17
Etraflarında ölümsüz gençler dolaşır,
"Etraflarında
ölümsüz gençler dolaşır”
hizmet etmek için, bunlar
ebedî yaşarlar, hep genç ve tazedirler.
18
Testilerle ibriklerle ve kaynaktan (doldurulmuş) bardakla.
"Testilerle ve
ibriklerle”
içerlerken ve diğer hâllerinde. Küp kulpu ve emziği olmayan kaptır, ibrik ise bu
ikisi de olan kaptır.
"Ve kaynaktan
doldurulmuş bardakla”
içki kaynağından
doldurulmuş.
19
Ondan baş ağrısına tutulmazlar, sarhoş da olmazlar.
"Ondan baş
ağrısına tutulmazlar”
mahmurlukla
"sarhoş da olmazlar” akılları da gitmez
ya da içkileri bitmez. Kûfeli kurralar
ze'nln kesri ile yünzifun
okumuşlardır. Lâ-yassaddaun da okunmuştur ki, lâ
yetesaddaun yani dağılmazlar demektir.
20
Seçtikleri meyvelerle.
"Seçtikleri
meyvelerle” tercih
ettikleri yemişlerle
21
Canlarının çektiği kuş eti ile.
"canlarının
çektiği kuş eti ile”
temenni ettikleri kuş eti ile.
22
Ve iri gözlü huriler.
(Ve
iri gözlü huriler) bu
da vildanün'e ma’tûftur
ya da mübteda’dır, haberi mahzûftur
yani fîha yahut
lehüm hurun demektir. Hamze ile
Kisâî cennatin'e atfen muzâf takdir ederek
cer ile okumuşlardır yani
hüm fî cennatin ve
musahabeti hurin demektir ya da ekvabin'e
ma’tûftur çünkü mana ölümsüz gençler
bardaklarla etraflarında döner ve kendileri de bardaklarla sefa sürerler
demektir. Nasb ile huren iynen de okunmuştur ki, yü'tevne huren
(onlara huriler verilir) demek olur.
23
Sanki inci timsali gibi.
"Saklı inci
timsali gibi” zarar
verecek şeyden korunmuşlar, o kadar saf ve berraktırlar demektir.
24
Yaptıklarına mükâfat olarak.
"Yaptıklarına
mükâfat olarak”
yani
bu onlara amellerinin karşılığı olarak yapılır demektir.
25
Orada ne boş lâf, ne de günaha sokma duymazlar.
"Orada ne boş
lâf” anlamsız söz
"ne de günaha sokma duymazlar” günaha nispet etme
ki, günah işlediniz, denilmez.
26
Ancak bir söz: Selâm selâm!
"Ancak bir söz”
kelâm
(selâm selâm sözü duyarlar) bu da kıylen'den
bedeldir, Meselâ "orada selâm hariç boş lâf duymazlar”
(Meryem: 62) âyeti gibidir.
Ya da
selamen, kıylen'in sıfatı yahut mef'ûlüdür, şu
manaya ki, illâ enyekulu selaman
(selâm demeleri hariç) demektir
ya da mef’ûlün mutiaktır, tekrar da selamın
aralarında çok yaygın olduğunu göstermek içindir. Onların sözleri hikâye
tarzında Merfû' olarak selamün selamün de okunmuştur.
27
Sağın sahipleri, nedir sağın sahipleri?
Âyetin tefsiri için bak:28
28
Dikensiz kirazlarda,
"Sağın
sahipleri, nedir sağın sahipleri? Dikensiz kirazlarda”
dikeni olmayan demektir ki,
hadadaş şevke deyiminden gelir ki, dikeni koparılmış demektir
ya da meyvesinin çokluğundan dallan iki büklüm
demektir ki, hadadal ğusne deyiminden gelir ki, taze dalı eğmektir.
29
İstifli muzlarda,
"Ve talhin”
muz ağaçlarındadır
ki, muğaylan ağacıdır, hoş kokulu çok çiçekleri vardır. Ayın
ile (tal'in) de okunmuştur
"mandudin” meyvesi aşağıdan yukarıya doğru
dizilmiş demektir.
30
Uzun gölgelerde,
"Uzun
gölgelerde” yaygın
demektir ki, kısalmaz ve değişiklik göstermez manasınadır.
31
Durmadan akan suda,
"Durmadan akan
suda” nereye
isteseler ve nasıl isteseler zahmetsiz dökülen suda ya
da dökülen ve akan demektir. Sanki öncülerin nimet içindeki hâlleri şehir
halkları için en üst seviyede tasavvur edilince, sağcıların hâli de kırsal
kesimde yaşayanların en mükemmel şekilde bütün temennilerine nâil olmaları ile
temsil edilmiştir. Bu da iki hâlin arasındaki farkı göstermek içindir.
32
Pek çok meyvede,
"Pek çok
meyvede” cinsleri pek
çok,
33
Kesilmemiş, yasaklanmamış.
"kesilmemiş”
hiçbir vakitte
kesümeyen "yasaklanmamış” elini uzatana hiçbir
şekilde mani olunmamış.
34
Yükseltilmiş döşeklerde.
"Yükseltilmiş
döşeklerde” kadri
yüksek ya da üst üste konulmuş kalın demektir.
Şöyle de
denilmiştir:
Döşekler kadınlardır, yüksekliği de sedirler üzerinde olmalarıdır.
35
Gerçekten biz onları yeniden yarattık.
"Gerçekten biz
onları yeniden yarattık”
kavli de bunu gösterir
yani onları doğum olmaksızın yeniden inşa etmek
veya tekrar yaratmakla var ettik demektir.
Hadiste şöyle denilmiştir: Onlar dünyada saçları ağarmış, gözleri çapaklı olarak
ölmüş kadınlardır. Allah onları yaşlandıktan sonra yaşıt olarak yaratmıştır.
Kocaları onlara her geldiklerinde onları bakireler olarak bulurlar.
36
Onları bakireler kıldık.
Âyetin tefsiri için bak:37
37
Kocalarına düşkün, yaşıtlar.
"Onları
bakireler, kocalarına düşkün kıldık”
uruben kendilerini
kocalarına sevdirmeye çalışan kadınlar demektir ki, arub'un çoğuludur.
Hamze ile Ebû Bekir ra'sını sâkin
(urben) okumuşlardır.
Nâfi' ile Âsım'dan
da aynısı rivâyet edilmiştir.
"Yaşıtlar
olarak” çünkü hepsi
otuz üçer yaşmdadırlar. Kocaları da öyledir.
38
Sağın sahipleri için.
Âyetin tefsiri için bak:39
39
Öncekilerden pek çok.
(Sağın sahipleri
için) bu da enşe'na
yahut cealna'ya
mütealliktir ya da ebkâren'in sıfatıdır
veyahut mahzûf mübtedanın haberidir Meselâ hünne
gibi ya da (öncekilerden
pek çok) kavlinin haberidir.
40
Sonrakilerden pek çok.
(Sonrakilerden
de pek çok) bu da ilk
mülahazalara göre mahzûf mübtedanın haberidir.
41
Solun sahipleri, nedir solun sahipleri?
Âyetin tefsiri için bak:42
42
Sam yelinde, kaynar suda.
"Solun
sahipleri, nedir solun sahipleri? Sam yelinde”
derinin gözeneklerine
işleyen bir ateşin sıcağında "kaynar suda”
sıcaklığı son dereceye çıkmış suda,
43
Kapkara dumandan gölgede.
"kapkara
dumandan gölgede”
siyah dumandan oluşmuş, yahmûm humeme (kömür parçasın)
dan yefûl veznindedir.
44
Serin değil, hoş değil.
"Serin değil”
diğer gölgeler gibi
"hoş değil” yararlı değil. Böylece gölgeden akla
gelebilecek rahatlık bertaraf edilmiştir.
45
Çünkü onlar bundan önce nimetle şımaranlar idiler.
"Çünkü onlar
bundan önce nimede şımaranlar idiler”
zevklere dalmışlardı.
46
Büyük günah üzerinde ısrar ederlerdi.
"Büyük günah
üzerinde ısrar ederlerdi”
hins lâfzı büyük günah
yani şirk demektir. Belağal ğulamül hinse deyimi
de bundan gelir ki, çocuk âkil ve baliğ olmak, yaptığından sorumlu tutulmaktır.
Hanese fî yeminini de yeminim yerine getirmemek,
tehannese de günah işlemektir.
47
"Öldüğümüz, toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı,
gerçekten biz mi elbette dirilenler?” derlerdi.
"Öldüğümüz,
toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi elbette dirilenler?”
derlerdi". Hemze
genel olarak yeniden dirilmeyi, özellikle de o vakitte dirilmeyi inkâr etmek
için tekrar edilmiştir. Nitekim:
48
Önceki atalarımız mı?
(Önceki
atalarımız mı?)
kavlinde atıf edatının gelmesi de onların bunu
şiddetle reddettiklerini göstermek içindir. Çünkü aradan uzun zaman geçmiştir.
Araya hemze ile fasıla girdiği için de lemebusune'deki gizli zamire atfı güzel
olmuştur. Nâfi' ile
İbn Âmir vâv’ın sükûnu ile
(ev)
sekimde okumuşlardır. (İza) zarfının âmili de
mebusune lâfzının delâlet ettiği şeydir, o değildir, çünkü araya hemze ve innâ
ile fasıla girmiştir.
49
De ki: Şüphesiz öncekiler ve sonrakiler,
Âyetin tefsiri için bak:50
50
Elbette belli bir günün belli vaktinde toplatılmışlar.
"De ki: Şüphesiz
öncekiler ve sonrakiler
(elbette
toplatılmışlardır)”
lemücemmeune şeklinde
şeddeli de okunmuştur.
"belli günün
belli vaktinde”
dünyaya biçilen ömrün hitamında ve Allah katında ona belli olan günde.
|