Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

531

 

055 - RAHMÂN SÛRESİ

 

CÜZ :

27

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

17

“O, iki doğunun ve iki batının rabbidir.”

Âyette zikredilen iki doğu'dan maksat, güneşin yaz ve kış mevsimlerindeki doğuş ve batış yerleridir. Zira bu iki mevsimde güneşin hem doğuş yeri hem de batış yeri birbirinden farklıdır.

Mücahid, Katade ve İbn-i Zeyd bu âyeti bu şekilde izah etmişlerdir. Abdullah b. Ebza, güneşin, yılın her gününde farklı bir yerden doğup farklı bir yerden battığını söylemiştir.

18

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, güneşi sizlere hem yazın hem de kışın hizmetçi kılan ve güneş vasıtası ile dünyevi işlerinizi gördüren rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

19

Bak. Âyet 20.

20

“Allah, birbiriyle karşılaşan iki denizi salıverdi. Aralarında engel olduğu için birbirlerine karışmazlar.”

Abdullah b. Ebza, Said b. Cübeyr ve Abdullah b. Abbas'a göre, âyette zikredilen iki denizden maksat, göklerdeki denizle yerdeki denizdir. Bunlar, her yıl bir kere karşılaşırlar.

Taberi bu görüşü tercih etmiş ve şunları söylemiştir: "Allahü teâlâ: "O iki denizden inci ve mercan çıkar" buyurmuştur. İnci ve mercanın, yeryüzündeki denizlerden çıkarılan sedeflerin içinde bulunduğu, bu sedeflerin de gökten düşen yağmur taneleriyle oluştuğu bilinmektedir. Bu itibarla burada ifade edilen, birbiriyle karşılaşan denizler, gökteki denizle yerdeki denizdir."

Hasan-ı Basri ve Katade'ye göre ise burada zikredilen "iki deniz"den maksat, Akdenizle Basra Körfezidir.

Allahü teâlâ âyette, denizler için: "Aralarında engel vardır, birbirlerine karışmazlar." buyurmaktadır. Burada zikredilen "Engel"den maksat, adalar, kara, yeryüzü ve iki şeyin birbirine karışmasını önleyen herhangi bir engeldir. "Birbirlerine karışmazlar" ifadesinden maksat ise, Abdullah b. Ebza, Mücahid ve Katadc'ye göre "Bunlardan herhangi birinin taşıp diğerine karışmamasıdır." Katadc'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise, bunlardan herbirinin, taşarak karayı basmamalarıdır. İbn-i Zeyd'e göre ise, bunlardan herhangi birinin, Allah'ın koyduğu sınırı aşarak diğeri ile karışmamasıdır. Taberi, âyetin, umum ifadesinin bu izahların kapsadığını söylemiştir.

21

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Ey insanlar ve cinler, iki denizi birbirine salıverip onların birbiriyle karışmasını engelleyen rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

22

“O İki denizden inci ve mercan çıkar,”

Müfessirler, "İnci" ve "Mercan" diye tercüme edilen ve kelimelerini farklı şekillerde izah etmişlerdir.

Abdullah b. Abbas, Katade, Dehhak ve İbn-i Zeyd'den nakledilen bir görüşe göre "Büyük inci" ise küçük incilerdir.

Mürre, Mücahid ve İbn-i Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu izahın aksini beyan etmektedir. Yani, "Küçük inci ise büyük incidir.

Mürre'ücn nakledilen diğer bir görüşe göre ise incilerin güzel olanlarıdır.

Abdullah b. Mes'ud taş olduğunu söylemiştir.

Abdullah b. Abbas, incilerin oluşumu hakkında şunları söylemiştir: "Gökten yağmur inerken sedefler ağızlarını açarlar, içlerine giren yağmur tanelerinden inci meydana gelir."

23

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, içinden çeşitli süs eşyaları çıkardığınız denizleri sizin hizmetinize sunan rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

24

“Denizde dağlar gibi yükselip seyreden gemiler onundur.”

Allahü teâlâ bu Âyet-i kerime’de, beldeden beldeye, bölgeden bölgeye ve kıtadan kıtaya seyredip giden, içlerinde insanları ve onulan muhtaç oldukları çeşitli şeyleri taşıyan gemilerin, ancak kendi emriyle seyrettiklerini ve bunların, insanların hizmetine sunulan nimetlerden olduklarını bildirmektedir.

25

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin hizmetinize verdiği dağlar misali gemiler gibi nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

26

Bak. Âyet 27.

27

“Yeryüzünde bulunan herşey fanidir. Baki olan sadece "Azamet" ve "İkram" sahibi rabbindir.”

28

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Yeryüzünde bulunan insan ve cin gibi ne varsa hepsi yok olacak, Ey Rasûlüm, geriye sadece azamet ve ikram sahibi olan rabbinin zatı kalacaktır. O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz?

29

“Göklerde ve yerde bulunan herkes, ihtiyacını ondan ister. O her gün bir iştedir.”

Göklerde ve yerde bulunan melekler, insanlar, cinler ve diğer bütün varlıklar muhtaç oldukları şeyleri Allah’tan isterler. Onların hiçbin Allah’a muhtaç olmaktan beri olamaz. Allah, yarattıklarını her an sevk ve idare etmekte ve onlar üzerinde tasarrufta bulunmaktadır. Cansızlara hayat verir, onları oldurur. Küçükleri büyütür, büyükleri ihtiyarlatır.

Ebudderda, âyetin "O her gün bir iştedir." bölümünü şu şekilde izah etmiştir:

Allah, günahları affeder, sıkıntıları giderir, bir topluluğu yükseltip başka bir topluluğu alçaltır. Buhari, K.Tefsirel-Kur'an Sûre: 55, bab: 1

Taberi, Ebudderda'nın söylediği bu sözü, Abdullah b. Ezdi'nin, Resûlüllahtan rivâyet ettiğini söylemiştir.

Ubeyd b. Umeyr ve Mücahid, âyetin bu bölümünü şu şekilde izah etmişlerdir: Allah, dua edenlerin duasını kabul eder, isteyenlere verir. Sıkıntıda olanların sıkıntılarını giderir, hastalara şifa verir, tevbe edenleri affeder. İşte onun her gün bir işte olmasından maksat budur."

30

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizin işlerinizi sevk ve idare etmesi ve yaratılanların üzerinde devamlı olarak tasarrufta bulunması nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz?

31

“Ey, günah ağırlığı taşıyan insanlar ve cinler, size de bir vakit ayıracağız. (Yakında sizin hesabınızı göreceğiz.)”

Bu âyet-i kerime, kullan tehdit etmektedir. Manası: Ey insanlar ve cinler, yakında sizi hesaba çekeceğiz. Günah işleyenleri cezalandırılıp itaat edenleri mükafaatlandıracağiz." demektir.

Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken şöyle demiştir: "Bu ifade, Allah'ın, kullarını tehdidi mahiyetindedir. Zira Allah'ın hiçbir zaman meşguliyeti yoktur ki, o meşguliyetleri bir tarafa bırakarak kullarını hesaba çekmeye de vakit ayırsın. O, kullarını her zaman hesaba çekebilir.

32

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O, halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizlerden isyan edenleri cezalandırma ve itaatkârları da mükafaatlandirma nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

33

“Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin çevresinden çıkabilirseniz çıkın. Siz buradan çıkamazsınız. Ancak büyük bir kuvvetle çıkabilirsiniz.”

Müfessirler, bu âyet-i kerime’yi çeşitli şekillerde izah etmişlerdir:

Bazılarına göre bu âyetin ifade ettiği hususlar, cin ve insanlara, kıyamet gününde söylenecek ve onlara şöyle denecektir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer sizler rabbinizi âciz bırakarak göklerin ve yerin çevresinden çıkıp gidebiliyorsanız çıkıp gidin. Fakat sizler buradan çıkıp gidemezsiniz. Ancak rabbiniz tarafından size verilecek bir güç ve kuvvetle gidebilirsiniz."

Bazılarına göre ise: Âyet-i kerime’nin ifade ettiği manadan maksat, "Ölümden kaçabilirseniz kaçın" demektir. Buna göre âyetin manası şöyledir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer göklerin ve yerin etrafından kaçarak ölümden kurtulabiliyorsanız kaçıp kurtulun. Fakat sizler hiçbir zaman ölümden kaçıp kurtulamazsınız. O sizi mutlaka yakalayacaktır. Sizler, göklerin ve yerin etrafından çıkıp kaçsanız bile, Allah'ın mülkünün dışına çıkamazsınız. Ölüm sizi orada yakalar."

Abdullah b. Abbas'ın bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah ettiği zikredilmektedir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer sizlerin, göklerde ve yerde olanları bilmeye gücünüz yeterse onları bilin. Sizler onları bilemezsiniz, ancak Allah tarafından bir açıklama ile bilebilirsiniz."

Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir izah şeklideşöyledir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, şâyet sizler, göklerin ve yerin etrafından çıkıp gidebiliyorsaniz çıkıp gidin. Fakat siz, benim mülkümden çıkıp başka bir yere gidemezsiniz. Nereye gitseniz orası benim mülkümdür."

Âyet-i kerime’de geçen ve "Büyük bir kuvvet" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre "Açıklama" Mücahit ve İkrime'ye göre "Delil" Katade'ye göre ise "Mülk"tür, Taberi bu kelimenin "Delil" ve "Açıklama" manasına daha uygun düştüğünü söylemiştir.

34

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Ey cinler ve insanlar topluluğu, rabbinizin, sizleri kudreti önünde boyun eğdirme bakımından eşit bir şekilde yaratması ve bazı işleri yapabilmeniz için gerekli gücü vermesi nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?

35

“Ey insanlar ve cinler topluluğu, üzerinize ateşten bir alev ve duman gönderilir de kendinizi kurtaramazsınız.”

Âyette geçen ve "alev" diye tercüme edilen kelimesinden maksat, Abdullah b. Abbas'a göre "Alev" Mücahid'e göre "Ateşten kopan yeşil alev" Dehhak'a göre ise "Ateşten çıkan duman"dır.

Âyette geçen ve "Duman" diye tercüme edilen kelimesinin manası, Abdullah b. Abbas ve Said b. Cübeyr'e göre de "Duman" demektir. Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.

Miicahid, Katade ve Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise kelimesinden masat, "Tunç"tur. Bu madde, kıyamet gününde eritilerek azap görenlerin başına dökülür.

36

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey cinler ve insanlar, rabbinizin, sizden suçlu olanları cezalandırması, suçsuz olanları da cezalandırmaması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

37

“Gök yarılıp gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği zaman”

38

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

Kıyamet gününde göğün yarıklığı ve yeşil rengi değişerek kıpkırmızı bir gül rengine döndüğü zaman, ey insanlar ve cinler topluluğu, işte o zaman rabbinizin nimet ve kudretinden hangisini yalanlarsınız?

Allahü teâlâ bu âyette, kıyamet gününde göğün yarılacağım ve renginin değişip kızaracağını ve adeta bir boya veya deri haline geleceğini beyan etmektedir.

Abdullah b. Abbas, Ebû Said, Dehhak ve Katade, "Gül gibi kızardı" diye tercüme edilen ifadesini, "Kırmızı at gibi" şeklinde izah etmişlerdir. "Yağ gibi eridiği" ifadesinden maksat ise Mücahid ve Dehhak'a göre "Parlak kırmızı yağ renginde" demektir. Diğer bir kısım âlimlere göre ise "Kırmızı deri gibi olur" demektir.

39

“İşte o gün insanlara da cinlere de günahları sorulmayacaktır.”

Kıyamet gününde melekler, suçlulara günahlarının ne olduğunu sormayacaklardır. Onların bir kısmından da diğerlerinin günahlarının ne olduğu sorulmayacaktır. Zira Allah onların günahlarını amel defterlerinde tesbit ettirip muhafaza etmiştir. Bu hususta diğer âyetlerde şöyle buyurulmaktadır. "Ey Rasûlüm, doğrusu biz seni, bir müjdeci ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Sen, cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın. Bakara Sûresi, 2/119

"Karun: "Bu servet bana ancak bende bulunan bir ilim sayesinde verilmiştir." dedi. O, Allah'ın daha önce gelmiş geçmiş nesiller içerisinde kendinden daha güçlü ve daha fazla mal biriktiren kimseleri helak ettiğini bilmez mi? Suçlulara günahları sorulmaz. Kasas Sûresi, 28/78

Mücahid bu âyeti şöyle izah etmiştir: "Melekler, suçluların günahlarının ne olduğunu sormayacaklardır. Zira onlar, günahkarların günahlarının ne olduğunu yüzlerinden anlayacaklardır.

Katade ise: "Kendileriyle ahilleştiğiniz ümmetten sayıca daha üstün olan diğer bir ümmetle iyi geçinmek için, yeminlerinizi aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlam eğirip de sonra onu söküp bozan şaşkın kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder. Şüphesiz ki o, kıyamet gününde ihtilaf ettiğiniz şeylerin gerçek yüzünü size açıklayacaktır." "Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah, dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevkeder. Şüphesiz ki kıyamet gününde yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Hicr Sûresi, Ki/92-93 âyetlerini gözönünde bulundurarak bu âyet-i kerime’yi şu şekilde izah etmiştir: "İnsanlara ve cinlere kıyamette önce günahları sorulacak sonra dilleri mühürlenecek konuşturulmayacaklardır. Onların elleri ve ayaklan yaptıklarım itiraf edecektir."

40

“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?”

O halde ey insanlar ve cinler, Allah'ın herkesin yaptığı işi amel defterinde tesbit ettirmesi ve ona göre adaletle muamele ederek insanları cezalandırması veya mükafaatlandırması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç