Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Yeni Pencere

Geri

 

SAYFA :

144

 

006 - EN'ÂM SÛRESİ

 

CÜZ :

8

 

İleri

Sayfayı Yeni Pencerede Aç

 

 

 

 

 

 

 

 

 

132

Herkesin yaptıkları şeylerden dolayı dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından gâfil değildir.

"Herkesin”mükelleflerin"dereceleri vardır” mertebeleri vardır"yaptıkları şeylerden dolayı” amellerindenyahut karşılığından veyahut onun için demektir.

"Rabbin onların yaptıklarından gâfil değildir” ona hiçbir amelyahut sevap veya azaptan hak edilecek bir miktar ona gizli kalmaz demektir.

133

Rabbin zengindir, rahmet sâhibidir. Eğer dilerse sizi götürür ve ardınızdan sizi başka bir kavmin neslinden meydana getirdiği gibi dilediklerini getirir.

"Rabbin zengindir” kullara ve ibâdetlerine ihtiyacı yoktur "rahmet sâhibidir” onlara acır; teklifi onları kemala erdirmek için yapar ve isyanlarına karşı onlara süre tanır. Bunda şuna dikkat çekmiştir ki, yukarıda geçen peygamber gönderme, kendi menfaati için değildir; bilâkis kullara merhamet ettiği içindir ve az sonra gelecek olana zemin hazırlamak içindir, o da "dilerse sizi götürür” kavlidir yani size ihtiyacı yoktur, ey asiler, isterse sizi götürür "ve ardınızdan dilediğini yerinize getirir” istediği halktan.

"Nitekim sizi de başka kavimlerin neslinden meydana getirmiştir".Yani çağ çağ demektir, ancak acıdığı için sizi yerinizde bırakmıştır.

134

Gerçekten size va'dedilen mutlaka gelecektir ve siz (bizi) engelleyemezsiniz.

"Gerçekten size va'dolunan” yeniden dirilme ve çeşitli hâlleri "mutlaka gelecektir” her hâl-u kârda gelecektir "ve siz engelleyemezsiniz”sizden bunu isteyeni.

135

De ki: Ey kavmim, elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de yapıyorum. İleride hidâyet yurdunun iyi sonucu kimin olacağını bileceksiniz. Muhakkak zâlimler iflâh olmazlar.

 (De ki: Ey kavmim, elinizden geleni yapın) imkân ve gücünüzü kullanın. Meküne mekaneten denir ki, imkanı en son sınırına varmak demektir ya da üzerinde bulunduğunuz istikamet ve hâl üzerinden amel edin demektir. Bu da mekân ve mekânet kavlinden gelir, makam ve makamet gibi. Ebû Bekir,Âsım rivâyetinde Kur'ân'ın her yerinde cemi sigasıyla "mekanatiküm” okumuştur ki, bu da tehdit emridir. Mana da: Küfür ve düşmanlığınızda devam edin şeklindedir.

"Şüphesiz ben de yapıyorum” durumuma sabrediyor ve İslâm'da sebat ediyorum. Emir sigasıyla yapılan tehdit daha etkilidir, sanki tehdit eden ona kararlılıkla azâp etmek istiyor; emirle de onu vardırmak istediği şeye sürüklüyor. Bu aynı zamanda şunu da tescil etmektedir ki, tehdit eden kötülükten başka bir şey yapamaz, sanki bu onun karakterinde vardır. (İleride âhiret yurdunun iyi sonucunun kimin olacağım bileceksiniz). Eğer "men” istifhamiye kılınırsa mana şöyle olur: Allahü teâlâ'nın bu yurdu onun için yarattığı güzel sonuç hangimizin olacaktır? O zaman men mahallen Merfû' olur, alime fiili de amel etmez. Eğer men haberiye kılımrsa "talemun” ile mensûb olur yani yurdun sonucu kimin olacakmış ileride bilirsiniz demektir. Bunda korkutmakla beraber sözde ve güzel terbiyede insaflı davranıldığına işâret ve uyarıcının kendine güvenine vurgu vardır.Hamze ile Kisâî ye ile (yalemun) okumuşlardır. Çünkü akibet lâfzının müennesliği hakiki değildir.

"Muhakkak zâlimler iflâh olmazlar” kâfirler denilecek yerde zâlimler denilmesi, bunun daha genel ve daha faydalı olmasındandır.

136

Allah'a yarattığı ekinden ve davarlardan bir pay ayırdılar,

"bu, Allah'ın, şu da ortaklarımızın” dediler. Ortaklarının olan Allah'a ulaşmaz da Allah'ın olan ortaklarına ulaşır. Ne kötü hüküm veriyorlar!

 (Allah için yaptılar, ayırdılar)yani Arap müşrikleri demektir,

"yarattığı ekinden ve hayvanlardan bir pay ayırdılar, kendi iddialarınca,

"bu, Allah'ın, şu da ortaklarımızın” dediler. Ortaklarının olan Allah'a ulaşmaz da Allah'ın olan ortaklarına ulaşır".

Rivâyete göre onlar ekinden ve davardan Allah'a bazı şeyler ayırır ve onu misafirlere ve yoksullara harcarlardı. Bunlardan bazı şeyleri de ilâhlarına ayırırlardı. Onu da onlara hizmet edenlere harcarlar ve onların yanında kurban keserlerdi. Sonra eğer Allah'a ayırdıklarım daha gelişmiş ve artmış görürlerse, onu ilâhlarmınki ile değiştirirlerdi. Eğer ilâhlarmkinin daha gelişmiş olduğunu görürlerse, ilâhlarını sevdikleri için onu öyle bırakırlardı.

"Mîmma zeree”ifadesinde onların aşırı cahilliklerine vurgu vardır. Çünkü onlar hâlika halk ettiği ve hiçbir şeye gücü yetmeyen cansızları şirk koştular. Sonra da artanı ona(cansıza) vermekle onu Allah'a tercih ederlerdi.

"Bizamihim”ifadesinde onların bunu kendiliklerinden uydurduklarına ve bunu Allah'ın emretmediğine vurgu vardır. Kisâî iki yerde de zam ile(zu'mihim) okumuştur ki, bu da lügattir, yine vidd gibi kesr ile (zi'mihim) de okunmuştur.

"Ne kötü hüküm veriyorlar!” yani bu hükümleri ne kötüdür, demektir.

137

Böylece birçok müşriklere ortakları onları helâk etmek ve onlara dinlerini karıştırmak için evlatlarını öldürmeyi süsledi. Eğer Allah dileseydi onu yapmazlardı. Sen de onları uydurdukları o şeyle baş başa bırak.

"Ve Kezâlike”Allah'a yaklaşmak için yapılan şeylerin taksimi gibi "birçok müşriklere ortakları evlatlarını öldürmeyi süslü gösterdi". Diri diri gömmek ve onları ilâhlarına kurban etmekle.

"Şürekauhum”cinlerdenyahut mabet hizmetçilerinden demektir. Bu da zeyyene'nin fâ'ilidir.İbn Âmir meçhul kalıbı ile züyyine okumuştur ki, süslü gösterilen şey çocukları öldürmedir. Evlade'yi de nasb ile ve şürekae'yi de katli ona muzâf kılarak ve arasım mef'ûlu ile açarak nasb ile okumuştur ki, bu Arapça'da zayıftır, zarurat-ı şiiriye'den sayılır. Meselâ şöyle:

(Dişi deveye mızrağı dürttüm

Ebû Mezade adlı şahsa dürttüğüm gibi).

Meçhul kalıbı ve evladihim'in cerri ve züyyine'nin gösterdiği gizli fille şürekauhum'un ref'i ile de okunmuştur.

"Liyurduhum”onları vesveseyle helâk etmek için "ve dinlerini karıştırmak için” üzerinde bulundukları İsmâîl dinini yahut din edinmeleri gerekli olan şeyi karıştırmak için. Lâm talil içindir, eğer süsleme şeytandan olursa, akibet içindir, eğer mabet hizmetçilerinden olursa.

"Eğer Allah dileseydi onu yapmazlardı” yani müşrikler kendileri için süsletilen şeyleri yapmazlardı.

Yahut ortaklar süslemeyi yapmazlardı yahut da iki taraf bunların hiçbirini yapmazlardı.

"Onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak". İftiraları ile yahut uydurdukları yalanla demektir.

 

 

 

 

 

Ana Sayfa (Kur'an-ı Kerim) Aynı Pencere

Geri

 

(T :  M : 1286  H : 685)

 

BEYDÂVÎ TEFSÎRİ - (TÜRKÇE)

 

ŞÂFİÎ

 

İleri

Sayfayı Büyüterek Aynı Pencerede Aç