Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu haber ver.
Her içecek olan nöbetinde hazır bulunsun.
Bu âyet-i kerime şu şekilde izah
edilmiştir: Ey Salih, Semud kavmine bildir ki, onlar, devenin su içmeye
gelmediği gün suyu aralarında taksim edebilirler. Hem kendilerinin hem de
devenin içtiği gün suyun başında hazır olacaklardır. Sıra kendilerinde olduğu
gün, su almak için sıranın devede olduğu gün de onun sütünü sağmak için orada
hazır bulunacaklardır.
Diğer bir izah şekli de şöyledir: "Ey
Salih, Semud kavmine bildir ki su, kendileriyle deve arasında taksim edilmiştir.
Birgün onlar içecek bir gün deve içecektir. Her su içen, nöbeti geldiği gün
suyun başında hazır bulunacaktır." Şu âyet-i kerime
bu ikinci izah şeklinin daha kuvvetli olduğunu
göstermektedir. "Salih şöyle dedi: İşte mucize bu dişi devedir. Onun belli bir
gün su içme hakkı vardır. Sizinde belli bir gün su içme hakkınız vardır."
Şuara Sûresi, 26/155
Derken aralarından birini çağırdılar. O da kılıcını
alıp deveyi kesiverdi.
Azabım ve uyarılarım nasılmı bir bak.
Semud kavmi, içlerinde en zalim ve en insafsız olan arkadaşları Kudar b. Sâlifi,
deveyi kesmesi için çağırdılar. O da deveyi yakaladı ve kesti. Ey Kureyş
topluluğu, benim onlara nasıl azabettiğime ve onlara yaptığım azapla
benzerlerini nasıl uyardığıma bir bakın.
Biz onların üzerine bir çığlık gönderdik de, ağılcının
ağılını çevirdiği kuru çalı çırpı gibi kırılıp döküldüler.
Biz de Semud kavminin üzerine bir çığlık gönderdik de o çığlık onları helak
etti. Öyle ki onlar, kendisiyle ağıl yapılan kırık dökük çalı çırpı haline
geldiler.
Âyetin son kısmı çeşitli şekillerde izah edilmiştir:
Abdullah b. Abbas ve Kaladc'ye göre bu kısmın izahı şöyledir: Semud
kavmi, yanık kemikler haline geldiler."
Said b. Cübeyr'e göre ise bu kısmın izahı
şöyledir: Semud kavmi, duvardan saçılan toz toprak gibi oldular."
Dehhak'a göre ise: Bu kısmın izahı şöyledir:
Semud kavmi, ağılın etrafını çeviren çalı çırpı gibi oldular."
Miicahid'e göre ise bu kısmın izahı şöyledir: "Semud kavmi, çadırın, kırılıp
dökülen odunları haline geldiler."
Süfyan es-Sevri'ye göre ise bu ifadeden
maksat, "Semud kavmi, ağaçların dallarından sağa sola dökülen yapraklar haline
geldiler." demektir.
Muhakkak biz bu Kur’an’ı düşünülüp ibret alınsın diye
kolaylaştırdık. Hiç düşünen yar mı?
Şüphesiz ki biz bu Kur’an’ı, onu düşünüp öğüt alan kimse için kolaylaştırdık.
Ondan öğüt alacak ve yaptığı kötülüklerden vaz geçecek bir kimse var mı?
Lût kavmi de uyarılan yalanlamıştı.
Bak. Âyet 35.
35
Biz de üzerlerine taşlar yağdıran korkunç bir fırtına
gönderdik. Ancak Lııt'un taraftarlarını, nezdimizden bir nimet olarak seher
vakti ve o dehşetli azaptan kurtardık. Nimetlerimize şükredeni işte biz böyle
mükafaatlandırırız.
Lût kavmi de Allah'ın, kendilerini uyaran âyet ve mucizelerini yalanladılar. Biz
de onların üzerine taş yağdırdık da helak olup gittiler. Lût ailesi hariç. Zira
biz, Lût'un ailesini, kavmine verdiğimiz bu azaptan bir lütuf olarak seher vakti
kurtardık. Biz, nasıl ki Lût kavminden, iman edenleri azaptan kurtardık,
nimetlerimize karşı şükredenleri de öylece kurtarırız.
Şüphesiz ki Lût, kavmine, kendilerini şiddetli bir
azap ile yakalayacağımızı haber vermişti de onlar, uyanları şüphe ile
karşılamışlardı.
Allahü teâlâ bu
âyet-i kerime’de,
daha önce kimsenin yapmadığı hayasızlığı yapan Lût kavmini, kendilerine
peygamber olarak gönderilen Hazret-i Lût'un uyardığını ve onların bu
hayasızlıktan vazgeçmelerini istediğini fakat kavminin, Lût'un uyanlarını
ciddiye almadığını, haber verdiği azapların geleceğinden şüphe ettiklerini beyan
ediyor. Bundan sonra gelen âyetlerde ise azgınlıklarının had bir safrasını haber
veriyor.
Şüphesiz onlar Lût'tan misafirlerini (melekleri, cinsi
arzularını latmin etmek için) kendilerine takdim etmesini istediler. Biz de
onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin
cezasını tadın." dedik.
Kavmi, Lût'tan onların helak olma haberlerini getiren meleklerin cinsi
ar-zukınnı tatmin etmek için kendilerine vermesini istediler. Biz de onların
gözlemini silme kör ettik de o melekleri göremez hale geldiler. Ve onlara dedik
ki: " Azabımı ve uyarmanın neticesini tadın."
Abdullah b. Abbas diyor ki: "Melekler Lût'un
yanına girerken Allah, kavminden, o ahlaksızlık yapmak isteyenlerin gözlerini
kör etti."
Katade diyor ki: "Bize Rivâyet edildiğine
göre, melekler Lût'a geldikleri gece Lût'un kavmi bunu haber almış ve kapısının
önüne birikmişler, içeri girmek için kapıyı zorlamışlar, bunun üzerine
Cebrâil rabbinden bunları
cezalandırmasını talep etmiş ve kanatlarını onların yüzlerine çarparak gözlerimi
silme kör etmiştir."
İbn-i Zeyd diyor ki; "Hazret-i, Lût, kavmini,
işledikleri o çirkin işten vazgeçirmek için çalışıyor fakat onlar: "Biz bu işten
vazgeçmeyiz. Sakın kimseyi misafir edeyim deme zira biz onu boş bırakmayız,
işimizden vazgeçmeyiz." diyorlardı.
Melekler Lût (aleyhisselam)a elçi olarak
gelince, kendisine iman etmemiş olan hanımı, oradan sıvışarak kavminin yanına
gitti ve onlara, Lût'a çok yakışıklı, güzel kıyafetli gençlerin geldiğini haber
verdi. Bunun üzerine kavmi koşarak Lût'un evine geldiler. Lût onlara: "Bunlar
benim misafırlerimdir. Allah’tan korkun, misafirlerim hakkında beni rezil
etmeyin." dedi. Kavmi ise: "Biz seni bu çeşit davranışlardan yasaklamamış
mıydık? daha önce sana- bunları anlatmamış mıydık?" dediler. Lût onlara: "İşte
kadınlar. Onlar benim kızlarım yerindedir. Onlar sizin için daha temizdir." diye
cevap verdi. O meleklerden Cebrâil (aleyhisselam)
da Lût'a "Sen bunların nesinden korkuyorsun?" dedi. Lût: "Ne istediklerini
görmüyor musun?" diye cevap verdi. Cebrâil:
"Biz senin rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklardır. Sakın
korkma ve üzülme. Şüphesiz ki biz seni de aileni de kurtaracağız. Ancak hanımın
hariç. Çünkü gizli olarak bu işi yaptığından dolayı o da cezasını çekecektir."
Sonra Cebrâil kanatlarından birisini
açtı ve orada toplananların yüzlerine çarptı. Gözlerini silme kör etti. Onlar
içeri girmeye çalışırken birbirlerine toslamaya başladılar.
Şüphesiz bir sabah onları devamlı azap yakalayıverdi.
"Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını
tadın." dedik.
Lût kavmini sabahleyin erkenden, kıyamete kadar acısını çekecekleri devamlı azap
yakalayıverdi. Üzerinde yaşadıkları toprakların üstü altına geldi.
Soma da üzerlerine kızgın taşlar yağdırıldı. Biz onlara dedik ki: "Ey Lût kavmi,
sizler, Allah’ı İnkârınız ve peygamberini yalanlamanız yüzünden hak etmiş
olduğunuz azabımı ve sizleri sizden sonra gelenler için bir ibret yapma cezasını
tadın."
Muhakkak biz bu Kur’an’ı, düşünülüp ibret alınsın diye
kolaylaştırdık. Hiç düşünen var mı?
Muhakkak ki biz, Kur’an’ı, ondan öğüt almak isteyen kimseler için
kolaylaştırdık. Şimdi onu düşünüp ibret almak isteyen var mı?
Şüphesiz Firavun kavmine de uyanlar gelmişti.
Fakat onlar, mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Biz
de onları, hiç mağlup olmaz güçlü ve kuvvetlinin yakalayışı ile yakalayıverdik.
Şüphesiz ki Firavuna tabi olanlara ve kavmine, bizi inkâr etmeleri ve
peygamberimiz Mûsa'yı yalanlamaları yüzünden
kendilerini azaba uğratacağımıza dair uyanlarımız gelmişti. Fakat Firavun
ailesi, kendilerine gelen ve Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığını bildiren
delillerimizin tümünü yalanladılar. Bunun üzerine biz onları, hiç mağlup olmayan
ve dilediğine kadir olanın yakalaması ile yakalayıverdik.
Sizin kâfirleriniz şu geçmiş kâfirlerden daha mı
üstündür? Yoksa inen semavi kitaplarda azaba uğramayacağınıza dair bir beraat
vesikanız mı var?
Ey bir mucize gördüklerinde yüzçeviren ve "Bu, gelip geçici bir sihirdir." diyen
Kureyş müşrikleri, sizin kâfirleriniz sizden önce bana isyan ettikleri için
helak ettiğim Nuh, Âd, Semud, Lût ve Firavun kavimlerinin kâfirlerinden daha mı
üstündür? Sizler de Allah’ı inkâr etmeniz ve peygamberi yalanlamanızda bu
kavimlerin durumuna düşmektesiniz. Sizler de Allah'ın cezasını hak etmiş
oluyorsunuz. Ey Kureyş topluluğu, yoksa sizlerin, Allah, tarafından
cezalandırılmayacağınıza dair Allah'ın indirdiği kitaplarda bir beraat belgeniz
mi var?
Yoksa onlar: "Biz intikam alacak bir topluluğuz" mu
diyorlar?
Yoksa bu Kureyş kâfirleri: "Biz hepimiz, bize kötülük edenlerden ve bize karşı
savaş açanlardan intikam alan insanlarız mı diyorlar?
Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını
dönüp kaçacaklardır.
Yakında Kureyş kâfirleri mağlup olacaklar, arkalarını mü’minlere dönerek kaçmaya
mecbur kalacaklardır.
Allahü teâlâ bu
âyet-i kerimesiyle, Kureyş müşriklerinin
yakın bir gelecekte mağlup olacaklarını bildirdikten sonra onları Bedir
savaşında mağlup etmiş ve vaadini gerçekleştirmiştir.
Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Resûlüllah Bedir gününde kubbenin
içinde (kendisi için kurulmuş olan çadırın içinde) şöyle dua etti: "Ey Allah’ım,
ben senin ahdini ve vaadini anıyorum. Ey Allah’ım eğer dilersen bugünden sonra
kendine kulluk ettirmezsin. (Bu küçük topluluk yok olacak olursa sana kulluk
edecek kimse kalmaz)" Bunun üzerine Ebubekir,
Resûlüllah’ın elinden tutup: "Ey Allah'ın Resulü, rabbine karşı
yalvarman yeter." dedi. Resûlüllah,
sırtında zırhı olduğu halde kalktı dışarı çıktı ve: "Yakında o topluluk hezimete
uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır." âyetini okudu.
Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 54, bab: 6
Daha doğrusu onlara vaadedilen asıl azap vakti,
kıyamettir. O ne korkunç ne acı bit* gündür.
Durum "Öldükten sonra dirilme yoktur" diyen müşriklerin zannettikleri gibi
değildir. Bilakis onların dirilme ve cezalandırılma zamanı kıyamettir. Kıyamet
onların, Bedir gününde gördükleri cezadan daha dehşetli ve daha acıdır.
Muhakkak suçlular, sapıklık ve delilik içindedirler.
O gün onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler
ve onlara "Tadın cehennem ateşini dokunuşunu" denir.
Şüphesiz ki mücrimler haktan uzaklaşmışlar, sapıklık içine düşmüşlerdir. Batılın
içine düştükleri için zorluk ve sıkıntıların çilesinden dolayı yanmaktadırlar.
Kıyamet gününde onlar, yüzükoyun cehenem ateşine çekilecekler ve nereye
gittiklerini bilemeyeceklerdir. Ve onlara: "Haydi cehennemin ateşinin
dokunmasını tadın." denilecektir.
Şüphesiz biz, herşeyi bir kaderle yaratmışızdır.
Bu ve bundan önceki âyet-i kerime’nin
nüzul sebebi hakkında Ebû Hureyre
(radıyallahü anh) diyor ki:
"Kureyş müşrikleri gelip Resûlüllah
ile kader hakkında tartıştılar. Bunun üzerine: "O gün onlar cehennemin ateşine
yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu denir.
Şüphesiz biz herşeyi bir kaderle yaratmışızdır." âyetleri nazil oldu
Müslim, K.el-Kader, bab: 19, Hadis no: 2656 /Tirmizî,
K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 54, bab: 6, Hadis no: 3290
Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivâyet
edilmektedir: "Ben, Allah'ın kitabında, kaderi inkâr ettiklerinden dolayı
"Yüzüstü ateşe sürüklenecek ve kendilerine "Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu"
denilecek bir kavim buluyorum. Ben şu anda onları göremiyorum. Bilmiyorum ki
bunlar, bizden önce geçen insanlar arasında mı var idiler yoksa daha sonra
gelecek olanlar içinden mi çıkacaklar?"
Abdullah b. Abbas bu
âyet-i kerime’yi
izah ederken şöyle demiştir: "Allahü teâlâ bütün yaratıkları bir kaderle yaratmıştır. Onların
işleyecekleri hayır ve şerri de kadere göre yaratmıştır. Hayırların en hayırlısı
mes'ud olmaktır. (Cennetlik olmaktır) Şerlerin en şerlisi de bedbahtlıktır.
(Cehennemlik olmaktır.)
Ehl-i sünnet, kaderin varlığını ve ona iman etmenin zaruri olduğunu söylemiş ve
delil olarak bu âyet-i kerime’yi
ve buna benzeyen şu âyetleri ayrıca Resûlüllahtan
rivâyet edilen şu sahih hadisleri delil göstermişlerdir. "O Allah ki göklerin ve
yerin mülkü ancak onundur. O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı
yoktur. O, herşeyi yaratıp belli bir nizama koymuş, geçmişini geleceğini takdir
etmiştir. Furkan Sûresi, 25/2
"O, herşeyi bir ölçüye göre takdir etti. Doğru yolu gösterdi.
A'la Sûresi, S7/3
Abdullah b. Ömer,
Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet
ediyor: Müslim, K.el-Kader, bab: 18, Hadis no: 2655
"Herşey kadere göredir. Hatta acizlik ve zindelik te."
Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Bir gün ben Resûlüllah'ın arkasında
bulunuyordum. Resûlüllah bana: "Ey
genç ben sana birkaç kelime öğreteceğim: Sen Allah’ı koru o da seni koru Sen
Allah’ı koru onu yanında bulursun. Birşey istediğinde Allah’tan iste. Yardımına
çağırdığında Allah’ı çağır. îyi bil ki bütün ümmet sana bir fayda sağlamak için
bir araya gelecek olsa, Allah'ın senin için yazdığının dışında hiçbir fayda
sağlayamazlar.. Yine bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelecek olsa
Allah'ın, senin aleyhine yazdğı zarar dışında sana hiçbir zarar veremezler.
Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurulmuştur. Tirmiri,
K.el-Kıyamc, bab: 59, Hadis no: 2516 / Ahmed b. Hanbcî, Müsned, C.I, S.293
Ebû Hureyre (radıyallahü
anh) diyor ki:
"Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kuvvetli mü’min daha
hayırlı ve Allah’a zayıf mü’minden daha sevimlidir. Hepsinde de hayır vardır.
Sen, sana fayda verecek şeyleri şiddetle iste. Allah’tan yardım dile. Acizliğe
düşme. Sana birşey isabet ettiğinde: "Eğer ben şöyle yapsaydım bu iş böyle
olurdu." deme. Fakat: "Bu Allah'ın kaderidir. O neyi dilerse onu yapar." de.
Zira "Eğer şöyle olsaydı." sözü, şeytanın vesvesesine yol açar,
Muslim, K el-Kader, bab: 34 Hadis No: 2664/ İbn-i
Mace, K- ez-Zühd, bab: 14 Hadis No 4168
Abdullah b. Ömer,
Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet
ediyor:
"Kaderi inka redenler bu ümmetin mecusileridir. Hasta olduklarında onarı ziyaret
etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın. Ebû
Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14, Hadis no: 4691 Huzeyfetül Yeman da
Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu söylüyor:
"Her ümmetin mecusişi vardır. Bu ümmetin mecusileri de "Kader yoktur."
diyenlerdir. Onlardan kim ölürse cenazesinde bulunmayın. Kim hasta olursa
ziyaret etmeyin. Onlar, Deccal'ın taraftarlarıdır. Allah'ın, bunları Deccal'a
kavuşturması haktır. Ebû Davııd, K.cs-Siinne, bata:
14, Hadis no: 4692
Ömer b. el-Hattab,
Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet
ediyor: "Siz, kaderi inkâr edenlerle otunıp kalkmayın ve onlara söz açmayın."
Ebû Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14,Hadis no: 4710
Abdullah b. Ömer diyor ki:
"Babam Ömer b. el-Hattab dedi ki: "Bir gün
biz Resûlüllah’ın yanında iken,
elbisesi çok beyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri
yoktu. Aramızda onu tanıyan da yoktu. Gelip
Resûlüllah’ın önüne oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı ve
ellerini de (kendi) dizlerinin üzerine koydu ve şöyle dedi:
"-Ey Muhammed, söyle bana İslam nedir?
-İslam, Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadı ğna ve
Muhammed'in, onun peygamberi olduğuna
şehadet etmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazanda oruç tutman, oraya
gitmeye gücün yetiyorsa Kabe'yi Hac etmendir.
-Doğru söyledin." dedi. Hazret-i Ömer diyor
ki: "Biz ona hayret ettik. Zira o hem soruyor hem de tasdik ediyordu.
(Sorularına devamla şöyle dedi):
-Söyle bana iman nedir?
-İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve
hayırı ve şerri ile kadere iman etmendir.
-Doğru söyledin. Müslim, K.el-iman, bab: 1, Hadis no:
8
Hazret-i Ali (radıyallahü
anh) diyor ki: .
"Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bir kul şu dört şeye iman
etmedikçe mü’min olamaz: Allah’tan başka ilâh olmadığına, ben
Muhammed'in, Allah'ın peygamberi olduğuna
ve beni hak olarak gönderdiğine şehadet getirerek îman etmesi, ölüme ve ölümden
sonra dirilmeye iman etmesi, bir de kadere iman
Tirmizi, K.el-Kader, bab: 10, Hadis no: 2145 etmesidir.
|