Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

374

 

026 - ŞU'ARÂ' SÛRESİ

 

CÜZ :

19

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

184

"Sizi de önceki nesilleri de yaratandan korkun".

"Vettekullezi halekaküm velcibillete": Yani halakal cibillete, demektir. Mana: Cibi'îe’nin başına ineni hatırlayın, diyenler de olmuştur.

"Önceki nesilleri de". Hasen, Ebû Miclez, Ebû Recâ’, İbn Ya’mur ve İbn Ebi Able, cimin ve benin birlikte ref'i, lâm da şeddeli olarak, "velcübüllete” okumuşlardır. Ebû Abdurrahman es - Sülemi, Dahhâk ve Âsım el - Cahderi, cimin kesri, benin sükunu ve lâm da şeddesiz olarak okumuşlardır.

İbn Kuteybe şöyle demiştir: Cibille: Halk, demektir. Cübile alâ keza denir ki: Belli karakterde yaratıldı manasınadır. Şair de şöyle demiştir:

Ölüm en büyük olaydır,

Halkın başına gelenler içinde.

185

Dediler: "Sen ancak büyülenmişlerdensin".

186

"Sen ancak bizim gibi bir insansın. Gerçekten seni elbette yalancılardan zannediyoruz".

187

"Eğer doğru söyleyenlerden isen üzerimize gökten bir parça düşür".

"Fe-eskıt aleyna kisefen":

İbn Kuteybe: Kisefen, bir parça, demiştir.

"Gökten", "kisef", "kisfe’nin çoğuludur, kıta’ ve kıt’a gibi.

188

Dedi: "Rabbim yaptıklarınızı pekiyi bilendir".

"Rabbim yaptıklarınızı pekiyi bilendir": Yani ölçüyü ve tartıyı noksan tutmanızı,

Mana da şöyledir: Dilerse size azap eder; sizin azabınız benim elimde değildir.

189

Onu yalanladılar; onları gölge / kara bulut gününün azabı tuttu. Gerçekten o, büyük bir günün azabı idi.

"Onu yalanladılar; onları gölge gününün azabı tuttu":

Müfessirler şöyle demişlerdir: Allah onların üzerine şiddetli bir sıcak gönderdi; nefes alamadılar, evlerden kaçarak kıra çıktılar; Allah da onların üzerine bir bulut indirdi; onları güneşten gölgeledi. Onun soğukluğunu hissettiler, birbirlerine seslendiler, onlar da onun altında toplandılar. Allah da üzerlerine bir ateş gönderdi. Bu da en büyük azaplardan oldu. Zulle: Onları gölgeleyen buluttur.

190

Şüphesiz bunda gerçekten bir ibret vardır. Onların çoğu mü’minler olmadı.

191

Şüphesiz Rabbin, elbette O, mutlak galip, çok merhamet edicidir.

192

Gerçekten o (Kur’ân) âlemlerin Rabbinin indirmesidir.

"Gerçekten o": Yani Kur’ân "le-tenzilü rabbil alemine

193

Onu güvenilir Ruh / Cebrâil indirdi.

“nezele bi-hi’r ruhul eminü":

İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr ve Hafs da Âsım’dan rivayetle şeddesiz olarak "nezele bihi” ref ile "ruhul eminü” okumuşlardır.

İbn Âmir, Hamze, Kisâi ve Ebû Bekir de Âsım’dan rivayet ederek, şeddeli ze ile "nezzele", nasb ile de

"erruhal emine” okumuşlardır. Ruhul eminden murat edilen de Cebrâil’dir. O, Allahü teâlâ’nın, peygamberlerine gönderdiği vahiy eminidir.

194

Senin kalbine, uyarıcılardan olman için.

"Senin kalbine": Zeccâc, manası şöyledir, demiştir: Onu sana indirdi, kalbin de onu kavradı, o da yerleşti; artık onu ebediyen unutmazsın.

"Uyancılardan olman için": Yani inanmayanları Allah'ın âyetleriyle uyarman için demektir.

195

Açık Arapça bir dille.

"Açık Arapça bir dille":

İbn Abbâs: Anlamaları için Kureyş lehçesiyle demiştir.

196

Şüphesiz o, öncekilerin kitaplarındadır.

"Ve innehu lefi zübüril evvelin":

A’meş be’nin sükunu ile "zübri” okumuştur.

