48
O kâfirlerin dünyada işledikleri amellerin fenalıkları, karşılarına çıkmış ve
alay edip durdukları şeylerin cezası kendilerini sarmıştır.
49
Bkz.
Ayet:51
50
Bkz.
Ayet:51
51
"İnsana bir zarar dokunduğunda bize yalvarır. Sonra ona tarafımızdan bir nimet
verdiğimizde, «Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir» der. Hayır, o bir
imtihandır. Fakat onların çoğu bilmezler. Bunu kendilerinden öncekiler de
söylemişti, ama kazandıkları şeyler onlara hiçbir yarar sağlamamıştı. Nihayet
kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet etmişti. Onlardan zulmedenler
var ya, kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara isabet edecektir. Onlar Allah'ı
âciz bırakacak değillerdir."
Firyâbî,
Abd b. Humeyd,
İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in
Katâde'den bildirdiğine göre "Bu, bana ancak bilgim sayesinde verilmiştir, der.
Hayır, o bir imtihandır..."' buyruğundaki "Bilgiden dolayı" sözü, "Bende bulunan
hayırdan dolayı" mânâsındadır.
İbn Cerîr'in
Süddî'den bildirdiğine göre âyette geçen öncekilerden kasıt geçmiş ümmetlerdir.
Onlardan zulmedenler sözünden kastedilen ise Hazret-i Muhammed ümmetinden
olanlardır.
52
O kâfirler hâlâ bilmediler mi ki, Allah, dilediğine rızkı genişletir, dilediğine
de kısar. Şübhesiz bunda, (Peygambere ve Kur’ân’a) îman
edecek bir kavim için ibretler vardır.
53
"De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden
ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder, çünkü O, çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir."
İbn Ebî Hâtim
ve İbn Merdûye'nin sahih isnâdla İbn
Abbâs'tan bildirdiğine göre "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden
kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün
günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyeti,
Mekke müşrikleri hakkında nazil olmuştur.
İbn Cerîr,
İbnu'l-Münzir,
Taberânî, Hâkim ve
Beyhakî'nin Delâil'de bildirdiğine göre İbn
Ömer der ki: "Biz, başlarına gelen bir musibetle Allah'ı bilip tanıdıktan sonra
küfre dönenlerin ve böylece fitneye düçâr olanların Allah ne tövbesini, ne
fidyesini, ne de küfürden dönmesini kabul etmez, derdik. Böyleleri de bunu
kendileri için söyler ve kabullenirlerdi. Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem) Medine'ye
geldiğinde, Allah onlar hakkında, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden
kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün
günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini
indirdi.
İbn
Ömer der ki: "Ben bu âyeti kendi elimle yazıp Hişâm b. el-Âs'a gönderdim."
Taberânî,
İbn Merdûye ve
Beyhakî'nin Şu'abu'l-îman da bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: Allah'ın
Resûlü (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i
Hamza'nın katili Vahşi b. Harb'e haber gönderip İslam'a davet edince, Vahşi: "Ey
Muhammed! Sen, adam öldürenin veya Allah'a ortak koşanın ya da zina yapanın ağır
cezaya çarptırılacağını ve kendisine kat kat azab verileceğini, Cehennemde
alçalmış olarak temelli kalacağını söylediğin halde beni nasıl İslam'a davet
ediyorsun? Halbuki ben bunları yapmışım. Benim için bir ruhsat görüyor musun?"
diye haber gönderdi. Bunun üzerine Yüce Allah, "Ancak tövbe eden, inanıp yararlı
iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah
bağışlar ve merhamet eder"" âyetini indirdi. Vahşi: "Bu zor bir şarttır. Ben
tövbe edip iman ettikten sonra salih amel yapamayabilirim" deyince, "Allah
kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine
bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük bir günahla iftira etmiş
olur" âyeti nazil oldu. Vahşî (yine Müslüman olmayı kabul etmeyip): "(Bunda da
bir şart var) Belki de ben, Allah'ın kasdettiklerinden değilim. Ben bağışlanıp
bağışlanmayacağımı bilmiyorum. Bundan başka bir şey var mı?" deyince, Yüce
Allah. "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini indirdi. Bunun üzerine
Vahşi: "Bu olur" deyip Müslüman oldu. Halk: "Ey Allah'ın Resûlü! Bizler de
Vahşi'nin işlediği günahları işlemişiz" deyince Allah'ın Resûlü
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Bu âyet bütün
Müslümanları kapsamaktadır" buyurdu.
İbn Ebî Hâtim
ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Ebû Saîd
der ki: Vahşi Müslüman olduğu zaman, Yüce Allah, "Onlar, Allah'ın yanında başka
tanrı tutup ona yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar.
Zina etmezler. Bunları yapan günaha girmiş olur" âyetini indirdi. Vahşi ve
arkadaşları: "Biz bütün bu günahları işledik" deyince, Yüce Allah. "De ki: Ey
kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir" âyetini indirdi.
Muhammed b. Nasr
Kitabu's-Salât'ta, Vahşî'nin şöyle dediğini bildirir: Hamza'yı öldürdüğüm zaman,
Allah kalbime Hazret-i Muhammed'in korkusunu koydu ve gündüz saklanıp gece yol
alarak kaçmaya başladım. Himyer topraklarına vardım ve orada ikamet etmeye
başladım. Resûlullah'ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) elçisi gelip beni
İslam'a davet edince, ben: "İslam nedir?" diye sordum. Elçi: "Allah'a ve
Resûlüne iman etmen, Allah'a ortak koşmayı, Allah'ın haram kıldığı cana kıymayı,
içki içmeyi, zinayı ve bütün fuhşiyyatı bırakman, cünüplükten dolayı boy abdesti
alıp beş vakit namaz kılmandır" deyip, Yüce Allah'ın, "De ki: Ey kendilerinin
aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz
Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir" âyetini indirdiğini söyledi. Bunun üzerine ben: "Şahitlik ederim ki
Alah'tan başka ilâh yoktur ve Muhammed Onun kulu ve elçisidir" deyip elçilerle
Resûlullah'ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) yanma geldim. Allah'ın Resûlü
(sallallahü aleyhi ve sellem) benimle musafaha
yapıp, bana Ebû Harb lakabını taktı.
Buhârî
el-Edebu'l-Müfred'de, Ebû Hureyre'nin şöyle dediğini bildirir: Allah'ın Resûlü
(sallallahü aleyhi ve sellem) gülüp konuşan bir
grup sahabenin yanına çıkıp: "Canım elinde olana yemin ederim ki, benim
bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız" dedi. Sonra sahabeyi ağlar bir
vaziyette bırakıp gitti. Bunun üzerine Yüce Allah: "Ey Muhammed! Neden kullarımı
ümitsizliğe düşürüyorsun?" diye vahyedince, Allah'ın Resûlü
(sallallahü aleyhi ve sellem) geri dönüp:
"Ümitvar olunuz, doğru olunuz ve orta yoldan gidiniz" buyurdu.
İbn Merdûye
ve Beyhakî'nin Sünen'de bildirdiğine göre
Ömer b. el-Hattâb der ki: Ben, Ayyâş b. Ebî Rabîa ve Hişâm b. el-Âs b. Vâil,
Medine'ye hicret etmek için anlaştık. Ben ve Ayyâş yola çıktık, ama Hişâm
yanımıza gelemedi. O fitneye (azab ve işkenceye) maruz kalıp boyun eğdi.
Ayyâş'ın yanına, kardeşi Ebû Cehil ve Hâris b. Hişâm gelip: "Annen, seni
görmeden gölgeye çekilmemeyi ve başını yıkamamayı adadı" dediler. Bunun üzerine
ben: "Vallahi, bunlar seni dininden döndürmek istiyorlar" dedim, ama onlar
Ayyâş'ı alıp gittiler ve kendisine işkence yaparak fitneye düşürdüler. "De ki:
Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi
kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır,
çok merhamet edendir" âyeti nazil olunca bunu Hişâm'a yazdım ve Hişâm Medine'ye
geldi.'
İbn Cerîr
ve İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre İbn
Abbâs, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini açıklarken şöyle dedi:
"Âyet, Allah'ın rahmetinden ümidin kesilmemesini emretmektedir. Mekke halkı:
"Muhammed, puta tapanların, Allah'tan başkasına dua edenlerin ve Allah'ın haram
kıldığı cana kıyanların affedilmeyeceğini iddia ediyor. Başka ilâhlara ibadet
ettiğimiz, Allah'ın haram kıldığı cana kıydığımız ve şirk ehli olduğumuz halde
nasıl hicret edip Müslüman olacağız?" deyince, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine
aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah,
bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyeti
nazil oldu. Yüce Allah, "Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim
olun. Sonra size yardım edilmez" âyetiyle akıl sahiplerini azarlamaktadır. Helal
ve haram, iman ehli içindir. Allah bu âyetle onları azarlamaktadır. Onlardan
birinin, kendi aleyhine aşırı gidince, Allah'ın rahmetinden ümidini kesmemesini,
tövbe etmesini ve işlediği günahtan dolayı tövbe etmekte gecikmemesini
emretmiştir. Yüce Allah, Âl-i İmrân Sûresinde, müminlerin bağışlanma
dilemelerini zikrederken, onların, "Rabbimiz! Günahlarımızı, işimizdeki
aşırılıklarımızı bize bağışla, sebatımızı arttır, inkarcı topluluğa karşı bize
yardım et" dediklerini bildirmiştir. Müslümanların (ne kadar dindar olursa
olsun) kendi aleyhine aşırı gidebileceği bilinmelidir. Bu sebeple yüce Allah bu
aşırılıklarında dolayı onların tövbe etmelerini emretmiştir."
İbn Cerîr'in
Atâ b. Yesâr'dan bildirdiğine göre "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden
kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.
Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder... Farkında olmadan ansızın azab size
gelmezden önce Rabbinizden size indirilenin en güzeline uyun" âyetleri Medine'de
nazil olmuştur.
İbn Cerîr'in
bildirdiğine göre İbn Ömer der ki: Bu âyet, Ayyaş b. Ebî Rabia, Velîd b.
el-Velîd ve müslümanlardan bir grup kimse hakkında indi. Bunlar müslüman
olduktan sonra işkenceye ve eziyete tâbi tutuldular. Derken fitneye düştüler.
Biz, bunlar hakkında: "Allah bunların ebediyyen ne tövbesini, ne de dine yeniden
dönmelerini kabul eder. Çünkü bunlar Müslüman oldular ve gördükleri azab
sebebiyle dinlerini bıraktılar" diyorduk. Bunun üzerine "De ki: Ey kendilerinin
aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz
Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet
edendir. Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim olun. Sonra size
yardım edilmez. Farkında olmadan ansızın azab size gelmezden önce Rabbinizden
size indirilenin en güzeline uyun" âyetleri nazil oldu. Ömer b. el-Hattâb yazı
yazmayı biliyordu. Bu âyetleri kendi eliyle yazıp Ayyâş, Velîd ve diğerlerine
gönderdi ve onlar da Müslüman olup hicret ettiler.
Ahmed,
İbn Cerîr, İbn
Ebî Hâtim, İbn Merdûye ve
Beyhakî'nin Şu'abu'l- îmatı'da Sevbân'dan
bildirdiğine göre Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Dünya ve
içindekilerin, «De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir» âyetine karşılık benim olmasını
istemezdim" deyince, bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Peki şirk koşanlar bu âyete
dahil mi?" diye sordu. Allah'ın Resûlü (sallallahü
aleyhi ve sellem) bir müddet sustuktan sonra, üç defa; "Bilin ki, şirk
koşanlar da bu âyete dahildir" buyurdu.
Ahmed,
Abd b. Humeyd,
Ebû Dâvud, Tirmizî,
İbnu'l-Münzir,
İbnu'l-Enbârî el-Mesâhifte, Hâkim ve
İbn Merdûye'nin bildirdiğine göre Esmâ binti
Yezîd der ki: Resûlullah'ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti "(Ey
kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım!...)" şeklinde okuduğunu duydum.'
İbn Ebî Şeybe,
Abd b. Humeyd,
İbn Ebi'd-Dünyâ Hüsnü'z-Zan'da, İbn Cerîr,
İbn Ebî Hâtim,
Taberânî ve Beyhakî'nin
Şu'abu'l-îman'da bildirdiğine göre İbn Mes'ûd, Cehennemden bahseden bir
kıssacının yanından geçerken: "Ey Cehennemden bahseden! İnsanları ümitsizliğe
düşürme!" deyip, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini okudu.
İbn Cerîr'in
İbn Sîrîn'den bildirdiğine göre Hazret-i Ali: "Hangi âyet daha geniştir?" diye
sorunca, Kur'ân'dan âyetler zikredip, "Kim kötülük işler veya kendine yazık eder
de sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı mağfiret ve merhamet sahibi
olarak bulur" gibi âyetleri okumaya başladılar. Bunun üzerine Hazret-i Ali:
"Kur'ân'da, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetinden daha geniş (kapsamlı) bir
âyet yoktur" dedi.
İbn Cerîr
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre İbn
Abbâs, "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyetini açıklarken şöyle dedi:
"Allah insanları mağfiretine çağırmıştır. Yüce Allah, Mesîh'in Allah olduğunu,
Mesîh'in Allah'ın oğlu olduğunu, Uzeyr'in Allah'ın oğlu olduğunu, Allah'ın fakir
olduğunu, Allah'ın elinin bağlı olduğunu (cimri olduğunu), Allah'ın üçün
üçüncüsü olduğunu iddia edenler hakkında, "Allah'a tövbe etmezler, O'ndan
mağfiret dilemezler mi? Oysa Allah bağışlayan'dır, merhamet edendir"
buyurmaktadır. Sonra, bunlardan bile daha büyük günah işleyen, "Sizin en yüce
Rabbiniz benim" diyenleri ve "Ey ileri gelenler! Sizin benden başka bir tanrınız
olduğunu bilmiyorum" diyenleri tövbe etmeye çağırmıştır." İbn Abbâs der ki:
"Bundan sonra kulların tövbeden ümitlerini kesmelerine sebep olan, Allah'ın
Kitab'ını inkar etmiş olur, ama Allah kişinin tövbesini kabul (nasib) etmedikçe,
kul tövbe edemez."
İbnu'l-Münzir
ve İbn Ebî Hâtim'in bildirdiğine göre Ubeyd
b. Umeyr der ki: İblis: "Ey Rabbim! Âdem sebebiyle beni Cennetten çıkardın. Ben
de ancak senin izninle ona musallat olabilirim" deyince, Yüce Allah: "Sen ona
musallatsın" buyurdu. İblis: "Ey Rabbim! Bana daha fazlasını ver" deyince,
Allah: "Onun her doğan çocuğuna karşılık senin de bir çocuğun olacaktır"
buyurdu. İblis: "Ey Rabbim! Bana daha fazlasını ver" deyince, Yüce Allah:
"Onların göğüsleri sizin meskeninizdir ve onların damarlarında kanın aktığı gibi
akarsınız" buyurdu. İblis: "Ey Rabbim! Bana daha fazlasını ver" deyince, Yüce
Allah: "Onlara karşı yaya ve atlılarınla haykırarak yürü, mallarına ve
çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun" buyurdu. Hazret-i Âdem: "Ey
Rabbim! Onu bana musallat ettin. Senin yardımın olmadan ondan korunamam"
deyince, Yüce Allah: "Doğan her çocuğuna kendisini kötü arkadaşlardan koruyacak
melekler tayin edeceğim" buyurdu. Hazret-i Âdem: "Ey Rabbim! Bana daha fazlasını
ver" deyince, Yüce Allah: "Bir iyiliğe on sevap ve daha fazlasını vereceğim,
kötülüğe de ya bir günah yazacağım veya onu sileceğim" buyurdu. Hazret-i Âdem:
"Ey Rabbim! Bana daha fazlasını ver" deyince, Yüce Allah: "Can bedende olduğu
müddetçe tövbe kapısı açık kalacaktır" buyurdu. Hazret-i Âdem: "Ey Rabbim! Bana
daha fazlasını ver" deyince, Yüce Allah: "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden
kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün
günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" buyurdu."
Ahmed,
Ebû Ya'lâ ve Diyâ, Enes'ten
Resûlullah'ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğunu nakleden "Canım elinde
olana yemin ederim ki, günahlarınız yerle gök arasını dolduracak kadar çok günah
işleseniz, sonra da Allah'tan bağışlanma dileseniz, Allah sizi bağışlar.
Muhammed'in canı elinde olana yemin ederim ki, eğer siz günah işlemeseydiniz,
Allah, günah işleyip peşinden tövbe eden bir topluluk yaratırdı."
İbn Ebî Şeybe
ve Müslim'in Ebû Eyyûb el-Ensârî'den
bildirdiğine göre Hazret-i Peygamber
(sallallahü aleyhi ve sellem): "Eğer siz günah
işlemesey diniz, Allah, günah işleyip peşinden tövbe eden kullar yaratırdı"
buyurmuştur.
Hatîb'in
Ruvât Mâlik'te İbn Ömer'den bildirdiğine göre
Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yüce Allah, Hazret-i
Davud'a: «Ey Dâvud! Kullarımdan biri bir iyilik yapar ve ben onu bu iyilik
sebebiyle Cennetime sokarım» diye vahyedince, Hazret-i Dâvud: «O iyilik nedir?»
diye sordu. Yüce Allah: «Bir mümini kurtardığı zor bir durumdur» buyurunca,
Hazret-i Dâvud: «Allahım! Seni hakkıyla bilenin, Senden ümidini kesmemesi
gerekir» dedi."
Hakîm et-Tirmizî'nin
Câbir b. Abdillah'tan bildirdiğine göre Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:
"Cibril bana şöyle dedi: "Ey Muhammed! Kıyamet günü Yüce Allah bana hitab
ederek: «Ey Cibril! Neden falanın, falanın Cehennemliklerin saflarında olduğunu
görüyorum?» diye sorar. Ben: «Ey Rabbim! Onun bugün hayrını göreceği bir
iyiliğini bulamadık» cevabını verince Yüce Allah: «Dünyadayken onun: "Ey Hannân
(merhametli olan), Ey Mennân (ihsanı bol olan)" dediğini duydum. Ona git ve bu
sözünden ne kasdettiğini sor» buyurur. Ben gidip adama sorunca, adam: «Allah'tan
başka Hannân ve Mennân olan var mı!» karşılığını verir. Bunun üzerine adamın
elinden tutup Cehennem ahalisinin saflarından çıkararak Cennet ahalisinin
saflarına sokarım. "
İbnu'd-Durays
ve Ebu'l-Kâsım b. Bişrân'ın el-Emâl?de bildirdiğine göre Hazret-i Ali der ki:
"Gerçek fakih, insanları Allah'ın rahmetinden ümitsizliğe düşürmeyen, onlara
Allah'a isyan hususlarında kolaylık tanımayan, onları Allah'ın azabından emin
kılmayan, Kur'ân'ı onu istemeyip başkasına meylederek terk etmeyen kimsedir.
Kendisinde ilim olmayan ibadette, kendisinde anlama olmayan ilimde, kendisinde
düşünme olmayan okumada hiçbir hayır yoktur.'"
İbn Ebî Şeybe'nin
bildirdiğine göre Atâ b. Yesâr der ki: "Allah'ın rahmetinden ümit kestirenlerden
oluşan bir köprü vardır. Kıyamet günü insanlar, Allah'ın rahmetinden ümit
kestirenlerin boynuna basarak geçeceklerdir."
Abdurrezzâk
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre
Hazret-i Âişe, Ubeyd b. Umeyr'e: "Oturduğun zaman insanların da senin etrafında
oturduğunu söylemedim mi?" deyince, Ubeyd: "Evet dedin" karşılığını verdi. Bunun
üzerine Hazret-i Âişe: "Sakın insanları ümitsizliğe düşürerek helake sürükleme"
dedi.
Abdurrezzâk
ve İbnu'l-Münzir'in bildirdiğine göre Zeyd b.
Eşlem der ki: Geçmiş ümmetlerde, çok ibadet edip bu konuda kendini zorlayan ve
insanları ümitsizliğe sevkeden bir adam vardı. Bu adam ölünce: "Ey Rabbim!
Yanında, benim neyim var?" diye sorunca, Allah: "Cehennem var" karşılığını
verdi. Adam: "Peki yaptığım ibadetler ve çabalar nerede?" diye sorunca ise
adama: "İnsanlara Benim rahmetimden ümit kestiriyordun. Ben de bu gün
rahmetimden ümidini kestireceğim" denilir.
Abdurrezzâk,
Abd b. Humeyd,
İbn Cerîr ve İbnu'l-Münzir'in
bildirdiğine göre Katâde der ki: Bildirildiğine göre bazı insanlar şirkte büyük
günahlar işlediler ve bu sebeple günahlarının bağışlanmayacağından korktular.
Yüce Allah onları, "Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah'ın
rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü
O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" buyurarak davet etti.'
Abd b. Humeyd'in
bildirdiğine göre Ebû Miclez der ki: "De ki: Ey kendilerinin aleyhine aşırı
giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün
günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" âyeti nazil
olunca, Resûlullah
(sallallahü aleyhi ve sellem) kalkıp insanlara
hutbe vererek âyeti okudu. Bir adam kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Allah'a şirk
koşmayı da mı affeder?" diye sorunca, Allah'ın Resûlü
(sallallahü aleyhi ve sellem) sustu. Adam birkaç defa aynı soruyu
tekrarlayınca, Yüce Allah, "Allah kendisine ortak koşmayı elbette bağışlamaz,
bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse, şüphesiz büyük
bir günahla iftira etmiş olur" âyetini indirdi.
Abd b. Humeyd'in
İkrime'den bildirdiğine göre İbn Abbâs der ki: "De ki: Ey kendilerinin aleyhine
aşırı giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah,
bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir"
âyeti, "Azap size gelmeden önce Rabbinize dönün ve O'na teslim olun. Sonra size
yardım edilmez" âyetine bağlanarak okunur."
54
Bkz.
Ayet:59
55
Bkz.
Ayet:59
56
Bkz.
Ayet:59
|