Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

193

 

009 - TEVBE SÛRESİ

 

CÜZ :

10

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

41

Ey mü’minler, güçlünüz, zayıfınız hep birlikte savaşa koşun. Allah yolunda mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır.

Ey iman edenler, Allah düşmanlarına karşı genç-ihtiyar, süvari-yaya zengin-fakir, sağ-hasta, güçlü-güçsüz, hep birlikte cihada çıkın. Allah'ın dinini yaymak ve yüceltmek için kâfirlere karşı mallarınızla, canlarınızla cihad edin. Eğer Allah yolunda cihad etmenin faziletini bilen insani arsanız, topluca savaşa çıkıp cihad etmeniz, yerlerinize çakılıp kalmanızdan sizin için daha hayırlıdır.

Âyet-i kerime'de geçen ve "Güçlü" diye tercüm edilen (......) kelimesinden ve yine âyette geçen ve "zayıf" diye tercüm edilen (......) kelimelerinden neyin kastedildiği hususunda müfessirler çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Hasan-ı Basri, Ebû Talha, İkrime, Dehhak, Bişr b. Atiyye Muktail ,Mücahid, Katade ve Ebû Salih'e göre kelimesinden maksat ise "Genç olarak" kelimesinden maksat "ihtiyar olarak" demektir. Bunlara göre âyitin bu bölümünün manası "Genç ihtiyar hep birlikte savaşa çıkın" demektir. Bu hususta, Muğire b. Numan diyor ki: "İtaatkâr ve iri vücutlu bir yaşlı adam vardı. Savaşa katılmak istedi. Sa'd b. Ebi Vakkas, onun savaşa katılmasına engel oldu. Yaşlı adam: "Allah zinde olanınız ve ağır hareket edeniniz, savaşa katılsın" buyuruyor dedi. Bunun üzerine onun, savaşa katılmasına izin verdi. Yaşlı adam savaşta öldürüldü. Ömer b. el-Hattab: "Haşimoğullarının dostu olan o yaşlı adam ne oldu?" diye sordu. Kendisini tanıyanlar da: "Ey mü’minlerin emiri o, öldürüldü." dediler.

Hibban b. Yezid diyor ki: "Ben, Safvan b. Amr ile savaşa katıldım. Çok yaşlı ve zayıf bir adam gördüm. Öyle ki kaşları, gözlerinin üzerine düşmüştü, O adam Şam halkından idi. Savaşanlarla birlikte bineğinin üzerinde bulunduğ bir sırada yanıma vardı ve dedim ki: "Amca Allah seni mazur görmüştür." O da kaşlarını kaldırdı ve dedi ki: "Yeğenim, Allah, bizlerin, zinde ve ağır haraket edenlerimizin, hep birlikte savaşa katılmamızı istedi. Allah, sevdiğini imtihan eder. Sonra onu, eski haline getirir. Ve yaşatır, Allah, kullarından ancak şükredeni, sabredeni, zikredeni ve Allah'tan başkasına ibadet etmeyeni imtihan eder."

b- Hakem'e göre maksat, meşguliyeti bulunmayan maksat ise "meşguliyeti bulunan" demektir.

c- Ebû Salihe göre maksat, "zengin olanlar" maksat da "Fakir olanlar" demektir.

d- Abdullah b. Abbas ve Katadeye göre maksat "Zinde olanları maksat ise "Zinde olmayanlar" demektir.

e- Ebû Amr el-Evzaiye göre ise demek "Binekli olanlar" dernek ise "Yaya olanlar" demektir.

f- ibn-i Zeyd ve diğer bir kısım alimlere göre ise maksat "Arazisi olmayan" maksat ise "Arazisi olan"dır.

Böyle birinin arazisini teredip savaşa gitmesi kendisine ağır geldiğinden bunlara "Ağır hareket edenler" anlamına gelen sıfatı verilmiştir.

Bu hususta Hadremi diyor ki: "Bir kısım insanlar, hasta veya yaşlı olduklarından dolayı savaşa katılmamaları sebebiyle günahkâr olmayacaklarını zannetiler. Bunun üzerine Allahü teâlâ "Güçlü olanınız da zayıf olanınız da savaşa katılsın." âyetini indirdi. Kimseye mazeret bırakmadı.

Muhammed b. Şirin? diyor ki: "Ebû Eyyub el Ensari, Resûlüllah ile birlikte Bedir savaşına katıldıe. Sonra da müsülümaların yaptığı hiçbir savaştan geri kalmadı. Ancak bir yıl katılmadı. Ebû Eyyub bu âyeti okur ve şöyle derdi "Ben kendimi ya hissediyorum. Benim savaştan kopmam mümkün değildir.

Ebû Raşid el- Harrani diyor ki: "Ben, Resûlüllah’ın süvarisi Mikdat b. Es-vedi, Humus şehrinin sarraflarının oturaklarından birinde oturduğunu gördüm. Onun vücudu büyük olduğu için oturağa sığmıyordu. O, savaşmak istiyordu Dedim ki: "Allah seni mazur görmüştür." Oda dedi ki: "bize Buûs sûresi (tevbe sûresi) gönderildi. Ve buyuruldu ki: "Güçlü olan, zayıf olan hep birlikte savaşa katılın."

Taberi diyorki: "Bu âyette zikredilen ve kelimeleri hakkında bize göre doğru olan görüş şudur Allahü teâlâ, mü’minlere, düşmanlarına karşı kendi yolunca cihad etmelerine emretmiş, bu cihad, mü’minlere hafif gelse de zor gelse de ona katılmaları gerektiğini beyan etmiştir. Cihad etme kendisine hafif gelene, cihad etmeyi kolay bulan herkes dahildir. Bu kişinin cihad etmeye güç yetirmesinden, vücudun sağlığından, genç oluşundan, maddi imkânını bolluğundan, meşguliyetinin olmayışından, binek temin etme imkanından kaynaklanmış olabilir. Diğer yandan, cihad etme kendisine ağır gelene, cihad eteye zorlanan herkes dahildir. Bu, kişinin vücudunun zayıflığından, hasta oluşundan, maddi imkanının kıtlığından, arazisi ve geçimiyle meşgul olmasından binek temin edemeyişinden yaşının ileri olmasından ve çoluk çocuğunun kalabalık oluşundan kaynaklanmış olabilir. Madem ki, Allahü teâlâ, kitabında ve kelimelerini zikredilen bu hal ve sıfatlardan birine tahsis etmemiş, bu hususta Resûlüllahtan da herhangi bir haber zikredilmemiştir, o halde bu kelimeleri, genel anlamlarıyla alma ve cihad kendisine zor gelen veya kolay gelen her mü’minin, seferbelik. ilan edildiğinde cihada katılması gereklidir, demek doğru olan görüştür.

Müslim b. Sabih, bu âyetin, Tevbe suresinin ilk inen âyeti olduğunu, söylemiş, Mücahid ise bu surenin yirmi beşinci âyetinin, surenin ilk inen âyeti olduğunu söylemiştir.

42

Ey Rasûlüm, eğer cihad, kolaylıkla elde edilecek bir dünya menfaati ve istenilen bir yolculuk olsaydı elbette sana uyarlardı. Fakat zorlukla aşılacak yol, onlara uzak geldi. "Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber cihada çıkardık." diye Allah’a yemin edeceklerdir. Onlar bu davranışlarıyla kendilerini helak ederler. Allah biliyor ki, onlar mutlaka yalancıdırlar.

Bu âyet-i kerime, Tebük seferine katılmayan münafıklar hakkında nazil olmuştur. Bu kimseler, çeşitli bahaneler ileri sürerek cihattan geri kalmışlar ve bu davranışlarıyla Resûlüllahı kandırdiklanru zannetmişlerdi. Allahü teâlâ bunların iç yüzünü, Peygamberine bildirerek, bahanelerinin yersiz olduğunu ve iddialarında yalancı olduklarını açıkladı.

43

Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler sana belli olmadan ve yalan söyleyenleri bilmeden cihada çıkmamalarına niçin izin verdin?

Bu âyet-i kerime'de Cenab-ı Hak, yumuşak bir üslup ile Resûlüllah’a sitem etmektedir. Ancak Allahü teâlâ, Resûlüllah'ın bu olayda daha uygun olan hareketi yapmamasından dolayı ona sitem etmeden önce, onun bu davranışını affettiğini bildirmektedir ki bu da Resûlüllah için bir lütuftur.

Katade diyor ki: "Allahü teâlâ bu âyet-i kerime'de, savaşa katılmamak için bahaneler uydurup izin isteyenlere izin verdiği için Resûlüllahı kınamış ancak bundan sonra Nur suresinin şu âyetini indirerek bu gibi insanlara izin verip vermemekte Resûlüllahı serbest bırakmıştır. "... Eğer onlar, bazı işleri için senden izin isterlerse içlerinden dilediğine izin ver. Nur sûresi, 24/62

44

Allah’a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla, canlarıyla cihad etmemek için senden izin istemezler. Allah, takva sahiplerini çok iyi bilendir.

Ey Rasûlüm, Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik eden, Öldükten sonra dirilmeye ve âhiret yurduna iman edenler, Allah düşmanlarına karşı, mallarıyla, canlarıyla cihad etmemek için senden izin istemezler. Allah, emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak kendisinden korkanları çok iyi bilendir. Bu âyet-i kerime, üstü kapalı bir şekilde münafıkları kınamaktır.

45

Senden, ancak Allah’a ve âhiret gününe iman etmeyenler, kalbleri şüpheye düşmüş ve kuşkuları içinde bocalayıp duranlar cihada çıkmamak için izin isterler.

Ey Rasûlüm, geçerli bir özürü olmadığı halde, seninle beraber cihada gitmemek için izin isteyenler: "Allah'ın varlığını ve birliğini tasdik etmeyenler, âhiret gününe iman etmeyenler, Allah’a itaat edenlerin mükâfaatlarındırılacağı, karşı gelenlerin ise cezalandırılacağı hususunda şüphe içinde bulunanlardır. Zaten onlar, şaşkınlıkları içinde bocalayıp durmaktadırlar. Neyin hak neyin bâtıl olduğunu seçmemektedirler.

İkrirne ve Hasan-ı Basri, bu âyetin ve bundan önceki âyetin, Nur suresinin şu âyetiyle neshedildiğim söylemişlerdir: "Gerçek mü’minler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Resulüne iman ederler. Bir arada olmayı gerektiren bir meselede Peygamberle bir araya geldikleri zaman Peygamberden izin almadan ayrılmazlar. Senden izin isteyenler, işte onlar, Allah’a ve Resulüne iman edenlerdir. Eğer onlar, bazı işleri için senden izin isterlerse içlerinden dilediğine izin ver. Onlara, Allah'tan mağfiret dile. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir. Nur sûresi, 24/62

Taberi, bu âyetlerin, birbirlerini neshetmediklerine işaret etmiştir.

46

Eğer bunlar, cihada çıkmak isteselerdi onun için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların savaşa çıkmalarını hoş görmedi de yerlerinde durdurdu. Onlara: "Geride kalıp oturanlarla beraber siz de oturun." denildi.

Ey Rasûlüm, eğer bu münafıklar seninle beraber, düşmanlarına karşı cihad etmek için çıkmayı istemiş olsalardı, yolculuk ve savaş için gereken malzeme ve teçhizatı hazır ederlerdi. Fakat Allah, bunların, seninle beraber savaşa çıkmalarını istememiş, onları yerlerinde durdurmuştur. Onlara: "Cihattan geri kalan hasta, âciz, çocuk ve kadınlarla birlikte oturup kalın." denilmiştir.

İbn-i İshak diyorki: "Savaşmamak için Resûlüllah'tan izin isteyenler, münafıkların ileri gelenlerinden Abdullah b. Übey b. Selul, Çed b. Kays vb. kimselerdir. Allah, bunların çıkıp mü’minlerin ordularını ifsad edeceklerini bildiği için bunları, yerlerinde bırakmış ve savaşa çıkmalarını nasibetmemiştir.

Allahü teâlâ, münafıkların, Resûlüllah ile birlikte savaşa katılmalarını niçin istemediğini ise şu âyette beyan ederek buyuruyor ki:

47

Eğer onlar, sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, ancak bozgunculuk çıkarır, sizi birbirinize düşürmek için aranıza fitne sokarlardı, içinizde onları dinleyenler de vardır. Allah, zalimleri çok iyi bilendir.

Eğer bu münafıklar sizinle beraber savaşa çıkmış olsalardı, sizin aranıza fitne sokmaktan sizi cihattan geri bırakmaya çalışmaktan başka bir şey yapmayacaklardı. Sizin içinizde, onların sözlerini dinleyen zayıf iradeli kişiler bulunmaktadır. Özellikle bunları kandırmaya çalışacaklardı. Allah, zalim olan münafıklar güruhunu çok iyi bilendir.

Taberi, bu âyetin: "İçinizde onları dinleyenler de vardı." kısmını şöyle izah etmiştir: "Sizin içinizde, sözlerinizi dinleyip büyüklerine götürmek için onların casusları vardır." Mücahid de bu görüşü tercih etmiştir. Birinci izah şekli ise Katade'nin görüşüdür, İbn-i Kesir de bunu tercih etmiştir.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç