Böylece senden önce ne zaman bir ülkeye bir uyarıcı
göndermişsek mutlaka o ülkenin varlıklı şımarık kimseleri şöyle demişlerdir: "
Biz, atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerini
takibediyoruz."
Ey Rasûlüm, bu Kureyş müşrikleri ne yapıyorsa, bunlardan önce kendilerine
Peygamber gönderilen kafir kavimler de aynı söyleri yapmış, bunların
söyledikleri gibi sözler söylemişlerdir. Biz senden önce hiçbir ülke halkına,
kendilerini azabımızla uyaran bir Peygamber göndermedik ki o ülkenin ileri gelen
varlıklı kişileri, kendilerini uyaran Peygamberlere karşı gelmemiş olsunlar.
Onlar, kendilerini uyaran Peygamberlere şöyle demişlerdir: "Biz atalarımızı bir
din üzerinde bulduk, Biz, onların izlerini takibetmekteyiz. onların yaptıklarını
yapar, onların taptıklarına taparız."
Gönderilen uyarıcı onlara: "Ben size, atalarınızı
üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmiş olsam da mı?" dedi. Onlar da;
"Biz sizinle gönderilen şeyleri kesinlikle inkâr ediyoruz." dediler.
Bu Âyet-i kerime’nin
birinci kelimesi iki şekilde okunmuştur:
Bunlardan biri "Dedi" anlamına gelen (......) dir. Meal bu kıraat şekline göre
hazırlanmıştır. İkinci kıraat şekli ise
"De" anlamına gelen (......)dür, Taberi
ve İbn-i Kesir Âyeti bu kıraat şekline göre izah etmişlerdir. Buna göre Âyetin
manası şöyledir: Ey Rasûlüm, kavminin, "Biz atalanımızı bir din üzerinde bulduk.
Biz de onların izlerini takibediyoruz." diyen müşriklerine şöyle de: "Ey Kavmim,
ben sizlere, rabbiniz tarafından, atalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha
doğru yola ileten bir din getirsem de yine böyle mi söyleyeceksiniz?" Peygamber
onlara böyle deyince onlar da, geçmişte Peygamberlerini yalanlayan kavimler
gibi: "Ey kavim, size gönderildiği iddia edilen şeyleri biz inkâr ediyoruz."
demişlerdir.
Bunun üzerine biz de Peygamberlerini yalanlayanlara
layık oldukları cezayı verdik. Yalanlayanların akibeti nasılmış bir bak.
Biz de rablerini inkâr eden kavimler içinden, Peygamberlerini yalanlayan
kafirlere layık oldukları cezalarını vererek onlardan intikam aldık. Ey Rasûlüm,
Allah'ın Âyetlerini yalanlayanların akıbetlerinin nasıl olduğuna bir bak. Biz,
onları helak edip, kendilerinden sonra gelenlere ibret yaptık.
Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine şöyle demişti:
" Ben, sizin tapmakta olduğunuz ilahlardan kesinlikle uzağım."
Ancak beni yaratana kulluk ederim. Zira o, beni
hidâyete ulaştıracaktır.
Ey Rasûlüm, bir zaman İbrahim, babasına ve senin kavmin gibi Allah’a ortak koşan
kavmine şöyle demişti: "Şüphesiz ki ben, sizin, Allah'ın dışında
taptıklarınızdan beriyim Ancak beni yaratan müstesnadır. Ben ondan beri değilim.
O, yakında beni hak elinde sabit kılacak ve doğru yola uymaya muvaffak
kılacaktır.
İbrahim bu (Tevhid) kelimesini, kendisinden sonra
gelecek olanlara, devamlı kalacak bir söz olarak bıraktı ki böylece hakka
dönsünler.
İbrahim: "Lailahe illallah" "Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur." sözünü,
kendisinden sonra gelen soyunda devam eden bir söz kıldı ki onlar, rablerine
itaata ve ona ibadete dönmüş olsunlar. Kafirlikten vazgeçsinler ve günahlarından
tevbe etsinler.
Hazret-i İbrahimin, kendisinden sonra gelenlere miras bıraktığı sözden maksat,
Mücahide göre, Lailahe îllallah Katedeye göre
"Eşhedü ellailahe İllallah" yani, Allah’ı birlemek ve ona karşı samimi olmaktır.
İbn-i Zeyde göre ise "Geriden gelenlere
bıraktığı miras"tan maksat, "İslam"dır. İbn-i Zeyd
bu görünüşü te'yid den şu Âyetleri zikretmiştir: " Bir zaman rabbi ona 'İslam
ol' dediğinde, İbrahim: Alemlerin rabbi olan Allah’a teslim oldum (Müslüman
oldum) demişti: Bakara sûresi, Âyet : 131
Daha önce de bu Kur'anda sizi "Müslümanlar" diye isimlendirdim
Hac sûresi, Âyet: 78
Doğrusu ben, bunları ve babalarını hak (Kur'an) ve
gerçekleri açıklayan Peygamber gelinceye kadar yaşattım.
Kendilerine hak (Kur'an) gelince de onlar: "Bu bir
sihirdir. Biz bunu inkâr ediyoruz." dediler.
Ey Rasûlüm, kavminin bu müşrikleri ve bunlardan önce gelen atalarını peşinen
cezalandırmayıp, dünya hayatında yaşattık. Nihâyet onlara Kur'an gedi ve biz
onlar, Kur’an’ın Allah tarafından gönderildiğini ispatlayan Peygamber gönderdik.
Bu, bizden onlara bir lütuftu. Fakat onlara hak olan Kur'an ve Peygamber gelince
"Bunun bize getrdiği şey bir büyüdür. Bu, onunla bizi büyülemek istiyor. Biz
bunun, Allah katından olduğunu inkâr ediyoruz. " dediler.
Müşrikler: "Şu Kur'an, iki şehrin birinde bulunan bir
büyük adama indirilseydi ya. " dediler.
Allah katından kendilerine Kur'an gelince onun bir büyü olduğunu iddia eden
Kureyş müşrikleri şöyle dediler: "Bu Kur'an şâyet hak bir kitap ise şu iki
şehirdeki büyük bir adama indirilseytli ya."
Müfessirler Âyette zikredilen iki şehirin
Mekke ve Taif Şehirleri olduğunu söylemişlerdir. Bu şehirlerin herbirindeki
büyük adamlardan kimin kasdedildiği hakkında ise farklı görüşler zikredilmiştir.
Abdullah b. Abbastan nakledilen bir görüşe
göre bu iki kişi, Mekkeli Velid b. Muğire el- Mahzumi ile Taifli Haib b. Amr es
Sakafi'dir.
Süddiye göre ise bunlar, Velid b. Muğire ve
Kenane b. Abd b. amr es-Sakafi'dir.
Mücahide göre ise bunlar Mekkeli Utbe b.
Rebia ve Taifli İbn-i Abd-i Yaleyl'dir.
Ey Rasûlüm, onlar, rabbinin rahmetini mi
paylaştırıyorlar? Onların dünya hayatındaki geçimliklerini aralarında biz taksim
ettik. Birbirlerinden faydalansınlar diye, derece bakımından biz onların
bazısını bazısına üstün kıldık. Rabbinin rahmeti, onların dünyada
topladıklarından daha hayırlıdır.
Ey Rasûlüm, "Bu Kur'an iki şehirin birinde bulunan bir büyük adama indirilseydi
ya " diyen bu müşrikler mi Allah'ın rahmetini, yaratıkları arasında
bölüştürecekler ve onun lütfunu diledikleri kimselere verecekler? Yoksa Allah mı
dilediğine lütufta bulunup dilediğine birşey vermeyecektir? Biz nasıl ki dünya
hayatındayden, birbirlerini istihdam etsinler diye onların aralarında
rızıklarını paylaştırmışsak, lisansen aciz, bedenen zayıf olanları zengin kılıp,
derdini güzel anlatan ve vücut bakımından da sağlam olanları fakir kılmışsak,
rahmet ve lütuflarımızı da öylece dilediğimize veririz. Ey Rasûlüm, rabbinin,
insanları cennete koyma gibi rahmeti, onların, dünyada iken biriktirdikleri her
şeyden daha hayırlıdır.
Eğer insanlar tek bir (İnkârcı) ümmet haline
gelmeyecek olsalardı, rahman olan Allah’ı inkâr edenlerin evlerinin tavanlarını,
üzerine çıktıkları merdivenlerini,
|