9-TEVBE SÛRESİMedine’de inmiştir. 129 ayettir. 1Allah ve Resul’ünden kendileriyle antlaştığınız müşriklere ültimatomdur! İnişi O, icma ile Medine’de inmiştir. Ancak sonundaki şu iki âyet hariç: "Lekad caeküm Resûlün min enfüsiküm...” (Tevbe: 128, 129) Onlar Mekke'de inmiştir. Buhârî, Sahih’inde Bera hadisinde şöyle dediğini rivayet etmiştir: En son inen Beraet suresidir. 1 Bir Araptan bu sûreyi işittiği zaman: Bunun Kur’ân’dan en son inen sûre olduğunu sanıyorum, dediği nakledilmiştir. "Nereden bildin?” denilince: Çünkü onda bozulan sözleşmeler ve yerine getirilen vasiyetler işitiyorum, demiştir. 1 - Buhârî, Tefsir, Tefsirü suretit Tevbe. Beraet suresinden ilk inen âyetler hakkında üç görüş beyan ederek ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: Ondan ilk inen: "Lekad nasarakumullahu fi mevatıne kesiretin” (Tevbe: 25) âyetidir. Bunu daMücâhid, demiştir. İkincisi: "İnfiru hifafen ve sikalen”âyeti kerimesidir. (Tevbe: 41) Bunu da Ebudduhaile Ebû Mâlik, demişlerdir. Üçüncüsü: "İllatansuruhu” (Tevbe: 40) âyetidir. Bunu da Mukâtil, demiştir. Bu ihtilaf, ondan Medine’de ilk inenler hakkındadır, yoksa onlar sonundaki iki âyetin Mekke’de indiğini söylemişlerdir. Onun dokuz ismi vardır: Birincisi: Tevbe suresidir. İkincisi: Beraet’tir. Bu ikisi halk arasında meşhurdur. Üçüncüsü: Azap suresidir, bunu da Huzeyfe, demiştir. Dördüncüsü: Mukaşkışe (ortamı yatıştıran) suresidir, bunu da İbn Ömer, demiştir. Beşincisi: Buhus suresidir, çünkü o, münafıkların gizli sırlarını araştırmıştır. Bunu daMikdad bir Esved, demiştir. Altıncısı: Fadıha suresidir, çünkü o, münafıkların gizli çamaşırlarını ortaya dökmüştür. Bunu daİbn Abbâs, demiştir. Yedincisi: Muba’sire suresidir, çünkü o, halkın haberlerini yaymış ve gizlerini ilan etmiştir. Bunu da İbn Zeyd ile İbn İshak, demişlerdir. Sekizincisi: Müşiredir, çünkü o, münafıkların rezalet ve kusurlarını gözler önüne sermiştir. Dokuzuncusu: Hafire suresidir, çünkü o, münafıkların kalplerini kazmıştır. Bunu daZeccâc demiştir. Başına besmele yazmamaları hakkında da üç görüş vardır: Birincisi: Bunuİbn Abbâs rivayet etmiş veşöyle demiştir: Osman b. Affan’a: "Size ne oldu da mesani (âyet sayısı yüzden az olan) Enfal’i, âyet sayısı yüzden fazla olan Beraet suresiyle birleştirdiniz ve aralarına besmele yazmadınız?” dedim. O da şöyle dedi: Resûlüllahsallallahu aleyhi ve sellem ona bir şey indirildiği zaman vahiy katiplerini çağırır: Bunu falanca sûrenin içine koyun, derdi. Enfal da Medine’de inen ilk surelerdendi, Beraet de Kur’ân’dan son inen sûre idi. Konuları birbirine benziyordu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ruhunu teslim etti, bize bundan bir şey açıklamadı. Biz de bunun da ondan olduğunu zannettik. O nedenle ben de onları birleştirdim ve aralarına: "Bismillahirrahmanirrahim” yazmadım. 2 2 - İmam Ahmed, Müsned, 1/57; Ebû Dâvud, Salat, bab, 133; Tirmizî, Tefsirü sureti 10; Hakim, Müstedrek, 2/330. Aynı izah Übey b. Ka’b’den de rivayet edilmiştir. Zeccâc daşöyle demiştir: Bu iki sûrenin aralarındaki benzerlik şudur: Enfal’da antlaşmalar zikrediliyor, Beraet’te de bozulmaları zikrediliyor. Katâde: O ikisinin bir sûre olduğunu söylerdi. İkincisi: Bunu da Muhammed b. el - Hanefiyye rivayet etmiş ve şöyle demiştir: Babama (Hazret-i Ali’ye): "Neden Beraet’in başına (bismillahirrahmanirrahim) yazmadınız?” dedim. O da: Oğlum, Beraet suresi kılıçla indi, "bismillahirrahmanirrahim” ise aman (güvence)dir, dedi. Süfyan b. Uyeyne’ye de bu sorulmuş: Çünkü besmele rahmettir, rahmet ise amandır. Bu sûre ise münafıklar hakkında indi, demiştir. Üçüncüsü: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Hudeybiye barışında "Bismillahirrahmanirrahim” yazınca, onu kabul etmediler ve reddettiler. Allah ise onları reddetmedi. Bunu da Abdülaziz b. Yahya el - Mekki, demiştir. İniş sebebi: Müfessirler şöyle demişlerdir: Araplar Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile yaptıkları antlaşmaları bozmaya başladılar, Allah ona antlaşmalarını yüzlerine çarpmasını emretti. Bunun üzerine dokuzuncu senede Beraet suresini indirdi. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de Ebû Bekir'i Hac Emiri ve insanlara hac yaptırması için gönderdi. Onunla beraber Beraet suresinin baş tarafım da insanlara okuması için gönderdi.Ebû Bekir hareket edince, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem Ali’yi çağırdı: "Bu sûrenin baş kısmını götür, insanlara bunu ilan et” dedi. Ali de Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem'in Adba adlı devesinin üzerinde çıktı, Ebû Bekir’e yetişti. Ebû Bekir döndü: "Ya Resûlallah, benim hakkımda bir şey mi indi?” dedi. O da: "Hayır, ancak benim adıma benden biri ilan eder; sen benim mağara arkadaşım ve ben de senin Havz-ı Kevser arkadaşın olmama razı değil misin?” dedi. O da: Peki, ya Resûlallah, dedi. Ebû Bekir de Hac Emiri, Hazret-i Ali de Beraet suresini ilan etmek üzere yürüdü. Resûlüllahsallallahu aleyhi ve sellem’in Beraet suresinin başından gönderdiği âyetlerin sayısında da beş görüş vardır: Birincisi: Kırk ayettir, bunu Hazret-i Aliradıyallahu anh demiştir. İkincisi: Otuz ayettir, bunu da Ebû Hureyre, demiştir. Üçüncüsü: On ayettir, bunu da Ebû Salih,İbn Abbâs’tan demiştir. Dördüncüsü: Yedi ayettir, bunu da İbn Cüreyc,Atâ’'dan rivayet etmiştir. Beşincisi: Dokuz ayettir, bunu da Mukâtil, demiştir. Eğer biri vehme kapılır da, Beraet suresininEbû Bekir’den alınıp Hazret-i Aliye verilmesinde Ali’ninEbû Bekir’den üstün olduğunu çıkarmaya çalışırsa, cahillik etmiş olur. Çünkü Peygambersallallahu aleyhi ve sellem bu hususta Arapların adetini yerine getirmiştir. Araplar antlaşmayı yapar veya bozarken bu görevi kendi kabilelerinden birine verirlerdi. Eğer öyle olmasa idi Araplar, bu bozma bizim adetlerimize aykırıdır, derlerdi. İşte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, bu davranışı ile bunu ortadan kaldırdı. Amr b. Bahr de şöyle demiştir: Bu, Hazret-iAli’nin Ebû Bekir’den üstün olduğunu göstermez, Peygamber onlara akitleri bozmadaki adetleriyle muamele etmiştir. Bunu da içlerinden ya bir seyyid veya kardeşi veya amcası oğlu gibi yakınından biri yapardı.Ebû Bekir o hac mevsiminde imam idi,Ali de namazda ona uyardı.Ebû Bekir hutbe okurdu, Hazret-iAli dinlerdi. Ebû Hureyre deşöyle demiştir: Ebû Bekir o hac mevsiminde Mina’da ilan edecek tellallar arasında beni de gönderdi, biz şöyle seslendik: Bu seneden sonra bir müşrik hac etmeyecektir. Kimse Beytullah’ı çıplak tavaf etmeyecektir. Hazret-i Ali bizimle beraber hem Beraet suresini hem de bu maddeleri ilan etti. Şa’bî deşöyle demiştir: Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem, Hazret-i Ali’yi şu dört maddeyi duyurmak üzere gönderdi: Bu yıldan sonra hiçbir müşrik hac etmeyecektir. Kimse Beytullah’ı çıplak tavaf etmeyecektir. Cennete Müslüman olmayan giremez. Kimin Muhammed’le belli bir süreye kadar antlaşması varsa, süre bitimine kadar geçerlidir. Allah ve Resul’ü müşriklerden beridir. Tefsir: "Beraetün":Ferrâ’ bu, gizli "hazihi” mübteda zamiri ile merfudur; "suretün enzellnaha” (Nûr: 2) da böyledir, demiştir. Zeccâc daşöyle demiştir: Beri’tü minerrecüli veddeyni beraeten, ve beri’tü minel maradı, ve beri’tü ebreü bür’en denir. Beri’tü ebreü büruen de denir ki, hepsi kötü bir şeyden, hastalık ve borçtan beri (uzak) olmak manasınadır. Lamı hemze olan maddeler arasında bundan başka: Faaltü ef’ulu vezninde olan yoktur. Bereytül kaleme, ebrihi beryen denir ki, bu da kalem ve benzeri gibi şeyleri yontmaktır. Ebû Recâ’, Müverrik ve İbn Yamur, nasb ile: "Beraeten” okumuşlardır. Müfessirler şöyle demişlerdir: Burada beraet, dostluğu kesmek, dokunulmazlığı kaldırmak ve amana son vermektir. "Antlaştığınız” kavlindeki hitap, Resûlüllahsallallahu aleyhi ve sellem'in ashabına ise de maksat Resûlüllahsallallahu aleyhi ve sellem’in kendisidir. Çünkü antlaşma işini bizzat yapan odur. Ashabı ise bundan razı idiler. Razı olmakla onlar da antlaşma yapmış gibidirler. Bu, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellemile bütün antlaşma yapanlar için geneldir. Mukâtil ise: Onlar Araplardan üç kabiledir: Huzaa, Müdlic oğulları ve Cezime oğullarıdır, demiştir. 2Yeryüzünde dört ay dolaşın. Bilin ki, siz, Allah'ı aciz bırakamazsınız. Şüphesiz Allah kâfirleri aciz bırakacaktır. "Yeryüzünde dolaşın": Yani emniyet içinde hareket edin, bizden size bir kötülük dokunmayacaktır. Eğer biri: Bu, hazıra hitaptır, birinci âyet ise gaipten haber veriyor (üçüncü şahıstır) derse, buna iki cevap verilir: Birincisi: Araplarda gaipten hitaba geçmek câizdir, ünlü kahraman şairAntere de şöyle demiştir: (Sevgilim Able) aşıkların mezarından uzaktır, Ey Mahrem ’in kızı, seni aramak bana zor geliyor. Bu, Ebû Ubeyde’nin görüşüdür. İkincisi: Kelâmda gizli sözler vardır, takdiri şöyledir: Onlara, yeryüzünde seyahat edin, yani istediğiniz yere gidin, de. Bu daZeccâc’ın görüşüdür. Bu dört ay kimlere verildi, bunda da dört görüş vardır: Birincisi: O, antlaşma yapanlara amandır; binaenaleyh kimin antlaşması bundan uzun ise buna indirilir, eğer bundan kısa ise ona çıkarılır. Antlaşması olmayanın süresi de Muharrem'in sonuna kadar elli gündür. Bunu İbn Abbâs,Katâde ve Dahhâk, demişlerdir. İkincisi: O; sözleşmesi olan ve olmayan bütün müşrikler içindir. Bunu daMücâhid, Zührî ve Katâde, demişlerdir. Üçüncüsü: Bu, Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem’in dört aydan daha az süre tanıdığı veya sınırsız aman verdiği kimseler için bir süredir. Amanı olmayana da savaş ilanıdır. Bunu da İbn İshak, demiştir. Dördüncüsü: Bu, aman veya sözleşmesi olmayanlara amandır; sözleşmesi olanlar sürelerinin sonuna kadar serbesttirler. İbn Saibşöyle demiştir: Bunu şu da teyit eder: Rivayete göre o gün Hazret-i Alişöyle ilan etmiştir: Kimin Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile belli süreye kadar sözleşmesi varsa, o süreye kadar geçerlidir. Bir varyantta da: Onun süresi dört aydır, denilmiştir. Bu dört ayın başlangıcı hakkında da dört görüş beyan ederek ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: O, haram aylardır: Recep, Zilkade, Zilhicce ve Muharrem. Bunu İbn Abbâs, demiştir. İkincisi: Başı hacc-ı ekber günüdür, o da kurban günüdür, sonu da rebiülahirin sonudur. Bunu daMücâhid, Süddi ve Kurazi, demişlerdir. Üçüncüsü: O şevval, zilkade, zilhicce ve muharrem aylarıdır. Çünkü bu âyet şevval ayında inmiştir. Bunu da Zührî, demiştir. Ebû Süleyman Dımeşkişöyle demiştir: Görüşlerin en zayıfı budur. Çünkü eğer böyle olursa, onlara bunu ilanın zilhiccenin sonuna bırakılması câiz olmaz; eğer öyle olursa, ilandan sonra onlara hiçbir şey lâzım gelmez. Dördüncüsü: Başı Zilhiccenin onu, sonu da rebiülevvelin onudur. Çünkü hac o sene o günde idi, sonra ikinci senede zilhiccenin onunda oldu. Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem de onda haccetti ve: Tarih doğruldu, buyurdu. 3 3 - Buhârî, Tefsirü suretit Tevbe, bab, 8; Bed'ülhalk, bab, 2; Mağazi, bab, 77; Adahi, bab, 5; Tevhid, bab, 24; Müslim, Kasame, hadis no, 29; Ebû Dâvud, Menasik, bab 67; Ahmed, Müsned, 5/37, 73, Hadis Ebû Bekre'den rivayet edilmiştir. "Bilin ki, siz, Allah’ı aciz bırakamazsınız": Yani size bu dört aylık süre verilse de Allah’ın elinden kaçamazsınız, demektir. "Şüphesiz Allah kâfirleri perişan edecektir (ve ennallahe muhzul kâfirin)": Zeccâc, en iyisi, hemzenin fethi ile: î’lemu enne okumaktır. Cümle başı olarak da kesr ile (inne) okumak da câizdir. Bu, Allah’ın kâfirlere karşı mü’minlere yardım edeceğine garantidir. 3Allah ve Resul’ünden hacc-ı ekber günü insanlara duyurudur: Şüphesiz Allah ve Resul’ü müşriklerden uzaktır. Eğer Tevbe ederseniz o, sizin için daha hayırlıdır. Eğer yüz çevirirseniz, bilin ki, siz Allah’ı aciz bırakamazsınız. Kâfirleri acıklı bir azapla müjdele. "Ve ezanün minallahi ve resulihi": Yani ilandır, namaz ezanı da bundandır.Dahhâk, Ebû’l - Mütevekkil,İkrime, Cahderi ve İbn Yamur, hemzenin kesri, zalm sükunu ve elifsiz olarak: "Ve iznün” okumuşlardır. "îlennasi": Linnasi, demektir. Haza ilamün leke ve ileyke, denir ki, bu sana bildiridir demektir (ilâ lâm manasına kullanılmıştır. Mütercim). Burada insanlar; mü’minleri ve müşrikleri de içine alır. Hacc-ı ekber (en büyük hac) tabirinde de üç görüş vardır: Birincisi: O, Arafe günüdür, bunu da Ömer b. Hattab, İbn Zübeyr, Ebû Cuhayfe, Tâvûs veAtâ’, demişlerdir. İkincisi: Kurban günüdür, bunu da Ebû Mûsa'l - Eş’ari, Muğire b. Şube, Abdullah b. Ebi Evfa, İbn Müseyyeb, İbn Cübeyr,İkrime, Şa’bî,Nehaî, Zührî,İbn Zeyd, Süddi ve diğerleri demişlerdir. Hazret-i Aliile İbn Abbâs’tan da iki görüşün benzeri rivayet edilmiştir. Üçüncüsü: O, bütün hac günleridir, ondan gün diye tekil olarak ifade edilmiştir. Bunu daSüfyan Sevri, demiştir. Süfyanşöyle de demiştir: Buas günü, Cemel günü ve Sıffin günü denir ki, o günler, demektir. Zira o savaşlardan her biri günlerce devam etmiştir. Mücâhid’ten de üç görüşün benzeri rivayet edilmiştir. Ona hacc-ı ekber denilmesinde üç görüş vardır: Birincisi: Ona bu isim verilmiştir, çünkü o Müslümanların ve müşriklerin birlikte haccettikleri bir seneye rastlamıştır. Ona Yahudi ve Hıristiyanların bayramları da denk gelmişti. İkincisi: Hacc-ı ekber esas hactır, hacc-ı asgar da umredir. Bunu da Atâ’ ile Şa’bî, demişlerdir. Üçüncüsü: Hacc-ı ekber kıran hacadır, hacc-ı asgar ise ifrat hacadır, bunuMücâhid, demiştir. "Ennellahe beriün": Hasen,Mücâhid ve İbn Yamur, hemzenin kesriile: "İnnallahe” okumuşlardır (Allah uzaktır, demektir). "Minel müşrikin": Yani min ahdil müşrikin (onlarla yapılan antlaşmadan) demektir ki, muzaf hazfedilmiştir. "Ve resuluh": Mübteda olarak merfudur, haberi de gizlidir, mana da: Ve resuluhu eydan beriün (Resul’ü de ondan uzaktır) demektir. Ebû Rezin, Ebû Miclez, Ebû Recâ’, Mücâhid, İbn Yamur ve Zeyd de Ya’kûb ’tan rivayet ederek nasb ile: Veresulehu okumuşlardır. Allahü teâlâ sonra müşriklere hitaba dönerek: "Eğer Tevbe ederseniz": Yani şirkten dönerseniz, “eğer yüz çevirirseniz": Yani imandan, dedi. 4Ancak anlaştığınız, sonra da size karşı hiçbir şeyi eksik bırakmayan ve size karşı hiçbir kimseye yardım etmeyen müşrikler müstesna. Onlara antlaşmalarını sürelerine kadar tamamla. Şüphesiz Allah müttakileri sever. "Ancak antlaştığınız müşrikler müstesna": Ebû Salih, İbn Abbâs’tanşöyle dediğini rivayet etmiştir: Hazret-iAli, Beraet suresini okuyunca, Damra oğulları, biz de onlar gibiyiz, dediler. O da: Hayır, çünkü Allahü teâlâ sizi istisna etti, dedi, sonra da bu âyeti okudu. Mücâhid deşöyle demiştir: Onlar Resûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir süreye kadar antlaşma yapanlardır; onlara karşı bunu yerine getirmekle emrolundu. Zeccâcşöyle demiştir: Kelâmın manası şudur: Antlaşmalarını bozan taraflara duyurudur, ancak sizinle antlaşıp da antlaşmalarını bozmayanlar hariçtir; onlar antlaşmalarını bozmadıkça duyuruya dahil değildirler. Kadı Ebû Ya’lâşöyle demiştir: Bu bapta sözün özü şudur: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile bütün müşrikler arasında genel bir antlaşma vardı, o da hiç kimsenin Beytullah’tan çevrilmemesi ve haram aylarda kimsenin korkutulmaması idi. Allah bunlara dört ay süre tanıdı. Yine onunla bazı kavimlerin arasında belli sürelere kadar antlaşma vardı, buna da riayet etmesi ve hiyanetlerinden korkulmadığı takdirde sürelerinin sonuna kadar onlara dokunmaması emrolundu. 5Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün, onları hapsedin ve bütün geçitlerini tutun. Eğer Tevbe eder, namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse, yollarını açın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. "Haram aylar çıkınca": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Onlar recep, zilkade, zilhicce ve muharrem aylarıdır. Bunu da çoğunluk, demiştir. İkincisi: Onlar seyahatin serbest edildiği dört aylardır, bunu da Hasen ile diğerleri demişlerdir. Buna göre bunlara haram denilmesi, müşriklerin kanlarının onlarda haram edilmesinden dolayıdır. "Müşrikleri öldürün": Yani antlaşmaları olmayanları, demektir. "Nerede bulursanız": İbn Abbâsşöyle demiştir: Serbest bölgede, haremde ve haram aylarda. "Ve huzuhum (onları yakalayın)": Yani esir edin. Ahîz tutsak, demektir. "Vahsuruhum": Onları hapsedin, demektir. Hasr, hapis manasınadır. İbn Abbâs: Eğer müdafaaya çekilirlerse onları muhasara edin, demiştir. "Vakudu lehum külle marsad (onların bütün geçitlerini tutun)": Ahfeş: Alâ külli marsad, demiştir. “alâ” edatı atılmış ve fiil de amel ettirilmiştir. Şair deşöyle demiştir: Biz çiğ eti pahalıya alır, Tencerelerde piştiği zaman ucuza veririz. Mana: Nuğali billahmi, demektir; “alâ” atıldığı gibi be de hazfedilmiştir. Zeccâc daşöyle demiştir: "Külle marsad": Zehebtü mezheben (gidecek yere gittim) sözündeki gibi zarftır. Burada half (arka) ve kuddam (ön) zarflarında olduğundan başka yapacağın bir şey yoktur. "Eğer Tevbe ederlerse": Yani şirklerinden, demektir. "Namazı dosdoğru kılar ve zekâtı verirlerse": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Bunu itiraf ederlerse, demektir. İkincisi: Bunu bilfiil yaparlarsa, demektir. Nasih ve mensuh Âlimleri bu âyette üç görüş beyan ederek ihtilaf etmişlerdir: Birincisi: Esirlerin hükmü öldürülmelerinin vacip olması idi, sonra: "Ya iyilik edersiniz ya da fidye alırsınız” (Muhammed: 4) âyetiyle neshedildi. Bunu daHasen ile diğerleri demiştir. İkincisi: Tam aksine idi, esirlerde hüküm hapsedilerek öldürülmeleri câiz değildi; ya serbest bırakılacaklar yahutta fidyeleri alınacaktı, sonra bu da: Müşrikleri öldürün âyetiyle neshedildi. Bunu da Mücâhidile Katâde demişlerdir. Üçüncüsü: İki âyet de muhkemdir, esir devlet başkanının eline düşünce o serbesttir; isterse onu azat eder, isterse fidye karşılığında salıverir, isterse de onu hapsederek öldürür. Bunların hangisinde yarar görürse onu yapar. Bu da Cabir b. Zeyd’in görüşüdür. Fukahanın çoğunluğu bunun üzerinedir. İmamAhmed’in görüşü de budur. 6Eğer müşriklerden biri senden aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah’ın kelâmım dinlesin. Sonra da onu güven duyacağı yere ulaştır. Çünkü onlar bilmeyen bir kavimdir. "Eğer müşriklerden biri senden aman dilerse": Müfessirler şöyle demişlerdir: Sana öldürülmelerini emrettiğim müşriklerden biri, Kur’ân’ı dinlemek ve hakkındaki emir ve yasaklara bakmak için senden aman dilerse, ona aman ver, sonra da onu güven duyacağı yere ulaştır. "Çünkü onlar bilmeyen bir kavimdir": Bunda da iki görüş vardır: Birincisi: Mana şöyledir: Sana öğretilmelerini ve korunmalarını emrettiğim bu şey, onların ilimden anlamamaları nedeniyledir. İkincisi: îman etmek istemediği zaman güven duyacağı yere götürmeni emrettiğim şey, onların Allah'ın hitabını bilmemelerindendir. |