41
"Ey kavmim, neden ben sizi kurtuluşa davet ediyorum da
siz beni ataşe davet ediyorsunuz?"
"Ey kavmim, neden ben sizi davet ediyorum":
Yani neyiniz var, demektir. Nitekim: Mali erake hâzinen (seni niçin üzgün
görüyorum) dersin ki, neyin var, demektir. Âyetin manası da
şöyledir: Bu durumun nasıl olduğunu bana haber
verin. Ben davet ediyorum
"kurtuluşa” iman edip ateşten kurtulmaya.
"Siz ise beni ateşe davet ediyorsunuz": Yani
ateşin sebebi olan şirke demektir. Sonra iki daveti de bunun ardından açıkladı.
42
"Beni Allah'ı inkâr etmem ve O'na bilgim olmayan şeyi
şirk koşmam için davet ediyorsunuz. Ben ise sizi mutlak galip, çok bağışlayan
(Allah)a davet ediyorum.
"O hususta bilgim yoktur” sözünün manası: Bu
iddia ettikleri şeyi O’nun ortağı olarak bilmiyorum, demektir. Bundan sonrasının
izahı da Bakara: 129 ve Taha: 82’de geçmiştir.
43
"Şüphesiz, beni davet ettiğiniz şey için ne dünyada ne
ahirette davet (yetkisi) yoktur. Gerçekten dönüşümüz Allah'adır ve gerçekten
aşırılar, onlar ateşin yaranıdırlar".
"Onun davet yetkisi yoktur":
Bunda da
iki görüş vardır:
Birincisi: Onun duayı kabul etme yetkisi
yoktur. Bunu da Süddi, demiştir.
İkincisi: Onun şefaat etme hakkı yoktur,
bunu da İbn Saib, demiştir.
"Dönüşümüz Allah’adır": Yani O’na rucu
edeceğiz, mana da: Bizi amellerimize göre cezalandıracaktır, demektir.
Müsriflerde de iki görüş vardır ki, onları da
"müsriftin kezzab” kavlinde zikretmiştik
(Ğafir:28).
44
"Size dediklerimi hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a
ısmarlıyorum. Şüphesiz Allah kulları çok iyi görendir".
"Fesetezkürune ma ekulu leküm":
İbn Mes’ûd,
Ebû’l - Âliyye, Ebû İmran el - Cevni ve Ebû
Recâ’, şeddesiz meftuh zal ve şeddeli meftuh kâf
ile "fesetezekkerune” okumuşlardır, yani size
azap geldiği zaman size dünyada ettiğim nasihatları hatırlarsınız, demektir.
"Ben işimi Allah’a ısmarlıyorum": Yani O’na
havale ediyorum, demektir; buna da dinlerine uymadığı için onu tehdit etmeleri
üzerine söylemiştir.
"Şüphesiz Allah kulları çok iyi görendir":
Yani hem dostlarını hem de düşmanlarını.
45
Allah da onu kurdukları tuzağın kötülüklerinden
korudu. Fir’avn hanedanım da azabın kötüsü kuşattı.
Sonra o imanlı
kişi aralarından çıktı; onu aradılarsa da bulamadılar. Mûsa
ile beraber denizi geçerek kurtuldu. İşte:
"Allah onu kurdukları tuzağın kötülüklerinden korudu”
dediği budur ki, ona dokundurmak istedikleri şerden korudu, demektir.
"Fir’avn hanedanını da kuşattı": Denize
girince
"azabın kötüsü": O da boğulmaktır.
46
O da ateş. Ona sabah akşam sunulurlar. Kıyamet koptuğu
gün, "Fir’avn ailesini azabın en çetinine sokun” (denilecek).
"O da ateş. Ona sabah akşam sunulurlar":
İbn Mes’ûd ile
İbn Abbâs şöyle
demişlerdir: Fir’avn ailesinin ruhları siyah kuşların kursaklarındadır, günde
iki kere ateşe sunulurlar. Onlara: Ey Fir’avn hanedanı, işte yurdunuz burasıdır,
denir.
İbn Cerir şöyle
demiştir: Bir adam Evzai’ye sordu:
"Biz denizden
çıkan batı tarafına bölük bölük giden beyaz kuşlar gördük, sayılarını ancak
Allah bilir. Akşam olduğu zaman siyahlaşmış olarak aynı şekilde dönerler?” dedi.
O da:
"Bunu fark
ettiniz mi?” dedi. Onlar da: Evet, dediler. O da
şöyle dedi: O kuşların kursaklarında Fir’avn hanedanının ruhları vardır,
bunlar sabah akşam ateşe sunulurlar. Yuvalarına döndükleri zaman tüyleri yanmış
ve kararmış olur. Gece yerine beyaz tüyler çıkar, siyah tüyler dökülür. Sonra
ateşe sabah akşam arz olunurlar, lîu da dünya durdukça devam eder. Kıyamet günü
olduğu zaman aziz ve celil olan Allah:
"Fir’avn hanedanım en çetin azaba sokun”
der. Buhârî ile
Müslim, Sahihlerinde,
İbn Ömer hadisi olarak
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle
dediğini rivayet etmişlerdir: Biriniz öldüğü zaman ona yeri sabah akşam
gösterilir; eğer cennetlik ise cennetten, eğer cehennemlik ise cehennemden
gösterilir. Ona: İşte kıyamet gününde kabirden kalkacağın zamana kadar yerin
budur, denir.11
Bu âyet kabir
azabının var olduğunu gösterir; çünkü ahirette başlarına geleceği ayrıca
açıklamış ve: "Ve yevme tekumussaatü edhilu” demiştir.
İbn Kesir, İbn
Âmir, Ebû Amr,
Ebû Bekr, Eban da
Âsım'dan rivayet ederek zamme ve hinin zammesi
ile
"essatüdhulu”
okumuşlardır, manası girme emridir, Buradan okumaya başlanınca elifle başlanır.
Kalanlar da meksur hı ve hemze-i kat' ile
(edhilu) okumuşlardır ki, bu da meleklere onları ateşe sokmaları için emirdir.
Buradan başlayanlar da hemzenin fethi ile
okurlar.
47
Hatırla o zamanı ki, ateşte tartışırlar. Zayıflar,
kibir taslayanlara: "Gerçekten biz, size tabi idik. Bizden ateşten bir parça
savar mısınız?” derler.
"Hatırla o zamanı ki, ateşte tartışırlar":
Mana şöyledir: Ya Muhammed, kavmine yani
cehennemliklere onların tartışacakları zamanı hatırlat. Âyet İbrahim: 21’de
tefsir edilmiştir. Kibir taslayanlar liderlerdir.
48
Kibir taslayanlar da: "Gerçekten biz, hepimiz (ateşin)
içindeyiz. Şüphesiz Allah kulların arasında gerçekten hüküm verdi” dediler.
49
Ateştekiler, cehennemin bekçilerine: "Rabbinize
yalvarın, bizden azabı bir gün hafifletsin!” derler.
"Gerçekten hepimiz onun içindeyiz” kavlinin
manası: Bizde siz de ateşin içindeyiz, demektir.
"Şüphesiz Allah kulların arasında gerçekten hüküm
verdi": Yani bize de size de kararını bildirdi, demektir. Bekçilerin
onlara
|