Allah: "Sana emrettiğimde seni secde etmekten alıkoyan
nedir?" dedi. İblis: "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni ateşten, onu ise çamurdan
yarattın." dedi.
Allah, İblise; "Âdeme secde etmeni emrettiğim zaman senin ona secde etmene engel
olan şey nedir?" dedi. İblis de ona cevaben: "Ben ondan daha üstün ve daha
hayırlıyım. Çünkü sen beni ateşten Âdem'i ise çamurdan yarattın. Ateş çamurdan
daha üstündür." dedi.
Âyet-i kerime'de geçen ve "Secde etmek" diye tercüme edilen ifadesinin
görünürdeki manası, "secde etmemekten" şeklindedir. Buna göre Âyete mana
verildiği takdirde Âyetin bu bölümünün manası şöyle olur: "Sana emrettiğimde
seni secde etmemekten alıkoyan nedir?" Görüldüğü gibi, mana böyle kabul edilirse
İblis'in secde etmesinden dolayı hesaba çekildiği anlaşılır. Halbuki İblis'in,
Âdem'e secde etmemesinden dolayı sorgulandığı bütün nasslarda açıkça ifade
edilmiştir. İşte âyetteki bu kapalılıktan dolayı
müfessirler bu âyeti çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
a- Bazı Basralı lügat âlimlerine göre Âyette geçen ifadesindeki harfi
zaiddir, olumsuzluk manası ifade etmemektedir. Bu durum Arapça'da kullanılan bir
üsluptur. Bu sebeple Âyetin bu bölümünün manası: "Seni secde etmekten alıkoyan
nedir?" şeklindedir.
b- Diğer bir kısım alimlere göre ise Âyetin, ifadesindeki harfi zaid
değildir. Ancak bu ifadeden önce geçen cümlesindeki fiilinin manası "Engel
olmak" değil "söylemek"tir. Bu sebeple Âyetin bu bölümünün manası şöyledir:
"Sana emrettiğim zaman Âdeme secde etmemeni sana kim söyledi?" Arapçada bu fiil,
"söylemek" manasına kullanıldığı zaman, bundan sonra edatı zikredilir. Bu Âyette
de durum böyle olmuştur.
c- Diğer bir kısım alimlere göre buradaki harfi zaid değildir. Fakat
fiilinin manası "Mecbur olmak" demektir. Âyetin manası ise: "Seni Âdeme secde
etmemeye mecbur eden sebep nedir?" şeklindedir.
Taberi diyor ki: "Bana göre doğru olan
söz, bu Âyette, belli bir ifadenin mahzuf olduğunu söylemek ve mahzufun da
"muhtaç kıldı" fiili olduğunu ifade etmektir. Yani, bu Âyetin bu bölümünün
manası şöyledir: "Ey İblis, Âdeme secde etmeni emrettiğim zaman, secde etmene
engel olan ve seni, secde etmemeye zorlayan şey nedir? Bu görüşü tercih
edişimizin sebebi, Allah'ın kelamında her hangi bir şeyin zaid olduğunu ve bir
mana taşımadığını söylemekten kaçınmaktır. fiilinin buradaki şekliyle,
"söylemek" manasına gelmesi de üslup itibariyle uygun değildir. Bu sebeple
Âyette manayı tamamlayacak bir ifadenin mahzuf olduğunu söylemek isabetli olan
bir görüştür. Zira muhataplar bu mahzuf olan cümleyi, Âyetin akışından
anlayabilirler.
Âyet-i kerime'de İblisin, Allahü teâlâ'nın
sorusuna şu cevabı verdiği zikredilmektedir. "Ben ondan hayırlıyım. Çünkü beni
ateşten onu ise çamurdan yarattın." İblis Âdeme secde etmemesinin gerekçesi
olarak kendisinin yaratıldığı ateşin, Âdem'in yaratıldığı topraktan daha üstün
olduğunu söylemiş, böylece hakkı idrak edememiş ve doğru yoldan sapmıştır. Zira
ateş cevherinin hafif, körü körüne yayılan, dalgalanan ve yukarı doğru yükselen
bir cevher olduğu malumdur. İşte İblis'te bulunan bu cevher onu, Allah'ın,
levh-i mahfuzunda isyankâr biri olacağı tescil edildiği üzere Âdem'e secde
etmekten kibirlenmeye, onu hafife almaya sevk etmiş böylece kendi kendini yeyip
bitiren bir ateş gibi helake sürüklemiştir. Toprak cevherinin ise, istikrarlı
oturaklı, yumuşak, edepli, kararlı bir cevher olduğu malumdur. İşte Âdem'de
bulunan bu cevher, onun, levh-i mahfuzda mes'ud bir kimse olacağı tescil
edildiği üzere Âdemi, hata yapmasından sonra tevbe etmeye ve rabbinden af ve
mağfiret dilemeye sevketmiştir.
İşte Hasan-ı Basri ile İbn-i Sîrin'in "İlk
kıyası yapan İblis'ür." sözleri bu türden olan yanlış kıyası ifade etmektedir.
Hazret-i Âdem'in, İblis'ten üstün olduğu muhakkaktır. Çünkü
Allahü teâlâ onun bizzat kendi eliyle
yaratmış, ona kendi rahundan üflemiş, ona melekleri secde ettirmiş, her şeyin
ismini öğretmiş ve diğer bir çok özellikler venniştir. Fakat ahmak İblis bütün
bunları görememiş, kendisinin, ateşten yaratılması, Âdem'in de topraktan
yaratılması dolayısiyle ondan üstün olduğuna delil getirmek istemiştir. Halbu ki
o, her ikisinin de yaratıldıkları maddeler bakımından da Âdemden üstün değildir.
Ayrıca Âdem'e yaratıldığı cevherin dışında bir çok üstünlük verilmiştir. Bu
durumda nasıl olur da İblis ondan üstün olabilir?
Allah dedi: "Öyleyse in oradan. Orada büyüklük
taslamak senin haddin değildir. Çık çünkü sen, âdilerdensin."
Allah, İblis'e "Cennetten in. Senin cennette kibirlenmeye hakkın yoktur.
Cennette olan kimse kibirlenemez. Cennetten çık. Çünkü sen, zelil ve âdi
kılınmışlardansın." dedi.
Müfessirlerin çoğunluğu, İblise "İn
oradan" diye hitabeden cümleyi izah ederken buranın cennet olduğunu ve
dolayısiyle İblis'in cennetten indirildiğini söylemişler buna mukabil bazıları
da oranın, göklerde İblise ait bir makam olduğunu ve oradan indirildiğini
söylemişlerdir.
İblis dedi: "Bari, insanların diriliceği güne kadar
bana mühlet ver.
Allah da "Sen, mühlet verilenlerdensin" dedi.
İblis, Allahü teâlâ'dan, kıyamette
insanların dirileceği güne kadar kendisine mühlet vermesini istedi. Ona bu
isteği tam olarak verilmedi. Eğer verilecek olsaydı ebedî olarak yaşayacak ve
hiç ölmeyecekti. Çünkü insanlar dirildikten sonra artık bir daha ölüm yoktur. Bu
sebeple Allahü teâlâ İblise"... Sen, vakti
tayin edilen bir güne mühlet verilenlerdensin." dedi.
Hicr sûresi, 15/37-38
İşte, İblis'in öleceği o gün, sur'a birinci
üfleniş günüdür. O günde göklerde ve yerde bulunan herkes, bayılıp yere düşecek
ve ölecektir. İblis de bu ölecek kimselerden biridir.
Eğer denilecek olursa ki "Birinci Sur'un
üflenişine kadar kendilerine mühlet verilen başka kimseler vannı ki,
Âyet-i kerime’de
İblise" "Sen de o güne kadar mühlet verilenlerden birisin." denmiştir? Cevaben
denilir ki "Evet birinci, sur'un üflenmesinden önce hayatta bulunup ta o anda ölecek
olanlar o ana kadar yaşamış olanlardır. İblis de bunlardan biri olacaktır.
İblis: "Benim azama hükmettiğin için, senin doğru
yolunda, kullarının önünü keseceğim.
İblis dedi ki: "Beni saptırman sebebiyle insanoğlunu sana ibadet ye itaatten
alıkoyacağım. Senin beni saptırdığın gibi ben de onları saptıracağım."
Âyet-i kerime'de ecen ve "Azmama hükmettin" diye tercüme edilen ifadesi çeşitli
şekillerde izah edilmiştir.
Abdullah b. Abbas ve
İbn-i Zeyde göre bu ifadenin manası "Beni
saptırdığın için" demektir. Başka bir kısım alimlere göre "Beni perişan ettiğin
için" demektir. Diğer bir kısım âlimlere
göre "Beni cezalandırdığın için" demektir. Başka bir kısım alimlere göre ise bu
ifadenin manası "Senin beni azdırmana yemin olsun ki" demektir.
Taberi diyor ki: "Âyet-i
kerime'nin bu ifadesi kaderi inkâr edenlerin şu iddialarının bâtıl
olduğunu gösterir. Onlar derler ki: "Allah, iman etme ve inkâr etme sebeplerini
insanlara bırakmıştır. İnsanlar bu sebeplere baş vurarak ya iman eder veya inkâr
ederler. İnsanların iman etmelerine aracı olacak sebeplerle inkâr etmelerine
vasıta olacak sebepler aynıdır." Evet, onların bu iddiaları fasittir. Şâyet
onların bu iddiaları doğru olacak olsaydı burada İblis,
Allahü teâlâ'ya "Sen beni düzelttiğim için
ben, senin doğru yolunda oturup kullarının önünü keseceğim." demiş olurdu. Zira
İblis'i saptıran da düzelten de onlara göre aynı sebeplerdir. İblis'in
saptırılmassını haber vermesiyle düzeltildiğim haber vermesi aynı şey olur.
Aslında ise saptırma ile düzeltme sebepleri farklı şeylerdir. Ve bunlar,
Allah'ın elinde olan şeylerdir. Bu sebeple İblis,
Allahü teâlâ'ya hitabederek "Senin, beni saptırman yüzünden"
ifadesini kullanmıştır. Muhammed b.
Ka'b el-Kurezi bu noktaya işaret ederek bu âyetin izahında şunu söylemiştir,
"Allah kaderi inkâr edenleri kahretsin. İblis, Allah'ı onlardan daha iyi
biliyor."
Âyet-i kerime'de geçen ve "Senin doğru yolun" diye tercüme edilen ifadesinden
maksat Allah'ın gerçek dini olan İslâmdır. İblis kullan, Allah'ın dininden, ona
ibadet ve itaatten saptıracağını söylemiştir. Evet, İblisin işi budur.
Sebre b. Ebi Fâkih diyor ki:
" Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu
işittim. "Şüphesiz ki Şeytan, insanoğlunun yollarını keser. Evvela Müslüman olma
yolunu keser ve ona şöyle der: "Müslüman olup ta kendi dinini, babalarının ve
atalarının dinini mi bırakacaksın?" Fakat kişi onu reddeder ve Müslüman olur.
Sonra Şeytan insanoğlunun hicret etme yolunu keser ve ona "Hicret edip yurdunun
topraklarım ve gökyüzünü (ufuklarını) terk mi edeceksin? Zira hicret edip başka
yere giden kimse, otlaktaki ipe bağlı at'a benzer. (Gittiği yabancı ülkede
hürrriyeti kısıtlıdır) İnsanoğlu ise ona karşı gelir hicret eder. Sonra Şeytan
onun cihad etme yolunu keser ve ona: "Cihad edip te malını ve canını zarara
sokacaksın, savaşacaksın, öldürüleceksin, karim başkaları alçak ve malın
bülüşülecektir." der. İnsanoğlu onun bu sözlerini reddeder ve cihadını yapar."
Peygamber efendimiz sözlerine devamla
buyurdu ki: "İnsanoğlundan kim böyle yapar da ölürse onu, Allah'ın cennete
koyması haktır. Şâyet öldürülürse yine Allah'ın onu cennete koyması haktır. O
kişi boğularak ölse de Allah'ın onu cennete koyması haktır. Yahut hayvanı
kendisi düşürerek öldürse de yine Allah'ın onu cennete koyması haktır.
Nese-i K.el-Cihad bab: 19 /
Ahmed b. Hanbel,
Müsned: C: 3, S.483.
Avn b. Abdullah'a göre ise burada zikredilen "Senin doğru yolun"dan maksat
Mekke'nin yoludur. İblis Allah'ın kullarının, Mekke'ye gitmelerine engel
olacağını söylemiştir.
Taberi diyor ki: "Her ne kadar Avn'ın
söylediği yol da Allah'ın doğru yollarından biri ise de o yolların hepsini
kapsamamaktadır. Âyet-i kerime'de İblis'in genel bir ifade ile, insanları
Allah'ın yolundan alıkoyacağı zikredildiğinden ve bu yol hakkında
Resûlüllah'tan da hadis Rivâyet
edildiğinden bunu "Hak Yol" olarak izah etmek daha isabetlidir. Nitekim
Mücahid de, buradaki Yol'dan maksadın, hak
yol olduğunu söylemiştir. Zaten Şeytan, insanları Allah'a yaklaştıracak herhangi
bir yolun başında durup onları oradan saptırmaktan geri durmaz. Aksine bütün
gayretlerini harcar.
Sonra onlara, önlerinden arkalarından, sağlarından
sollarından sokulacağım. Böylece çoğunu şükredenler olarak bulmayacaksın" dedi.
İblis devam ederek şöyle demiştir: "Sonra Âdem oğul la rina hak ve bâtıl olan
her yönden sokulacağın. Onları, âhlirettleri hakkında şüpheye düşüreceğim.
Dünyayı kendilerine süslü göstereceğim. İyiliklerden nefret ettireceğim.
Kötülüklere teşvik edeceğim. Sen de onların çoğunu nimetlerine karşı sana
şükredenler ve seni birleyenler olarak bulmayacaksın.
Müfessirler, bu âyeti kerime’de geçen
"Ön, arka, sağ ve sol" ifadelerinden neyin kastedildiği hususunda çeşitli
görüşler zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas ve
Katadeden nakledilen bir görüşe göre bu
Âyette zikredilen ön'den maksat, ahiret Arka'dan maksat, dünya, Sağ'da maksat,
dini hükümler ve sevaplar, So'Idan maksat ise, isyanlar ve kötü amellerdir."
Bu izaha göre şeytan şöyle demiştir; "Ben insanlara âhiretleri hususunda
sokulacağım. Ölümden sonra dirilme, hesaba çekilme, cennet ve cehenneme konulma
hususunda onları şüpheye düşüreceğim. Ben insanlara dünyaları hususunda da
sokulacağım. Dünyayı onlara sevdirip yaldızlı göstereceğim. Böylece onları
dünyaya daldıracağım. Yine ben insanlara dinleri ve salih amelleri hususunda da
sokulacağım. Onları, iyilik yapmaktan engellemeye çalışacağım. Ben insanlara,
kötü ameller hususunda da sokulacağım. Onları, kötü amellere çağıracağım ve o
amelleri süslü göstereceğim.
b- Yine Abdullah b. Abbas, İbrahim
en-Nehâi, Hakem, Südtlî ve İbn- Cü-reye'den nakledilen bir görüşe göre bu âyette
zikredilen ön'den maksat dünya, Arka'dan maksat âhiret, Sağ'dan maksat hakikat
ve salih ameller, Sol'dan maksat ise bâtıl ve kötü amellerdir. Şeytan bunların
hepsi hakkında insanları saptıracağını söylemektedir.
c- Mücahide göre ise baradaki Ön ve
Sağ ifadelerinden maksat, görünen yönler, Arkak ve Sol ifadelerinden maksat ise,
görünmeyen yönler demektir. Bu izaha göre de şeytan, insanlara görünen ve
görünmeyen her yerden sokulacağını sölmeşitir.
Taberi diyor ki: "Bana göre bu
görüşlerden doğru olanı, bu ifadelerin manasının şöyle olduğunu söyleyen
görüştür. "Şeytan demiştir ki "Ben insanlara, bütün hak ve bâtıl yönlerden
sokulacağım. Onları hak'tan alıkoyup batılı ise süsleyeceğim."
Abdullah b. Abbas demiştir ki: "Şeytan
insanlara üstten sokulacağını zikretmemiştir. Zira o yönden kullara Allah'ın
rahmeti gelmektedir."
Âyet-i kerime'nin sonunda "Çoğunu
şükredenler olarak bulmayacaksın." buyurulmaktadır. Kulların Allah'a şükrü,
Allah'ın birliğini ikrar edip emir ve yasaklarına uymalarıdır. Nitekim,
Abdullah b. Abbas, buradaki "Şükredenler"
ifadesini, "Allah'ı birleyenler" şeklinde izah etmiştir.
Allah dedi "Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten
çık. Yemin olsun ki sana tabi olanlarla birlikte cehennemi sizinle
dolduracağım."
Allah İblise dedi ki: "Horlanmış ve kovulmuş olarak cennetten çık. Yemin olsun
ki Âdemoğullarından sana kim itaat ederse, cehennemi seninle ve onlarla birlikte
dolduracağım.
Görüldüğü gibi Allahü teâlâ bu
Âyet-i kerime'leriyle kullarını onların ve
kendisinin düşmanı olan İblis'in düşmanlığına karşı uyarmakta ve onun bu
düşmanlığının çok eskiye dayandığını beyan etmektedir ki kullan şeytanın
vesveselerinden kaçınıp kendisinin emirlerine yönelsinler.
Bu hususta diğer Âyetlerde de buyuruluyor ki:
"Allah şöyle dedi: "Haydi git, Âdemin soyundan sana kim uyarsa, cezanız
cehennemdir. Bu yeterli bir cezadır."
"Onlardan gücünün yettiklerini evsvesenle bana karşı tahrik edip yoldan çıkar.
Atlı ve yayakmnı toplayarak bütün oyunlarını ortaya koy. Onlara, mal ve
çocçuklarında ortak ol. Asılsız vaadlerde bulun. Aslında Şeytan, kendisine
uyanlara aldatıcı vaadlerde bulunmaktan başka bir şey yapamaz."
" Şüphesiz ki senin, salih kullanın üzerindne hiçbir nüfuzun yoktur. Rabbin
vekil olarak yeter. îsra sûresi, 17/63-65
Ey Âdem, sen ve zevcen cennette kalın. Dilediğiniz
yerden yeyin. Fakat şu ağaca yaklaşmayın. Sonnra zalimlerden olursunuz."
Allah Âdeme dedikî: "Ey Âdem, sen ve eşin Havva Cennette kaim. Cennet
nimetlerinden dilediğiniz yerden yeyin. Yalnız şu ağaca yaklaşmayın. Aksi
takdirde Allah'ın emrine karşı gelen zalimlerden olursunuz.
Şeytan onlara, kendilerine görünmeyen avret yerlerini
göstermek için vesvese verdi. Ve şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı, sadece,
ikiniz de Melek olmayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasınız diye
yasakladı."
Şeytan, Âdem ve Havva'ya, içinde bulunduktan nimetlerden mahrum etmek ve
elbiselerinden soyundurarak örtülü olan avret yerlerim açığa çıkarmak için
tuzaklar kurarak vesvese verdi. Ve şöyle dedi: "Rabbiniz size bu ağacı, sadece,
ikiniz de Melek olmayasınız veya cennette ebedi olarak kalmayasınız diye
yasakladı."
Âyet-i kerime’de
geçen ve "Olmayasınız" diye tercüme edilen ifadesinin görünürdeki manası,
"Olasınız" şeklindedir. Olumsuzluk ifadesi zikredilmem iştir. Ancak Arapça'da bu
gibi ifadelerde olumsuzluk ifade eden edatının düşürülmesi, uygulanan bir
kuraldır. Burada da bu kuralın gereği bu edat düşmüştr. Fakat manası mevcuttur.
Nitekim Nisa sûresi'nin yüz yetmiş altıncı
Âyetinin en son"cümlesinde de bu edat düşürülmüş ve cümle şöyle olmuştur.
halbuki cümlenin aslı dür. Cümleye mana verilirken bu harfin varlığı da kabul
edilir ve "Sapıklığa düşmemeniz için" şeklinde izah edilir.
Ayrıca onlara: Şüphesiz ki ben, size, nasihat
edenlerdenim." diye yemin etti.
Şeytan, Âdem ile Havva'ya: "Ben sizden önce yaratıldım. Bu işleri sizden daha
iyi bilirim. Bana tâbi olun size doğru yolu göstereyim." diye vesvese verdi. Ve
bu hususta doğru söylediğine dair de Allah'a yemin ederek aldanmalarına vesile
oldu. Zira onlar, herhangi bir kimsenin, yalan yere Allah adına yemin
edebileceğini tahmin etmiyorlardı.
Böylece onları aldatarak, ağaçtan yemeye sevketti. Ve
o ağacın meyvesinden tadınca avret yerleri onlara göründü. Başladılar cennet
yapraklarıla ayıp yerlerini örtmeye. Bunun üzerine rableri onlara şöyle nida
etti: "Ben size bu ağaçtan yemenizi yasak etmedim mi? Ve size Size, şeytan sizin
apaçık bir düşmanınızdır" demedim?"
Şeytan, Âdem ve Havvayı aldatarak ağacı onlara gösterdi. Onlar da ağacın
meyvesinden yeyince avret yerleri açıldı. Bunun üzerine Âdem ve Havva, avret
mahallerini kapatmak için cennet ağaçlarının yapraklarım toplamaya başladılar.
Bunun üzerine rableri onlara şöyle nida etti: "Ben size bu ağaçtan yemenizi
yasak etmedim mi? Ve size "Şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır." demedim mi?"
Abdullah b. Abbas bu Âyetin izahında diyor
ki: "Allah'ın Âdem' ve zevcesine yasaklamış olduğu ağaçtan maksat, başaktır.
Âdem ile Havva bundan yeyince avret mahalleri açığa çıktı. Onların avret
mahallerini, tırnak şeklinnde kabuklar öıtüyordu. Âdem ve Havva, cennetteki
incir ağacının yapraklarını alıp avret mahallerine yapıştırmaya başladılar. Âdem
cennette gerisin geri gitmeye başladı. Cennet ağaçlarından bir ağaç onu
yakaladı. Allah ona "Ey Âdem benden mi kaçıyorsun." dedi. Âdem şöyle cevap
verdi: "Hayır, fakat senden utandım ey rabbim." Allah "Benim cennette sana
bahşettiğim ve serbest kıldığım şeyler, sana haram kıldığım şeyin dışında kafi
gelmiyor muydu?" dedi. Âdem "Evet rabbim, kafi geliyordu. Fakat senin izzetine
yemin olsun ki, herhangi bir kimsenin senin adına yalan yere yemin edeceğini
sanmıyordum." diye cevap verdi. Abdullah b. Abbas
diyor ki: "O yemin de "Yemin olsun ki ben size nasihat edenlerdenim" sözüdür.
Bunun üzerine Allah buyurdu ki: "İzzetime yemin olsun ki seni yeryüzüne
indireceğim. Ondan sonra geçimini zorlukla sağlayacaksın." Böylece Âdem
cennetten indirildi. O ve Havva cennette bol rızıklar yiyorlardı. İkisi de, bol
olmayan yiyicek ve içeceklerin içine indirildiler. Ona demiri işleme sanatı
öğretildi. Ekin ekmesi emredildi. O da toprakları sürdü, ekti, suladi. Mahsuller
yetişince de biçti, dövdü, savurdu, öğüttü, hamur yoğurdu, ekmek yaptı sonra onu
yedi. Ancak bu dununa alışıncaya kadar bir tikim sıkıntılar çekti.
Âyet-i kerime'de Hazret-i Âdem ile
Havva'nın yasaklanan ağaçtan yemeleri üzerine, avret mahallerinin görünür hale
geldiği zikredilmektedir. Onlar bu ağaçtan yemeden evvel, avret mahallerinin
örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Onların avret mahallerini örten bu elbisenin ne
olduğu hakkında iki görüş zikredilmiştir.
Vehb b. Münebbih ve diğer bir kısım alimlere göre bu elbise bir nur idi ve
onların avret mahallerini örtüyordu.
Abdullah b. Abbas ve
Katadeye göre ise bu elbise tırnak idi.
Âyet-i kerime’nin
devamında "Rabbi onlara "Ben size bu ağaçtan yemenizi yasak etmedin mi? Ve
"Şeytan sizin apaçık bir düşmanınızdır." demedim mi? dedi." buyıırulmaktadır.
Muhammed b. Kays, âyetin bu bölümünü
şu şekilde izah etmiştir. "Allahü teâlâ
Âdeme, "Niçin bu ağaçtan yedin? Ben bunu sana yasaklamıştım." dedi. Âdem de: "Ey
rabbim, onu bana Havva yedirdi" dedi. Allah Teâla Havvaya: "Sen niçin ona bunu
yedirdin?" diye sordu. Havva da: "Bana yılan emretti." dedi.
Allahü teâlâ Yılana: Havva'ya bunu neden
emrettin?., diye sordu. Yılan da: Onu bana İblis emretti." dedi.
Allahü teâlâ da: "İblis kovulmuştur, lanete
uğratılmıştır. Sen de ey Havva, ağacı kanattığın gibi her ay kanayacaksın. Sana
gelince ey yılan, senin ayaklarını keseceğim. Yüzüstü sürükleneceksin. Seni
görenler kafanı ezecekler. Birbirinize düşman olarak inin." buyurdu.
Abdullah b. Abbas da diyor ki: "Âdem ağaçtan
yeyince Allahü teâlâ ona: "Sana yasaklamış olduğum ağaçtan niçin yedin?"
diye sordu. Âdem de: "Onu bana Havva emretti." dedi,
Allahü teâlâ: "Ben Havvayı zorluklarla gebe kalması ve zorluklarla
doğurmasıyla cezalandırdım." buyurdu. Bunun üzerine Havva ağladı. O anda ona
"Ağlama, sana ve çocuğuna verildi." denildi.
|