Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

575

 

074 - MÜDDESSİR SÛRESİ

 

CÜZ :

29

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

18

Gerçekten o düşündü, ölçtü.

"Gerçekten o düşündü": Yani Kur’ân hakkımla ne diyeceğini iyice düşündü,

"ve ölçtü” onun hakkında diyeceğini.

19

Kahrolsun, nasıl ölçtü?

20

Sonra kahrolsun, nasıl ölçtü?

"Kahrolsun": Yani lânet edilsin,

"nasıl ölçtü, sonra kahrolsun, nasıl ölçtü?": Yani diyeceği her sözü takdir ettiği her hal ıı kârda kahrolsun. Şöyle de denilmiştir: Burada

"nasıl” ifadesi şaşma, ret ve azarlama manasınadır, tekit için tekrar edilmiştir.

21

Sonra baktı,

"Sonra baktı” Kur’ân'ı def ve ret edecek şeyi aramaya,

22

Sonra kaşlarını çattı, surat astı.

"sonra kaşlarını çattı, surat astı": Dilciler şöyle demişlerdir: Yüzünü çirkinleştirdi ve kaşlarını çattı. Beserer recülü denir ki: Kaş çatmak ve yüzünü ekşitmektir. Şair Tevbe şöyle demiştir:

Ondan gördüğün yan çizmeler ve ihtiyacımdan

Yüz çevirip kaşlarını çatması beni kuşkulandırdı.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Yüzünü kötüleştirdi, kötü kötü baktı, bir şeye dalmış ve derin düşünen gibi,

23

Sonra arkasını döndü, kibirlendi.

"sonra arkasını döndü” imana,

"kibirlendi": Yani ona davet edilince,

"şöyle dedi":

24

"Bu, ancak nakledilen bir sihirdir” dedi.

"Bu değildir” yani bu Kur’ân değildir

"ancak nakledilen bir sihirdir": Yani sihirbazlardan intikal eden bir büyüdür.

25

"Bu, ancak insan sözüdür” dedi.

"Bu ancak insan sözüdür": Yani insan kelâmıdır, Allahü teâlâ’nın kelâmı değildir. Bunun üzerine Allahü teâlâ şöyle dedi:

26

Onu Sekar’a atacağım.

"Onu Sekar’a atacağım": Yani onu ateşe tıkacağım.

"Sekar” de Kamer suresi, âyet: 48’de geçmiştir.

27

Sekar nedir, bilir misin?

"Sekar nedir, bilir misin?": O kadar büyüktür ki,

28

Bir şey koymaz, bırakmaz.

"bir şey koymaz, bırakmaz": Yani onların ne kadar eti varsa hepsini yakar, tekrar yaratıldıkları zaman da onlardan bir şey bırakmaz.

29

Deriyi çok kavurucudur.

"Deriyi çok kavurucudur": Değiştirici ve karartıcıdır, lahathüş şemsti denir ki: Onu güneş yakıp kararttı, demektir. Şiir:

Ey amca kızı, beni öğle sıcakları kararttı.

İbn Mes’ûd, İbn Semeyfa' ve İbn Ebi Able, nasb ile "levvahaten” okumuşlardır.

"Beşer” üzerinde de iki görüş vardır:

Birincisi: O, beşere’nin çoğuludur ki, insanın dış derisi (cildi)dir, bu da Mücâhid, Ferrâ’ ve Zeccâc’ın görüşleridir.

İkincisi: Onlar cehennemlik insanlardır, beşerdir, bunu da Ahfeş, İbn Kuteybe ve diğerleri demişlerdir.

30

Üzerinde on dokuz (melek) vardır.

"Üzerinde on dokuz (melek) vardır": Onlar da Hazinler (görevlilerdir), Malikle beraber on dokuz tanedir. Gözleri şimşek gibi, dişleri kale burçları gibidir. Ağızlarından alevler çıkar. Her birinin iki omuz arası, bir yıllık yoldur. Birisi avucu ile Rebia ve Mudar kabileleri kadar insanı alır. Onlardan rahmet alınmıştır. Bu âyet inince Ebû Cehil şöyle dedi: Muhammed sizi on dokuz melekle korkutuyor; bütün askeri bu kadar mıdır? İçinizden her on kişi, onlardan birine karşı koyamaz mı? Sonra da cehennemden çıkarlar. Ebuleşeddeyn de - bu adamın adı Esiyd b. Kelede’dedir. Başkası da: Kelede b. Halef el Cumehi’dir, demiştir - şöyle dedi: Ey Kureyşliler, ben önünüzde yürür, sağ omzuma onlardan onunu, sol omzuma da dokuzunu alırım, hep beraber cennete gireriz.

31

Ateşin sahiplerini ancak melekler kıldık ve sayılarını da ancak kâfirler için bir sınama kıldık ki, kendilerine kitap verilenler kesin inansınlar, iman edenlerin imanı artsın ve kitap verilenlerle mü'minler şüphe etmesinler ve kalplerinde hastalık olanlarla kâfirler:

"Allah bu misalle ne istedi?” desinler, diye. İşte Allah dilediğini böyle şaşırtır ve dilediğine hidayet eder. Rabbinin ordularını ancak O bilir. O insan için ancak bir öğüttür.

"Ateşin sahiplerini ancak melekler kıldık": İnsanlar değil, onlara kimin gücü yeter ve onları kim mağlup eder?

"sayılarını kılmadık” bu kadar az olmalarını

"ancak bir sınama kıldık” bir saptırma kıldık,

"kâfirler için” ta ki, diyeceklerini dediler.

"Kendilerine kitap verilenler iyice bilsinler, diye” Muhammed’in getirdiğinin hak olduğunu; çünkü Tevrat’ta da sayıları on dokuzdur.

"İman edenler artsın” ehl-i kitaptan iman edenler

"iman bakımından” Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i tasdik açısından. Çünkü haber verdiği şeyin kitaplarına uygun olduğunu gördüler.

"Kitap verilenlerle mü’minler de şüphe etmesinler": Yani bunlar Hazinlerin sayısında şüphe etmesinler

"ve kalplerinde hastalık olanlar şöyle desin diye":

Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: O nifaktır, bunu da çoğunluk, demiştir.

İkincisi: Şirktir, bunu da Mukâtil, demiş ve onların Medine’deki Yahudiler olduğunu iddia etmiştir. Ona göre bu âyet Medeni’dir.

Üçüncüsü: O, muhalefettir, bunu da Hüseyn b. Fadl, demiş ve: Mekke’de nifak yok idi, o nedenle bu muhalefettir ve âyet de Mekki’dir, demiştir.

"Kâfirler” ise Arap müşrikleridir.

"Allah bu misalle ne istedi?” Yani Allah neyi murat etti?

"bununla” bu söz ve haberle.

"Misal olarak": Misal da bizzat sözün kendisi olur. Kelâmın manası da şöyledir: Derler ki: Bu söz nedir?

"İşte böyle": Yani Hazinlerin sayısından beğenmeyeni saptırdığı ve tasdik edeni hidayet ettiği gibi

"Allah dilediğini saptırır ve dilediğini hidayet eder". Ebû Cehil'in:

"Muhammed’in bütün ordusu on dokuz melek midir?” demesi üzerine de:

"Rabbinin ordularını ancak O bilir” âyetini indirdi. Yani cehennem halkına azap etmek için yarattığı meleklerin sayısını ancak kendisi bilir. Çünkü o on dokuz melekten her birinin elinin altında sayılarını ancak Allah’ın bileceği yardımcıları vardır. Maverdi onların on dokuz olmalarındaki hikmeti akla uygun bir şekilde yorumlamış ve şöyle demiştir: On dokuz azın en çoğunu ve çoğun en azını toplayan bir sayıdır; çünkü birler sayıların en azıdır, çoğu da dokuzdur. Birlerin dışındakiler de çoktur (çok sayılır). Çoğun en azı da ondur. Böylece çoğun en azı ile azın en çoğunu birleştiren sayı tercih edilmiştir. Sonra ateşten bahsetmeye döndü, Hak Teala:

"O insan için ancak bir öğüttür” dedi, yani dünyadaki ateş, ancak ahiretteki için bir hatırlatmadır

32

Hayır, ay’a yemin olsun,

"Hayır” yani gerçekten, "velkameri izedbere": İbn Kesir, Bini Amr, İbn Âmir, Kisâi, Ebû Bekir de Âsım rivâyetinde,

33

Arkasını döndüğü zaman geceye yemin olsun,

"iza edbere” okumuş; Nail, Hamze, Hafs, Fadl da Âsım rivâyetinde, zal’ın sükunu, elif'siz olarak

"iz", arkasından da dalın sükunu ve ondan önce de hemze ile

"edbere” okumuşlardır. İki kıraatin manası bir midir, yoksa değil midir?

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: O iki lügatin manası birdir; deberel leyü ve edbere, deberes sayfu ve edbere, denir. Bu da Ferrâ’, Ahfeş ve Saleb'in görüşüdür.

İkincisi:

"Debere” izledi,

"edbere” ise arkasını döndü demektir. Debereni fülanün denir ki: Arkamdan geldi, demektir. Ebû Ubeyde ile İbn Kuteybe bu manaya kail olmuşlardır.

34

Ağardığı zaman sabaha yemin olsun ki,

"İza esfere": Aydınlanıp meydana çıkmak demektir.

35

Gerçekten o (cehennem), elbette en büyük (belalar)dan biridir.

"Gerçekten o": Yani Sekar cehennemi

"le-ihdel küber":

İbn Kuteybe şöyle demiştir: El -Küber, kübra’nın çoğuludur; meselâ uvel ve ula, suğarve suğra gibi. Bu, inneha leihdel azaim (bu büyük belalardan biridir) sözü gibidir.

Hasen de şöyle demiştir: Allah’a yemin ederim ki, Allah bundan daha vahim bir şeyle uyarmamıştır.

İbn Saib ile Mukâtil de şöyle demişlerdir: Küber’den, yedi kat cehennemin aşağı inen katları murat edilmiştir.

36

İnsan için bir uyarıcı olarak.

"Neziren lil-beşer":

Zeccâc şöyle demiştir: "Neziren” hâl olarak mensûb olmuştur,

Mana da şöyledir: O uyarma durumunda elbette büyük bir şeydir. "Nezir” müzekker olmuştur; çünkü azap manasınadır. "Nezir

"in sûrenin başına bağlı olarak mensûb olması da câizdir, o zaman mana şöyle olur: Kalk, insanları korkutucu olarak.

37

Sizden ileri gitmek yahut geri kalmak isteyen için.

"Limen şae minktim” bu da

"lilbeşer” kavlinden bedeldir.

"İleri gitmek veya geri kalmak isteyen":

Bunda da dört görüş vardır:

Birincisi: Allah'a itâatte ileri gitmek veyahut O’rıa isyanda geri kalmak. Bunu da İbn Cüreyc, demiştir.

İkincisi: Cehenneme ilerlemek veyahut cennetten geri kalmak. Bunu da Süddi, demiştir.

Üçüncüsü: Hayırda ileri gitmek veya şerde geri kalmak, bunu da Yahya b. Selam, demiştir.

Dördüncüsü: İmanda ileri gitmek veyahut ondan geri kalmak.

Mana da şöyledir: Uyarma ikrar eden veya inkâr eden herkes için tahakkuk etmiştir.

38

Her nefis kazandığı şeyle rehindir.

"Her nefis kazandığı şeyle rehindir":

Bunda da üç görüş vardır:

Birincisi: Buluğa ermiş her nefis, hesap vermek için ameli ile rehindir.

"Ancak sağın sahipleri hariç” onlar da Müslümanların çocuklarıdır; çünkü onlara hesap yoktur. Zira günahları yoktur. Bunu da Ali demiş, Ferrâ’ da tercih etmiştir.

İkincisi: Her nefis cehennemde rehindir, ancak sağın sahipleri hariç, onlar da mü’minlerdir; zira onlar cennettedirler. Bunu da Dahhâk, demiştir.

Üçüncüsü: Her nefis hesap vermek için ameli ile rehindir, ancak sağın sahipleri hariç; onlar hesaba çekilmezler. Bunu da İbn Cüreyc, demiştir.

39

Ancak sağın sahipleri hariç.

40

Onlar cennetlerde soruşurlar.

"Soruşurlar günahkarlardan":

Mukâtil şöyle demiştir: Tevhid ehli cehennemden çıktığı zaman mü’minler, ateşte kalanlara:

41

Günahkarlardan.

42

"Sizi Sekar’a ne attı?” diye.

"Sizi Sekar’a ne soktu?” derler.

Müfessirler şöyle demişlerdir: Selekeküm, sizi girdirdi, manasınadır.

Mukâtil de: "Sizi orada ne hapsetti?” demiştir.

43

Onlar da dediler:

"Biz namaz kılanlardan değildik".

"Onlar da şöyle dediler: Biz namaz kılanlardan değildik” dünya yurdunda Allah için namaz kılmazdık.

44

"Yoksulu yedirmezdik".

"Yoksulu yedirmezdik": Yani Allah için sadaka vermezdik.

45

"(Bâtılla) dalanlarla beraber dalardık".

"Dalanlarla beraber dalardık": Bâtıll ehli ve yalanlayanlarla beraber dalardık.

46

"Ceza gününü yalanlardık".

"Ceza gününü yalanlardık": Ceza ve hesap gününü demektir.

47

"Nihayet bize ölüm geldi".

"Nihayet bize yakin geldi” o da ölümdür. Allahü teâlâ şöyle diyor:

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç