Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

186

 

009 - TEVBE SÛRESİ

 

CÜZ :

10

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TEVBE SÛRESİ

1

Bu, Allah ve Resulünden, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır.

Bazı Müşrik kabileler, Resûlüllah ile yapmış oldukları antlaşmalarını bozmaya başlamışlardı. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Resûlüllah’ın da, Müşriklerle olan antlaşmalarını bozmasını ve kendilerine dört aylık bir süre tanıdıktan sonra savaş açacağını ihtar etmesini emretmiştir.

Taberiye göre, burada ahidleri bozularak kendilerine savaş açılacağı ihtar edilenler, Resûlüllah’ın aleyhine başka kâfirlere yardım edenler ve tek taraflı olarak Resûlüllah ile olan andl aşmalarını bozanlardır.

2

Ey Müşrikler, dört ay daha yeryüzünde serbestçe dolaşın. Allalu hiçbir şekilde âciz bırakmayacağınızı ve Allah'ın, kâfirleri mutlaka rezil ve rüsvay edeceğini de bilin.

Ey, peygamberler muahadeli olup ta muahedesini bozan müşrikler, yeryüzünde, dört ay güven içinde gezip dolaşın. Peygamber ve taraftarları, bu dört ay içinde size herhangi bir zarar yenileyeceklerdir. Ve bilin ki, sizler bu dört ay'dan sonra yine inkârınıza devam edecek olursanız, kendinizi Allah'ın elinden kurtaramazsınız. Zira sizler, nereye giderseniz gidin ve nerede bulunursanız bulunun onun pençesindesiniz ve hakimiyeti altındasınız. Size azap etmek istediğimde hiçbir güç ve sığınak o azaba engel olamaz. Ancak tevbe edip iman etmeniz engel olur. O halde size fayda vermeyecek olan gezip dolaşmayı bırakın da onun azabım sizden uzaklaştıracak tevbeye koşuşun. Yine bilin ki, Allah, kâfirleri dünyada iken helak ederek âhirette de cehennem azabına koyarak rüsvay edendir.

Müfessirler, bu âyette kendilerine dört ay serbest dolaşma izni verilen bundan sonra da, iman etmezlerse kendileriyle savaşılacağı ilan edilen müşriklerden kimlerin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- İbn-i İshaka göre, kendilerine dört ay müddet tanınan müşrikler iki sınıftır. Biri Resûlüllah ile yapmış oldukları banş antlaşmasının süresi dört ay'dan daha az olan sınıftır. Bunların müddetleri dört ay'a kadar uzatılmış ondan sonra biteceği bildirilmiştir. Diğer sınıf ise, Resûlüllah ile yaptıkları sulh antlaşması belli bir vade ile sınırlı olmayan sınıftır. Bunların antlaşmalarının da dört ay için geçerli olduğu belirtilmiş tak ki, kendilerine gelsinler. Aksi takdirde Allah’a, Resulüne ve mü’minlere karşı savaş açmış sayılacaklardır.

Bu hususta İbn-i İshak diyor ki: "Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebubekir (radıyallahü anh)'ın insanlara hac yaptırması için hicretin dokuzuncu yılında hac emiri olarak gönderdi. Müşrikler, hacdaki yerlerinde bulunuyor ve kendilerine göre hac yapıyorlardı. Ebubekir ve beraberindeki müslümanlar yola çıktıktan sonra Berae sûresi indi. Resûlüllah'in, müşriklerle yapmış olduğu antlaşmaların bozulduğunu beyan etti. Bu antlaşmaların metininde, Kabe'ye gelen herhangi bir kimseye engel olunmayacağı ve haram aylarında herhangi bir kimseye karşı terör estirilip onun korkululmayacağı hükümleri mevcuttu. Bu muahede, Resûlüllah ile müşrikler arasında genel bir muahede idi. Resûlüllah'ın, diğer Arap kabileleriyle de, belli vadelerle sınırlanmış özel muahedeleri de bulunuyordu. İşte Berae sûresi bu gibi muahedelerin dört ay sonra bitecekleri Tebük savaşında, Resûlüllah'tan geri kalan münafıkların durumu ve dedikodu yapan bir takım insanların kimler oldukları hakkında nazil oldu. Böylece Allahü teâlâ bu surede görüldüklerinin aksini içlerinde gizleyenleri açığa çıkardı. Onlardan bazılarım bize anlattı, bazılarını ise anlatmadı ve buyurdu ki: "Allah ve Resulünden, kendileriyle antlaşma yaptığınız müşriklere bir ihtardır."

b- Abdullah b. Abbas Dehhak ve Katadeye göre ise bu âyet-i kerime ile, kendilerine dört ay, serbest dolaşma izni verilen ve bu süre bittikten sonra müslümanlarda savaş halinde olacakları belirtilen müşriklerden maksat, sadece Resûlüllah ile muahede yapmış olan müşriklerdir. Bunlar, Berae suresinin okunduğu Zilhicce ayı'nın onuncu günü olan Kurban bayramından itibaren Rebiulâhir ayının onuna kadar dört ay, diledikleri yerde gezip dolaşbileceklerdir. Resûlüllah ile hiç muahede yapmayan müşrikler serbest dolaşma müddetleri ise yine Zilhicce'nin onundan başlamak üzere, Muharrem ayının sonun kadardır. Bunların toplamı elli gündür. Çünkü Resûlüllah ile muahedeleri olmayanlar hakkında, bu surenin beşinci âyetinde şöyle buyurulmuştur. "Mukkades olan haram aylar çıkınca müşrikleri nerede bulursanız öldürün..." Mukaddes aylar, Muharrem ayının bitmesiyle sana erdiklerinden, muahedeli olmayan müşriklerin serbest dolaşma müddetlerinin elli gün olduğu ortaya çıkmaktadır.

c- Süddi, Muhammed b. Ka'b el-Kurezi ve Mücahidden nakledilen diğer bir görüşe göre bu âyette kendilerine dört ay serbest dolaşma izni tanınan, bu süreden sonra da müslümanlarla savaş halinde olacakları beyan edilen müşriklerden maksat, bütün müşriklerdir. Bunlara Zilhicce'nin onun'dan itibaren Rebiulâhir'in onun'a kadar dört ay serbest dolaşma izni verilmiş, bu süreden sonra, müslüman olmadıkça, kendilerine karşı savalışmaktan kurtulamayacakları belirtilmiştir. Bu dört aylık süre şöyledir. Yirmi gün Zilhicce, Muharrem Sa-fer ve Rebuü'levvel aylarının tamamı Rebiulâhir ayının da ilk on günüdür. Bu hususta Mücahid diyor ki "Resûlüllah, Tebük savaşını bitirip geri dönünce hac yapmak istedi. Sonra da dedi ki: "Beytullah'a müşrikler gelecekler, orayı çıplak olarak tavaf edecekler, ben bu hal ortadan kalkmadıkça hac yapmak istemiyorum." Bunun üzerine Ebubekir ve Ali'yi gönderdi. Onlar, Zülmecaz ve diğer alış-veriş yerlerinde ve bütün pazarları gezip dolaştılar. Muahedeli olanlara dört ay serbest gezebileceklerini, ondan sonra da muahedelerinin bitmiş olacağını söylediler. Bütün insanlar'a iman etmedikleri takdirde, onlarla savaşılacağım bildirdiler.

d- Zühriye göre ise bu âyette, kendilerine dört ay serbest dolaşma izni verilen müşrikler, bütün müşriklerdir. Bu aylardan maksat da Şevval, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı'dır. Tevbe sûresi, Şevval ayında indiği için bu aydan itibaren dört ayın süresi başlamıştır. Ve Muharrem ayının bitmesiyle süre sona ermiştir .Yani Kurban bayramı gününden başlamak üzere elli gündür.

e- Kelbiye göre ise bu âyette, kendilerine dört ay serbest dolaşma izni verilen, bu müdetten sonra müslünîarla savaş halinde olacakları bildirilen müşriklerden maksat, Resûlüllah ile yapmış oldukları muahedelerinin sûresi dört ay'dan daha az olan müşriklerdir. Bunların antlaşma süreleri dört ay'a kadar uzatılmıştır. Resûlüllah ile olan muahedelerinin süresi dört ay'dan fazla olan müşriklere, gelince bu Sûre'nin dördüncü âyetinde belirtildiği gibi bunların muahedeleri, bitiş tarihlerine kadar geçerli sayılmıştır ve buyrulmuştur ki: "... Bunlarla yaptığınız antlaşmayı, müddeti bitinceye kadar yerine getirin."

Taberi diyor ki: "Bu hususta doğru olan görüş şudur: "Allahü teâlâ, müşriklerden, Resûlüllah ile muahede yapıp ta daha sonra Resûlüllah’ın aleyhine davranan ve süresi dolmadan, antlaşmalarını bozan müşriklere dört ay daha serbest dolaşma izni vermiş bu süreden sonra müslümanlarla savaş halinde sayılacaklarını beyan etmiştir, Resûlüllah ile muahede yapıp ta onun aleyhine davranmayan ve muahedelerini bozmayan müşriklere gelince, Resûlüllah'ın, bunların muâhedelerini son zamanına kadar devam ettirmesi emredilmiştir. Nitekim bu surenin yedinci âyetinde şöyle buyrulmuştur: "Müşriklerin, Allah ve Peygamberi katında nasıl bir antlaşmaları olabilir? Ancak Mescid-i haram çevresinde kendileriyle antlaşma yaptıklarınız müstesnadır. Onlar size doğru davrandıkça siz de onlara doğru davranın.." Diğer yandan, Resûlüllah'ın tevbe suresini insanlara okumak üzere, Hazret-i Aliyi göenderdiğinde, onlara tebliğ edeceği şeylerden birinin de "Muahede yapmış olanların muahedelerinin süreleri sonuna kadar devam edecektir." şeklinde olması göstermektedir ki, muahedelerini bozmayanlar için sadece dört ay serbest dolaşma süresi söz konusu değildir. Onlar için geçerli olan muahede süresidir.

Bu hususta Zeyd b. Yüsey diyor ki:

"Biz, Aliye dedik ki: "Sen hacda neyi tebliğ etmek için gönderildin?" O da dedi ki: "Dört şeyi tebliğ etmek için gönderildim." Çıplak olan, Kâbeyi tavaf edemez. Kimin Resûlüllah ile bir muahedesi varsa o muahade sonuna kadar geçerlidir. Kimin de Resûlüllah ile muadesi yoksa onun, serbest olma zamanı dört ay'dır. Cennete ancak mü’min olan kişi girer. Bu yıllarından sonra artık müşriklerle müslumanlar (hacda) bir arada olmayacaklardır. Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an, Sûre 9 HN: 3092.

Taberi bu hadisi, Ebû Hureyre, Hazret-i Ali, Abdullah b. Abbas ve Ebû Cafer Muhammed b. Ali'den de farklı şekillerde Rivâyet etmiştir.

Taberi, muahedelerini bozan müşrikler için tanınan dört aylık müddetin, kurban bayramından başlayıp Rabiülâhir ayının sonuna kadar devam eden bir müddet olduğunu söylemiştir. Bu surenin beşinci âyetinde zikredilen "Mukaddes olan haram aylar çıkınca müşrikleri nerede bulursanız öldürün." Hükmüne gelince bu, Resûlüllah ile hiç antlaşması olmayan müşrikler için geçerlidir. Bunlar kurban bayramında başlamak üzere, Muharrem ayının sonuna kadar elli gün serbest dolaşma hakkına sahiptirler.

3

Bu, Allah ve Resulünü, Müşriklerden uzak olduklarına dair, büyük Hac gününde, insanlara, Allah ve Resulü tarafından yapılan bir tebligattır. Eğer tevbe ederseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki Allah âciz bırakamazsınız. Kâfirleri, can yakıcı bir azapla müjdele.

Bu âyet, Büyük Hac gününde, Allah ve Resulünün, bütün müşriklerden beri olduklarına, onlardan uzak olduklarına dair ve yine, Allah ve Resulü tarafından yapılan bir tebligattır. Ey Müşrikler, eğer tevbe ederseniz bilin ki bu sizin için çok hayırlıdır. Şâyet bu ikazları dinlemez, bu ihtarlardan yüz çevirseniz bilin ki Allah'ı âciz bırakamazsınız. O, size, lâyık olduğunuz cezayı mutlaka verir. Onun vereceği cezaya kimse engel olamaz.

Ey Resulüm, o kâfirleri, acıklı bir azap ile müjdele. Onların azapla müjdelenmesi, kendilerini alçaltıcı bir ifadedir. Zira, müjdelenmek, sevinçli bir haber için söz konusudur. Bu ifadede ise onların, çok acıklı bir azaba düşecekleri belirtilmektedir. Bu sebeple onlar, müjdelenmiş değil, alay edilmiş, küçük düşürülmüş oluyorlar.

Müfessirler, âyette zikredilen "Büyük Hac günü"nden neyin kastedildiği hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Hazret-i Ali, Ebû Ceheyfe, Atâ, Hazret-i Ömer, İbn-i Zübeyr Muhammed b. Kays, Mücahid ve Abdullah b. Abbas'a göre burada zikredilen "Büyük Hac Gü-nü"nden maksat, Arafa günüdür.

Ebû es-sahba diyor ki: "Ben, Ali b. Ebi Talib (radıyallahü anh)'a büyük Hac gününün hangi gün olduğunu sordum. O da dedi ki "Resûlüllah, Ebû Ebubekir (radıyallahü anh)'in insanlara Hac yaptınnak için gönderdi. Beni de tevbe suresinin kırk âyetiyle birlikte gönderdi. Ebubekir Arafata vardı. Arafa günü hutbe okudu. Hutbeyi bitirdikten sonra bana döndü ve "Ey Ali kalk, Resûlüllah'ın mesajını ilet" dedi. Ben de kalktım. Tevbe suresin'den kırk âyet okudum. Sonra birlikte Minaye geldik. Şeytan taşladım kurbanı kestim, başımı tıraş ettim. O sırada anladım ki, topluluklar, Arafa günü Ebubekir'in hutbesinde bulunmamışlar. Ben çadırları gezdin. Onlarda bulunan insanlara tevbe suresinin baş tarafını okudum. Sanırımki benim bayram gününde böyle yapmamdan dolayı büyük hac gününü, bayram günü olduğunu sandınız, dikkat edin, o Arafa günüdür."

Abbad el-Asri diyor ki: "Ben, Ömer b. el-Hatbın şöyle didiğini işittim.: "Bugün Arafa günüdür, büyük hac günüdür. Bu günde kimse oruç tatmasın."

Muhammed b. Kays da, Resûlüllah'ın Arafa günü akşamleyin hutbe okuduktan sonra "Bu büyü hac günüdür." dediğini söylemiştir.

b- Yine Hazret-i Ali, Abdullah b. Ebi Evfa, Muğire b. Şu'be, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, Ebû Cüheyfe, Abdullah b. Şeddad, Nâfi b. Cübeyr, İbrahim en-Nehaî, Şa'bi, Mücahid, İkrime, Zühri, Humeyd, Abdullah b. Ömer, Atâ, İbn-i Zeyd ve Süddi'ye göre ise, âyette zikredilen "Büyük hac günü"nden maksat, kurban bayramı günüdür. Bu hususta Haris, Hazret-i Ali'nin şunları söylediğini rivâyet etmiştir.

"Ben, Resûlüllah'tan, büyük hac gününün hangi gün olduğunu sordum. O da" Kurban bayramı günüdür."dedi Tirmizi, K. Tefsir el-Kur'an Sûre, 9 I İN: 3088-3089 Taberi, bunu ifade eden başka bir hadisi Abdullah b. Ömer'den ve Resûlüllah’ın sahabilerinin birinden de Rivâyet etmiştir.

c- Mücahidden nekledilen diğer bir görüşe göre büyük hac gününden maksat, haccın bütün günleridir. Tek bir gün değildir.

Taberi, bu görüşlerden, ikinci görüşün daha evla olduğunu, büyük hac gününden maksadın, Kurban bayramı günü olduğunu söylemiştir. Zira, daha önce de zikredildiği gibi bunun böyle olduğuna dair Resûlüllah'tan hadis Rivâyet edilmiştir.

Müfessirler; Kur'anda zikredilen bu güne, "Büyük hac günü" denilmesinin sebebi hususunda farklı görüşler zikretmişlerdir.

a- Hasan-i Basri ve Abdullah b. el- Haris b. Nevfel'e göre, bu güne "Büyük hac günü" denmesinin sebebi, bu hacda, müslümanlarm ve müşriklerin, birleşerek hac yapmaları ve bugünün, Yahudi ve Hristiyanların bayram gününe denk gelmiş olmasındandır.

b- Mücahide göre ise bugüne "Büyük hac günü" denmesinin sebebi, bu haccın, hacc-ı kıran olmasıdır. Haac-ı ifrat ise, küçük hac sayılmaktadır.

c- Atâ, Âmir eş-Şa'bi, Mücahid, Abdullah b. Şeddad ve Zühri'den nakledilen diğer bir görüşe göre, bugüne "Büyük hac günü" denilmesinin sebebi, bu günde asıl haccın yapılmasıdır. Küçük hac ise Umre yapmaktır. Taberi, bu görüşün doğru olduğunu söylemiştir. Zira asıl hac gününde yapılan ameller, Umre'de yapılan amellerden daha fazladır. Bu sebeple ona "Büyük hac günü" Umreye'de "küçük hac günü" denilmiştir. Bir kısım âlimlere göre ise, Hac-ı ekber, Arefe günü Cumaya tesadüf eden hac demektir.

4

Ancak, antlaşma yaptığınız müşriklerden, antlaşmada hiçbir eksiklik yapmayanlar ve aleyhinizde hiçbir kimseye yardım etmeyenler müstesna. Bunlarla yaptığınız antlaşmayı müddeti bitinceye kadar yerine getirin. Şüphesiz ki Allah, takva sahiplerini sever.

Katade'den Rivâyet edildiğine göre bu âyet-i kerime'de zikredilen müşriklerden maksat, Resûlüllah'ın, Hudeybiye musalahasında kendileriyle antlaşma yaptığı kimselerdir. Tevbe suresinin tebliğ edildiği bayram gününden itibaren bu müşriklerin andlaşmalarının süresinin dolmasına dört ay daha vardı. Allahü teâlâ Peygamberine, âyette zikredilen hususlara uymaları şartıyla bu müşriklerin antlaşmalarının süresini tamamlamasını emretmiştir. Hiçbir antlaşması olmayan müşrikler için ise haram aylarının çıkmasını beklemesi emredilmekte ve bundan sonra herhangi bir antlaşmayı kabul emeyip Müslüman oluncaya kadar kendileriyle savaşması gerektiğini bildirmektedir.

Abdullah b. Abbas'dan rivâyet edilen bir görüşte de şunlar zikredilmektedir: Tevbe sûresi gelmeden önce, Resûlüllah'ın kendileriyle antlaşma yaptığı müşriklerin antlaşmalarının sürelerinin dolmasına dört ay kalmıştı. Süre, Rebiülâhir ayının on'unda bitiyordu. Eğer müşrikler bu süre içinde antlaşmalarını bozar veya Müslümanların diğer düşmanlarına yardım ecedek olurlarsa antlaşmaları hemen bozulmuş sayılacaktı. Eğer antlaşmalarına uyar, Müslümanlar aleyhine herhangi bir düşmana yardımda bulunmazlarsa Resûlüllah'ın da bu dört ay süresince onlara dokunmaması emredilmektedir.

5

Mukaddes olan "Haram aylar" çıkınca, müşrikleri nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayın, çember içine alın. Her gözetilecek yerden onları gözetleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılıp zekâtı verirlerse, artık yollarını sebrest bırakın. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayandır ve çok merhamet edendir.

Haram aylan olan, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem ayı çıktıktan sonra, Resûlüllah ile hiç muahede yapmamış olan veya muahede yaptığı halde Resûlüllah'ın ve mü’minlerin aleyhinde bulup muahedesini bozan yahut muahede süresi tayin edilmeyen müşrikleri, haram bölgesinde de olsalar dışında da olsalar, haram aylarının içinde de olsalar dışında da olsalar, onları öldürün.

Onları esir edin. Diledikleri gibi gezip dolaşmalarına engel olun. Onları esir almak veya öldürmek için her gözetlenebilecek yerden gözetleyin. Eğer onlar, Allah'a ortak koşmaktan ve Muhammed'in Pegamberliğini inkâr etmekten vaz geçip tevbe ederler, Allah'ın kendilerine farz kıldığı namazı kılıp zekâtı verirlerse onları serbest bırakın, diledikleri gibi hareket etsinler. Beytullah'a girsinler. Şüphesiz ki Allah tevbe edenleri çokça affedendir ve bol merhamet sahibidir.

Görüldüğü gibi, bu izaha göre haram aylar'ından maksat, Zilkade, Zülhicce ve Muharrem aylandır. Tevbe sûresi, Zilhicce ayında inmesine rağmen, ondan önceki Zilkade ayının da sayıya katılarak haram aylan şeklinde çoğul bir ifade ile söylenmesinin sebebi, bunların birbirlerine bitişik aylar olmalarıdır. Ancak Süddi, Mücahid, Amr b. Şuayb, İbn-i Zeyd ve İbn-i İshak'a göre, bu âyette zikredilen haram aylarından maksat; meşhur olan haram aylan değil, Zilhicce'nîn yirmisi, Muharrem ayı, Safer ayı Rebiülevvel ayı ve Rebiülhahir ayının onu'dur. Toplamı dört ay'dır. Bunlar da bu sürenin ikinci ayında zikredilen dört ay'dır. Bu aylara haram aylan denilmesinin sebebi ise Allahü teâlânın, bu surenin ikinci âyetinde, bu aylarda müşriklere serbest dolaşma izni vermesi ve onların kanlarının akıtılmasını, kendilerine kötülük yapılmasını yasaklamasıdır. Bu izaha göre bu âyet-i kerime de ikinci Âyette zikredilen, dört ay geçtikten sonra müşriklerle savaşılmasını emretmektedir.

Birinci görüşte olanlara göre ise Kurban bayramından itibaren elli gün'den sonra, müşriklerle savaşılması emredilmiştir. Çünkü Muharrem ayı bu günde bitmektedir.

Müfessirler bu âyet-i kerime'nin mensuh olup olmadığı hususunda iki görüş zikretmişlerdir.

İbn-i Zeyd'e göre bu âyet mensuh değildir. Katadeye göre bu âyet, mensuh değil aksine, Muhammed suresinin dördüncü âyeti olan şu âyetin şu bölümünü neshetmiştir. "Onları sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız serbest bırakın veya serbest bırakma karşılığında fidye alın."

Dehhak ve Süddiye göre ise "Müşrikleri nerede bulursunuz öldürün" âyeti, muhammed suresinin şu dördüncü âyetiyle neshedilmiştir. "Kâfirlerle karşılaştığınızda boyunlarını vurun. Onları sindirip perişan edince de esir alıp bağlayın. Sonra ya bir lütuf olarak karşılıksız serbest bırakın veya şerbet bırakma karşılığında fidye alın..."

Taberi diyor ki: "Bu hususta doğru olan görüş şudur. "Bu âyetlerden herhangi biri diğerini neshetmiş değildir. Zira bunlardan herhangi biri diğerinin hükmünü ortadan kaldıracak mahiyette değildir. Allahü teâlâ müşriklerle savaşmayı emredip daha sonra o savaşı kaldırarak onlardan fidye alınmasını emretmemiştir. diğer yandan, fidye alınacak kâfirlerden fidyeyi kaldırıp öldürülmelerini emretmemiştir. Bu da göstermektedir ki, Resûlüllah'ın, kâfirlerle yapmış olduğu ilk savaş olan Bedir savaşından bu yana, mü’minlerin, müşrikleri buldukları yerde öldürmeleri, onları ya öldürmek veya yakalayıp fidye alarak yahut da fidyesiz olarak serbest bırakmalan hükmü geçerlidir."

6

Ey Rasûlüm, müşriklerden biri sana sığınırsa, onu emniyet altına al ki Allah'ın kelamını dinlensin. Sonra onu, güven içinde bulunacağı bir yere ulaştır. Çünkü onlar, hakkı bilmeyen bir topluluktur.

Ey Rasûlüm, eğer müşriklerden biri senden, Allah kelamını işitmek için kendilerine, güven içinde bulunacağına dair teminat vermeni isterse, Kuranı dinleyip onu düşünebilmesi için ona teminat ver. Sonra onu, Müslüman olmasa bile, kendisini güven içinde hissedebileceği bir yere kadar ulaştır. Çünkü bunlar cahil bir topluluktur. Gösterilen delilleri anlamaz, iman etmekle neler kapanacaklarını idrak etmezler.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç