“Allah'ın, göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini
görmez misin? Üç kişi aralarında fısıltı ile konuşurken
dördüncüleri
mutlaka Allah’tır. Beş kişi olsalar altıncıları
mutlaka O'dur. Bunlardan az olsunlar veya çok olsunlar, nerede olurlarsa
olsunlar, Allah mutlaka onlarla beraberdir. Sonra yaptıklarım kıyamet günü
kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi çok iyi bilendir”.
*Allahü teâlâ bu
Âyet-i kerimesinde, kullarını denetlediğini,
her türlü konuşmalarını işittiğini ve bulundukları yerleri gördüğünü beyan
ederek, kulun devamlı olarak murakaba altında bulunduğunu bildirmektedir.
Böylece kul, rabbinden gafil olmasın.
“Aralarında fısıltı ile konuşmaları yasaklanmış
olanları görmez mi-sın? Ki onlar, tekrar yasaklandıkları şeye dönüyorlar. Günah
işlemek düşmanlık etmek, peygambere karşı gelmek hususunda fısıltı halinde
konuşuyorlar. Sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamlamadığı bir şeyle
selamlıyorlar. İçlerinden de "Bu söylediklerimizden ötürü Allah bizi
azaplandirsa ya. diyorlar. Onlara cehennem yeter. Onlar oraya gireceklerdir. O
ne kötü bir dönüş yeridir.”
Ey Rasûlüm, aralarında fısıltı halinde konuşmaları yasaklanan Yahudi ve
münafıkları görmez misin? Bunlar, yasaklandıktan işe tekrar dönüyorlar. Allah’ın
onlara yasakladığı hayasız sözleri, düşmanlıkla ilgili kelimeleri, peygambere
karşı gelmeyi ifade eden sözleri fısıldasınlar. Sana geldiklerinde de, Allah'ın
seni selamladığı "Selamün aleyküm" sözü yerine "Essamü aleyke" "Ölüm üzerine
olsun" sözü ile selam verirler. İçlerinden de "Eğer bu hak peygamberce ima ile
söylediğimiz sözden dolayı Allah bizi cezalandırsa ya." derler. Ey Rasûlüm, bu
sözleri söyleyenler için cehennem yeterlidir. Onlar oraya gireceklerdir. Orası
ne kötü varılacak bir yerdir.
Âyet-i kerime’de,
çeşitli günahları fısıldaşarak konuşanlardan ve
Resûlüllah’a selam verirken ima ile konuşup hakaret edenlerden haber
verilmektedir.
Mücahid, Katade,
İbn-i Zeyd ve Mukatil'e göre bunlar,
Yahudilerdir. Hazret-i Âişe (radıyallahü
anhâ) diyor ki:
"Yahudilerden bir topluluk Resûlüllah'ın
yanına geldi ve "Essamü Aleyküm" "Ölüm üzerinize olsun." dediler. Ben de ne
demek istediklerini anladım ve onlara. "Ve aleykümüssamü ve Lanetü" "Olum ve
lanet de sizin üzerinize olsun." dedim. Bunun üzerine
Resûlüllah "Yavaş ol ey Âişe, Allah
herşeyde yumuşak davranmayı sever." dedi. Dedim ki "Ey Allah'ın Resulü,
söylediklerini işitmedin mi?" Resûlüllah
buyurdu ki: "Ben de onlara "Sizin üzerinize de olsun" diye cevap verdim.
Buhari, K.el-Edeb, bab: 35 /Müslim, K.es-Selam, tuıh:
10, HN: 2165
Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diğer bir Rivâyette şöyle buyuruyor: "Yahudiler
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)e geldiler ve ona "Essamü aleyküm" Ölüm
üzerinize olsun" dediler. Ben de onlara "Sizin üzerinize olsun, Allah size lanet
etsin ve gazabına uğratsın." dedim. Bunun üzerine
Resûlüllah "Yavaş ol ya Âişe, yumuşak
davran, sert çıkmak ve kaba konuşmaktan kaçın." dedi. Ben de dedim ki: "Ne
söylediklerini işitmedin mi?" Resûlüllah
da: "Sen de benim onlara ne karşılık verdiğimi işitmedin mi? Benim onlar
hakkındaki isteğim kabul edilir. Fakat onların, benim üzerimdeki istekleri kabul
edilmez." dedi.
A'meş'den gelen Rivâyette bu âyet-i kerime’nin
nüzul sebebinin bu hadise olduğu zikredilmiştir. Bkz.
Müslim, K.es-Selam, bab: 11, Hadis no: 2165
Enes b. Malik diyor ki:
"Bir Yahudi, Resûlüllah’ın yanından
geçti ve ona: "
"Ölüm üzerine "Ve aleyke" "Senin üzerine olsun." buyurdu ve sonra dedi ki:
"Bunun ne dediğini anladınız mı? Bu, "Ölüm üzerine olsun." dedi. Dedik ki: "Ey
Allah'ın Resulü, bunu öldürmeyelim mi?"
Resûlüllah: "Hayır, ehl-i kitaptan birisi size selam verdiğinde siz
de onlara "Sizin üzerinize olsun" deyin." buyurdu.
Buhari, K.el-Mürteddîn, bab: 4
Abdullah b. Abbas,
âyet-i kerime’de
zikredilen insanların, münafıklar olduklarını söylemiştir.
“Ey iman edenler, aranızda fısıltı ile konuştuğunuz
zaman, günah işlemeyi, düşmanlık yapmayı ve peygambere karşı gelmeyi
fısıldaşmayın. İyilik ve takva hakkında fısıldasın. Huzurunda toplanacağınız
Allah’tan korkun.”
“Fısıltı ile konuşmak, mü’minlerin üzülmesi için ancak
şeytanın bir vesvesesidir. Allah'ın izni olmadan o mü’minlere hiçbir zarar
veremez. Mü’minler sadece Allah’a güvensinler.”
Müfessirler,
âyet-i kerime’de, şeytandan olduğu
belirtilen fısıldamanın nasıl bir fısıldama olduğu hususunda çeşitli izahlar
yapmışlardır.
Katade'ye göre buradaki fisi id aşmadan
maksat, münafıkların birbirleriyle yaptıkları fısüdaşmalardır. Zira münafıklar,
birbirleriyle fısıldaşiyorlar bu da mü’minleri öfkelendiriyor ve onların ağrına
gidiyordu. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu
Âyet-i kerime’yi
indirdi. Münafıkları bu huylarından dolayı kınadı.
Taberi de bundan önceki âyetle bağlantı kurarak bu görüşü tercih
etmiştir.
İbn-i Zeyd'e göre ise, buradaki fısıldaşmadan
maksat, herhangi bir insanın, Resûlüllahtan
bir ihtiyacını gizlice istemesidir. Bazı insanlar gelip,
Resûlüllahtan, bir ihtiyacının
giderilmesini gizlice istiyordu. Resûlüllah
bu hususu kimseye yasaklamamıştı. O gün bütün insanlar, Medine'ye karşı savaş
halindeydiler. Resûlüllah’a böyle bir
fısıltı yapıldığını gören müslümanlara, şeytan, Medine'ye saldın yapılacağına
dair vesvese veriyordu. Bunun üzerine Allahü teâlâ
bu âyet-i kerime’yi
indirdi ve şeytanın vesveselerine karşı dikkatleri çekti.
Atiyye'ye göre ise, burada zikredilen şeytanın vesvesesi olan fısıltıdan maksat,
kişiyi üzen rüyalarıdır.
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) fısıldaşma
hakkında şöyle buyurmuştur:
"İnsanlar üç kişi olduklarında üçüncüyü bırakıp
ikisi birbirleriyle fısıldaşmasınlar. Zira bu, o tek bırakılan kişiyi üzer.
Müslim, K.es-Selam, bab: 38, Hadis no; 2183
Ancak insanların üç kişiden fazla olmaları halinde fısıldaşmalarının caiz olduğu
şu hadis-i şeriften anlaşılmaktadır:
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki:
"Sizler üç kişi olduğunuz zaman diğer insanlar yanınıza gelip de
kalabalıklaşıncaya kadar iki kişi diğerinin dışında fısıldaşmasınlar. Zira bu
durumun o kişiyi üzeceğinden korkulur. Buhari, K.
el-İsti'zan, bab: 47 /Müslim, K.es-Selam, bab: 37, Hadis no: 2184
“Ey iman edenler, toplantı yerlerinde size "Yer açın"
denince yer açın ki Allah da size genişlik versin "Kalkın" denince de hemen
kalkın ki, Allah sizden, samimiyetle iman edenlerin ve kendilerine ilim
verilenlerin derecelerini yüceltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
Ey, Allah ve peygamberini tasdik eden mü’minler, sizlere, bulunduğunuz sohbet
meclislerinde veya savaş için saf olduğunuz meclislerde "Gelenlere yer verin"
denildiği zaman onlara yer verin ki Allah da cennette sizin yerinizi
genişletsin. Sizlere, düşmanla savaşmak veya namaz kılmak yahut hayırlı bir amel
işlemek için "Kalkın bu işe grisin" dendiği zaman yahut "Kalkın
Resûlüllah’ın yanına gidin" dendiği zaman
kalkın ve söyleneni yapın. Böylece Allah sizden iman edenlerin derecelerini ve
ilim verilenlerin derecelerini yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
Âyet-i kerime’de
zikredilen "Toplantı yerleri"nden maksat, Mücahid,
Katade, Dehhak
ve İbn-i Zeyd'e göre özellikle
Resûlüllah’ın bulunduğu meclislerdir.
Zira sahabiler
Resûlüllah’a çok yakın olmayı
arzuladıklarından, sonradan meclise gelenlere yer verme hususundan cimri
davranıyorlardı. Bunun üzerine âyet-i kerime
nazil oldu ve meclise gelenlere yer verilmesini ve oradan kalkarak başkalarına
yer vermeleri istenenlerin bu emri yerine getirmelerini emretti.
Abdullah b. Abbas ve
Hasan-i Basrî'den nakledilen diğer bir görüşe
göre âyette zikredilen "Toplantı yerlerinden maksat, savaş alanlarındaki içtima
yerleridir.
Âyet-i kerime’de,
toplanan mü’minlerin diğer kardeşlerine yer vermeleri ve bunlara "Kalkıp savaşa
gidin." dendiğinde kalkıp gitmemeleri emredilmektedir.
Taberi âyet-i
kerime’nin genel ifadesinin,
zikredilen her iki tür meclisi de kapsar mahiyette olduğunu söylemiştir.
"Kalkın" ifadesinden de, "Düşmanla savaşmaya kalkın" veya "Namaz kılmaya kalkın"
yahut "Hayırlı bir iş işlemeye kalkın" ya da "Resûlüllah’ın
yanından kalkıp gidin." şeklindeki bütün izahlara uygun olduğunu söylemiştir.
Peygamber efendimiz
(sallallahü aleyhi ve sellem) bir
hadis-i şerifinde:
"Sizden biriniz, kardeşini oturduğu yerden kaldırıp da onun yerine oturmasın.
Tirmizî, K. el-Edeb, bab: 9, Hadis no: 2749, 2750
buyurmuştur.
Abdullah b. Ömer diyor ki:
"Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) kişinin, kardeşini oturduğu yerden kaldırıp
da oraya oturmasını yasakladı." İbn-i Cüreyc
diyor ki: "Ben, hadisi Rivâyet eden Nafıa dedim ki: "Bu, Cuma günü müdür?" Nafi
dedi ki: "Cuma da böyledir Cumanın dışında da böyledir.
Buhari, K.el-Cuma, bab: 20
Diğer bir Rivâyette şöyle buyurulmuştur:
"Bir kimse başka birini kaldırıp da onun yerine oturmasın. Fakat birbirinize yer
verin. Gelenlere yer açın. Ahmed b. Hanbel,
Müsned,C.2.S.17
Meclise sonradan gelen bir kişi için ayağa kalkma hususunda üç görüş
zikredilmektedir. Bir kısım âlimler bunun caiz olduğunu söylemişler ve delil
olarak şu hadis-i şerifi zikretmişlerdir.
Ebû Said el-Hudri diyor ki:
"Yahudilerden (Hendek savaşında müşriklerle anlaşarak
Resûlüllah’a ihanet eden) Kureyza
oğulları (aynı savaşta yaralanmış olan) Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul
ettiler. Bunun üzerine Resûlüllah Sa'd
b. Muaz'a bir kimse gönderip çağırdı. Sa'd (Bir merkebe binmiş olarak) geldi.
Sa'd, Resûlüllah'ın mescidine
yaklaşınca Resûlüllah Ensar'a
"Efendinize veya hayırlınızı ayağa kalkın." buyurdu. Sa'd
Resûlüllah'ın yanına oturdu.
Resûlüllah ona "Şunlar senin hakemliğini
kabul ettiler." dedi. Sa'd "Ben onların, seninle savaşanlarını öldürmene, aile
ve çocuklarını da esir etmene hükmediyorum." dedi. Bunun üzerine
Resûlüllah: "Sen, Allah'ın hükmüyle hüküm
verdin." dedi. Buhari K.el-İstizan, bab: 26 / Müslim,
K.el-Cihad ve Siyer, bab: 46, Hadis no: 1768, Ebû Davud, K.el-Edeb, bab: 13,
Hadis no: 2755
Diğer bir kısım âlimler ise dışarıdan
meclise gelen bir kişiye karşı ayağa kalkmanın caiz olmadığını söylemişler ve bu
hususta şu hadis-i şerifleri Rivâyet
etmişlerdir: "Peygamber efendimiz
buyurmaktadır ki:
"Kim, insanların kendi önünden kalkıp dikilmelerini sevecek olursa cehennem
ateşinde yerini hazırlasın. Ebû Davud, K.el-Edeb, bab:
165, Hadis no: 5229/Tirmizi, K.el-Edeb, bab: 13, Hadis no: 2755
Ebû Ümame el-Bahili diyor ki:
"Bir gün Resûlüllah, âsâsma basarak
yanımıza geldi. Biz ona ayağa kalktık ve o bize şöyle buyurdu: "Acemlerin
birbirlerine tazim etmek için ayağa kalktıkları gibi ayağa kalkmayın.
Ebû Davud, K.el-Edeb, bab: 165, Hadis no: 5230 / İbn-i
Mace, K.ed-Duab, 2, Hadis no: 3836
Enes b. Malik diyor ki:
"Sahabilere,
Resûlüllahtan daha sevimli hiçbir kimse
yoktu. Onlar Resûlüllahı gördüklerinde
ayağa kalkmıyorlardı. Çünkü onlar, Resûlüllah’ın
bundan hoşlanmadığını biliyorlardı. Tirmizi, K.
el-Edeb, bab: 13, Hadis no: 2754
Diğer bir kısım âlimler ise yolculuktan
gelen kimse için veya hüküm ve-reeceği yerde hakim için ayağa kalkmanın caiz
olduğunu söylemişler Sa'd b. Muaz olayını da buna örnek vermişlerdir. Buna
mukabil her gelene ayağa kalkmanın Acemlerin âdetlerinden olduğunu söylemişler
ve son olarak zikredilen hadis-i şerifi
de buna delil göstermîşlerdir.
|