184
"Sizi de önceki nesilleri de yaratandan korkun".
"Vettekullezi halekaküm velcibillete": Yani
halakal cibillete, demektir. Mana: Cibi'îe’nin başına ineni hatırlayın, diyenler
de olmuştur.
"Önceki nesilleri de".
Hasen, Ebû Miclez,
Ebû Recâ’, İbn Ya’mur ve İbn Ebi Able, cimin
ve benin birlikte ref'i, lâm da şeddeli olarak, "velcübüllete” okumuşlardır. Ebû
Abdurrahman es - Sülemi, Dahhâk ve
Âsım el - Cahderi, cimin kesri, benin sükunu
ve lâm da şeddesiz olarak okumuşlardır.
İbn Kuteybe şöyle
demiştir: Cibille: Halk, demektir. Cübile alâ keza denir ki: Belli karakterde
yaratıldı manasınadır. Şair de şöyle demiştir:
Ölüm en büyük olaydır,
Halkın başına gelenler içinde.
185
Dediler: "Sen ancak büyülenmişlerdensin".
186
"Sen ancak bizim gibi bir insansın. Gerçekten seni
elbette yalancılardan zannediyoruz".
187
"Eğer doğru söyleyenlerden isen üzerimize gökten bir
parça düşür".
"Fe-eskıt aleyna kisefen":
İbn Kuteybe: Kisefen, bir parça, demiştir.
"Gökten", "kisef", "kisfe’nin çoğuludur,
kıta’ ve kıt’a gibi.
188
Dedi: "Rabbim yaptıklarınızı pekiyi bilendir".
"Rabbim yaptıklarınızı pekiyi bilendir":
Yani ölçüyü ve tartıyı noksan tutmanızı,
Mana da şöyledir: Dilerse size azap eder; sizin
azabınız benim elimde değildir.
189
Onu yalanladılar; onları gölge / kara bulut gününün
azabı tuttu. Gerçekten o, büyük bir günün azabı idi.
"Onu yalanladılar; onları gölge gününün azabı tuttu":
Müfessirler
şöyle demişlerdir: Allah onların üzerine şiddetli bir sıcak gönderdi;
nefes alamadılar, evlerden kaçarak kıra çıktılar; Allah da onların üzerine bir
bulut indirdi; onları güneşten gölgeledi. Onun soğukluğunu hissettiler,
birbirlerine seslendiler, onlar da onun altında toplandılar. Allah da üzerlerine
bir ateş gönderdi. Bu da en büyük azaplardan oldu. Zulle: Onları gölgeleyen
buluttur.
190
Şüphesiz bunda gerçekten bir ibret vardır. Onların
çoğu mü’minler olmadı.
191
Şüphesiz Rabbin, elbette O, mutlak galip, çok merhamet
edicidir.
192
Gerçekten o (Kur’ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
"Gerçekten o": Yani Kur’ân
"le-tenzilü rabbil alemine
193
Onu güvenilir Ruh /
Cebrâil indirdi.
“nezele bi-hi’r ruhul eminü":
İbn Kesir, Nâfi,
Ebû Amr ve Hafs
da Âsım’dan rivayetle şeddesiz olarak "nezele
bihi” ref ile "ruhul eminü” okumuşlardır.
İbn Âmir, Hamze,
Kisâi ve Ebû
Bekir de Âsım’dan rivayet ederek,
şeddeli ze ile "nezzele", nasb
ile de
"erruhal
emine” okumuşlardır. Ruhul eminden murat edilen de
Cebrâil’dir. O, Allahü teâlâ’nın,
peygamberlerine gönderdiği vahiy eminidir.
194
Senin kalbine, uyarıcılardan olman için.
"Senin kalbine":
Zeccâc, manası şöyledir, demiştir: Onu
sana indirdi, kalbin de onu kavradı, o da yerleşti; artık onu ebediyen
unutmazsın.
"Uyancılardan olman için": Yani
inanmayanları Allah'ın âyetleriyle uyarman için demektir.
195
Açık Arapça bir dille.
"Açık Arapça bir dille":
İbn Abbâs: Anlamaları için Kureyş lehçesiyle
demiştir.
196
Şüphesiz o, öncekilerin kitaplarındadır.
"Ve innehu lefi zübüril evvelin":
A’meş be’nin sükunu
ile "zübri” okumuştur.
İnnehu
zamirinde de iki görüş vardır:
Birincisi: O, Kur’ân’a râcîdir,
Mana da şöyledir: Kur’ân’ın bahsi ve haberi
onlardadır, bu da çoğunluğun görüşüdür.
İkincisi: O,
Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem’e râcîdir. Bunu da
Mukâtil, demiştir. Zübür: Kitaplar, demektir.
197
Onu İsrâil oğulları bilginlerinin bilmesi onlar için
bir delil olmadı mı?
"Evelem yekûn ayeten en ya’lemehu ulemau beni İsrâile":
İbn Kesir, Nâfi,
Ebû Amr, Âsım,
Hamze ve Kisâi,
ye ile
"evelem yekûn
lehtim", nasb ile de "ayeten” okumuşlardır.
İbn Âmir ile
İbn Ebi Able, te ile
"tekün", ref
ile de "ayeten” okumuşlardır. Ebû İmran el -
Cevni ile Katâde
de, te ile
"tekün", nasb
ile de "ayeten” okumuşlardır.
Zeccâc şöyle
demiştir: Ye ile "yekûn” dersen,
"ayeten”
şeklinde nasb ile okuman tercih edilir,
"en” de
kâne’nin ismi, "ayeten” de haberi olur.
Mana da şöyledir: İsrâil oğulları Âlimlerinin
Peygamberin ve
peygamberliğinin hak olduğunu bilmeleri
onlar için bir delil, yani her şeyi açıklayan bir işaret olmadı mı? Çünkü İsrâil
oğullarından iman eden Âlimleri, Peygamber
sallallahu aleyhi ve sellem’in sıfatını
yanlarındaki Tevrat ile İncil’de yazılı olarak
buldular. Kim de te ile
"evelem
tekün", ref ile de "ayetün” okursa, "ayef’i
isim kılar,
"en ya’lemehu”
da "tekün"ün haberi olur. Yine te ile
"evelem
tekün", nasb ile "ayeten” okumak da câizdir, o
zaman
"sümme lem tekün fitnetühüm” (En’am: 23)
kavli gibi olur. Şa’bî,
Dahhâk ve Âsım
el - Cahderi de, te ile "en ta’lemehu”
okumuşlardır.
İbn Abbâs şöyle
demiştir: Mekke halkı, Medine’deki Yahudilere adam gönderip
Muhammed sallallahu
aleyhi ve sellem’in durumunu sordular; onlar da: Şimdi çıkma zamanıdır,
biz Tevrat’ta onun sıfatım görüyoruz, dediler, Bu da onun doğruluğuna işaret
oldu.
198
Eğer onu Arapça bilmeyen bazılarına indirseydik de,
"Alâ ba’dıl a’cemiyyin":
Zeccâc şöyle
demiştir: O, a’cem'in çoğuludur, dişili acmae’dir. A’cemu de: düzgün
konuşamayan, demektir. A’cemi de öyledir. Acemi ise: Acem cinsinden olan
yabancıdır, düzgün konuşup konuşmaması önemli değildir.
199
Onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.
"Yine de ona iman etmezlerdi": Yani Kur’ân’ı
onlara bir yabancı okusa idi, biz bunu anlamıyoruz der, yine iman etmezlerdi.
200
Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk.
"Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk":
Bunu da Hicr: 12’de şerh etmiş bulunuyoruz. Burada günahkarlar: Müşriklerdir.
201
Acıklı azabı görmedikçe ona iman etmezler.
"Ona iman etmezler":
Ferrâ’, mana: îman etmemeleri için,
demiştir. Acıklı azap da, ölüm anındaki azaptır.
202
Azap onlara farkında olmadan ansızın gelir.
203
"Bize süre verilir mi?” derler.
"Derler": Azap indiği zaman,
"bize mühlet verilir mi?": İman ve tasdik
etmemiz için bize süre tanınır mı?
Mukâtil şöyle
demiştir: Resûlüllah
sallallahu aleyhi ve sellem onları azapla tehdit
edince,
"o ne zaman?”
dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ:
204
Azabamızı mı acele ediyorlar?
"Azabımızı mı acele ediyorlar?” dedi.
205
Gördün mü, onları yıllarca yararlandırsak da,
"Gördün mü, onları yıllarca yararlandırsak da":
İkrime: Dünyanın ömrü kadar, demiştir.
206
Onlara sonra gelseydi, yine de tehdit edildikleri şeye
inanmazlardı.
"Sonra da onlara tehdit edildikleri şey gelse":
Yani azap gelse, demektir.
|