı mazur sayılmamışlar ve hidâyette olanlarla aynı oldukları zikredilmem iştir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç