Bize hem bu dünyada hem de ahirette iyilik yaz. Biz,
sadece sana yöneldik." Allah şöyle dedi: "Azabıma dilediğimi uğratırım. Rahmetim
ise herşeyi kuşatmıştır. Rahmetimi, Allah'tan korkanlara, zekâtını veren ve
âyetlerimize iman eden kimselere yazacağım."
Yine Mûsa, "Rabbim, sen bizlere, dünyada iken
salih ameller işlemeyi, âhirette de günahlan bağışlanan kimseler olmayı yaz
Şüphesiz ki bizler, sana yöneldik ve tevbe ettik." diye dua etmiş Allah da
"Senin kavmine isabet ettirdiğim bu sarsıntı benim azabımdır. Bu azabımı,
yaratıklarımdan dilediğime yaparım. Rahmetim ise dünyada iken her şeyi kuşatmış
iken âhirette onu, bana ortak koşmak ve isyan etmekten kaçınanlara, mallarının
zekâtını vererek ve vücutlarıyla salih amel işleyerek kendilerini arındıranlara,
âyet ve delillerimize iman edenlere mahsus kılacağım." diyece cevap vermiştir.
Âyet-i kerime'de, Hazret-i
Mûsa'nın "Biz sadece sana yöneldik" dediği
zikredilmektedir. Burada ifade edilen "Yönelme"den maksat,
Abdullah b. Abbas,
Said b. Cübeyr, İbrahim et-Teymi,
Katade, Mücahid,
Ebul Aliye ve Dehhaka göre "Sana tevbe
ettik." demektir. Hazret-i Ali (radıyallahü
anh) demiştir ki: . "Yahudilere "Yahudi" adının verilmesinin sebebi,
onların, "Biz ancak sana yölendik." demeleridir.
Âyet-i kerime'de "Rahmetin her şeyi
kuşatmıştır." buyurulmaktadır.
Müfessirler, rahmetin, her şeyi
kuşatmasının ne demek olduğu hususunda çeşitli görüşler zikretmişlerdir.
a- Abdullah b. Abbas, Ebubekr
el-Hezlî, İbn-i Cüreyc ve
Katadeye göre, her ne kadar âyette, Allah'ın
rahmetinin her şeyi kuşattığı zikredilmiş ise de bundan sonra gelen âyette de
belirtildiği gibi aslında, Allah'ın rahmetinin, Hz
Muhammed'in ümmetini kuşattığı beyan
edilmek istenmiştir. Bu hususta:
Ebubekir el-Hezlî ve İbn-i Cüreyc bu âyetin
izahında şunları söylemişlerdir: "Rahmetim her şeyi kuşatmıştır." âyet-i
kerimesi inince İblis: "Ben de o şeylerden biriyim." demiştir. Bunun üzerine
Allahü teâlâ, îblis'in bundan
faydalanamayacağını beyan ederek: "Ben o rahmetimi, benden korkan, zekâtlarını
veren ve âyetlerimize iman edenlere tahsis edeceğim." âyetini göndermiş bu defa
da Yahudiler: "Biz de Allah'tan korkuyor, zekâtımızı veriyor ve rabbimizin
âyetlerine iman ediyoruz." demişler. Bunun üzerine
Allahü teâlâ, Yahudilerin de bundan nasibi olmadığını beyan ederek:
"Rahmetime layık olan o kişiler, ümmi (okur-yazarlığı olmayan) Peygambere tabi
olanlardır." âyet-i Celilesini göndermiş ve rahmetinin,
Muhammed ümmetine tahsis edildiğini beyan
etmiştir.
b- Hasan-ı Basrî ve
Katade'ye göre: "Bunun mânâsı "Rahmetim,
dünyada Mü’min, kâfir, günahkâr veya salih olan herkesi kaplamıştır. Fakat
âhirette onu özellikle benden korkan zekâtını veren, âyetlerime iman eden ve
Muhammede isyan etmeyen kullanma tahsis
edeceğim." demektir.
c- İbn-i Zeyd ise demiştir ki: "Bu
âyetin mânâsı: "Azabıma dilediğimi uğratırım." Fakat rahmetimden kaynaklanan
tevbeyi kabul etme kapısı herkese açıktır." demektir. Yeni buradaki "Rahmeften
maksat, tevbedir.
Onlar, yanlarındaki Tevratta ve İncilde yazılı
buldukları, okuyup yazması olmayan Allah'ın elçisi Peygambere tâbi olurlar. O
Peygamber ki onlara iyiliği emreder. Temiz şeyleri onlar için helal, murdar
şeyleri de haram kılar. Onların üzerindeki ağır yükleri ve kendilerini bağlayan
bağları kaldırır. O Resule iman edenler, ona saygı gösterenler ve kendisine
indirilen nur'a tabi olanlar, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Rahmetimi kendilerine tahsis ettiğim o insanlar, yanlarındaki Tevratta ve
İncil'de sıfatlarını yazılı olarak buldukları, okuyup yazması olmayan, Allah'ın
elçisi Muhammed'e tâbi olanlardır.
Peygamber onlara, Allah'a iman edip ona itaat etmeyi emreder. Allah'a ortak
koşmayı ve ona karşı günah işlemeyi yasaklar. Temiz ve helâl şeyleri Kendilerine
helal kslar. Domyz eti ve içki gibi şeyleri onlara haram kılar. Onlardan, ağır
hükümlerle amel etme yükünü kaldırır. Ganimet mallarının ve hayvanları iç
yağlarının haram olması gibi, kendilerini bağlayan bağları kaldırır. Bu
Peygambere iman edenler, ona saygı gösterenler ve Alalh düşmanlarına karşs cihad
ederek ona ve getirdiği dine yardım edenler ve Allah'ın ona indirdiği bir nur
olan Kur'an'ın hükümlerine tâbi olanlar, işte kurtuluşa erenler onlardır.
Abdullah b. Abbas, bu âyette zikredilen
insanların, Muhammed ümmeti
olduklarını söylemiştir.
Resûlüllah'ın, tevratta zikredilen
sıfatları şöyle anlatılmaktadır: Atâ b. Yesar diyor ki:
"Abdullah b. Amr b. Ass ile karşılaştım. Ona:
"Resûlüllah'ın, Tevratta zikredilen
sıfatlarını bana bildir." dedim. Abdullah: "Peki bildireyim. Allah'a yemin olsun
ki Resûlüllah, Tevratta, Kuran-ı
Kerim'de zikredilen sıfatlarının bir kısmıla tavsif edilmektedir." dedi. Ve
Peygamberin, Tevratta geçen sıfatını şöyle anlattı: Ey peygamber, "Biz seni bir
şahit, bir müjdeleyici, bir uyarıcı ve okuma yazma bilmeyenleri himaye eden
olarak gönderdik. Sen benim kulumsun ve Peygamberimsin. Ben seni "Mütevvekil"
diye adlandırdım. Sen, sert katı kalbli biri değilsin. Çarşıda pazarda bağırıp
çağıran da değilsin. Sen, kötülüğü kötülükle gideren değilsin, fakat sen,
affeden ve bağışlayansın." Allah onunla, eğrilen dini doğrultup, insanlar,
"Lailahe İllallah" demedikçe ve bu sözle kör gözleri sağır kulakları ve perdeli
kalbleri açmadıkça onun ruhımu almayacaktır. Buhari,
k. el-Bü'yu; bab: 50. Tefsir el-Kur'ân, Sûre 48, bab: 3 /
Ahmed b. Hanbel
Müsned C: 2, s: 174.
Âyet-i kerime’de,
"O Pegamber, onların üzerlerinldeki ağır yükleri kaldırır" buyurulmaktadır.
Burada zikredilen "Ağır yük"ten neyin kastedildiği hususunda iki görüş
zikredilmiştir.
Abdullah b. Abbas,
Hasan-ı Basri,
Mücahid ve Süddiye göre burada
zikredilen "Ağır yük" Allahü teâlâ'nın
İsrailoğullarından, Tevratla amel edeceklerine dair aldığı ahd ve yeminlerdir.
Hazret-i Muhammed gelince
İsrailoğullarının ona iman ederek bu ahitlerinden kurtulmuş olmaları söz
konusudur. Bu sebeple sırtlarındaki ağır yükleri kalkmış olur.
Katade, Said b.
Cübeyr, Mücahid ve
İbn-i Zeyde göre ise âyette zikredilen "Ağır
Yük"ten maksat Allahü teâlâ'nın,
İsrailoğullarına koyduğu, ganimetlerin haram olması, idrarın isabet ettiği
elbisenin ancak kesilerek temizlenmesi gibi ağır hükümlerdir. İslam dini
geldikten sonra Allahü teâlâ bu ağır
hükümleri kaldirmıştır. Bu itibarla Resûlüllah'a
iman eden Yahudilerden bu gibi yükler kaldırılmış olur.
Taberi, burada zikredilen "Ağır
Yükler"den maksadın Tevratla amel edeceklerine dair Allah'a verdikleri söz
olduğunu söylemiş, Resûlüllah
geldikten sonra Kurân-ı Kerim'in, Tevrat'ı neshetmesi üzerine artık Yahudilerin,
bu sözlerine bağlı kalma yükümlülükleri kalkmıştır.
Ey Rasûlüm, de ki: "Ey insanlar, şüphesiz ki ben,
göklerin ve yerin hükümranı, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, hayat
veren ve öldüren Allah'ın, hepinize gönerdiği bir elçiyim. O halde Allah'a iman
edin. Allah'a ve sözlerine iman eden, okuyup yazması olmayan, Allah'ın elçisi
Peygambere de . Ona uyun ki doğru yola eresiniz.
Ey Rasûlüm, insanlara de ki: "Ben, benden önceki Peygamberler gibi insanların
sadece bir kısmına değil sizin hepinize gönderilen bir Peygamberim. Beni
gönderen, göklerin ve yerin ve her ikisinde bulunan şeylerin hükümranlığını
elinde bulunduran, kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan, varlıklara hayat
veren ve öldüren Allah'tır. O halde Allah'ın birliğini ve okur zayar olmayan
Peygamberinin elçiliğini tasdik edin. O Peygamber de Allah'a iman eder ve onun
âyetlerini tasdik eder. Sizler o Peygamber'in yolunu tutun ki hidâyete enniş
olsanız.
Mûsa'nın kavmi
arasında, hak ile doğru yolu gösteren ve hak ile adaleti sağlaya bir topuluk ta
vardı.
Allahü teâlâ, İsrailoğull arının kıssası
arasında, Resûlüllah
(sallallahü aleyhi ve sellem)'e bütün insanlara
Peygamber olarak gönderildiğini ilan etmesini emrettikten sonra, tekrar,
İsrailoğullarının durumuna işaretle buyuruyor ki:
Mûsa'nın kavmi arasında insanları doğru yola
davet eden ve adaletten ayrılmayan bir gurup ta vardı.
Bu âyette zikredilen ve İsrailoğullarından bir topluluk oldukları beyan edilen
insanların kimler oldukları hususunda farklı görüşler zikredilmiştir.
Süddi bunlar hakkında şöyle demiştir. "Bu
kavim, sizinle onlar arasında bal'dan bir nehir bulunan bir kavimdir." Başka bir
Rivâyette "Kum"dan bir nehir." şeklindedir.
İbn-i Cüreyc ise bunların hakkında şunları
söylemiştir: "On iki toruna ayrılan İsrailoğulları Peygamberlerini öldürüp
inkâra düşünce, içlerinden, bir toruna mensup olanlar, bunların yaptıklarından
uzak kalmışlar onlara rıza göstermemişler ve Allah'tan, kendilerini bunlardan,
ayırmasını istemişlerdir. Bunun üzerine Allah onlara, yerin altından bir tünel
açmış, onlar oradan yürüyüp, çin topraklarının arkasında bir yere çıkmışlardır.
Onlar orada, bizim kıblemize yönelip müslüman olarak yaşamaktadırlar.
Abdullah b. Abbas, şu
âyet-i kerimeenin onlara işaret ettiğini
söylemiştir. "Bundan sonra İsrailoğullarına şöyle dedik: "Buraya siz yerleşin.
Âhiret vaadi (İsa) gelince sizleri bir araya toplarız.
|