41-FUSSİLET SÛRESİ
Mekke'de
inmiştir. 54 ayettir.
İcma
ile tamamı Mekki'dir. Ona Secde suresi,
mesabib (kandiller) suresi de denir.
Bismillahirrahmanirrahim
1
Ha. Mîm.
2
Rahman ve Rahim’den indirilen,
3
Bir kitaptır. Âyetleri bilen bir toplum için Arapça
bir Kur’ân olarak açıklanmıştır.
"Tenzilim":
Ferrâ’ şöyle
demiştir:
"Tenziliin"ün
"hamim” ile merfu olması da câizdir, gizli
"hâza”
ile olması da câizdir.
Zeccâc da şöyle
demiştir: Tenzilün mübtedadır, haberi de "kitabun fussilet ayatuhu
"dur. Bu,
Basra ekolünün görüşleridir. "Kur’ânen” ise hâl olarak mensubtur,
Mana da şöyledir: Toplu olarak âyetleri
açıklanmıştır.
"Bilen bir toplum için": Yani bilen kimseler
için demektir.
4
(O Kur’ân) müjdeci ve uyarıcı olarak. Onların çoğu yüz
çevirdiler. Artık onlar dinlemezler.
"Onların çokları yüz çevirdi": Yani Mekke
halkının, demektir.
"Artık onlar dinlemezler": Kibirlerinden
dolayı.
5
"Kalplerimiz sizin bizi çağırdığınız şeyden örtüler
içindedir, kulaklarımızda da ağırlık var. Seninle bizim aramızda bir perde
vardır. Sen çalış, biz de çalışanlarız!” dediler.
"Kalplerimiz örtüler içindedir, dediler":
Yani kalplerimiz kapalıdır, sözünü anlamıyoruz, demektir.
"Ekinne”
ile vakr’ın manası da En’am: 25’te geçmiştir,
Mana da şöyledir: Biz senin sözünü terk etmede
duymayan ve anlamayan kimseler gibiyiz.
"Bizim aramızla senin aranda perde vardır":
Yani inanç ve din konusunda engel vardır, demektir.
Ahfeş de, buradaki
"min” tekit içindir, demiştir.
"Sen çalış":
Bunda da
iki görüş vardır:
Birincisi: Sen bizim işimizi iptal etmeye
çalış, biz de senin işini iptal etmeye çalışıyoruz.
İkincisi: Sen kendi dininde çalış, biz de
kendi dinimizde çalışıyoruz.
6
De ki:
"Ben ancak sizin gibi bir insanım. Bana ancak,
İlâhınızın bir tek İlâh olduğu vahyolunuyor. O’na yönelin ve O’ndan mağfiret
dileyin. Vay müşriklerin başına gelenlere!"
"De ki: Ben ancak sizin gibi bir insanım":
Yani, eğer vahiy olmasa idi sizi davet etmezdim.
"O’na yönelin": Yani itâat ederek O’na
dönün, şirkten O’na istiğfar edin, demektir.
7
Onlar ki, zekâtı vermezler ve onlar ahireti de inkâr
ederler.
"Onlar ki, zekâtı vermezler":
Bunda da
beş görüş vardır:
Birincisi: Onlar "lâilâhe illallah” diye
şehadet getirmezler, bunu İbn Ebi Talha,
İbn Abbâs’tan, rivayet etmiş;
İkrime de böyle demiştir.
Mana da şöyledir: Nefislerini tevhid sayesinde
şirkten temizlemezler.
İkincisi: Zekata inanmaz ve onu kabul
etmezler, bunu da Hasen
ile Kata de, demişlerdir.
Üçüncüsü: Amellerini temizlemezler, bunu da
Mücâhid ile
Rebi’, demişlerdir.
Dördüncüsü: Sadaka vermezler, sevap yolunda
harcamazlar. Bunu da Dahhâk
ile Mukâtil,
demişlerdir.
Beşincisi: Mallarının zekatını vermezler.
İbn Saib şöyle
demiştir: Hacceder, umre yaparlardı, zekât vermezlerdi.
8
Şüphesiz iman edip iyi şeyler yapanlar için,
kesilmeyen bir mükafat vardır.
"Kesilmeyen": Yani bitmeyen ve eksilmeyen,
demektir.
9
De ki: "Gerçekten siz, yeri iki günde yaratanı mı
inkâr ediyor ve O'na eşler koşuyorsunuz? İşte O, âlemlerin Rabbidir".
"Yeri iki günde yarattı":
İbn Abbâs: Pazar ve Pazartesi günlerinde,
demiştir. Abdullah b. Selam, Süddi ve
çoğunluk da böyle demişlerdir.
Mukâtil de: Salı ve Çarşamba günlerinde,
demiştir. Müslim yalnız kendinin rivayet
ettiği Ebû Hureyre hadisinde
şöyle demiştir:
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem elimden tuttu ve
şöyle dedi: Aziz ve celil olan Allah toprağı Cumartesi günü yarattı,
ondaki dağları Pazar günü yarattı, ondaki ağaçları Pazartesi günü yarattı,
kötülüğü Salı günü yarattı, nûru Çarşamba günü yarattı. Canlıları da onda
Perşembe günü yaydı. 1 Bu hadis yukarıdakine muhalif ise de ondan daha
sağlamdır.
1 - Müslim,
Sıfatü'l - Münafikine ve ahkamuhum, hadis no, 27.
"O’na eşler koşuyorsunuz": Bunu da Bakara:
22'de şerh etmiş bulunuyoruz.
"İşte O” yani bu zikredilenleri yapan
"âlemlerin Rabbidir".
10
Onda, üstünden sabit dağlar kıldı (koydu), ona
bereketler verdi. Onda azıklarını da dört günde takdir etti; soranlar için eşit
olarak.
"Ona sabit dağlar koydu": Yani yeryıizeyine
sağlam dağlar attı, demektir.
"Ona bereket verdi": Bir tohum birkaç tane,
çekirdek de koca ağaç olarak çıkar.
"Onda azıklarını takdir etti (akvateha) ":
Ebû Ubeyde: O kut’un çoğuludur, o da
rızıklar ve ihtiyaç duyulan şeylerdir, demiştir.
Müfessirlerin bu takdir etme ifadesinde de
beş görüşleri vardır:
Birincisi: O nehirleri yardı ve ağaçları
dikti, bunu da İbn Abbâs demiştir.
İkincisi: O kulların ve hayvanların
rızıklarını taksim etti, bunu da Hasen,
demiştir.
Üçüncüsü: Rızıklarını yağmurdan takdir
etti, bunu da Mücâhid, demiştir.
Dördüncüsü: Her memlekete özgü şeyler
takdir etti; meselâ Yemen kumaşları ancak Yemen’de, Herat kumaşları da ancak
Herat’ta en iyi şekilde yapılır ki, birbirlerinden ticaret ederek geçinsinler.
Bunu da İkrime ile
Dahhâk, demişlerdir.
Beşincisi: Bir bölge halkına buğday, bir
bölge halkına hurma, bir bölge halkına da mısır takdir etti. Bunu da
İbn Saib, demiştir.
"Dört günde": Yani dört günün tamamında
demektir.
Ahfeş şöyle
demiştir: Meselâ: Dün bir kadınla evlendim, bugün de iki, dersin ki, birisi dün
evlendiğindir.
Müfessirler
şöyle demiştir: Maksat Salı ve Çarşamba günleridir. Bu ikisi Pazar ve
Pazartesiyle beraber dört gündür.
"Sevaen": Ebû
Cafer ref ile "seavün” okumuş;
Ya’kûb ile
Abdülvaris de cer ile "sevain” okumuşlar; on
kurradan kalanlar ise nasb ile okumuşlardır.
Zeccâc da şöyle
demiştir: Kim cer ile okursa, onu eyyam’ın
sıfatı kılar, mana da: Tastamam dört günde demek olur. Kim nasb
ile okursa, mef’ûl-i mutlak yapar, mana da:
Tam dört günde olur. Kim de merfu okursa, hiye sevalin (o eşittir) şeklinde
olur.
"Soranlar
"da da iki görüş vardır:
Birincisi: Azık soranlardır, çünkü herkes
azık arar ve onu sorar.
İkincisi:
"Yer kaç günde
yaratıldı?” diyen kimse için. Ona: Eşit dört günde yaratıldı, ne eksik ne fazla,
denir.
11
Sonra duman halindeki göğe yöneldi; ona ve yere:
"İsteyerek yahut istemeyerek gelin!” dedi. Onlar da:
"İsteyerek geldik” dediler.
"Sonra göğe yöneldi": Bunu da Bakara: 29'da
şerh etmiştik.
"O duman halinde idi":
Bunda da
iki görüş vardır:
Birincisi: Allah suyu yaratınca ona rüzgarı
gönderdi, ondan da duman çıkıp yükseldi; ona da sema (gök) ismini verdi.
İkincisi: Yeri yaratınca ona ateş gönderdi,
ondan duman çıkıp yükseldi, gök oldu.
"Ona ve yere dedi":
İbn Abbâs şöyle
demiştir: Göğe: Güneşini, ayını ve yıldızlarını çıkar, dedi. Yere de:
Nehirlerini yar, meyvelerini çıkar, dedi.
"İsteyerek yahut istemeyerek (tav’an ev kerha)":
Zeccâc, hâl olmak üzere mensubtur, demiştir.
Neden "laiatin” demedi; çünkü onları aklı ve ayrımı olan yerine koydu, tıpkı
yıldızlar için:
"Ve küllün fi felekin yesbehun” (Yasin: 40)
dediği gibi. Şöyle de denilmiştir: Onlar da:
Biz de bizim içimizdekiler de itâat ederek geldik, dediler.
|