Harcadığınız her şeyi
veya adadığınız her adağı şüphesiz Allah bilir. Zalimlerin hiç yardımcıları
yoktur.
Allah yolunda verdiğiniz herhangi bir nafakayı
veya hayır işleme maksadıyla adadığınız herhangi bir adağı şüphesiz ki Allah
bilir. Hiç bir şey ondan gizli kalmaz. O size bunların karşılığını verecektir.
Zalimlerin ise Allah'ın azabına karşı hiçbir yardımcıları yoktur.
* Âyette zikredilen "Zalimler"den maksat,
mallarını gösteriş için harcayanlar ve Allah’a itaata vesile olmayacak bir şeyi
adayanlardır. Bunlar, yapacakları şeyleri gerçek yerlerinin dışında yaptıkları
için zalim olmuşlardır.
Sadakaları açıkça
verirseniz ne güzel. Eğer onları gizler ve fakirlere verirseniz bu sizin için
daha hayırlıdır. Allah bununla günahlarınızdan bir kısmını öter. Allah,
yaptıklarınızdan haberdardır.
Eğer sadakalarınızı açıkça verirseniz bu güzel bir
şeydir. Şâyet onları kimseye göstermeden gizler ve gizlece fakirlere verirseniz,
bu sizin için açıkça vermenizden daha hayırlıdır. Çünkü gizli verilen sadaka
daha hayırlıdır, daha faziletlidir. Allah, sadakalarınız sebebiyle bir kısım
günahlarınızı örter. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Amellerinizden hiçbir
şey ona gizli kalmaz.
Peygamber
efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
sadakayı gizlice verenin kıyamet gününde arşın gölgesinde gölgelendirilecek yedi
sınıf insandan biri olacağını beyanla buyuruyor ki:
"Yedi kimse vardır ki, Allah'ın arşının
gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Allah onları, arşın
gölgesi altında gölgelendirecektir. Bunlar, adaletli Halife, Allah’a ibadet
ederek yetişen genç, kalbi mescitlere bağlı olan kişi, Allah için birbirlerini
seven iki arkadaş (öyle ki, bunlar Allah için bir araya gelir ve Allah için
ayrılırlar.) Mevki ve güzellik sahibi bir kadın kendisini (hayasızlığa) davet
ettiği halde: "Ben, Allah’tan korkarım" diyerek onu reddeden kişi, sağ elinin
verdiği sadakayı sol elinin duymayacağı kadar gizlice sadaka veren kişi ve hiç
kimsenin bulunmadığı bir yerde Allah'ı anarak gözlerinden yaş döken kişilerdir.
Buhari, K. ez-Zekat, bab: 16 K. el-Ezan, bab; 36, K.
el-Hudud bab: 19/Müslim, K. ez-Zekat bab: 91, Hadis No. 1031/Tirmizi, K.
ez-Zühd. bab: 52, Hadis No. 2391
Peygamber
efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde
de şöyle buyuruyor:
"Allahü teâlâ yeryüzünü yaratınca, yeryüzü sarsılıyordu. Bunun
üzerine Allahü teâlâ dağlan yarattı.
Onları yeryüzüne yerleştirdi ve yüryüzü istikrara kavuştu. Melekler, dağların
güçlülüğüne şaşarak: "Ey rabbimiz, yaratıkların arasında dağlardan daha güçlü
bir şey var mı?" diye sordular. Allah: "Evet, demir var." buyurdu. Melekler: "Ey
rabbimiz, yaratıkların içinde demirden daha güçlü bir şey var mı?" dediler.
Allah: "Evet ateş var." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların arasında
ateşten daha güçlü bir şey var mı?" dediler. Allah : "Evet su var." buyurdu.
Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların arasında sudan daha gülçü bir şey var mı?"
dediler. Allah: "Evet rüzgâr var." buyurdu. Melekler: "Ey rabbimiz, yaratıkların
arasında rüzgârdan daha güçlü bir şey var mı?" dediler. Allah, "Evet var. O, sağ
eliyle bir sadaka verip onu sol elinden gizleyen Âdemoğludur." buyurdu
Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an Sûre 113, Hadis No. 3369/Ahmed
b. Hanbel, Müsned C 5 S. 124
Ebû Zer el-Gifari
(radıyallahü anh) diyor ki:
...Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, sadakanın
karşılığı nedir?" Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) "Kat kattır."
buyurdu. Dedim ki: "Ey Allah'ın Resulü, hangi sadaka daha üstündür"
Resûlüllah: "Malı az olanın zorlukla
verdiği bir de gizli olarak fakire verilen sadakadır." buyurdu
Ahmed b. Hanbel,
Müsned, C. 5 S. 178, 179, 265
Peygamber
efendimiz diğer bir hadis-i şerifinde
buyurmuştur ki:
"Suyun ateşi söndürdüğü gibi, sadaka da hataları
söndürür. Tirmizi, K. el-îmran, bab: 8, Hadis No. 2616
/ İbn-i Mâce, K. ez-Zühd, bab: 22, Hadis No.4210
Abdullah b. Abbasa
göre burada gizli verilmesinin daha efdal olduğu belirtilen infak, farz olmayan
bağışlardır. Çünkü farz olanların açıktan verilmesi daha evladır. Bu âyetin
izahında Abdullah b. Abbas'ın şunları
söylediği rivâyet edilmektedir: Allahü teâlâ,
gizli olarak verilen bağışı, açık olarak verilenden yetmiş kat üstün kılmıştır.
Farz olan şeyin açıktan verilmesini ise gizli verilmesinden daha üstün
kılmıştır. Açıktan verilenin sevabının, gizli verilenden yirmi beş kat üstün
olduğu söylenmektedir. Diğer bütün farzlarda ve nafilelerde de durum böyledir.
Yezid b. Habib ise bu
âyet-i kerime’nin, Yahudi ve
Hristiyan olan ehl-i kitap hakkında indiğini söylemiş ve âyeti şöyle izah
etmiştir: "Eğer sizler, ehl-i kitap olan Yahudi ve Hristiyanlara verdiğiniz
sadakaları açıktan verecek olursanız ne güzel, şâyet onu gizler ve onların
fakirlerine verecek olursanız, bu sizin için daha hayırlıdır." Yezid b. Habib,
fakir müslümanlara verilecek olan zekatların da bağışlarında gizli
verilmelerinin, açıkça verilmeden daha evla olduğunu söylemiştir.
Ey Rasûlüm, onları
hidâyete erdirmek sana ait değildir. Fakat Allah, dilediğini hidâyete erdirir.
Yaptığınız her hayır kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah'ın rızasını
kazanmak için sarfedersiniz. Allah yolunda yaptığınız her bayırın karşılığı sîze
tam olarak verilir. Ve siz, hiçbir haksızlığa uğratılmazsınız.
Ey Rasûlüm, müşrikleri hidâyete kavuşturmak sana
ait değildir. Fakat Allah, yaratıklarından dilediğini İslama ulaştırır ve o
kişiyi İslama eriştirmeye muvaffak kılar. Allah'ın rızasını kazanmak için ne
harcarsanız, onun sevap ve mükâfaati size aittir. Sizin, Allah rızası dışında
harcamanız size yakışmaz. Sizin harcamış olduğunuz hayırlı, malların karşılığı,
kıyamet gününde tam olarak size verilecektir. Ve sizler, yaptığınız amellerin
karşılıkları eksiltilerek bir zulma uğratılmayacaksınız.
*Abdlullah b. Abbas diyor ki: "Müslümanlar, müşrik
olan akrabalarına sadaka vermek istemiyorlardı.
Resûlüllahtan bu hususu sordular. Bunun üzerine bu
âyet-i kerime nazil oldu. Onlara bu hususta
ruhsat tanıdı. Bu Rivâyet, Şaid b. Cübeyr, Katade,
Rebi' b. Enes ve
Süddiden de nakledilmektedir.
Sadaka, kendilerini
Allah yoluna vakfedenler içindir. Bunlar (rızık aramak için) yeryüzünde
dolaşmazlar. Durumlarını bilmeyen kimse, iffetlerinden dolayı onları zengin
sanar. Sen onları simalarından tanırsın. Onlar, insanlardan ısrarla dilenmezler.
Harcadığınız her hayırı, şüphesiz ki Allah bilir.
Allah yolunda harcanacak malların harcama yeri,
kendilerini Allah yolunda cihad etmeye hasreden ve bu sebeple rızık kazanma
çalışması yapmayan fakirlerdir. Bunların, yeryüzünde gezip dolaşarak rızık temin
etmeye ve kazanç sağlamaya imkânları yoktur. Hallerinden anlamayanlar onları,
iffetlerinden dolayı dilenmediklerinden, zengin zannederler. Sen onları,
yüzlerindeki bitkinlik, mağduriyet ve ihlastan tanırsan. Onlar, iffetli
oldukları için, insanlardan ısrarla dilenmezler. Siz, Allah yolunda neyi
harcarsanız şüphesiz ki Allah onu bilir. Ve size karşılığını verir.
Âyet-i kerime’de
zikredilen "Kendilerini Allah yoluna vakfedenler"den maksat,
Katade ve İbn-i
Zeyde göre, kendilerini Allah yolunda savaşmaya vakfeden
Mücahidlerdir.
Süddiye göre ise, müşrikler tarafından, Medine-i Münevverede kuşatılan
fakir mü’minlerdir. Taberi
birinci görüşü
tercih etmiştir.
Âyet-i kerime’de
"Sen onları simalarından tanırsın." buyrulmaktadır. Yani sen iffetli fakirleri,
şekillerinden tanırsın." demektir. Müfessirler,
iffetli fakirlerin, şekillerinden nasıl tanınacakları hususunda farklı görüşler
zikretmişlerdir:
a- Mücahide
göre iffetli fakirlerin siması, mütevazi ve çekingen olur. Onlar, bu halleriyle
tanınırlar.
b- Süddi
ve Reb'i b. Enese göre ise, bu fakirlerin simaları, yüzlerindeki bitkiinlik ve
fakirlik alametiyle belli olur.
c- İbn-i Zeyde
göre ise bu gibi iffetli fakirler, elbiselerinin eski ve yırtık oluşuyla
tanınırlar. Zira açlık hali gizli bir şeydir. İnsanlar kişinin bu halini pek iyi
teşhis edemezler.
Taberi
diyor ki: "Doğru olmaya daha layık olan görüş şudur: "Allahü
teâlâ, Peygamberine, iffetli fakirlerin bir kısım alametleriyle ve
üzerlerindeki yoksulluk nişaneleriyle tanindıklarnı bildirmiştir.
Resûlüllah da
sahabileri de bu gibi fakirleri,
doktorun hasta insanı tanıdığı gibi bir takım alamet ve belirtilerinden
tanıyorlardı. Bu alametler, iffetli fakirin, çekingen olması da olabilir,
üzerindeki bitkinliği de olabilir, elbisesinin yırtıklığı da olabilir. Bunların
hepsi bir arada da bulunabilir. Kişinin fakirliği, vasfedilerek değil inceleme
ile anlaşılır. Mesela bir kısım hastalar görünüşte çok sıhhatli imiş gibi
görünebilirler. Fakat muayene edildiklerinde hasta oldukları ortaya çıkar. Bazı
zengin insanlar yırtık pırtık elbise giyerler. Siz onların fakir olduklarını
sanırsınız. Halbuki onlarda fakirlik yoktur.
Âyet-i kerime’de
"Onlar, insanlardan ısrarla dilenmezler." buyurulmaktadır. Aslında iffetli
fakirler, hiç dilenmezler. Burada zikredilen, ısrarla dilenmek, diğer fakirlerin
sıfatıdır. Allahü teâlâ, bu sıfatı
zikrederken, ısrarla dilenen fakirlerin yüzsüz olduklarını beyan etmek istemiş
ve bu yolla iffetli fakirleri övmüştür. Bu hususta Ebû Said el-Hudri diyor ki:
Bir zaman yoksul düştük. Bana denildi ki: "Gidip
Resûlüllahtan bir şey istesene." Ben de yürüyerek
Resûlüllah’a gittim. Onun konuşmalarından
önüme çıkan ilk sözü şu oldu. "Kim iffetli ve vakarlı olursa Allah da onu
iffetli vakarlı kılar. Kim, kendisini başkasına muhtaç göstermezse Allah da onu
başkasına muhtaç etmez. Bizden bir şey isteyen kimseye, elimizde bulunanı asla
esirgemeyiz. "Bunun üzerine ben kendi kendime dedim ki: "Ben, iffetli ve vakarlı
olsam da Allah da beni böyle yapsa daha iyi olmaz mı?" Ondan sonra oradan
ayrıldım. Ve ondan sora, Resûlüllahtan
onaya çıkan bir ihtiyaç için hiçbir şey istemedim. Bundan sonra dünya bize
meyletti. Öyle ki bizi (mala) boğdu. Ancak Allah'ın koruduğu kimse bundan beri
oldu.
Bu hususta Katade
de şunu Rivâyet etmiştir: Resûlüllah
şöyle derdi: "Allah, halim selim, zengin ve iffetli olanı sever. Allah, edepsiz,
hayasız zengini ve ısrarla dileneni sevmez.
"Yine Katade,
Resûlüllah’ın başka bir hadisinde:
"Allah sizin için üç şeyi sevmez. Bunlar, dedi kodu, malı zayi etmek ve çokça
dilenmektir." buyurduğunu Rivâyet etmiştir.
Katade
sözlerine devamla şunları söylemiştir: "Bakarsın ki bir insan, gün boyunca dedi
kodu ile meşgul olur. Bir sürü sözler biriktirir. Geceleyin de onları insanlara
aktarır. Nihâyet ruhu alındığında döşeğinin üzerinde bir leş olarak bırakılmış
olur. Allah ona ne gündüzünden ne de gecesinden bir pay vermiş olur. Bâzı zengin
insanları da görürsün ki şehvani arzularında, zevkü safalarında, oyun ve
eğlenceler içindedirler. Bu şeyler onu, Allah’ın emirlerini yerine getirmekten
alıkoyarlar. İşte malı zayi etme de böyle olur. Bazı insanları da görürsün ki,
ellerini uzatmış insanlardan dilenir. Kendisine bir şey verilirse onu vereni
aşırı derecede över. Verilmeyecek olursa da bu sefer o insanları aşın derecede
kınar."
Peygamber
efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
bir hadis-i şerifinde gerçek yoksulu
tarif ederek buyuruyor ki:
"Bir hurmanın, iki hurmanın, bir lokmanın iki
lokmanın geri çevirdiği kişi yoksul değildir. Asıl yoksul iffetli olandır,
(iffetiiliğinden dolayı dilenmeyen ihtiyaç sahibidir.) Dilersiniz şu âyeti
okuyun: "Onlar, insanlardan ısrarla dilenmezler,
Buhari, K. Tefsir el-Kur'an Sûre 2 bab: 48/Müslim, K. ez Zekat, bab: 102 Hadis
No. 1039
Gece ve gündüz, gizli ve
açık olarak mallarını Allah yolunda harcayanların, rableri katında mükâfaatları
vardır. Onlar için korku yoktur. Onlar, üzülmeyeceklerdir de.
Mallarını Allah yolunda, israf etmeksizin,
cimrilik yapmaksızın, fesat çıkarıp saçıp savurmadan, gizli ve aşikâr olarak
harcayanların, rableri katında sevap ve mükâfaatları vardır. Onlar için âhirette
bir korku yoktur. Dünyada bıraktıkları şeylerden dolayı da üzülmezler.
*Ebüdderda, bu âyet-i
kerime’nin, atlarıyla Allah yolunda
cihad eden mü’minleri vasıflandırdığım söylemiştir.
Katade ise bu âyetin, israfa kaçmaksızm ve harcamada kısıtlı
davranmaksızın, mallarım Allah yolunda harcayanları vasıflandırdığını ve
bunların cennetlik kimseler olduklarını söylemiş bu hususta
Resûlüllah’ın da şöyle buyurduğunu
Rivâyet etmiştir. "Malları çok olan zenginler, en aşağıda bulunanlardır."
dediler ki: "Ey Allah'ın Peygamberi, bundan kim müstesnadır?"
Resûlüllah
yine: "Malları çok alan zenginler, en aşağıda bulunanlardır." buyurdu. Orada
bulunanlar yine "Ey Allah'ın Peygamberi, ondan kim müstesnadır?" dediler.
Resûlüllah
da tekrar: "Malları çok olan zenginler en aşağıda bulunanlardır." buyurdu.
Yine orada bulunanlar: "Ey Allah'ın Peygamberi
ondan kim müstesnadır?" dediler ve onlar, ortık bu soruya cevap verilmeyeceğini
zannetiler ve cevap alamamaktan korktular. Nihâyet
Resûlüllah buyurdu ki: "Ondan, malını
sağına soluna, önüne arkasına tasadduk eden müstesnadır. Bunlardan da pek azı bu
istisnaya girer. "Evet, bu âyette zikredilenler, Allah'ın farz kıldığı ve razı
olduğu yolda mallarını israfa, cimriliğe ve fesada kaçmaksızm harcayanlardır.
Abdullah b. Abbas
Tevbe süresindeki zekata ait hükümleri belirten âyetler nazil olmadan önce bu ve
bundan önce geçen iki yüz yetmiş, yetmiş bir, yetmiş iki ve yetmiş
üçüncü âyetlerle amel edildiğini, Tevbe
süresindeki âyetler inince de yalnızca onlarla amel edilmeye başladığını
söylemiştir.
|