İnnehu zamirinde de iki görüş vardır:

Birincisi: O, Kur’ân’a râcîdir,

Mana da şöyledir: Kur’ân’ın bahsi ve haberi onlardadır, bu da çoğunluğun görüşüdür.

İkincisi: O, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’e râcîdir. Bunu da Mukâtil, demiştir. Zübür: Kitaplar, demektir.

197

Onu İsrâil oğulları bilginlerinin bilmesi onlar için bir delil olmadı mı?

"Evelem yekûn ayeten en ya’lemehu ulemau beni İsrâile":

İbn Kesir, Nâfi, Ebû Amr, Âsım, Hamze ve Kisâi, ye ile

"evelem yekûn lehtim", nasb ile de "ayeten” okumuşlardır.

İbn Âmir ile İbn Ebi Able, te ile

"tekün", ref ile de "ayeten” okumuşlardır. Ebû İmran el - Cevni ile Katâde de, te ile

"tekün", nasb ile de "ayeten” okumuşlardır.

Zeccâc şöyle demiştir: Ye ile "yekûn” dersen,

"ayeten” şeklinde nasb ile okuman tercih edilir,

"en” de kâne’nin ismi, "ayeten” de haberi olur.

Mana da şöyledir: İsrâil oğulları Âlimlerinin Peygamberin ve peygamberliğinin hak olduğunu bilmeleri onlar için bir delil, yani her şeyi açıklayan bir işaret olmadı mı? Çünkü İsrâil oğullarından iman eden Âlimleri, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in sıfatını yanlarındaki Tevrat ile İncil’de yazılı olarak buldular. Kim de te ile

"evelem tekün", ref ile de "ayetün” okursa, "ayef’i isim kılar,

"en ya’lemehu” da "tekün"ün haberi olur. Yine te ile

"evelem tekün", nasb ile "ayeten” okumak da câizdir, o zaman

"sümme lem tekün fitnetühüm” (En’am: 23) kavli gibi olur. Şa’bî, Dahhâk ve Âsım el - Cahderi de, te ile "en ta’lemehu” okumuşlardır.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Mekke halkı, Medine’deki Yahudilere adam gönderip Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’in durumunu sordular; onlar da: Şimdi çıkma zamanıdır, biz Tevrat’ta onun sıfatım görüyoruz, dediler, Bu da onun doğruluğuna işaret oldu.

198

Eğer onu Arapça bilmeyen bazılarına indirseydik de,

"Alâ ba’dıl a’cemiyyin":

Zeccâc şöyle demiştir: O, a’cem'in çoğuludur, dişili acmae’dir. A’cemu de: düzgün konuşamayan, demektir. A’cemi de öyledir. Acemi ise: Acem cinsinden olan yabancıdır, düzgün konuşup konuşmaması önemli değildir.

199

Onu kendilerine okusaydı, yine de ona iman etmezlerdi.

"Yine de ona iman etmezlerdi": Yani Kur’ân’ı onlara bir yabancı okusa idi, biz bunu anlamıyoruz der, yine iman etmezlerdi.

200

Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk.

"Böylece onu günahkarların kalplerine soktuk": Bunu da Hicr: 12’de şerh etmiş bulunuyoruz. Burada günahkarlar: Müşriklerdir.

201

Acıklı azabı görmedikçe ona iman etmezler.

"Ona iman etmezler":

Ferrâ’, mana: îman etmemeleri için, demiştir. Acıklı azap da, ölüm anındaki azaptır.

202

Azap onlara farkında olmadan ansızın gelir.

203

"Bize süre verilir mi?” derler.

"Derler": Azap indiği zaman,

"bize mühlet verilir mi?": İman ve tasdik etmemiz için bize süre tanınır mı?

Mukâtil şöyle demiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem onları azapla tehdit edince,

"o ne zaman?” dediler. Bunun üzerine Allahü teâlâ:

204

Azabamızı mı acele ediyorlar?

"Azabımızı mı acele ediyorlar?” dedi.

205

Gördün mü, onları yıllarca yararlandırsak da,

"Gördün mü, onları yıllarca yararlandırsak da": İkrime: Dünyanın ömrü kadar, demiştir.

206

Onlara sonra gelseydi, yine de tehdit edildikleri şeye inanmazlardı.

"Sonra da onlara tehdit edildikleri şey gelse": Yani azap gelse, demektir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1201  H : 597)

 

EZ-ZÂDU'L-MESÎR TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

HANBELÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç