Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

529

 

054 - KAMER SÛRESİ

 

CÜZ :

27

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

28

Onlara, suyun aralarında taksim olunduğunu haber ver. Her içecek olan nöbetinde hazır bulunsun.

Bu âyet-i kerime şu şekilde izah edilmiştir: Ey Salih, Semud kavmine bildir ki, onlar, devenin su içmeye gelmediği gün suyu aralarında taksim edebilirler. Hem kendilerinin hem de devenin içtiği gün suyun başında hazır olacaklardır. Sıra kendilerinde olduğu gün, su almak için sıranın devede olduğu gün de onun sütünü sağmak için orada hazır bulunacaklardır.

Diğer bir izah şekli de şöyledir: "Ey Salih, Semud kavmine bildir ki su, kendileriyle deve arasında taksim edilmiştir. Birgün onlar içecek bir gün deve içecektir. Her su içen, nöbeti geldiği gün suyun başında hazır bulunacaktır." Şu âyet-i kerime bu ikinci izah şeklinin daha kuvvetli olduğunu göstermektedir. "Salih şöyle dedi: İşte mucize bu dişi devedir. Onun belli bir gün su içme hakkı vardır. Sizinde belli bir gün su içme hakkınız vardır." Şuara Sûresi, 26/155

29

Derken aralarından birini çağırdılar. O da kılıcını alıp deveyi kesiverdi.

30

Azabım ve uyarılarım nasılmı bir bak.

Semud kavmi, içlerinde en zalim ve en insafsız olan arkadaşları Kudar b. Sâlifi, deveyi kesmesi için çağırdılar. O da deveyi yakaladı ve kesti. Ey Kureyş topluluğu, benim onlara nasıl azabettiğime ve onlara yaptığım azapla benzerlerini nasıl uyardığıma bir bakın.

31

Biz onların üzerine bir çığlık gönderdik de, ağılcının ağılını çevirdiği kuru çalı çırpı gibi kırılıp döküldüler.

Biz de Semud kavminin üzerine bir çığlık gönderdik de o çığlık onları helak etti. Öyle ki onlar, kendisiyle ağıl yapılan kırık dökük çalı çırpı haline geldiler.

Âyetin son kısmı çeşitli şekillerde izah edilmiştir: Abdullah b. Abbas ve Kaladc'ye göre bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, yanık kemikler haline geldiler."

Said b. Cübeyr'e göre ise bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, duvardan saçılan toz toprak gibi oldular." Dehhak'a göre ise: Bu kısmın izahı şöyledir: Semud kavmi, ağılın etrafını çeviren çalı çırpı gibi oldular."

Miicahid'e göre ise bu kısmın izahı şöyledir: "Semud kavmi, çadırın, kırılıp dökülen odunları haline geldiler."

Süfyan es-Sevri'ye göre ise bu ifadeden maksat, "Semud kavmi, ağaçların dallarından sağa sola dökülen yapraklar haline geldiler." demektir.

32

Muhakkak biz bu Kur’an’ı düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen yar mı?

Şüphesiz ki biz bu Kur’an’ı, onu düşünüp öğüt alan kimse için kolaylaştırdık. Ondan öğüt alacak ve yaptığı kötülüklerden vaz geçecek bir kimse var mı?

33

Lût kavmi de uyarılan yalanlamıştı.

34

Bak. Âyet 35.

35

Biz de üzerlerine taşlar yağdıran korkunç bir fırtına gönderdik. Ancak Lııt'un taraftarlarını, nezdimizden bir nimet olarak seher vakti ve o dehşetli azaptan kurtardık. Nimetlerimize şükredeni işte biz böyle mükafaatlandırırız.

Lût kavmi de Allah'ın, kendilerini uyaran âyet ve mucizelerini yalanladılar. Biz de onların üzerine taş yağdırdık da helak olup gittiler. Lût ailesi hariç. Zira biz, Lût'un ailesini, kavmine verdiğimiz bu azaptan bir lütuf olarak seher vakti kurtardık. Biz, nasıl ki Lût kavminden, iman edenleri azaptan kurtardık, nimetlerimize karşı şükredenleri de öylece kurtarırız.

36

Şüphesiz ki Lût, kavmine, kendilerini şiddetli bir azap ile yakalayacağımızı haber vermişti de onlar, uyanları şüphe ile karşılamışlardı.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerime’de, daha önce kimsenin yapmadığı hayasızlığı yapan Lût kavmini, kendilerine peygamber olarak gönderilen Hazret-i Lût'un uyardığını ve onların bu hayasızlıktan vazgeçmelerini istediğini fakat kavminin, Lût'un uyanlarını ciddiye almadığını, haber verdiği azapların geleceğinden şüphe ettiklerini beyan ediyor. Bundan sonra gelen âyetlerde ise azgınlıklarının had bir safrasını haber veriyor.

37

Şüphesiz onlar Lût'tan misafirlerini (melekleri, cinsi arzularını latmin etmek için) kendilerine takdim etmesini istediler. Biz de onların gözlerini silme kör ettik. "Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın." dedik.

Kavmi, Lût'tan onların helak olma haberlerini getiren meleklerin cinsi ar-zukınnı tatmin etmek için kendilerine vermesini istediler. Biz de onların gözlemini silme kör ettik de o melekleri göremez hale geldiler. Ve onlara dedik ki: " Azabımı ve uyarmanın neticesini tadın."

Abdullah b. Abbas diyor ki: "Melekler Lût'un yanına girerken Allah, kavminden, o ahlaksızlık yapmak isteyenlerin gözlerini kör etti."

Katade diyor ki: "Bize Rivâyet edildiğine göre, melekler Lût'a geldikleri gece Lût'un kavmi bunu haber almış ve kapısının önüne birikmişler, içeri girmek için kapıyı zorlamışlar, bunun üzerine Cebrâil rabbinden bunları cezalandırmasını talep etmiş ve kanatlarını onların yüzlerine çarparak gözlerimi silme kör etmiştir."

İbn-i Zeyd diyor ki; "Hazret-i, Lût, kavmini, işledikleri o çirkin işten vazgeçirmek için çalışıyor fakat onlar: "Biz bu işten vazgeçmeyiz. Sakın kimseyi misafir edeyim deme zira biz onu boş bırakmayız, işimizden vazgeçmeyiz." diyorlardı.

Melekler Lût (aleyhisselam)a elçi olarak gelince, kendisine iman etmemiş olan hanımı, oradan sıvışarak kavminin yanına gitti ve onlara, Lût'a çok yakışıklı, güzel kıyafetli gençlerin geldiğini haber verdi. Bunun üzerine kavmi koşarak Lût'un evine geldiler. Lût onlara: "Bunlar benim misafırlerimdir. Allah’tan korkun, misafirlerim hakkında beni rezil etmeyin." dedi. Kavmi ise: "Biz seni bu çeşit davranışlardan yasaklamamış mıydık? daha önce sana- bunları anlatmamış mıydık?" dediler. Lût onlara: "İşte kadınlar. Onlar benim kızlarım yerindedir. Onlar sizin için daha temizdir." diye cevap verdi. O meleklerden Cebrâil (aleyhisselam) da Lût'a "Sen bunların nesinden korkuyorsun?" dedi. Lût: "Ne istediklerini görmüyor musun?" diye cevap verdi. Cebrâil: "Biz senin rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamayacaklardır. Sakın korkma ve üzülme. Şüphesiz ki biz seni de aileni de kurtaracağız. Ancak hanımın hariç. Çünkü gizli olarak bu işi yaptığından dolayı o da cezasını çekecektir." Sonra Cebrâil kanatlarından birisini açtı ve orada toplananların yüzlerine çarptı. Gözlerini silme kör etti. Onlar içeri girmeye çalışırken birbirlerine toslamaya başladılar.

38

Şüphesiz bir sabah onları devamlı azap yakalayıverdi.

39

"Haydi azabımı ve uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın." dedik.

Lût kavmini sabahleyin erkenden, kıyamete kadar acısını çekecekleri devamlı azap yakalayıverdi. Üzerinde yaşadıkları toprakların üstü altına geldi.

Soma da üzerlerine kızgın taşlar yağdırıldı. Biz onlara dedik ki: "Ey Lût kavmi, sizler, Allah’ı İnkârınız ve peygamberini yalanlamanız yüzünden hak etmiş olduğunuz azabımı ve sizleri sizden sonra gelenler için bir ibret yapma cezasını tadın."

40

Muhakkak biz bu Kur’an’ı, düşünülüp ibret alınsın diye kolaylaştırdık. Hiç düşünen var mı?

Muhakkak ki biz, Kur’an’ı, ondan öğüt almak isteyen kimseler için kolaylaştırdık. Şimdi onu düşünüp ibret almak isteyen var mı?

41

Şüphesiz Firavun kavmine de uyanlar gelmişti.

42

Fakat onlar, mucizelerimizin hepsini yalanladılar. Biz de onları, hiç mağlup olmaz güçlü ve kuvvetlinin yakalayışı ile yakalayıverdik.

Şüphesiz ki Firavuna tabi olanlara ve kavmine, bizi inkâr etmeleri ve peygamberimiz Mûsa'yı yalanlamaları yüzünden kendilerini azaba uğratacağımıza dair uyanlarımız gelmişti. Fakat Firavun ailesi, kendilerine gelen ve Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadığını bildiren delillerimizin tümünü yalanladılar. Bunun üzerine biz onları, hiç mağlup olmayan ve dilediğine kadir olanın yakalaması ile yakalayıverdik.

43

Sizin kâfirleriniz şu geçmiş kâfirlerden daha mı üstündür? Yoksa inen semavi kitaplarda azaba uğramayacağınıza dair bir beraat vesikanız mı var?

Ey bir mucize gördüklerinde yüzçeviren ve "Bu, gelip geçici bir sihirdir." diyen Kureyş müşrikleri, sizin kâfirleriniz sizden önce bana isyan ettikleri için helak ettiğim Nuh, Âd, Semud, Lût ve Firavun kavimlerinin kâfirlerinden daha mı üstündür? Sizler de Allah’ı inkâr etmeniz ve peygamberi yalanlamanızda bu kavimlerin durumuna düşmektesiniz. Sizler de Allah'ın cezasını hak etmiş oluyorsunuz. Ey Kureyş topluluğu, yoksa sizlerin, Allah, tarafından cezalandırılmayacağınıza dair Allah'ın indirdiği kitaplarda bir beraat belgeniz mi var?

44

Yoksa onlar: "Biz intikam alacak bir topluluğuz" mu diyorlar?

Yoksa bu Kureyş kâfirleri: "Biz hepimiz, bize kötülük edenlerden ve bize karşı savaş açanlardan intikam alan insanlarız mı diyorlar?

45

Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır.

Yakında Kureyş kâfirleri mağlup olacaklar, arkalarını mü’minlere dönerek kaçmaya mecbur kalacaklardır.

Allahü teâlâ bu âyet-i kerimesiyle, Kureyş müşriklerinin yakın bir gelecekte mağlup olacaklarını bildirdikten sonra onları Bedir savaşında mağlup etmiş ve vaadini gerçekleştirmiştir.

Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Resûlüllah Bedir gününde kubbenin içinde (kendisi için kurulmuş olan çadırın içinde) şöyle dua etti: "Ey Allah’ım, ben senin ahdini ve vaadini anıyorum. Ey Allah’ım eğer dilersen bugünden sonra kendine kulluk ettirmezsin. (Bu küçük topluluk yok olacak olursa sana kulluk edecek kimse kalmaz)" Bunun üzerine Ebubekir, Resûlüllah’ın elinden tutup: "Ey Allah'ın Resulü, rabbine karşı yalvarman yeter." dedi. Resûlüllah, sırtında zırhı olduğu halde kalktı dışarı çıktı ve: "Yakında o topluluk hezimete uğrayacak ve arkalarını dönüp kaçacaklardır." âyetini okudu. Buhari, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 54, bab: 6

46

Daha doğrusu onlara vaadedilen asıl azap vakti, kıyamettir. O ne korkunç ne acı bit* gündür.

Durum "Öldükten sonra dirilme yoktur" diyen müşriklerin zannettikleri gibi değildir. Bilakis onların dirilme ve cezalandırılma zamanı kıyamettir. Kıyamet onların, Bedir gününde gördükleri cezadan daha dehşetli ve daha acıdır.

47

Muhakkak suçlular, sapıklık ve delilik içindedirler.

48

O gün onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın cehennem ateşini dokunuşunu" denir.

Şüphesiz ki mücrimler haktan uzaklaşmışlar, sapıklık içine düşmüşlerdir. Batılın içine düştükleri için zorluk ve sıkıntıların çilesinden dolayı yanmaktadırlar. Kıyamet gününde onlar, yüzükoyun cehenem ateşine çekilecekler ve nereye gittiklerini bilemeyeceklerdir. Ve onlara: "Haydi cehennemin ateşinin dokunmasını tadın." denilecektir.

49

Şüphesiz biz, herşeyi bir kaderle yaratmışızdır.

Bu ve bundan önceki âyet-i kerime’nin nüzul sebebi hakkında Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki:

"Kureyş müşrikleri gelip Resûlüllah ile kader hakkında tartıştılar. Bunun üzerine: "O gün onlar cehennemin ateşine yüzüstü sürüklenirler ve onlara "Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu denir. Şüphesiz biz herşeyi bir kaderle yaratmışızdır." âyetleri nazil oldu Müslim, K.el-Kader, bab: 19, Hadis no: 2656 /Tirmizî, K.Tefsir el-Kur'an, Sûre: 54, bab: 6, Hadis no: 3290

Abdullah b. Abbas'ın şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Ben, Allah'ın kitabında, kaderi inkâr ettiklerinden dolayı "Yüzüstü ateşe sürüklenecek ve kendilerine "Tadın cehennem ateşinin dokunuşunu" denilecek bir kavim buluyorum. Ben şu anda onları göremiyorum. Bilmiyorum ki bunlar, bizden önce geçen insanlar arasında mı var idiler yoksa daha sonra gelecek olanlar içinden mi çıkacaklar?"

Abdullah b. Abbas bu âyet-i kerime’yi izah ederken şöyle demiştir: "Allahü teâlâ bütün yaratıkları bir kaderle yaratmıştır. Onların işleyecekleri hayır ve şerri de kadere göre yaratmıştır. Hayırların en hayırlısı mes'ud olmaktır. (Cennetlik olmaktır) Şerlerin en şerlisi de bedbahtlıktır. (Cehennemlik olmaktır.)

Ehl-i sünnet, kaderin varlığını ve ona iman etmenin zaruri olduğunu söylemiş ve delil olarak bu âyet-i kerime’yi ve buna benzeyen şu âyetleri ayrıca Resûlüllahtan rivâyet edilen şu sahih hadisleri delil göstermişlerdir. "O Allah ki göklerin ve yerin mülkü ancak onundur. O hiçbir çocuk edinmemiştir. Mülkünde hiçbir ortağı yoktur. O, herşeyi yaratıp belli bir nizama koymuş, geçmişini geleceğini takdir etmiştir. Furkan Sûresi, 25/2

"O, herşeyi bir ölçüye göre takdir etti. Doğru yolu gösterdi. A'la Sûresi, S7/3

Abdullah b. Ömer, Resûlüllah’ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: Müslim, K.el-Kader, bab: 18, Hadis no: 2655

"Herşey kadere göredir. Hatta acizlik ve zindelik te." Abdullah b. Abbas diyor ki:

"Bir gün ben Resûlüllah'ın arkasında bulunuyordum. Resûlüllah bana: "Ey genç ben sana birkaç kelime öğreteceğim: Sen Allah’ı koru o da seni koru Sen Allah’ı koru onu yanında bulursun. Birşey istediğinde Allah’tan iste. Yardımına çağırdığında Allah’ı çağır. îyi bil ki bütün ümmet sana bir fayda sağlamak için bir araya gelecek olsa, Allah'ın senin için yazdığının dışında hiçbir fayda sağlayamazlar.. Yine bütün ümmet sana zarar vermek için bir araya gelecek olsa Allah'ın, senin aleyhine yazdğı zarar dışında sana hiçbir zarar veremezler. Kalemler kaldırılmış, sahifeler kurulmuştur. Tirmiri, K.el-Kıyamc, bab: 59, Hadis no: 2516 / Ahmed b. Hanbcî, Müsned, C.I, S.293

Ebû Hureyre (radıyallahü anh) diyor ki:

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Kuvvetli mü’min daha hayırlı ve Allah’a zayıf mü’minden daha sevimlidir. Hepsinde de hayır vardır. Sen, sana fayda verecek şeyleri şiddetle iste. Allah’tan yardım dile. Acizliğe düşme. Sana birşey isabet ettiğinde: "Eğer ben şöyle yapsaydım bu iş böyle olurdu." deme. Fakat: "Bu Allah'ın kaderidir. O neyi dilerse onu yapar." de. Zira "Eğer şöyle olsaydı." sözü, şeytanın vesvesesine yol açar, Muslim, K el-Kader, bab: 34 Hadis No: 2664/ İbn-i Mace, K- ez-Zühd, bab: 14 Hadis No 4168

Abdullah b. Ömer, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor:

"Kaderi inka redenler bu ümmetin mecusileridir. Hasta olduklarında onarı ziyaret etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın. Ebû Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14, Hadis no: 4691 Huzeyfetül Yeman da Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu söylüyor:

"Her ümmetin mecusişi vardır. Bu ümmetin mecusileri de "Kader yoktur." diyenlerdir. Onlardan kim ölürse cenazesinde bulunmayın. Kim hasta olursa ziyaret etmeyin. Onlar, Deccal'ın taraftarlarıdır. Allah'ın, bunları Deccal'a kavuşturması haktır. Ebû Davııd, K.cs-Siinne, bata: 14, Hadis no: 4692

Ömer b. el-Hattab, Resûlüllah'ın şöyle buyurduğunu Rivâyet ediyor: "Siz, kaderi inkâr edenlerle otunıp kalkmayın ve onlara söz açmayın." Ebû Davııd, K.cs-Sünnc, bab: 14,Hadis no: 4710

Abdullah b. Ömer diyor ki:

"Babam Ömer b. el-Hattab dedi ki: "Bir gün biz Resûlüllah’ın yanında iken, elbisesi çok beyaz, saçları simsiyah bir adam çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri yoktu. Aramızda onu tanıyan da yoktu. Gelip Resûlüllah’ın önüne oturdu. Dizlerini onun dizlerine dayadı ve ellerini de (kendi) dizlerinin üzerine koydu ve şöyle dedi:

"-Ey Muhammed, söyle bana İslam nedir?

-İslam, Allah’tan başka hiçbir ilâh olmadı ğna ve Muhammed'in, onun peygamberi olduğuna şehadet etmen, namazı kılman, zekatı vermen, Ramazanda oruç tutman, oraya gitmeye gücün yetiyorsa Kabe'yi Hac etmendir.

-Doğru söyledin." dedi. Hazret-i Ömer diyor ki: "Biz ona hayret ettik. Zira o hem soruyor hem de tasdik ediyordu. (Sorularına devamla şöyle dedi):

-Söyle bana iman nedir?

-İman, Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe ve hayırı ve şerri ile kadere iman etmendir.

-Doğru söyledin. Müslim, K.el-iman, bab: 1, Hadis no: 8

Hazret-i Ali (radıyallahü anh) diyor ki: .

"Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bir kul şu dört şeye iman etmedikçe mü’min olamaz: Allah’tan başka ilâh olmadığına, ben Muhammed'in, Allah'ın peygamberi olduğuna ve beni hak olarak gönderdiğine şehadet getirerek îman etmesi, ölüme ve ölümden sonra dirilmeye iman etmesi, bir de kadere iman Tirmizi, K.el-Kader, bab: 10, Hadis no: 2145 etmesidir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç