“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra Arşa
hükmeden O'dur. O, yere gireni ve çıkanı, gükten ineni ve göğe çıkanı bilir.
Nerede olursanız olun, o sizinle beraberdir. Allah, yaptıklarınızı çok iyi
görendir.”
Yedi kat gökleri, yerleri ve oralarda bulunanları yaratan sonra Arşa hükmeden
O'dur. Allah, yaratıklarından, yerin içine girenleri de ondan dışarı çıkanları
da, gökten yeryüzüne inenleri de, yeryüzünden göklere yükselenleri de bilir. O,
sizin yaptıklarınızı görmekte, nasıl hareket ettiğinizi bilmektedir. O,
yaptıklarınızı zaptettirmektedir. Herkese amelinin karşılığını verecektir.
“Göklerin ve yerin mülkü onundur. Bütün işler Allah’a
döner.”
Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah’a aittir. Göklerde, yerde ve oralarda
yaşayanlara Allah'ın sözü geçecektir. Bütün yaratıklarının işleri Allah’a döner.
O, anılarında adaletle hüküm verecektir.
“Allah, geceyi gündüze katar. Gündüzü geceye katar. O,
kalblerin gizliliklerini çok iyi bilir.”
Allah, gecenin bir kısmını gündüze katarak gündüzü uzatır. Bazan da gündüzün bir
kısmım geceye katarak geceyi uzatır. O, kullarının kalblerinin neye karar
verdiğini, içlerinden hayırı mı yoksa şerri mi işlemek istediklerini çok iyi
bilendir. Hiçbir şey ona gizli kalmaz.
“Ey insanlar, Allah’a ve peygamberine iman edin ve
sizleri vekili kıldığı inallarından Allah yolunda harcayın. Sizlerden iman edip
Allah yolunda mallarını harcayanlar için büyük bir mükafaat vardır.”
Ey insanlar. Allah’a iman edin, onun birliğini kabul edin ve peygamberi
Mııhammed'i, Allah katında size getirmiş olduğu şeyler hususunda tasdik edip ona
uyun. Allah'ın, geçmiş ümmetlerden size miras bırakmış olduğu malları onun
yolunda harcayın. Zira, sizden Allah’a ve Resulüne iman eden ve Allah'ın size
kalmasını nasibettiği mallardan harcayanlar için büyük bir mükafaat vardır.
Âyet-i kerime’de,
yaşayan insanların ellerinde bulunan malların, kendilerinden önce ölen
insanlardan miras kalan mallar olduğu beyan ediliyor ve bu mallara sahib
olanların da bunları bir gün başkalarına bırakacağına işaret ediliyor. Böylece
kişiler, hayatta iken mallarını Allah yolunda harcamaya teşvik edilmiş oluyor.
Peygamber efendimiz, insanların,
mallarını çok sevdiklerini fakat sonunda hepsini bırakıp gitmeye mecbur
olacaklarını şu hadisinde beyan etmektedir:
Abdullah b. eş-Şihhîr diyor ki:
"Ben, Resûlüllah’ın yanına vardım. O
suresini okuyordu. Şöyle buyurdu: "Âdemoğlu, malım, malım der durur. Ey
Âdemoğlu, sana, malından yeyip tükettiğin veya giyip eskittiğin yahut sadaka
verip önden gönderdiğin dışında senin için ne var kı
Müslim, K.ez-Zekat, bab: 3. Hadis no: 2958/Tirmizî, K.Tefsirel-Kur'an, Sûre:
102, bab: 1
“Peygamber sizi, rabbinize iman etmeye davet edip
dururken size ne oluyor da Allah’a iman etmiyorsunuz? Halbuki Allah, daha önce
sizden "nan edeceğinize dair söz almıştı. Eğer iman ediyorsanız bu yeter.”
Ey insanlar, Allah'ın peygamberi Mııhammed, sizi, Allah'ın varlığına ve
birliğine iman etmeye davet ederken ve davetinin hak olduğuna dair size, mazeret
göstermeye imkan vermeyecek kesin deliller getirmiş olduğu halde sizler,
Allah'ın birliğine iman etmiyorsunuz. Halbu ki sizler atanız Âdem'in sulbünde
iken, Allah’a iman edeceğinize dair kesin söz almıştı. Şâyet sizler herhangi bir
zamanda Allah’a iman etmek istiyorsanız, iman etmeniz için en uygun vakit şu
andır. Zira peygamberin getirdiği deliller ard arda gelmekte ve o peygamber
sizleri, daha (ince verdiğiniz söze davet etmektedir.
Bir kısım müfessirlere göre burada
zikredilen "Verilen söz"den maksadın insanların iman edecekleri hususunda
Resûlüllah’a biat etmeleridir.
“Sizi, karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kulu
Muhammed'e
apaçık Âyetler indiren Allah’tır. Şüphesiz ki Allah, sizlere çok şefkatli ve
merhametlidir.”
Sizi, inkârın ve sapıklığın karanlığından, iman ve hidâyetin nuruna çıkarması
için kulu Muhammed'e apaçık âyet ve
deliller indiren ancak Allah’tır. Allah bunları kulu
Muhammed'e indirmekle size çok şefkatli
ve merhametli davranmıştır.
“Göklerin ve yerin mirası Allah’a ait olduğu halde
size-ne oluyor da Allah yolunda mallarınızı harcamıyorsunuz? Sizden, Mekke'nin
fethinden önce Allah yolunda malını harcayıp savaşanlarla daha sonra infakta
bulunup savaşanlar bir değildir. Onların dereceleri sonradan infak edip
savaşanlardan daha büyüktür. Allah onların hepsine de iyi akıbet vaadetmiştir.
Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”
Ey insanlar, size ne oluyor da, Allah’ı size rızık olarak verdiği mallardan
Allah'ın yolunda harcamıyorsunuz? Halbu ki ölümünüzden sonra bu mallarınız
tekrar Allah’a dönecektir. Zira göklerin ve yerin mirası sadece Allah’a aittir.
İçinizden, fetihten önce, matlarını Allah yolunda harcayıp savaşanlarla fetihten
sonra mallarını harcayıp savaşanlar aynı derecede değildirler. Fetihten önce
mallarını harcayıp savaşanların dereceleri fetihten sonra mallarını harcayıp
savaşanların derecelerinden daha üstündür. Fakat Allah bunların herbirine de,
güzel bir mükafaat olan cenneti vaadetmiştir. Zira onlar mallarını Allah yolunda
harcamışlar ve Allah'ın düşmanlarına karşı savaşmışlardır. Allah, mallarınızı
harcama ve düşmanlarına karşı savaşma gibi amellerinizi bilir. Kıyamet gününde
onların karşılığını verecektir.
Mücahid'e göre âyette zikredilen "Fetih"ten
maksat, Mekke'nin fethidir. Harcamaktan maksat, iman etmek, savaştan maksat ise
hicret etmektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Mekke'nin fethinden önce
iman edip hicret edenle fetihten sonra iman eden ve hicret etmeyenler bir
değildir."
Katade ve İbn-i
Zeyd'e göre âyette zikredilen fetihten maksat Mekke'nin fethi,
harcamaktan maksat, mallarını Allah yolunda harcamak, savaştan maksat ise
kâinlere karşı harbetmektir. Meal bu izaha göre hazırlanmıştır.
Ebû Said el-Hudri, Şa'bî ve diğer bir kısım
âlimlere göre ise, âyette zikredilen fetihten maksat, Hudeybiye müşahhasıdır.
Buna göre âyetin manası şöyledir: "Ey insanlar, Hudeybiye nıusalasından önce
malını Allah yolunda harcayıp Allah yolunda savaşanlarla, Hudeybiye
müşahhasından sonra malını Allah yolunda harcayıp savaşanlar bir değildir."
Taberi bu hususta Ebû Said el-Hudri'den
bir de hadis Rivâyet ederek bu son görüşü tercih etmiştir. Ebû Said el-Hudri
cüyor ki: "Resûlüllah bize, Hudeybiye
müşahhasının yapıldığı yılda şöyle buyurdu: "Yakında bir kavim gelecek. Siz
onların amellerine karşılık, yaptığınız amelleri küçümseyeceksiniz." Dedik ki:
"Ey Allah'ın Resulü, onlar kimlerdir? Onlar Kureyşliler midir?"
Resûlüllah buyurdu ki: "Hayır değildir.
Onlar, gönülleri daha hassas, kalbleri daha yumuşak olan Yemen halkıdır. Dedik
ki: "Ey Allah'ın Resulü, onlar bizden daha mı hayırlıdır?" Resuulhh buyurdu ki:
"Onlardan herhangi birinin altından bir dağı olacak olsa ve onu da Allah yolunda
harcasa, sizden birinizin harcadığı ne bir müd miktarına ne de onun yaısına
ulaşabilir. Dikkat edin, insanlarla bizi birbirimizden ayıran sınır şu âyettir:
"Sizden, fetihten önce Allah yolunda malını harcayıp savaşanlarla daha sonra
intakta bulunup savaşanlar bir değildir."
“Kim Allah için güzel bir ödünç takdiminde bulunursa,
Allah onun karşılığını kat kat verir. Onun için âhirette de güzel bir mükafaat
vardır.”
Âyette zikredilen "Ödünç takdim etmek"ten maksat, karşılığını âhirette Allah’tan
bekleyerek malını dünyada onun yolunda harcamaktır. Böyle yapan insanlar için
Allah, harcadıklarının karşılığını kat kat artırır. Bire yedi yüz veya daha
fazla verebilir. Bu kimseler için ayrıca Allah katında güzel bir mükafaat vardır
ki o da cennettir.
|