Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

542

 

058 - MÜCÂDELE SÛRESİ

 

CÜZ :

28

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

7

“Allah'ın, göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini görmez misin? Üç kişi aralarında fısıltı ile konuşurken dördüncüleri mutlaka Allah’tır. Beş kişi olsalar altıncıları mutlaka O'dur. Bunlardan az olsunlar veya çok olsunlar, nerede olurlarsa olsunlar, Allah mutlaka onlarla beraberdir. Sonra yaptıklarım kıyamet günü kendilerine haber verecektir. Şüphesiz Allah, herşeyi çok iyi bilendir”.

*Allahü teâlâ bu Âyet-i kerimesinde, kullarını denetlediğini, her türlü konuşmalarını işittiğini ve bulundukları yerleri gördüğünü beyan ederek, kulun devamlı olarak murakaba altında bulunduğunu bildirmektedir. Böylece kul, rabbinden gafil olmasın.

8

“Aralarında fısıltı ile konuşmaları yasaklanmış olanları görmez mi-sın? Ki onlar, tekrar yasaklandıkları şeye dönüyorlar. Günah işlemek düşmanlık etmek, peygambere karşı gelmek hususunda fısıltı halinde konuşuyorlar. Sana geldikleri zaman, seni Allah'ın selamlamadığı bir şeyle selamlıyorlar. İçlerinden de "Bu söylediklerimizden ötürü Allah bizi azaplandirsa ya. diyorlar. Onlara cehennem yeter. Onlar oraya gireceklerdir. O ne kötü bir dönüş yeridir.”

Ey Rasûlüm, aralarında fısıltı halinde konuşmaları yasaklanan Yahudi ve münafıkları görmez misin? Bunlar, yasaklandıktan işe tekrar dönüyorlar. Allah’ın onlara yasakladığı hayasız sözleri, düşmanlıkla ilgili kelimeleri, peygambere karşı gelmeyi ifade eden sözleri fısıldasınlar. Sana geldiklerinde de, Allah'ın seni selamladığı "Selamün aleyküm" sözü yerine "Essamü aleyke" "Ölüm üzerine olsun" sözü ile selam verirler. İçlerinden de "Eğer bu hak peygamberce ima ile söylediğimiz sözden dolayı Allah bizi cezalandırsa ya." derler. Ey Rasûlüm, bu sözleri söyleyenler için cehennem yeterlidir. Onlar oraya gireceklerdir. Orası ne kötü varılacak bir yerdir.

Âyet-i kerime’de, çeşitli günahları fısıldaşarak konuşanlardan ve Resûlüllah’a selam verirken ima ile konuşup hakaret edenlerden haber verilmektedir.

Mücahid, Katade, İbn-i Zeyd ve Mukatil'e göre bunlar, Yahudilerdir. Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diyor ki:

"Yahudilerden bir topluluk Resûlüllah'ın yanına geldi ve "Essamü Aleyküm" "Ölüm üzerinize olsun." dediler. Ben de ne demek istediklerini anladım ve onlara. "Ve aleykümüssamü ve Lanetü" "Olum ve lanet de sizin üzerinize olsun." dedim. Bunun üzerine Resûlüllah "Yavaş ol ey Âişe, Allah herşeyde yumuşak davranmayı sever." dedi. Dedim ki "Ey Allah'ın Resulü, söylediklerini işitmedin mi?" Resûlüllah buyurdu ki: "Ben de onlara "Sizin üzerinize de olsun" diye cevap verdim. Buhari, K.el-Edeb, bab: 35 /Müslim, K.es-Selam, tuıh: 10, HN: 2165

Hazret-i Âişe (radıyallahü anhâ) diğer bir Rivâyette şöyle buyuruyor: "Yahudiler Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)e geldiler ve ona "Essamü aleyküm" Ölüm üzerinize olsun" dediler. Ben de onlara "Sizin üzerinize olsun, Allah size lanet etsin ve gazabına uğratsın." dedim. Bunun üzerine Resûlüllah "Yavaş ol ya Âişe, yumuşak davran, sert çıkmak ve kaba konuşmaktan kaçın." dedi. Ben de dedim ki: "Ne söylediklerini işitmedin mi?" Resûlüllah da: "Sen de benim onlara ne karşılık verdiğimi işitmedin mi? Benim onlar hakkındaki isteğim kabul edilir. Fakat onların, benim üzerimdeki istekleri kabul edilmez." dedi.

A'meş'den gelen Rivâyette bu âyet-i kerime’nin nüzul sebebinin bu hadise olduğu zikredilmiştir. Bkz. Müslim, K.es-Selam, bab: 11, Hadis no: 2165

Enes b. Malik diyor ki:

"Bir Yahudi, Resûlüllah’ın yanından geçti ve ona: "

"Ölüm üzerine "Ve aleyke" "Senin üzerine olsun." buyurdu ve sonra dedi ki: "Bunun ne dediğini anladınız mı? Bu, "Ölüm üzerine olsun." dedi. Dedik ki: "Ey Allah'ın Resulü, bunu öldürmeyelim mi?" Resûlüllah: "Hayır, ehl-i kitaptan birisi size selam verdiğinde siz de onlara "Sizin üzerinize olsun" deyin." buyurdu. Buhari, K.el-Mürteddîn, bab: 4

Abdullah b. Abbas, âyet-i kerime’de zikredilen insanların, münafıklar olduklarını söylemiştir.

9

“Ey iman edenler, aranızda fısıltı ile konuştuğunuz zaman, günah işlemeyi, düşmanlık yapmayı ve peygambere karşı gelmeyi fısıldaşmayın. İyilik ve takva hakkında fısıldasın. Huzurunda toplanacağınız Allah’tan korkun.”

10

“Fısıltı ile konuşmak, mü’minlerin üzülmesi için ancak şeytanın bir vesvesesidir. Allah'ın izni olmadan o mü’minlere hiçbir zarar veremez. Mü’minler sadece Allah’a güvensinler.”

Müfessirler, âyet-i kerime’de, şeytandan olduğu belirtilen fısıldamanın nasıl bir fısıldama olduğu hususunda çeşitli izahlar yapmışlardır.

Katade'ye göre buradaki fisi id aşmadan maksat, münafıkların birbirleriyle yaptıkları fısüdaşmalardır. Zira münafıklar, birbirleriyle fısıldaşiyorlar bu da mü’minleri öfkelendiriyor ve onların ağrına gidiyordu. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime’yi indirdi. Münafıkları bu huylarından dolayı kınadı. Taberi de bundan önceki âyetle bağlantı kurarak bu görüşü tercih etmiştir.

İbn-i Zeyd'e göre ise, buradaki fısıldaşmadan maksat, herhangi bir insanın, Resûlüllahtan bir ihtiyacını gizlice istemesidir. Bazı insanlar gelip, Resûlüllahtan, bir ihtiyacının giderilmesini gizlice istiyordu. Resûlüllah bu hususu kimseye yasaklamamıştı. O gün bütün insanlar, Medine'ye karşı savaş halindeydiler. Resûlüllah’a böyle bir fısıltı yapıldığını gören müslümanlara, şeytan, Medine'ye saldın yapılacağına dair vesvese veriyordu. Bunun üzerine Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’yi indirdi ve şeytanın vesveselerine karşı dikkatleri çekti.

Atiyye'ye göre ise, burada zikredilen şeytanın vesvesesi olan fısıltıdan maksat, kişiyi üzen rüyalarıdır.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) fısıldaşma hakkında şöyle buyurmuştur:

"İnsanlar üç kişi olduklarında üçüncüyü bırakıp ikisi birbirleriyle fısıldaşmasınlar. Zira bu, o tek bırakılan kişiyi üzer. Müslim, K.es-Selam, bab: 38, Hadis no; 2183

Ancak insanların üç kişiden fazla olmaları halinde fısıldaşmalarının caiz olduğu şu hadis-i şeriften anlaşılmaktadır: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurmuştur ki:

"Sizler üç kişi olduğunuz zaman diğer insanlar yanınıza gelip de kalabalıklaşıncaya kadar iki kişi diğerinin dışında fısıldaşmasınlar. Zira bu durumun o kişiyi üzeceğinden korkulur. Buhari, K. el-İsti'zan, bab: 47 /Müslim, K.es-Selam, bab: 37, Hadis no: 2184

11

“Ey iman edenler, toplantı yerlerinde size "Yer açın" denince yer açın ki Allah da size genişlik versin "Kalkın" denince de hemen kalkın ki, Allah sizden, samimiyetle iman edenlerin ve kendilerine ilim verilenlerin derecelerini yüceltsin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”

Ey, Allah ve peygamberini tasdik eden mü’minler, sizlere, bulunduğunuz sohbet meclislerinde veya savaş için saf olduğunuz meclislerde "Gelenlere yer verin" denildiği zaman onlara yer verin ki Allah da cennette sizin yerinizi genişletsin. Sizlere, düşmanla savaşmak veya namaz kılmak yahut hayırlı bir amel işlemek için "Kalkın bu işe grisin" dendiği zaman yahut "Kalkın Resûlüllah’ın yanına gidin" dendiği zaman kalkın ve söyleneni yapın. Böylece Allah sizden iman edenlerin derecelerini ve ilim verilenlerin derecelerini yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

Âyet-i kerime’de zikredilen "Toplantı yerleri"nden maksat, Mücahid, Katade, Dehhak ve İbn-i Zeyd'e göre özellikle Resûlüllah’ın bulunduğu meclislerdir. Zira sahabiler Resûlüllah’a çok yakın olmayı arzuladıklarından, sonradan meclise gelenlere yer verme hususundan cimri davranıyorlardı. Bunun üzerine âyet-i kerime nazil oldu ve meclise gelenlere yer verilmesini ve oradan kalkarak başkalarına yer vermeleri istenenlerin bu emri yerine getirmelerini emretti.

Abdullah b. Abbas ve Hasan-i Basrî'den nakledilen diğer bir görüşe göre âyette zikredilen "Toplantı yerlerinden maksat, savaş alanlarındaki içtima yerleridir.

Âyet-i kerime’de, toplanan mü’minlerin diğer kardeşlerine yer vermeleri ve bunlara "Kalkıp savaşa gidin." dendiğinde kalkıp gitmemeleri emredilmektedir. Taberi âyet-i kerime’nin genel ifadesinin, zikredilen her iki tür meclisi de kapsar mahiyette olduğunu söylemiştir. "Kalkın" ifadesinden de, "Düşmanla savaşmaya kalkın" veya "Namaz kılmaya kalkın" yahut "Hayırlı bir iş işlemeye kalkın" ya da "Resûlüllah’ın yanından kalkıp gidin." şeklindeki bütün izahlara uygun olduğunu söylemiştir.

Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadis-i şerifinde:

"Sizden biriniz, kardeşini oturduğu yerden kaldırıp da onun yerine oturmasın. Tirmizî, K. el-Edeb, bab: 9, Hadis no: 2749, 2750 buyurmuştur.

Abdullah b. Ömer diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) kişinin, kardeşini oturduğu yerden kaldırıp da oraya oturmasını yasakladı." İbn-i Cüreyc diyor ki: "Ben, hadisi Rivâyet eden Nafıa dedim ki: "Bu, Cuma günü müdür?" Nafi dedi ki: "Cuma da böyledir Cumanın dışında da böyledir. Buhari, K.el-Cuma, bab: 20

Diğer bir Rivâyette şöyle buyurulmuştur:

"Bir kimse başka birini kaldırıp da onun yerine oturmasın. Fakat birbirinize yer verin. Gelenlere yer açın. Ahmed b. Hanbel, Müsned,C.2.S.17

Meclise sonradan gelen bir kişi için ayağa kalkma hususunda üç görüş zikredilmektedir. Bir kısım âlimler bunun caiz olduğunu söylemişler ve delil olarak şu hadis-i şerifi zikretmişlerdir. Ebû Said el-Hudri diyor ki:

"Yahudilerden (Hendek savaşında müşriklerle anlaşarak Resûlüllah’a ihanet eden) Kureyza oğulları (aynı savaşta yaralanmış olan) Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul ettiler. Bunun üzerine Resûlüllah Sa'd b. Muaz'a bir kimse gönderip çağırdı. Sa'd (Bir merkebe binmiş olarak) geldi. Sa'd, Resûlüllah'ın mescidine yaklaşınca Resûlüllah Ensar'a "Efendinize veya hayırlınızı ayağa kalkın." buyurdu. Sa'd Resûlüllah'ın yanına oturdu. Resûlüllah ona "Şunlar senin hakemliğini kabul ettiler." dedi. Sa'd "Ben onların, seninle savaşanlarını öldürmene, aile ve çocuklarını da esir etmene hükmediyorum." dedi. Bunun üzerine Resûlüllah: "Sen, Allah'ın hükmüyle hüküm verdin." dedi. Buhari K.el-İstizan, bab: 26 / Müslim, K.el-Cihad ve Siyer, bab: 46, Hadis no: 1768, Ebû Davud, K.el-Edeb, bab: 13, Hadis no: 2755

Diğer bir kısım âlimler ise dışarıdan meclise gelen bir kişiye karşı ayağa kalkmanın caiz olmadığını söylemişler ve bu hususta şu hadis-i şerifleri Rivâyet etmişlerdir: "Peygamber efendimiz buyurmaktadır ki:

"Kim, insanların kendi önünden kalkıp dikilmelerini sevecek olursa cehennem ateşinde yerini hazırlasın. Ebû Davud, K.el-Edeb, bab: 165, Hadis no: 5229/Tirmizi, K.el-Edeb, bab: 13, Hadis no: 2755

Ebû Ümame el-Bahili diyor ki:

"Bir gün Resûlüllah, âsâsma basarak yanımıza geldi. Biz ona ayağa kalktık ve o bize şöyle buyurdu: "Acemlerin birbirlerine tazim etmek için ayağa kalktıkları gibi ayağa kalkmayın. Ebû Davud, K.el-Edeb, bab: 165, Hadis no: 5230 / İbn-i Mace, K.ed-Duab, 2, Hadis no: 3836

Enes b. Malik diyor ki:

"Sahabilere, Resûlüllahtan daha sevimli hiçbir kimse yoktu. Onlar Resûlüllahı gördüklerinde ayağa kalkmıyorlardı. Çünkü onlar, Resûlüllah’ın bundan hoşlanmadığını biliyorlardı. Tirmizi, K. el-Edeb, bab: 13, Hadis no: 2754

Diğer bir kısım âlimler ise yolculuktan gelen kimse için veya hüküm ve-reeceği yerde hakim için ayağa kalkmanın caiz olduğunu söylemişler Sa'd b. Muaz olayını da buna örnek vermişlerdir. Buna mukabil her gelene ayağa kalkmanın Acemlerin âdetlerinden olduğunu söylemişler ve son olarak zikredilen hadis-i şerifi de buna delil göstermîşlerdir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç