“O, iki doğunun ve iki batının rabbidir.”
Âyette zikredilen iki doğu'dan maksat, güneşin yaz ve kış mevsimlerindeki doğuş
ve batış yerleridir. Zira bu iki mevsimde güneşin hem doğuş yeri hem de batış
yeri birbirinden farklıdır.
Mücahid, Katade
ve İbn-i Zeyd bu âyeti bu şekilde izah
etmişlerdir. Abdullah b. Ebza, güneşin, yılın her gününde farklı bir yerden
doğup farklı bir yerden battığını söylemiştir.
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O halde ey insanlar ve cinler, güneşi sizlere hem yazın hem de kışın hizmetçi
kılan ve güneş vasıtası ile dünyevi işlerinizi gördüren rabbinizin nimetlerinden
hangisini yalanlarsınız?
Bak. Âyet 20.
20
“Allah, birbiriyle karşılaşan iki denizi salıverdi.
Aralarında engel olduğu için birbirlerine karışmazlar.”
Abdullah b. Ebza, Said b. Cübeyr ve
Abdullah b. Abbas'a göre, âyette zikredilen
iki denizden maksat, göklerdeki denizle yerdeki denizdir. Bunlar, her yıl bir
kere karşılaşırlar.
Taberi bu görüşü tercih etmiş ve şunları
söylemiştir: "Allahü teâlâ: "O iki
denizden inci ve mercan çıkar" buyurmuştur. İnci ve mercanın, yeryüzündeki
denizlerden çıkarılan sedeflerin içinde bulunduğu, bu sedeflerin de gökten düşen
yağmur taneleriyle oluştuğu bilinmektedir. Bu itibarla burada ifade edilen,
birbiriyle karşılaşan denizler, gökteki denizle yerdeki denizdir."
Hasan-ı Basri ve
Katade'ye göre ise burada zikredilen "iki deniz"den maksat, Akdenizle
Basra Körfezidir.
Allahü teâlâ âyette, denizler için:
"Aralarında engel vardır, birbirlerine karışmazlar." buyurmaktadır. Burada
zikredilen "Engel"den maksat, adalar, kara, yeryüzü ve iki şeyin birbirine
karışmasını önleyen herhangi bir engeldir. "Birbirlerine karışmazlar"
ifadesinden maksat ise, Abdullah b. Ebza, Mücahid
ve Katadc'ye göre "Bunlardan herhangi birinin taşıp diğerine karışmamasıdır."
Katadc'den nakledilen diğer bir görüşe göre ise, bunlardan herbirinin, taşarak
karayı basmamalarıdır. İbn-i Zeyd'e göre ise,
bunlardan herhangi birinin, Allah'ın koyduğu sınırı aşarak diğeri ile
karışmamasıdır. Taberi, âyetin, umum
ifadesinin bu izahların kapsadığını söylemiştir.
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
Ey insanlar ve cinler, iki denizi birbirine salıverip onların birbiriyle
karışmasını engelleyen rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
“O İki denizden inci ve mercan çıkar,”
Müfessirler, "İnci" ve "Mercan" diye
tercüme edilen ve kelimelerini farklı şekillerde izah etmişlerdir.
Abdullah b. Abbas,
Katade, Dehhak
ve İbn-i Zeyd'den nakledilen bir görüşe göre
"Büyük inci" ise küçük incilerdir.
Mürre, Mücahid ve
İbn-i Abbas'tan nakledilen diğer bir görüşe göre ise bu izahın aksini
beyan etmektedir. Yani, "Küçük inci ise büyük incidir.
Mürre'ücn nakledilen diğer bir görüşe göre ise incilerin güzel olanlarıdır.
Abdullah b. Mes'ud taş olduğunu söylemiştir.
Abdullah b. Abbas, incilerin oluşumu hakkında
şunları söylemiştir: "Gökten yağmur inerken sedefler ağızlarını açarlar,
içlerine giren yağmur tanelerinden inci meydana gelir."
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O halde ey insanlar ve cinler, içinden çeşitli süs eşyaları çıkardığınız
denizleri sizin hizmetinize sunan rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?
“Denizde dağlar gibi yükselip seyreden gemiler
onundur.”
Allahü teâlâ bu
Âyet-i kerime’de,
beldeden beldeye, bölgeden bölgeye ve kıtadan kıtaya seyredip giden, içlerinde
insanları ve onulan muhtaç oldukları çeşitli şeyleri taşıyan gemilerin, ancak
kendi emriyle seyrettiklerini ve bunların, insanların hizmetine sunulan
nimetlerden olduklarını bildirmektedir.
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O halde ey insanlar ve cinler, rabbinizin hizmetinize verdiği dağlar misali
gemiler gibi nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
Bak. Âyet 27.
27
“Yeryüzünde bulunan herşey fanidir. Baki olan sadece
"Azamet" ve "İkram" sahibi rabbindir.”
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
Yeryüzünde bulunan insan ve cin gibi ne varsa hepsi yok olacak, Ey Rasûlüm,
geriye sadece azamet ve ikram sahibi olan rabbinin zatı kalacaktır. O halde ey
insanlar ve cinler, rabbinizin nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz?
“Göklerde ve yerde bulunan herkes, ihtiyacını ondan
ister. O her gün bir iştedir.”
Göklerde ve yerde bulunan melekler, insanlar, cinler ve diğer bütün varlıklar
muhtaç oldukları şeyleri Allah’tan isterler. Onların hiçbin Allah’a muhtaç
olmaktan beri olamaz. Allah, yarattıklarını her an sevk ve idare etmekte ve
onlar üzerinde tasarrufta bulunmaktadır. Cansızlara hayat verir, onları oldurur.
Küçükleri büyütür, büyükleri ihtiyarlatır.
Ebudderda, âyetin "O her gün bir iştedir." bölümünü şu şekilde izah etmiştir:
Allah, günahları affeder, sıkıntıları giderir, bir topluluğu yükseltip başka bir
topluluğu alçaltır. Buhari, K.Tefsirel-Kur'an Sûre:
55, bab: 1
Taberi, Ebudderda'nın söylediği bu sözü,
Abdullah b. Ezdi'nin, Resûlüllahtan
rivâyet ettiğini söylemiştir.
Ubeyd b. Umeyr ve Mücahid, âyetin bu bölümünü
şu şekilde izah etmişlerdir: Allah, dua edenlerin duasını kabul eder,
isteyenlere verir. Sıkıntıda olanların sıkıntılarını giderir, hastalara şifa
verir, tevbe edenleri affeder. İşte onun her gün bir işte olmasından maksat
budur."
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizin işlerinizi sevk ve
idare etmesi ve yaratılanların üzerinde devamlı olarak tasarrufta bulunması
nimetlerinden hangisini inkâr edersiniz?
“Ey, günah ağırlığı taşıyan insanlar ve cinler, size
de bir vakit ayıracağız. (Yakında sizin hesabınızı göreceğiz.)”
Bu âyet-i kerime, kullan tehdit
etmektedir. Manası: Ey insanlar ve cinler, yakında sizi hesaba çekeceğiz. Günah
işleyenleri cezalandırılıp itaat edenleri mükafaatlandıracağiz." demektir.
Abdullah b. Abbas bu âyeti izah ederken şöyle
demiştir: "Bu ifade, Allah'ın, kullarını tehdidi mahiyetindedir. Zira Allah'ın
hiçbir zaman meşguliyeti yoktur ki, o meşguliyetleri bir tarafa bırakarak
kullarını hesaba çekmeye de vakit ayırsın. O, kullarını her zaman hesaba
çekebilir.
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O, halde ey insanlar ve cinler topluluğu, Allah'ın, sizlerden isyan edenleri
cezalandırma ve itaatkârları da mükafaatlandirma nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?
“Ey cinler ve insanlar topluluğu, göklerin ve yerin
çevresinden çıkabilirseniz çıkın. Siz buradan çıkamazsınız. Ancak büyük bir
kuvvetle çıkabilirsiniz.”
Müfessirler, bu
âyet-i kerime’yi
çeşitli şekillerde izah etmişlerdir:
Bazılarına göre bu âyetin ifade ettiği
hususlar, cin ve insanlara, kıyamet gününde söylenecek ve onlara şöyle
denecektir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer sizler rabbinizi âciz
bırakarak göklerin ve yerin çevresinden çıkıp gidebiliyorsanız çıkıp gidin.
Fakat sizler buradan çıkıp gidemezsiniz. Ancak rabbiniz tarafından size
verilecek bir güç ve kuvvetle gidebilirsiniz."
Bazılarına göre ise:
Âyet-i kerime’nin
ifade ettiği manadan maksat, "Ölümden kaçabilirseniz kaçın" demektir. Buna göre
âyetin manası şöyledir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer göklerin ve yerin
etrafından kaçarak ölümden kurtulabiliyorsanız kaçıp kurtulun. Fakat sizler
hiçbir zaman ölümden kaçıp kurtulamazsınız. O sizi mutlaka yakalayacaktır.
Sizler, göklerin ve yerin etrafından çıkıp kaçsanız bile, Allah'ın mülkünün
dışına çıkamazsınız. Ölüm sizi orada yakalar."
Abdullah b. Abbas'ın bu
âyet-i kerime’yi
şu şekilde izah ettiği zikredilmektedir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, eğer
sizlerin, göklerde ve yerde olanları bilmeye gücünüz yeterse onları bilin.
Sizler onları bilemezsiniz, ancak Allah tarafından bir açıklama ile
bilebilirsiniz."
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir
izah şeklideşöyledir: "Ey cinler ve insanlar topluluğu, şâyet sizler, göklerin
ve yerin etrafından çıkıp gidebiliyorsaniz çıkıp gidin. Fakat siz, benim
mülkümden çıkıp başka bir yere gidemezsiniz. Nereye gitseniz orası benim
mülkümdür."
Âyet-i kerime’de
geçen ve "Büyük bir kuvvet" diye tercüme edilen kelimesinden maksat,
Abdullah b. Abbas'a göre "Açıklama" Mücahit
ve İkrime'ye göre "Delil"
Katade'ye göre ise "Mülk"tür,
Taberi bu kelimenin "Delil" ve "Açıklama"
manasına daha uygun düştüğünü söylemiştir.
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
Ey cinler ve insanlar topluluğu, rabbinizin, sizleri kudreti önünde boyun
eğdirme bakımından eşit bir şekilde yaratması ve bazı işleri yapabilmeniz için
gerekli gücü vermesi nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?
“Ey insanlar ve cinler topluluğu, üzerinize ateşten
bir alev ve duman gönderilir de kendinizi kurtaramazsınız.”
Âyette geçen ve "alev" diye tercüme edilen kelimesinden maksat,
Abdullah b. Abbas'a göre "Alev"
Mücahid'e göre "Ateşten kopan yeşil alev"
Dehhak'a göre ise "Ateşten çıkan duman"dır.
Âyette geçen ve "Duman" diye tercüme edilen kelimesinin manası,
Abdullah b. Abbas ve
Said b. Cübeyr'e göre de "Duman" demektir.
Taberi de bu görüşü tercih etmiştir.
Miicahid, Katade ve
Abdullah b. Abbas'tan nakledilen diğer bir
görüşe göre ise kelimesinden masat, "Tunç"tur. Bu madde, kıyamet gününde
eritilerek azap görenlerin başına dökülür.
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O halde ey cinler ve insanlar, rabbinizin, sizden suçlu olanları cezalandırması,
suçsuz olanları da cezalandırmaması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
“Gök yarılıp gül gibi kızardığı, yağ gibi eridiği
zaman”
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
Kıyamet gününde göğün yarıklığı ve yeşil rengi değişerek kıpkırmızı bir gül
rengine döndüğü zaman, ey insanlar ve cinler topluluğu, işte o zaman rabbinizin
nimet ve kudretinden hangisini yalanlarsınız?
Allahü teâlâ bu âyette, kıyamet gününde
göğün yarılacağım ve renginin değişip kızaracağını ve adeta bir boya veya deri
haline geleceğini beyan etmektedir.
Abdullah b. Abbas, Ebû Said,
Dehhak ve Katade,
"Gül gibi kızardı" diye tercüme edilen ifadesini, "Kırmızı at gibi" şeklinde
izah etmişlerdir. "Yağ gibi eridiği" ifadesinden maksat ise
Mücahid ve Dehhak'a
göre "Parlak kırmızı yağ renginde" demektir. Diğer
bir kısım âlimlere göre ise "Kırmızı deri gibi olur" demektir.
“İşte o gün insanlara da cinlere de günahları
sorulmayacaktır.”
Kıyamet gününde melekler, suçlulara günahlarının ne olduğunu sormayacaklardır.
Onların bir kısmından da diğerlerinin günahlarının ne olduğu sorulmayacaktır.
Zira Allah onların günahlarını amel defterlerinde tesbit ettirip muhafaza
etmiştir. Bu hususta diğer âyetlerde şöyle buyurulmaktadır. "Ey Rasûlüm, doğrusu
biz seni, bir müjdeci ve uyarıcı olarak hak ile gönderdik. Sen,
cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın. Bakara
Sûresi, 2/119
"Karun: "Bu servet bana ancak bende bulunan bir ilim sayesinde verilmiştir."
dedi. O, Allah'ın daha önce gelmiş geçmiş nesiller içerisinde kendinden daha
güçlü ve daha fazla mal biriktiren kimseleri helak ettiğini bilmez mi? Suçlulara
günahları sorulmaz. Kasas Sûresi, 28/78
Mücahid bu âyeti şöyle izah etmiştir:
"Melekler, suçluların günahlarının ne olduğunu sormayacaklardır. Zira onlar,
günahkarların günahlarının ne olduğunu yüzlerinden anlayacaklardır.
Katade ise: "Kendileriyle ahilleştiğiniz
ümmetten sayıca daha üstün olan diğer bir ümmetle iyi geçinmek için,
yeminlerinizi aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlam eğirip de sonra onu
söküp bozan şaşkın kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder. Şüphesiz
ki o, kıyamet gününde ihtilaf ettiğiniz şeylerin gerçek yüzünü size
açıklayacaktır." "Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah,
dilediğini saptırır, dilediğini doğru yola sevkeder. Şüphesiz ki kıyamet gününde
yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Hicr Sûresi,
Ki/92-93 âyetlerini gözönünde bulundurarak bu
âyet-i kerime’yi şu şekilde izah
etmiştir: "İnsanlara ve cinlere kıyamette önce günahları sorulacak sonra dilleri
mühürlenecek konuşturulmayacaklardır. Onların elleri ve ayaklan yaptıklarım
itiraf edecektir."
“O halde rabbinizin nimetlerinden hangisini
yalanlarsınız?”
O halde ey insanlar ve cinler, Allah'ın herkesin yaptığı işi amel defterinde
tesbit ettirmesi ve ona göre adaletle muamele ederek insanları cezalandırması
veya mükafaatlandırması nimetlerinden hangisini yalanlarsınız?
|