Bak. Âyet 46.
46
Rahme dökülen meniden iki çifti, erkeği ve dişiyi yaratan O'dur.
Öldükten sonra dirilten de O'dur.
Varlıkları erkekli dişili olarak, rahme dökülen meniden çift çift yaratan da
O'dur. Bunlar öldükten sonra tekrar diriltecek olan da O'dur.
Zengin eden de O'dur. İnsanlara, muhtaç oldukları
şeyleri veren de O'dtır.
Bu âyet-i kerime’yi
miifessirler çeşitli şekillerde izah etmişlerdir.
Ebû Salih: "Zengin eden de O'dur küle veren
de O'dur." şeklinde izah etmiş, Mücahid,
Hasan-ı Basrî ve
Katade ise: "Zengin eden de O'dur, hizmet ettiren de." şeklinde izah
etmişlerdir.
Abdullah b. Abbas ve
Mücahid: "Zengin eden de O'dur, razı eden
de." şeklinde açıklamışlar, Mutemir'in babası Süleyman da: "Zengin kılan da
O'dur, yaratıkları kendisine muhtaç kılan da O'dur." diye izah etmiş
İbn-i Zeyd ise: "Yaratıklarından dilediğini
zengin eden de O'dur, dilediğini fakir kılan da O'dur." şeklinde açıklamış ve şu
Âyeti okumuştur. "Göklerin ve yerin anahtarları onundur. O, dilediğinin rızkını
genişletir dilediğinin rızkım daraltır. Şüphesiz ki o, herşeyi yok iyi
Şura Surçsi, fiyel: 12 bilendir."
"Şi'râ" yıldızının rabbi de O'dur.
Araplar, "Sirius" diye adlandırılan bu parlak yıldıza tapıyorlardı. Bu sebeple
âyet-i kerime, Şi'ra'nın rabbinin de
Allahü teâlâ olduğunu açıklamakta ve onu
bırakıp Allahü teâlâya kulluk etmelerini
emretmektedir.
İlk Âd'ı helak eden de O'dur.
Âyette zikredilen "ilk Âd"dan maksat, İrem oğlu Âd'dır.
Allahü teâlâ bunları, uğultu çıkararak esen
ve herşeyi kasıp kavuran bir rüzgarla helak etmiştir. Diğer âyetlerde de bu
hususta şöyle buyurulmaktadır: "Âd kavmi ise, uğultu çıkaran çok soğuk ve azgın
bir rüzgarla helak edildi." "Allah (onların köklerini kesmek için) o kasırgayı
yedi gece sekiz gün aralıksız estirdi. Eğer orada olsaydın onların, kökünden
sökülmüş kof hurma kütükleri gibi yere serildiklerini görürdün." "Sen onlardan
hiç kurtulup kalanı gördün mü? Hakka sûresi, Âyet: 6-8
İrem'in soyundan gelen Âd kavmine "Birinci
Âd" denmesinin sebebi, ilk azaba uğrayanların bunlardan olmasındandır. Bunlar
helak edildiği zaman ikinci Ad kavmi Mekke
civarında yaşıyordu. Bunlar da birbirlerine zulmettiler ve birbirlerini
öldürerek helak oldular.
Semud'u yok edip geride hiçbir kimse bırakmayan da
O'dur.
Ad ve Semud kavimlerinden önce Nuh kavmini helak eden
de O'dur. Onlar daha zalim ve daha azgın idiler.
Semuci kavmini helak eden de Allah’tır. O onları öyle helak etmiştir ki geride
hiçbir kimse bırakmamıştır. Onların üzerine bir çığlık göndermiş ve onları,
ağılcının ağılını çevirdiği kuru çalı çırpı gibi kırıp mahvetmiştir. Bu iki
kavimden önce Nuh kavmini helak eden de Allah’tır. Onlar, kendilerine daha fazla
zulmeden ve rablerini daha fazla inkâr eden kimselerdi. Zira Nuh onları dokuzyüz
elli sene hak dine çağırmış fakat onlar İnkârcılıklarında ısrar etmişlerdi.
Lût kavminin altı üstüne gelen memleketini yere gömen
de O'dur.
Lût kavminin ülkesi olan Sodom'un da üstünü altına getirerek yerin dibine sokan
Allah’tır.
Allahü teâlânın,
Cebrâil'e emrederek bu ülkeyi göklere
doğru kaldırttığı sonra da ters yüz ettirerek yere bıraktırdığı Rivâyet
edilmiştir.
Onları o kuşatan azap kuşatmıştı.
O ülkeyi öyle kızgın taşlarla kapladı ki o taşları onların üzerine yağmur gibi
yağdırdı. Bu husus başka âyetlerde de şöyle beyan edilmektedir. "Azap emrimiz
gelince yaşadıkları ülkenin üstünü altına çevirdik. Üzerine, rabbin tarafından
işaretlenmiş kızgın taşları sağanak halinde yağdırdık. Bu azap, zalimlerden
hiçbir zaman uzak değildir. Hud Sûresi, Âyet: 82-83
O halde ey insan, rabbinin hangi nimetlerinden şüphe
edebilirsin?
O halde ey Âdemoğlu, rabbinin sana lütfettiği nimetlerden hangisi hakkında şek
ve şüphe edebilir ve tartışmaya girişirsin?
Bu peygamber de önceki uyarıcılardan biridir.
Bu âyet-i kerime çeşitli şekillerde izah
edilmiştir. Bu izahlardan biri, Katade ve Ebû
Cafer'den nakledilen izah şeklidir. Meal buna göre hazırlanmıştır. Ebû Malik'ten
nakledilen diğer bir izah şekline göre ise âyetin manası şöyledir: "Ey insanlar,
sizleri uyardığım bu tür hadiseler sizden önceki ümmetleri de uyardığım
hadiselerdir. İbrahim ve Mûsa'nın
sahifelerinde de aynı uyanlar mevcuttur.
Taberi âyetin bu şekilde izahını tercih
etmiştir. Zira işaret zamiri daha önceki âyetlerde zikredilen olayları
göstermektedir.
Kıyamet yaklaştı.
Kıyameti Allah'tan başka kimse açığa çıkaramaz.
Ey insanlar, kıyametin kopması artık yaklaşmıştır. Fakat onu Allah’tan başka
onaya çıkaracak hiçbir güç ve kuvvet yoktur. Onun kopma zamanını Allah’tan başka
hiçbir kimse bilemez.
Siz bu kelama şaşıyor musunuz?
Gülüyor da ağlamıyorsunuz?
Ey insanlar, siz bu Kur'an'ın, Muhammed'in
üzerine inmesine şaşıyor musunuz?. Onu alaya alarak gülüp eğleniyorsunuz. Onun,
isyankarları tehdit eden cezalardan dolayı ağlamıyorsunuz.
Gaflet içinde oyalanıyorsunuz.
Abdullah b. Abbas bu âyeti şöyle izah
etmiştir: "Sizler, Kur'an okunurken şarkı söyleyip eğleniyorsunuz."
Mücahid ise: "Sizler Kur’an’ı dinlerken
yüzünüzü asıyorsunuz." şeklinde izah etmiştir.
Artık Allah’a secde edin ve sadece ona kulluk yapın.
Ey insanlar, namazlarınızda sadece Allah’a secde edin ve yalnızca ona kulluk
edin. Zira kulluk yapılmaya layık olan sadece O'dur.
Abdullah (radıyallahü anh) diyor ki:
"Kendisinde secde âyeti bulunarak indirilen ilk Sûre Necm süresidir.
Resûlüllah bu Sûre inince secdeye vardı.
Bir kişi hariç onun arkasında bulunan herkes secdeye vardı. O kişi ise bir avuç
toprak alıp alnına koydu. (Bu şekilde secde etti) Daha sonra ben onun kâfir
olarak öldürüldüğünü gördüm. O kişi, Ümeyye b. Halef'di
Buhari, K Tefsir el- Kur'an Sûre 53, bab: 4
Diğer bir Rivâyette ise Abdullah b. Abbas
diyor ki:
"Necm suresini okuyunca Resûlüllah
secde etti. Onunla birlikte bulunan müslümanlıır, müşrikler, cinler ve bütün
insanlar secde ettiler.
Kamer Sûresi, elli beş âyettir. 44, 45 ve 46. âyetleri Medine'de diğerleri
Mekke'de nazil olmuştur..
Bu Sûre-i celile de diğer Mekki surelerin beyan ettiği hususlara temas etmekte
ve giriş kısmında kıyamet sahnelerinden bir şaline yer almaktadır. Arkasından,
Nuh (aleyhisselam)ın kavminin başına gelenler,
Âd ve Semud kavimlerinin uğradıkları felaketler, Lııt (aleyhisselam)ın
kavminin durumu, Firavun ve adamlarının halleri beyan edilmektedir.
Bu konular diğer Mekki surelerde de geçmektedir. Fakat burada yepyeni bir şekil
içerisinde verilmekte, sahneler bütün şiddet ve dehşetiyle kıyame ve onun
hallerini beyan etmektedir.
Sûre-i celile suçluların, âhirette yüzüstü sürüklenerek cehenneme
atılacaklarını, Allah’ın emir ve yasaklarına uyan müttakilerin ise cennetlerde
ırmakların başlarında olacaklarını, Allah katında razı olunacak meslislerde
oturacaklarını beyan ederek sona ermektedir.
Surenin Fazileti
Hazret-i Ömer
(radıyallahü anh) Ebû Vâkîd el-Leysî'ye,
Resûlüllah’ın, kurban ve Ramazan bayramı namazlarında ne okuduğunu
sormuş Ebû Vâkid de Resûlüllah’ın bu
iki bayramda "Kaf vel Kur'anil Mecid" ile "İkterebetüssâatü Ven şakkal Kamer"
surelerini okuduğunu söylemiştir. Müslim, K, es-
Salatül Iydeyn, bab: 14 Hadis No: 891
Rahman ve Rahim olan Allah'ın ismiyle.
Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı.
Allahü teâlâ bu âyette "Kıyamet yaklaştı."
ifadesiyle, geçici olan dünyanın sonunun yaklaştığını kullarına bildiriyor ve
onları, kıyamet gününün dehşetine karşı hazırlık yapmaya, ondan gafil olmamaya
davet ediyor.
Peygamber efendimizin, kıyametin
yaklaştığını beyan ederek şöyle buyurduğu Rivâyet ediliyor: "Abdullah
b. Ömer diyor ki:
"Bir gün biz, ikindiden sonra, güneş dağların başına yaklaştığı bir sırada
Resûlüllah’ın yanında oturuyorduk.
Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Geçmiş ümmetlerin
ömürlerine nisbetle sizlerin ömürleri bu günün geçmiş bölümüne nisbetle geriye
kalanı kadardır. Ahmed b. Hanbel
Müsned, C.2,S.116
Sehl b. Sa'd (radıyallahü anh)
Resûlüllah’ın, şehadet parmağıyla orta
parmağını göstererek:
"Ben peygamber olarak gönderildiğimde kıyamet işte şunlar gibi yakındır.
Buhari, K. er-Rikak, bab: 39 buyurduğunu
Rivâyet etmiştir.
Âyet-i kerime’de
"Ay yarıldı" buyurulmaktadır. Âlimlerin ittifakına göre, peygamber efendimizin
açık bir mucizesi olarak ayın yarıklığı, Hicretten önce Mekke'de görülmüştür.
Ayın yarıklığı, Enes b. Mâlik, Abdullah b. Mes'ud,
Huzeyfetül Yeman, Cübeyr b. Mut'im, Abdullah b.
Abbas, Abdullah b. Ömer, Mü-calıid,
Katade Dehhak
ve İbrahim en-Nehaî'den nakledilmiştir.
Abdullah b. Mes'ud diyor ki:
"Resûlüllah’ın döneminde ay iki
parçaya ayrıldı. Bir parçası dağın üzerinde kaldı, diğer parçası aşağı indi ve
Resûlüllah "Şahit olun" buyurdu
Buhari, K. Tefsir el-Ku’an Sûre 54 bab: 1
Diğer bir Rivâyetle Abdullah b. Mes'ud şöyle
demiştir;
"Biz, Resûlüllah ile beraber
bulunurken ay yarıldı iki parça oldu. Resûlüllah
bize "Şahit olun, şahit olun." dedi Buhari, K. Tefsir
el-Ku’an Sûre 54 bab: 1
Enes b. Mâlik de diyor ki:
"Mekkeliler Resûlüllahtan, kendilerine
bir mucize göstermesini istediler. Resûlüllah
da onlara ayın yarılmasını gösterdi. Buhari, K. Tefsir
el-Ku’an Sûre 54 bab: 1
Başka bir Rivâyette Enes:
"Ay iki parçaya ayrıldı." demiştir. Buhari, K. Tefsir
el-Ku’an Sûre 54 bab: 1
Katade'den nakledilen diğer bir Rivâyete göre
Enes şöyle demiştir: Mekkeliler Resûlüllahtan,
kendilerine bir mucize göstermesini istemişlerdir. Bunun üzerine ay Mekke'de iki
defa yarılmıştır. Ve "Kıyamet yaklaştı ay yarıldı." sûresi de "Bu, devam
edegelen bir sihirdir." derler." ifadesine kadar nazil olmuştur
Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sûre: 54, bab: 2, Hadis
no: 3286
Cübeyr b. Mut'im diyor ki:
"Resûlüllah'ın döneminde ay yarıldı.
Öyle ki iki parça oldu. Bir parçası şu dağın diğer parçası şu dağın üzerine
vardı. Müşrikler: "Muhammed bizi
büyüledi." dediler. Onlardan bir kısmı ise: "Allah'a yemin olsun ki şâyet o bizi
büyüledi ise bütün insanin büyüemeyede gücü yetmez ya.
Tirmizi, K. Tefsir el-Kur’an, Sûre: 54, bab: 2, Hadis no: 3286 dediler.
Abdullah b. Abbas diyor ki:
"Resûlüllah'ın zamanında ay yarıldı."
Buhari, K. Tevsiri el-Kuran, Sûre 54 bab: 1
Abdullah b. Ömer diyor ki:
"Resûlüllah'ın döneminde ay yarıldı.
Ve Resûlullah: "Şahit olun." dedi. Tirmizi, K. Tefsir
el-Kur’an, Sûre: 54, bab: 4, Hadis no: 3288
Mesruk, Abdullah
b. Mes'ud'un şöyle dediğini rivâyet ediyor: "Resûlüllah’ın
zamanında ay yarıldı. Kureyşliler: "Bu, Ibn-i Ebi Kebşe'nin (Resûlüllah'ın)
bir siniridir. O, sizleri sinirledi. Siz onu yolculara sorun." dediler.
Yolculara sordular. Yolcular da "Evet biz onun varıldığını gördük." dediler.
Bunun üzerine Allahü teâlâ
"İkterebetissâatü venşakkal Kamer" âyetini indirdi.
Bkz. Taleri, C.27, S.50. İbn-i Kesir bu hadisi, Ebû Davud et-Tayalîsi'nin de
nvayot ettiğimsöylemiştir.
Kâfirler, bir mucize görünce yüz çevirirler. "Bu,
devam edegelen bir sihirdir." derler.
Müşrikler, Muhammed'in hak peygamber
olduğunu, rabbinden getirdiklerinin doğru olduğunu gösteren bir delil, bir
mucize gördükleri zaman yüzçevirirler. Onun, devam eden bir sihir olduğunu
söylerler.
Âyetteki "Devam eden" diye tercüme edilen "Müstemir" kelimesi,
Mücahid ve Katade'ye
göre: "Gelip geçen, yok olmaya mahkum olan" manasına gelmektedir. Bu görüş,
müşriklerin tavırlarına daha müsaittir. Buhari de bu görüşü zikretmiştir.
Diğer bir kısım âlimler ise "Buradaki
"Müstemirin manası, "Şiddetli ve dehşetli." demektir." diye izah etmişlerdir. Bu
ve mealde zikredilen izah şekli, âyetin beyan etmek istediği maksata daha
uygundur. Zira bu izah tarzına göre müşrikler, kendileriyle çelişkiye düşmüşler,
gelip geçici olan sinire "Devam edegelen bir sihir" demişlerdir. Böylece farkına
varmadan ay'ın yarılmasının sihir olmadığını ifade etmişlerdir.
Onlar yalanladılar. Heva ve heveslerine uydular. Her
iş sonunda istikrara kavuşur.
Kureyş müşrikleri ay'ın yarıldığını görerek, Allah'ın Âyetlerinin hak olduğunu
anlamalarına rağmen yine de onları yalanladılar. Hakka değil heva ve heveslerine
uymayı tercih ettiler. Her iş sonunda yenrini bulacaktır. Hayır, onu işleyen
hayır ehline, şer de onu işleyen şer ehline varacaktır. Böylece cennetlikler
iyiliklerle cennette kalacaklar, cehennemlikler de kötülüklerle cehennemde
kalacaklardır.
Şüphesiz ki kâfirlere, kendilerini fenalıklardan
alıkoyacak kadar haberler gelmiştir.
Şüphesiz ki, Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve kendi heva ve heveslerine uyan bu
Kureyş müşriklerine, onlar için ibret olacak ve onları bu hallerinden
vazgeçirecek, geçmiş ümmetlere ait nice haberler gelmiştir. Onlar da bunlar gibi
yalanlamışlar sonunda da cezalandırılmışlardır.
Bu haberlerin herbirinde büyük hikmetler vardır. Ne
var ki yapılım uyarlamalar hiçbir fayda sağlamıyor.
Geçmiş ümmetlere ait olan haberleri bildiren Kur'an, son derece hikmetlidir.
Fakat müşriklere yapılan uyanlar onlara hiçbiriayda sağlamıyor. Zira onlar
uyarılardan ytizçevirip inkâr ediyorlar.
Bu âyet-i kerime’nin
son bolünü şu şekilde izah edilmiştir: "O müşriklere uyanlar ne fayda verecek
ki? Çünkü onlar uyanlardan ibret almak istemezler.
Ey Rasûlüm, sen o kâfirlerden yüzçevir. Bir davetçinin
insanları, nefret etlikleri kıyamete çağırdığı günü bekle.
|