Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

151

 

007 - A'RÂF SÛRESİ

 

CÜZ :

8

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

12

Allah: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan nedir?" dedi. İblis: "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten, onu ise çamurdan yarattın." dedi.

Allah, İblise; "Âdeme secde etmeni emrettiğim zaman senin ona secde etmene engel olan şey nedir?" dedi. İblis de ona cevaben: "Ben ondan daha üstün ve daha hayırlıyım. Çünkü sen beni ateşten Âdem'i ise çamurdan yarattın. Ateş çamurdan daha üstündür." dedi.

Âyet-i kerime'de geçen ve "Secde etmek" diye tercüme edilen ifadesinin görünürdeki manası, "secde etmemekten" şeklindedir. Buna göre Âyete mana verildiği takdirde Âyetin bu bölümünün manası şöyle olur: "Sana emrettiğimde seni secde etmemekten alıkoyan nedir?" Görüldüğü gibi, mana böyle kabul edilirse İblis'in secde etmesinden dolayı hesaba çekildiği anlaşılır. Halbuki İblis'in, Âdem'e secde etmemesinden dolayı sorgulandığı bütün nasslarda açıkça ifade edilmiştir. İşte âyetteki bu kapalılıktan dolayı müfessirler bu âyeti çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.

a- Bazı Basralı lügat âlimlerine göre Âyette geçen ifadesindeki harfi zaiddir, olumsuzluk manası ifade etmemektedir. Bu durum Arapça'da kullanılan bir üsluptur. Bu sebeple Âyetin bu bölümünün manası: "Seni secde etmekten alıkoyan nedir?" şeklindedir.

b- Diğer bir kısım alimlere göre ise Âyetin, ifadesindeki harfi zaid değildir. Ancak bu ifadeden önce geçen cümlesindeki fiilinin manası "Engel olmak" değil "söylemek"tir. Bu sebeple Âyetin bu bölümünün manası şöyledir: "Sana emrettiğim zaman Âdeme secde etmemeni sana kim söyledi?" Arapçada bu fiil, "söylemek" manasına kullanıldığı zaman, bundan sonra edatı zikredilir. Bu Âyette de durum böyle olmuştur.

c- Diğer bir kısım alimlere göre buradaki harfi zaid değildir. Fakat fiilinin manası "Mecbur olmak" demektir. Âyetin manası ise: "Seni Âdeme secde etmemeye mecbur eden sebep nedir?" şeklindedir.

Taberi diyor ki: "Bana göre doğru olan söz, bu Âyette, belli bir ifadenin mahzuf olduğunu söylemek ve mahzufun da "muhtaç kıldı" fiili olduğunu ifade etmektir. Yani, bu Âyetin bu bölümünün manası şöyledir: "Ey İblis, Âdeme secde etmeni emrettiğim zaman, secde etmene engel olan ve seni, secde etmemeye zorlayan şey nedir? Bu görüşü tercih edişimizin sebebi, Allah'ın kelamında her hangi bir şeyin zaid olduğunu ve bir mana taşımadığını söylemekten kaçınmaktır. fiilinin buradaki şekliyle, "söylemek" manasına gelmesi de üslup itibariyle uygun değildir. Bu sebeple Âyette manayı tamamlayacak bir ifadenin mahzuf olduğunu söylemek isabetli olan bir görüştür. Zira muhataplar bu mahzuf olan cümleyi, Âyetin akışından anlayabilirler.

Âyet-i kerime'de İblisin, Allahü teâlâ'nın sorusuna şu cevabı verdiği zikredilmektedir. "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten onu ise çamurdan yarattın." İblis Âdeme secde etmemesinin gerekçesi olarak kendisinin yaratıldığı ateşin, Âdem'in yaratıldığı topraktan daha üstün olduğunu söylemiş, böylece hakkı idrak edememiş ve doğru yoldan sapmıştır. Zira ateş cevherinin hafif, körü körüne yayılan, dalgalanan ve yukarı doğru yükselen bir cevher olduğu malumdur. İşte İblis'te bulunan bu cevher onu, Allah'ın, levh-i mahfuzunda isyankâr biri olacağı tescil edildiği üzere Âdem'e secde etmekten kibirlenmeye, onu hafife almaya sevk etmiş böylece kendi kendini yeyip bitiren bir ateş gibi helake sürüklemiştir. Toprak cevherinin ise, istikrarlı oturaklı, yumuşak, edepli, kararlı bir cevher olduğu malumdur. İşte Âdem'de bulunan bu cevher, onun, levh-i mahfuzda mes'ud bir kimse olacağı tescil edildiği üzere Âdemi, hata yapmasından sonra tevbe etmeye ve rabbinden af ve mağfiret dilemeye sevketmiştir.

İşte Hasan-ı Basri ile İbn-i Sîrin'in "İlk kıyası yapan İblis'ür." sözleri bu türden olan yanlış kıyası ifade etmektedir. Hazret-i Âdem'in, İblis'ten üstün olduğu muhakkaktır. Çünkü Allahü teâlâ onun bizzat kendi eliyle yaratmış, ona kendi rahundan üflemiş, ona melekleri secde ettirmiş, her şeyin ismini öğretmiş ve diğer bir çok özellikler venniştir. Fakat ahmak İblis bütün bunları görememiş, kendisinin, ateşten yaratılması, Âdem'in de topraktan yaratılması dolayısiyle ondan üstün olduğuna delil getirmek istemiştir. Halbu ki o, her ikisinin de yaratıldıkları maddeler bakımından da Âdemden üstün değildir. Ayrıca Âdem'e yaratıldığı cevherin dışında bir çok üstünlük verilmiştir. Bu durumda nasıl olur da İblis ondan üstün olabilir?

13

Allah dedi: "Öyleyse in oradan. Orada büyüklük taslamak senin haddin değildir. Çık çünkü sen, âdilerdensin."

Allah, İblis'e "Cennetten in. Senin cennette kibirlenmeye hakkın yoktur. Cennette olan kimse kibirlenemez. Cennetten çık. Çünkü sen, zelil ve âdi kılınmışlardansın." dedi.

Müfessirlerin çoğunluğu, İblise "İn oradan" diye hitabeden cümleyi izah ederken buranın cennet olduğunu ve dolayısiyle İblis'in cennetten indirildiğini söylemişler buna mukabil bazıları da oranın, göklerde İblise ait bir makam olduğunu ve oradan indirildiğini söylemişlerdir.

14

İblis dedi: "Bari, insanların diriliceği güne kadar bana mühlet ver.

15

Allah da "Sen, mühlet verilenlerdensin" dedi.

İblis, Allahü teâlâ'dan, kıyamette insanların dirileceği güne kadar kendisine mühlet vermesini istedi. Ona bu isteği tam olarak verilmedi. Eğer verilecek olsaydı ebedî olarak yaşayacak ve hiç ölmeyecekti. Çünkü insanlar dirildikten sonra artık bir daha ölüm yoktur. Bu sebeple Allahü teâlâ İblise"... Sen, vakti tayin edilen bir güne mühlet verilenlerdensin." dedi. Hicr sûresi, 15/37-38

İşte, İblis'in öleceği o gün, sur'a birinci üfleniş günüdür. O günde göklerde ve yerde bulunan herkes, bayılıp yere düşecek ve ölecektir. İblis de bu ölecek kimselerden biridir.

Eğer denilecek olursa ki "Birinci Sur'un üflenişine kadar kendilerine mühlet verilen başka kimseler vannı ki, Âyet-i kerime’de İblise" "Sen de o güne kadar mühlet verilenlerden birisin." denmiştir? Cevaben denilir ki "Evet birinci, sur'un üflenmesinden önce hayatta bulunup ta o anda ölecek olanlar o ana kadar yaşamış olanlardır. İblis de bunlardan biri olacaktır.

16

İblis: "Benim azama hükmettiğin için, senin doğru yolunda, kullarının önünü keseceğim.

İblis dedi ki: "Beni saptırman sebebiyle insanoğlunu sana ibadet ye itaatten alıkoyacağım. Senin beni saptırdığın gibi ben de onları saptıracağım."

Âyet-i kerime'de ecen ve "Azmama hükmettin" diye tercüme edilen ifadesi çeşitli şekillerde izah edilmiştir.

Abdullah b. Abbas ve İbn-i Zeyde göre bu ifadenin manası "Beni saptırdığın için" demektir. Başka bir kısım alimlere göre "Beni perişan ettiğin için" demektir. Diğer bir kısım âlimlere göre "Beni cezalandırdığın için" demektir. Başka bir kısım alimlere göre ise bu ifadenin manası "Senin beni azdırmana yemin olsun ki" demektir.

Taberi diyor ki: "Âyet-i kerime'nin bu ifadesi kaderi inkâr edenlerin şu iddialarının bâtıl olduğunu gösterir. Onlar derler ki: "Allah, iman etme ve inkâr etme sebeplerini insanlara bırakmıştır. İnsanlar bu sebeplere baş vurarak ya iman eder veya inkâr ederler. İnsanların iman etmelerine aracı olacak sebeplerle inkâr etmelerine vasıta olacak sebepler aynıdır." Evet, onların bu iddiaları fasittir. Şâyet onların bu iddiaları doğru olacak olsaydı burada İblis, Allahü teâlâ'ya "Sen beni düzelttiğim için ben, senin doğru yolunda oturup kullarının önünü keseceğim." demiş olurdu. Zira İblis'i saptıran da düzelten de onlara göre aynı sebeplerdir. İblis'in saptırılmassını haber vermesiyle düzeltildiğim haber vermesi aynı şey olur. Aslında ise saptırma ile düzeltme sebepleri farklı şeylerdir. Ve bunlar, Allah'ın elinde olan şeylerdir. Bu sebeple İblis, Allahü teâlâ'ya hitabederek "Senin, beni saptırman yüzünden" ifadesini kullanmıştır. Muhammed b. Ka'b el-Kurezi bu noktaya işaret ederek bu âyetin izahında şunu söylemiştir, "Allah kaderi inkâr edenleri kahretsin. İblis, Allah'ı onlardan daha iyi biliyor."

Âyet-i kerime'de geçen ve "Senin doğru yolun" diye tercüme edilen ifadesinden maksat Allah'ın gerçek dini olan İslâmdır. İblis kullan, Allah'ın dininden, ona ibadet ve itaatten saptıracağını söylemiştir. Evet, İblisin işi budur.

Sebre b. Ebi Fâkih diyor ki:

" Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu işittim. "Şüphesiz ki Şeytan, insanoğlunun yollarını keser. Evvela Müslüman olma yolunu keser ve ona şöyle der: "Müslüman olup ta kendi dinini, babalarının ve atalarının dinini mi bırakacaksın?" Fakat kişi onu reddeder ve Müslüman olur. Sonra Şeytan insanoğlunun hicret etme yolunu keser ve ona "Hicret edip yurdunun topraklarım ve gökyüzünü (ufuklarını) terk mi edeceksin? Zira hicret edip başka yere giden kimse, otlaktaki ipe bağlı at'a benzer. (Gittiği yabancı ülkede hürrriyeti kısıtlıdır) İnsanoğlu ise ona karşı gelir hicret eder. Sonra Şeytan onun cihad etme yolunu keser ve ona: "Cihad edip te malını ve canını zarara sokacaksın, savaşacaksın, öldürüleceksin, karim başkaları alçak ve malın bülüşülecektir." der. İnsanoğlu onun bu sözlerini reddeder ve cihadını yapar."

Peygamber efendimiz sözlerine devamla buyurdu ki: "İnsanoğlundan kim böyle yapar da ölürse onu, Allah'ın cennete koyması haktır. Şâyet öldürülürse yine Allah'ın onu cennete koyması haktır. O kişi boğularak ölse de Allah'ın onu cennete koyması haktır. Yahut hayvanı kendisi düşürerek öldürse de yine Allah'ın onu cennete koyması haktır. Nese-i K.el-Cihad bab: 19 / Ahmed b. Hanbel, Müsned: C: 3, S.483.

Avn b. Abdullah'a göre ise burada zikredilen "Senin doğru yolun"dan maksat Mekke'nin yoludur. İblis Allah'ın kullarının, Mekke'ye gitmelerine engel olacağını söylemiştir.

Taberi diyor ki: "Her ne kadar Avn'ın söylediği yol da Allah'ın doğru yollarından biri ise de o yolların hepsini kapsamamaktadır. Âyet-i kerime'de İblis'in genel bir ifade ile, insanları Allah'ın yolundan alıkoyacağı zikredildiğinden ve bu yol hakkında Resûlüllah'tan da hadis Rivâyet edildiğinden bunu "Hak Yol" olarak izah etmek daha isabetlidir. Nitekim Mücahid de, buradaki Yol'dan maksadın, hak yol olduğunu söylemiştir. Zaten Şeytan, insanları Allah'a yaklaştıracak herhangi bir yolun başında durup onları oradan saptırmaktan geri durmaz. Aksine bütün gayretlerini harcar.

17

Sonra onlara, önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenler olarak bulmayacaksın" dedi.

İblis devam ederek şöyle demiştir: "Sonra Âdem oğul la rina hak ve bâtıl olan her yönden sokulacağın. Onları, âhlirettleri hakkında şüpheye düşüreceğim. Dünyayı kendilerine süslü göstereceğim. İyiliklerden nefret ettireceğim. Kötülüklere teşvik edeceğim. Sen de onların çoğunu nimetlerine karşı sana şükredenler ve seni birleyenler olarak bulmayacaksın.

Müfessirler, bu âyeti kerime’de geçen "Ön, arka, sağ ve sol" ifadelerinden neyin kastedildiği hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas ve Katadeden nakledilen bir görüşe göre bu Âyette zikredilen ön'den maksat, ahiret Arka'dan maksat, dünya, Sağ'da maksat, dini hükümler ve sevaplar, So'Idan maksat ise, isyanlar ve kötü amellerdir."

Bu izaha göre şeytan şöyle demiştir; "Ben insanlara âhiretleri hususunda sokulacağım. Ölümden sonra dirilme, hesaba çekilme, cennet ve cehenneme konulma hususunda onları şüpheye düşüreceğim. Ben insanlara dünyaları hususunda da sokulacağım. Dünyayı onlara sevdirip yaldızlı göstereceğim. Böylece onları dünyaya daldıracağım. Yine ben insanlara dinleri ve salih amelleri hususunda da sokulacağım. Onları, iyilik yapmaktan engellemeye çalışacağım. Ben insanlara, kötü ameller hususunda da sokulacağım. Onları, kötü amellere çağıracağım ve o amelleri süslü göstereceğim.

b- Yine Abdullah b. Abbas, İbrahim en-Nehâi, Hakem, Südtlî ve İbn- Cü-reye'den nakledilen bir görüşe göre bu âyette zikredilen ön'den maksat dünya, Arka'dan maksat âhiret, Sağ'dan maksat hakikat ve salih ameller, Sol'dan maksat ise bâtıl ve kötü amellerdir. Şeytan bunların hepsi hakkında insanları saptıracağını söylemektedir.

c- Mücahide göre ise baradaki Ön ve Sağ ifadelerinden maksat, görünen yönler, Arkak ve Sol ifadelerinden maksat ise, görünmeyen yönler demektir. Bu izaha göre de şeytan, insanlara görünen ve görünmeyen her yerden sokulacağını sölmeşitir.

Taberi diyor ki: "Bana göre bu görüşlerden doğru olanı, bu ifadelerin manasının şöyle olduğunu söyleyen görüştür. "Şeytan demiştir ki "Ben insanlara, bütün hak ve bâtıl yönlerden sokulacağım. Onları hak'tan alıkoyup batılı ise süsleyeceğim."

Abdullah b. Abbas demiştir ki: "Şeytan insanlara üstten sokulacağını zikretmemiştir. Zira o yönden kullara Allah'ın rahmeti gelmektedir."

Âyet-i kerime'nin sonunda "Çoğunu şükredenler olarak bulmayacaksın." buyurulmaktadır. Kulların Allah'a şükrü, Allah'ın birliğini ikrar edip emir ve yasaklarına uymalarıdır. Nitekim, Abdullah b. Abbas, buradaki "Şükredenler" ifadesini, "Allah'ı birleyenler" şeklinde izah etmiştir.

18

Allah dedi "Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten çık. Yemin olsun ki sana tabi olanlarla birlikte cehennemi sizinle dolduracağım."

Allah İblise dedi ki: "Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten çık. Yemin olsun ki Âdemoğullarından sana kim itaat ederse, cehennemi seninle ve onlarla birlikte dolduracağım.

Görüldüğü gibi Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime'leriyle kullarını onların ve kendisinin düşmanı olan İblis'in düşmanlığına karşı uyarmakta ve onun bu düşmanlığının çok eskiye dayandığını beyan etmektedir ki kullan şeytanın vesveselerinden kaçınıp kendisinin emirlerine yönelsinler.

Bu hususta diğer Âyetlerde de buyuruluyor ki:

"Allah şöyle dedi: "Haydi git, Âdemin soyundan sana kim uyarsa, cezanız cehennemdir. Bu yeterli bir cezadır."

"Onlardan gücünün yettiklerini evsvesenle bana karşı tahrik edip yoldan çıkar. Atlı ve yayakmnı toplayarak bütün oyunlarını ortaya koy. Onlara, mal ve çocçuklarında ortak ol. Asılsız vaadlerde bulun. Aslında Şeytan, kendisine uyanlara aldatıcı vaadlerde bulunmaktan başka bir şey yapamaz."

" Şüphesiz ki senin, salih kullanın üzerindne hiçbir nüfuzun yoktur. Rabbin vekil olarak yeter. îsra sûresi, 17/63-65

19

Ey Âdem, sen ve zevcen cennette kalın. Dilediğiniz yerden yeyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Sonnra zalimlerden olursunuz."

Allah Âdeme dedikî: "Ey Âdem, sen ve eşin Havva Cennette kaim. Cennet nimetlerinden dilediğiniz yerden yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Aksi takdirde Allah'ın emrine karşı gelen zalimlerden olursunuz.

20

Şeytan onlara, kendilerine görünmeyen avret yerlerini göstermek için vesvese verdi. Ve şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı, sadece, ikiniz de Melek olmayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasınız diye yasakladı."

Şeytan, Âdem ve Havva'ya, içinde bulunduktan nimetlerden mahrum etmek ve elbiselerinden soyundurarak örtülü olan avret yerlerim açığa çıkarmak için tuzaklar kurarak vesvese verdi. Ve şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı, sadece, ikiniz de Melek olmayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasınız diye yasakladı."

Âyet-i kerime’de geçen ve "Olmayasınız" diye tercüme edilen ifadesinin görünürdeki manası, "Olasınız" şeklindedir. Olumsuzluk ifadesi zikredilmem iştir. Ancak Arapça'da bu gibi ifadelerde olumsuzluk ifade eden edatının düşürülmesi, uygulanan bir kuraldır. Burada da bu kuralın gereği bu edat düşmüştr. Fakat manası mevcuttur. Nitekim Nisa sûresi'nin yüz yetmiş altıncı Âyetinin en son"cümlesinde de bu edat düşürülmüş ve cümle şöyle olmuştur. halbuki cümlenin aslı dür. Cümleye mana verilirken bu harfin varlığı da kabul edilir ve "Sapıklığa düşmemeniz için" şeklinde izah edilir.

21

Ayrıca onlara: Şüphesiz ki ben, size, nasihat edenlerdenim." diye yemin etti.

Şeytan, Âdem ile Havva'ya: "Ben sizden önce yaratıldım. Bu işleri sizden daha iyi bilirim. Bana tâbi olun size doğru yolu göstereyim." diye vesvese verdi. Ve bu hususta doğru söylediğine dair de Allah'a yemin ederek aldanmalarına vesile oldu. Zira onlar, herhangi bir kimsenin, yalan yere Allah adına yemin edebileceğini tahmin etmiyorlardı.

22

Böylece onları aldatarak, ağaçtan yemeye sevketti. Ve o ağacın meyvesinden tadınca avret yerleri onlara göründü. Başladılar cennet yapraklarıla ayıp yerlerini örtmeye. Bunun üzerine rableri onlara şöyle nida etti: "Ben size bu ağaçtan yemenizi yasak etmedim mi? Ve size Size, şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır" demedim?"

Şeytan, Âdem ve Havvayı aldatarak ağacı onlara gösterdi. Onlar da ağacın meyvesinden yeyince avret yerleri açıldı. Bunun üzerine Âdem ve Havva, avret mahallerini kapatmak için cennet ağaçlarının yapraklarım toplamaya başladılar. Bunun üzerine rableri onlara şöyle nida etti: "Ben size bu ağaçtan yemenizi yasak etmedim mi? Ve size "Şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır." demedim mi?"

Abdullah b. Abbas bu Âyetin izahında diyor ki: "Allah'ın Âdem' ve zevcesine yasaklamış olduğu ağaçtan maksat, başaktır. Âdem ile Havva bundan yeyince avret mahalleri açığa çıktı. Onların avret mahallerini, tırnak şeklinnde kabuklar öıtüyordu. Âdem ve Havva, cennetteki incir ağacının yapraklarını alıp avret mahallerine yapıştırmaya başladılar. Âdem cennette gerisin geri gitmeye başladı. Cennet ağaçlarından bir ağaç onu yakaladı. Allah ona "Ey Âdem benden mi kaçıyorsun." dedi. Âdem şöyle cevap verdi: "Hayır, fakat senden utandım ey rabbim." Allah "Benim cennette sana bahşettiğim ve serbest kıldığım şeyler, sana haram kıldığım şeyin dışında kafi gelmiyor muydu?" dedi. Âdem "Evet rabbim, kafi geliyordu. Fakat senin izzetine yemin olsun ki, herhangi bir kimsenin senin adına yalan yere yemin edeceğini sanmıyordum." diye cevap verdi. Abdullah b. Abbas diyor ki: "O yemin de "Yemin olsun ki ben size nasihat edenlerdenim" sözüdür. Bunun üzerine Allah buyurdu ki: "İzzetime yemin olsun ki seni yeryüzüne indireceğim. Ondan sonra geçimini zorlukla sağlayacaksın." Böylece Âdem cennetten indirildi. O ve Havva cennette bol rızıklar yiyorlardı. İkisi de, bol olmayan yiyicek ve içeceklerin içine indirildiler. Ona demiri işleme sanatı öğretildi. Ekin ekmesi emredildi. O da toprakları sürdü, ekti, suladi. Mahsuller yetişince de biçti, dövdü, savurdu, öğüttü, hamur yoğurdu, ekmek yaptı sonra onu yedi. Ancak bu dununa alışıncaya kadar bir tikim sıkıntılar çekti.

Âyet-i kerime'de Hazret-i Âdem ile Havva'nın yasaklanan ağaçtan yemeleri üzerine, avret mahallerinin görünür hale geldiği zikredilmektedir. Onlar bu ağaçtan yemeden evvel, avret mahallerinin örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Onların avret mahallerini örten bu elbisenin ne olduğu hakkında iki görüş zikredilmiştir.

Vehb b. Münebbih ve diğer bir kısım alimlere göre bu elbise bir nur idi ve onların avret mahallerini örtüyordu.

Abdullah b. Abbas ve Katadeye göre ise bu elbise tırnak idi.

Âyet-i kerime’nin devamında "Rabbi onlara "Ben size bu ağaçtan yemenizi yasak etmedin mi? Ve "Şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır." demedim mi? dedi." buyıırulmaktadır.

Muhammed b. Kays, âyetin bu bölümünü şu şekilde izah etmiştir. "Allahü teâlâ Âdeme, "Niçin bu ağaçtan yedin? Ben bunu sana yasaklamıştım." dedi. Âdem de: "Ey rabbim, onu bana Havva yedirdi" dedi. Allah Teâla Havvaya: "Sen niçin ona bunu yedirdin?" diye sordu. Havva da: "Bana yılan emretti." dedi. Allahü teâlâ Yılana: Havva'ya bunu neden emrettin?., diye sordu. Yılan da: Onu bana İblis emretti." dedi. Allahü teâlâ da: "İblis kovulmuştur, lanete uğratılmıştır. Sen de ey Havva, ağacı kanattığın gibi her ay kanayacaksın. Sana gelince ey yılan, senin ayaklarını keseceğim. Yüzüstü sürükleneceksin. Seni görenler kafanı ezecekler. Birbirinize düşman olarak inin." buyurdu.

Abdullah b. Abbas da diyor ki: "Âdem ağaçtan yeyince Allahü teâlâ ona: "Sana yasaklamış olduğum ağaçtan niçin yedin?" diye sordu. Âdem de: "Onu bana Havva emretti." dedi, Allahü teâlâ: "Ben Havvayı zorluklarla gebe kalması ve zorluklarla doğurmasıyla cezalandırdım." buyurdu. Bunun üzerine Havva ağladı. O anda ona "Ağlama, sana ve çocuğuna verildi." denildi.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç