Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

169

 

007 - A'RÂF SÛRESİ

 

CÜZ :

9

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

156

Bize hem bu dünyada hem de ahirette iyilik yaz. Biz, sadece sana yöneldik." Allah şöyle dedi: "Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır. Rahmetimi, Allah'tan korkanlara, zekâtını veren ve âyetlerimize iman eden kimselere yazacağım."

Yine Mûsa, "Rabbim, sen bizlere, dünyada iken salih ameller işlemeyi, âhirette de günahlan bağışlanan kimseler olmayı yaz Şüphesiz ki bizler, sana yöneldik ve tevbe ettik." diye dua etmiş Allah da "Senin kavmine isabet ettirdiğim bu sarsıntı benim azabımdır. Bu azabımı, yaratıklarımdan dilediğime yaparım. Rahmetim ise dünyada iken her şeyi kuşatmış iken âhirette onu, bana ortak koşmak ve isyan etmekten kaçınanlara, mallarının zekâtını vererek ve vücutlarıyla salih amel işleyerek kendilerini arındıranlara, âyet ve delillerimize iman edenlere mahsus kılacağım." diyece cevap vermiştir.

Âyet-i kerime'de, Hazret-i Mûsa'nın "Biz sadece sana yöneldik" dediği zikredilmektedir. Burada ifade edilen "Yönelme"den maksat, Abdullah b. Abbas, Said b. Cübeyr, İbrahim et-Teymi, Katade, Mücahid, Ebul Aliye ve Dehhaka göre "Sana tevbe ettik." demektir. Hazret-i Ali (radıyallahü anh) demiştir ki: . "Yahudilere "Yahudi" adının verilmesinin sebebi, onların, "Biz ancak sana yölendik." demeleridir.

Âyet-i kerime'de "Rahmetin her şeyi kuşatmıştır." buyurulmaktadır.

Müfessirler, rahmetin, her şeyi kuşatmasının ne demek olduğu hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.

a- Abdullah b. Abbas, Ebubekr el-Hezlî, İbn-i Cüreyc ve Katadeye göre, her ne kadar âyette, Allah'ın rahmetinin her şeyi kuşattığı zikredilmiş ise de bundan sonra gelen âyette de belirtildiği gibi aslında, Allah'ın rahmetinin, Hz Muhammed'in ümmetini kuşattığı beyan edilmek istenmiştir. Bu hususta:

Ebubekir el-Hezlî ve İbn-i Cüreyc bu âyetin izahında şunları söylemişlerdir: "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır." âyet-i kerimesi inince İblis: "Ben de o şeylerden biriyim." demiştir. Bunun üzerine Allahü teâlâ, îblis'in bundan faydalanamayacağını beyan ederek: "Ben o rahmetimi, benden korkan, zekâtlarını veren ve âyetlerimize iman edenlere tahsis edeceğim." âyetini göndermiş bu defa da Yahudiler: "Biz de Allah'tan korkuyor, zekâtımızı veriyor ve rabbimizin âyetlerine iman ediyoruz." demişler. Bunun üzerine Allahü teâlâ, Yahudilerin de bundan nasibi olmadığını beyan ederek: "Rahmetime layık olan o kişiler, ümmi (okur-yazarlığı olmayan) Peygambere tabi olanlardır." âyet-i Celilesini göndermiş ve rahmetinin, Muhammed ümmetine tahsis edildiğini beyan etmiştir.

b- Hasan-ı Basrî ve Katade'ye göre: "Bunun mânâsı "Rahmetim, dünyada Mü’min, kâfir, günahkâr veya salih olan herkesi kaplamıştır. Fakat âhirette onu özellikle benden korkan zekâtını veren, âyetlerime iman eden ve Muhammede isyan etmeyen kullanma tahsis edeceğim." demektir.

c- İbn-i Zeyd ise demiştir ki: "Bu âyetin mânâsı: "Azabıma dilediğimi uğratırım." Fakat rahmetimden kaynaklanan tevbeyi kabul etme kapısı herkese açıktır." demektir. Yeni buradaki "Rahmeften maksat, tevbedir.

157

Onlar, yanlarındaki Tevratta ve İncilde yazılı buldukları, okuyup yazması olmayan Allah'ın elçisi Peygambere tâbi olurlar. O Peygamber ki onlara iyiliği emreder. Temiz şeyleri onlar için helal, murdar şeyleri de haram kılar. Onların üzerindeki ağır yükleri ve kendilerini bağlayan bağları kaldırır. O Resule iman edenler, ona saygı gösterenler ve kendisine indirilen nur'a tabi olanlar, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

Rahmetimi kendilerine tahsis ettiğim o insanlar, yanlarındaki Tevratta ve İncil'de sıfatlarını yazılı olarak buldukları, okuyup yazması olmayan, Allah'ın elçisi Muhammed'e tâbi olanlardır. Peygamber onlara, Allah'a iman edip ona itaat etmeyi emreder. Allah'a ortak koşmayı ve ona karşı günah işlemeyi yasaklar. Temiz ve helâl şeyleri Kendilerine helal kslar. Domyz eti ve içki gibi şeyleri onlara haram kılar. Onlardan, ağır hükümlerle amel etme yükünü kaldırır. Ganimet mallarının ve hayvanları iç yağlarının haram olması gibi, kendilerini bağlayan bağları kaldırır. Bu Peygambere iman edenler, ona saygı gösterenler ve Alalh düşmanlarına karşs cihad ederek ona ve getirdiği dine yardım edenler ve Allah'ın ona indirdiği bir nur olan Kur'an'ın hükümlerine tâbi olanlar, işte kurtuluşa erenler onlardır.

Abdullah b. Abbas, bu âyette zikredilen insanların, Muhammed ümmeti olduklarını söylemiştir.

Resûlüllah'ın, tevratta zikredilen sıfatları şöyle anlatılmaktadır: Atâ b. Yesar diyor ki:

"Abdullah b. Amr b. Ass ile karşılaştım. Ona: "Resûlüllah'ın, Tevratta zikredilen sıfatlarını bana bildir." dedim. Abdullah: "Peki bildireyim. Allah'a yemin olsun ki Resûlüllah, Tevratta, Kuran-ı Kerim'de zikredilen sıfatlarının bir kısmıla tavsif edilmektedir." dedi. Ve Peygamberin, Tevratta geçen sıfatını şöyle anlattı: Ey peygamber, "Biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı ve okuma yazma bilmeyenleri himaye eden olarak gönderdik. Sen benim kulumsun ve Peygamberimsin. Ben seni "Mütevvekil" diye adlandırdım. Sen, sert katı kalbli biri değilsin. Çarşıda pazarda bağırıp çağıran da değilsin. Sen, kötülüğü kötülükle gideren değilsin, fakat sen, affeden ve bağışlayansın." Allah onunla, eğrilen dini doğrultup, insanlar, "Lailahe İllallah" demedikçe ve bu sözle kör gözleri sağır kulakları ve perdeli kalbleri açmadıkça onun ruhımu almayacaktır. Buhari, k. el-Bü'yu; bab: 50. Tefsir el-Kur'ân, Sûre 48, bab: 3 / Ahmed b. Hanbel Müsned C: 2, s: 174.

Âyet-i kerime’de, "O Pegamber, onların üzerlerinldeki ağır yükleri kaldırır" buyurulmaktadır. Burada zikredilen "Ağır yük"ten neyin kastedildiği hususunda iki görüş zikredilmiştir.

Abdullah b. Abbas, Hasan-ı Basri, Mücahid ve Süddiye göre burada zikredilen "Ağır yük" Allahü teâlâ'nın İsrailoğullarından, Tevratla amel edeceklerine dair aldığı ahd ve yeminlerdir. Hazret-i Muhammed gelince İsrailoğullarının ona iman ederek bu ahitlerinden kurtulmuş olmaları söz konusudur. Bu sebeple sırtlarındaki ağır yükleri kalkmış olur.

Katade, Said b. Cübeyr, Mücahid ve İbn-i Zeyde göre ise âyette zikredilen "Ağır Yük"ten maksat Allahü teâlâ'nın, İsrailoğullarına koyduğu, ganimetlerin haram olması, idrarın isabet ettiği elbisenin ancak kesilerek temizlenmesi gibi ağır hükümlerdir. İslam dini geldikten sonra Allahü teâlâ bu ağır hükümleri kaldirmıştır. Bu itibarla Resûlüllah'a iman eden Yahudilerden bu gibi yükler kaldırılmış olur.

Taberi, burada zikredilen "Ağır Yükler"den maksadın Tevratla amel edeceklerine dair Allah'a verdikleri söz olduğunu söylemiş, Resûlüllah geldikten sonra Kurân-ı Kerim'in, Tevrat'ı neshetmesi üzerine artık Yahudilerin, bu sözlerine bağlı kalma yükümlülükleri kalkmıştır.

158

Ey Rasûlüm, de ki: "Ey insanlar, şüphesiz ki ben, göklerin ve yerin hükümranı, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hayat veren ve öldüren Allah'ın, hepinize gönerdiği bir elçiyim. O halde Allah'a iman edin. Allah'a ve sözlerine iman eden, okuyup yazması olmayan, Allah'ın elçisi Peygambere de . Ona uyun ki doğru yola eresiniz.

Ey Rasûlüm, insanlara de ki: "Ben, benden önceki Peygamberler gibi insanların sadece bir kısmına değil sizin hepinize gönderilen bir Peygamberim. Beni gönderen, göklerin ve yerin ve her ikisinde bulunan şeylerin hükümranlığını elinde bulunduran, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, varlıklara hayat veren ve öldüren Allah'tır. O halde Allah'ın birliğini ve okur zayar olmayan Peygamberinin elçiliğini tasdik edin. O Peygamber de Allah'a iman eder ve onun âyetlerini tasdik eder. Sizler o Peygamber'in yolunu tutun ki hidâyete enniş olsanız.

159

Mûsa'nın kavmi arasında, hak ile doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti sağlaya bir topuluk ta vardı.

Allahü teâlâ, İsrailoğull arının kıssası arasında, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'e bütün insanlara Peygamber olarak gönderildiğini ilan etmesini emrettikten sonra, tekrar, İsrailoğullarının durumuna işaretle buyuruyor ki:

Mûsa'nın kavmi arasında insanları doğru yola davet eden ve adaletten ayrılmayan bir gurup ta vardı.

Bu âyette zikredilen ve İsrailoğullarından bir topluluk oldukları beyan edilen insanların kimler oldukları hususunda farklı görüşler zikredilmiştir.

Süddi bunlar hakkında şöyle demiştir. "Bu kavim, sizinle onlar arasında bal'dan bir nehir bulunan bir kavimdir." Başka bir Rivâyette "Kum"dan bir nehir." şeklindedir.

İbn-i Cüreyc ise bunların hakkında şunları söylemiştir: "On iki toruna ayrılan İsrailoğulları Peygamberlerini öldürüp inkâra düşünce, içlerinden, bir toruna mensup olanlar, bunların yaptıklarından uzak kalmışlar onlara rıza göstermemişler ve Allah'tan, kendilerini bunlardan, ayırmasını istemişlerdir. Bunun üzerine Allah onlara, yerin altından bir tünel açmış, onlar oradan yürüyüp, çin topraklarının arkasında bir yere çıkmışlardır. Onlar orada, bizim kıblemize yönelip müslüman olarak yaşamaktadırlar.

Abdullah b. Abbas, şu âyet-i kerimeenin onlara işaret ettiğini söylemiştir. "Bundan sonra İsrailoğullarına şöyle dedik: "Buraya siz yerleşin. Âhiret vaadi (İsa) gelince sizleri bir araya toplarız.

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 922  H : 310)

 

TABERİ TEFSÎR-İ - (TÜRKÇE)

 

-

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç