Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

476

 

041 - FUSSİLET (SECDE) SÛRESİ

 

CÜZ :

24

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 41-FUSSİLET SÛRESİ

Mekke'de inmiştir. 54 ayettir.

İcma ile tamamı Mekki'dir. Ona Secde suresi, mesabib (kandiller) suresi de denir.

Bismillahirrahmanirrahim

1

Ha. Mîm.

2

Rahman ve Rahim’den indirilen,

3

Bir kitaptır. Âyetleri bilen bir toplum için Arapça bir Kur’ân olarak açıklanmıştır.

"Tenzilim":

Ferrâ’ şöyle demiştir:

"Tenziliin"ün "hamim” ile merfu olması da câizdir, gizli

"hâza” ile olması da câizdir.

Zeccâc da şöyle demiştir: Tenzilün mübtedadır, haberi de "kitabun fussilet ayatuhu

"dur. Bu, Basra ekolünün görüşleridir. "Kur’ânen” ise hâl olarak mensubtur,

Mana da şöyledir: Toplu olarak âyetleri açıklanmıştır.

"Bilen bir toplum için": Yani bilen kimseler için demektir.

4

(O Kur’ân) müjdeci ve uyarıcı olarak. Onların çoğu yüz çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.

"Onların çokları yüz çevirdi": Yani Mekke halkının, demektir.

"Artık onlar dinlemezler": Kibirlerinden dolayı.

5

"Kalplerimiz sizin bizi çağırdığınız şeyden örtüler içindedir, kulaklarımızda da ağırlık var. Seninle bizim aramızda bir perde vardır. Sen çalış, biz de çalışanlarız!” dediler.

"Kalplerimiz örtüler içindedir, dediler": Yani kalplerimiz kapalıdır, sözünü anlamıyoruz, demektir.

"Ekinne” ile vakr’ın manası da En’am: 25’te geçmiştir,

Mana da şöyledir: Biz senin sözünü terk etmede duymayan ve anlamayan kimseler gibiyiz.

"Bizim aramızla senin aranda perde vardır": Yani inanç ve din konusunda engel vardır, demektir. Ahfeş de, buradaki

"min” tekit içindir, demiştir.

"Sen çalış":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Sen bizim işimizi iptal etmeye çalış, biz de senin işini iptal etmeye çalışıyoruz.

İkincisi: Sen kendi dininde çalış, biz de kendi dinimizde çalışıyoruz.

6

De ki:

"Ben ancak sizin gibi bir insanım. Bana ancak, İlâhınızın bir tek İlâh olduğu vahyolunuyor. O’na yönelin ve O’ndan mağfiret dileyin. Vay müşriklerin başına gelenlere!"

"De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım": Yani, eğer vahiy olmasa idi sizi davet etmezdim.

"O’na yönelin": Yani itâat ederek O’na dönün, şirkten O’na istiğfar edin, demektir.

7

Onlar ki, zekâtı vermezler ve onlar ahireti de inkâr ederler.

"Onlar ki, zekâtı vermezler":

Bunda da beş görüş vardır:

Birincisi: Onlar "lâilâhe illallah” diye şehadet getirmezler, bunu İbn Ebi Talha, İbn Abbâs’tan, rivayet etmiş; İkrime de böyle demiştir.

Mana da şöyledir: Nefislerini tevhid sayesinde şirkten temizlemezler.

İkincisi: Zekata inanmaz ve onu kabul etmezler, bunu da Hasen ile Kata de, demişlerdir.

Üçüncüsü: Amellerini temizlemezler, bunu da Mücâhid ile Rebi’, demişlerdir.

Dördüncüsü: Sadaka vermezler, sevap yolunda harcamazlar. Bunu da Dahhâk ile Mukâtil, demişlerdir.

Beşincisi: Mallarının zekatını vermezler.

İbn Saib şöyle demiştir: Hacceder, umre yaparlardı, zekât vermezlerdi.

8

Şüphesiz iman edip iyi şeyler yapanlar için, kesilmeyen bir mükafat vardır.

"Kesilmeyen": Yani bitmeyen ve eksilmeyen, demektir.

9

De ki: "Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı mı inkâr ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir".

"Yeri iki günde yarattı":

İbn Abbâs: Pazar ve Pazartesi günlerinde, demiştir. Abdullah b. Selam, Süddi ve çoğunluk da böyle demişlerdir.

Mukâtil de: Salı ve Çarşamba günlerinde, demiştir. Müslim yalnız kendinin rivayet ettiği Ebû Hureyre hadisinde şöyle demiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem elimden tuttu ve şöyle dedi: Aziz ve celil olan Allah toprağı Cumartesi günü yarattı, ondaki dağları Pazar günü yarattı, ondaki ağaçları Pazartesi günü yarattı, kötülüğü Salı günü yarattı, nûru Çarşamba günü yarattı. Canlıları da onda Perşembe günü yaydı. 1 Bu hadis yukarıdakine muhalif ise de ondan daha sağlamdır.

1 - Müslim, Sıfatü'l - Münafikine ve ahkamuhum, hadis no, 27.

"O’na eşler koşuyorsunuz": Bunu da Bakara: 22'de şerh etmiş bulunuyoruz.

"İşte O” yani bu zikredilenleri yapan

"âlemlerin Rabbidir".

10

Onda, üstünden sabit dağlar kıldı (koydu), ona bereketler verdi. Onda azıklarını da dört günde takdir etti; soranlar için eşit olarak.

"Ona sabit dağlar koydu": Yani yeryıizeyine sağlam dağlar attı, demektir.

"Ona bereket verdi": Bir tohum birkaç tane, çekirdek de koca ağaç olarak çıkar.

"Onda azıklarını takdir etti (akvateha) ":

Ebû Ubeyde: O kut’un çoğuludur, o da rızıklar ve ihtiyaç duyulan şeylerdir, demiştir.

Müfessirlerin bu takdir etme ifadesinde de beş görüşleri vardır:

Birincisi: O nehirleri yardı ve ağaçları dikti, bunu da İbn Abbâs demiştir.

İkincisi: O kulların ve hayvanların rızıklarını taksim etti, bunu da Hasen, demiştir.

Üçüncüsü: Rızıklarını yağmurdan takdir etti, bunu da Mücâhid, demiştir.

Dördüncüsü: Her memlekete özgü şeyler takdir etti; meselâ Yemen kumaşları ancak Yemen’de, Herat kumaşları da ancak Herat’ta en iyi şekilde yapılır ki, birbirlerinden ticaret ederek geçinsinler. Bunu da İkrime ile Dahhâk, demişlerdir.

Beşincisi: Bir bölge halkına buğday, bir bölge halkına hurma, bir bölge halkına da mısır takdir etti. Bunu da İbn Saib, demiştir.

"Dört günde": Yani dört günün tamamında demektir.

Ahfeş şöyle demiştir: Meselâ: Dün bir kadınla evlendim, bugün de iki, dersin ki, birisi dün evlendiğindir.

Müfessirler şöyle demiştir: Maksat Salı ve Çarşamba günleridir. Bu ikisi Pazar ve Pazartesiyle beraber dört gündür.

"Sevaen": Ebû Cafer ref ile "seavün” okumuş; Ya’kûb ile Abdülvaris de cer ile "sevain” okumuşlar; on kurradan kalanlar ise nasb ile okumuşlardır.

Zeccâc da şöyle demiştir: Kim cer ile okursa, onu eyyam’ın sıfatı kılar, mana da: Tastamam dört günde demek olur. Kim nasb ile okursa, mef’ûl-i mutlak yapar, mana da: Tam dört günde olur. Kim de merfu okursa, hiye sevalin (o eşittir) şeklinde olur.

"Soranlar

"da da iki görüş vardır:

Birincisi: Azık soranlardır, çünkü herkes azık arar ve onu sorar.

İkincisi:

"Yer kaç günde yaratıldı?” diyen kimse için. Ona: Eşit dört günde yaratıldı, ne eksik ne fazla, denir.

11

Sonra duman halindeki göğe yöneldi; ona ve yere:

"İsteyerek yahut istemeyerek gelin!” dedi. Onlar da:

"İsteyerek geldik” dediler.

"Sonra göğe yöneldi": Bunu da Bakara: 29'da şerh etmiştik.

"O duman halinde idi":

Bunda da iki görüş vardır:

Birincisi: Allah suyu yaratınca ona rüzgarı gönderdi, ondan da duman çıkıp yükseldi; ona da sema (gök) ismini verdi.

İkincisi: Yeri yaratınca ona ateş gönderdi, ondan duman çıkıp yükseldi, gök oldu.

"Ona ve yere dedi":

İbn Abbâs şöyle demiştir: Göğe: Güneşini, ayını ve yıldızlarını çıkar, dedi. Yere de: Nehirlerini yar, meyvelerini çıkar, dedi.

"İsteyerek yahut istemeyerek (tav’an ev kerha)": Zeccâc, hâl olmak üzere mensubtur, demiştir. Neden "laiatin” demedi; çünkü onları aklı ve ayrımı olan yerine koydu, tıpkı yıldızlar için:

"Ve küllün fi felekin yesbehun” (Yasin: 40) dediği gibi. Şöyle de denilmiştir: Onlar da: Biz de bizim içimizdekiler de itâat ederek geldik, dediler.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç