92
Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe siz birre eremezsiniz,
maamafih her ne infak eyleseniz şüphesiz Allah onu da bilir
Şu halde mücerred iman, kemali hayra nâil olmak için sebebi
kâfi değildir. İman ve ilimden sonra amel ve alel'husus sarf-ü
infak da gerektir. Hem bu infak ne kadar sevgili şeylerden olursa o kadar
kıymetdar olur. Allah infak edilen hoş veya na hoş her hangi bir şey'i bilir ve
ona göre ecrini verir. Fakat asıl iyiliğe: Hayri âlâya irmek sevilen şeylerden
infaka mütevakkıftır. Bu münasebetle surei Bakarede geçen birr-ü infak
âyetlerini tahattur etmeli ve ona göre ahkâmı islâmın icrasına hazırlanmalıdır.
BİRR; Sûrei Bakarade
(........)
âyetinde dahi beyan olunduğu üzere ihsan, hayri vasi', kemali hayr demektir.
«birr» ile «hayr» arasında şöyle bir fark
da göstermişlerdir: Birr, hayre vasıl olan ve kasdedilmiş bulunan nefi' hayr ise
velev sehven vaki olsun mutlaka nefi'dir. Birrin zıddı ukuk ve hayrin zıddı
şerdir. Maamafih birr hins mukabili de kullanılır. Burada birre nâiliyyet hayr-ü
ihsan sıfatiyle muttasaf olmak veya (........)
medlulü üzere ihsan ve sevabı İlahîye nâil olmak manâlarından her biriyle tefsir
edilmiştir ki, ikisi mütelâzimdirler. (........)
mucebince ahd-ü misakı İlâhîde temamiyle sabit kadem olub va'di İlahîye temamen
mazhar olmak: irmek manâsı her ikisini cami'dir. Binaenaleyh iman, mebdei din,
birr, gayei din demektir. Tevhıdi hak, vusuli hayr, işte din bu iki rüknün
hasılıdır. Ve bu suretle bu âyet, makablindeki mebahisi imanın bir neticesi,
mabadindeki mebahisi ahkâmın da bir mukaddimesi makamındadır.
Malûmdur ki, infak denilince en başda
havaici zaruriyye, bunun başında da me'kûlât vardır. Dini islâm ise bu babdaki
tazyıkatı refediyor (........) diyordu.
Yehudîler de ahkâmı islâmı inkâr için neshı inkârdan başlıyorlardı. Buna
istinaden islâmın hıll-ü hurmet mesailine ve
Resulullahın milleti İbrahim davetine karşı itiraz etmiş olmak için
«Beni İsraile haram olan şeyler, Nuh ve İbrahim zamanından beri haram idi»
diyorlar ve mescidi aksanın Kâbeden daha kadim ve şerefli olduğunu da iddia
ederek tahvili kıbleye dahi itiraz eyliyorlardı. Burada bir taraftan infak
münasebetiyle dini islâmın me'kûlât hususundaki vüs'ati müsaadesini te'yid,
diğer taraftan milleti İbrahim tesisatına temhid olmak üzere bunlara cevaben
buyuruluyor ki,
93
Tevrat indirilmeden evvel İsrailin nefsine
haram kıldığından başka yiyeceğin hepsi Beni İsraile halâl idi, de ki, haydi
Tevratı getirin de onu güzelce okuyun eğer sadıksanız
Tefsiri için bkz. Âyet:95
94
demek ondan sonra Allah namına o yalanı kim
uydurmuşsa artık onlar, o zalimlerdir
Tefsiri için bkz. Âyet:95
95
de ki, sadakallah, o halde hak perest bir
hanif olarak İbrahim milletine tabi' olun, o hiç bir zaman müşriklerden olmadı
Binaenaleyh nesih yoktur davası bir iftira
olduğu gibi Sûrei En'amda (........)
ayeti mucebince Beni İsrailin bunlardan mahrumiyyeti begıylerinin bir cezası
idi. Tevrattan evvel Hazret-i Ya'kubun kendine haram kıldığı, yani nefsini
men'eylediği şey istisna edilirse diğerleri haram değil idi. Tevrat, nes'hı
inkâr etmek şöyle dursun, bil'âkis mukaddama halâl olan ba'zı şeyleri Beni
İsraile tahrim etmekle nesih yapmış bulunuyordu. Hazret-i Ya'kub hakkında en
sahih rivayet şudur: müşarünileyh, Irkunnese' -Siyatık- hastalığına maruz olmuş
ve bundan şifayab olursa en sevdiği taamı yememeğe nezreylemiş idi. Bir rivayete
göre en sevdiği de deve eti ve südü imiş, bu nezri atıbbanın tavsıyesi veya
hastalığında bir gece pek ziyade muztarib olması sebebiyle veya sırf bir zühd-ü
taabbüd için yapmış olduğu da merviydir.
Kâ'be mes'elesine gelince: Şu muhakkaktır
ki, (........)
96
Doğrusu insanlar için vaz'olunan ilk
ma'bed, elbette Mekkedeki o çok mübarek ve bütün âlemîne hidayet olan Beyttir
Tefsiri için bkz. Âyet:97
97
onda açık âyetler var, İbrahimin makamı var
ve ona dehalet eden eman bulur, yoluna gücü yeten her kimsenin o beyti
haccetmesi de insanlar üzerine Allah’ın bir hakkıdır ve kim bu hakkı tanımazsa
her halde Allah’ın ihtiyacı yok, o bütün âlemînden ganîdir
Kâ'benin vaz'ı ehası, mescidi Aksanın vaz'ı
esasından mukaddemdir. Binaenaleyh bütün ehli kitabın tanıya geldikleri
ma'bedlerin hepsinden daha mukaddem, daha mübarek bir kıblei tevhiddir. Bu da
evvel-ü ahır neshın sübutunu ifade eder.
BEKKE, mekke demektir ve yahud mekke,
beldenin ismi, Bekke de mescidi haramın mevzııdır. Sûrei Bakarede haccın
tefsılâtı beyan olunmuş idi. Burada da (........)
nassıle haccın farzıyyeti kat'iyyesi müekked bir surette tesbit kılınmıştır.
İSTİTAA, aslında fi'lin tavaiyet-ü husulünü
taleb-ü irade etmektir. Bu ise kudrete mütevakkıf olduğundan bil'ahare kudret
ma'nasında mütearef olmuştur. Tam ma'nasile istitaa fi'le mukarin olan bilfiil
kudrettir. Fakat fi'le mütekaddim olan selâmeti âlât ve esbab ma'nasına da
ıtlakı çoktur ki, burada bu ma'nayadır. Hacce kudret ya beden veya mal veya her
ikisiledir. İmam malik yalnız kudreti bedeniyyeyi, İmamı
Şafiî kudreti maliyyeyi, İmamı Âzam
Ebuhanife Hazretleri de her ikisini nazarı itibara almıştır.
97
(........)
de küfürden murad zahiri vechile hacci inkâr ma'nasına olmak muhtemil bulunmakla
beraber ekser müfessirînin beyanına göre
kudreti varken hacci terk ma'nasınadır ki, bununla terki salât, terki zekât gibi
terki haccin dahi kâfirane bir isyan demek olduğu tağlizan gösterilmiştir.
Rivayet olunuyor ki, Şemmas İbn-i Kays
namında bir ihtiyar Yehudî varmış, küfrü ve müslimanlara karşı gayz-u kin ve
hasedi pek şiddetli imiş. Bir gün Evs ve Hazrec kabilelerinden bir takım Eshab-ı
kiram bir mecliste oturmuş konuşurlarken bu Yehudî yanlarından geçmiş, cahiliyye
devrinde aralarında şiddetli adavet ve husumet bulunan bu zevatın ba'delislâm
beyinlerindeki bu ülfeti, cem'iyyeti, salâh-ü mahabbeti görünce «vallahi bunlar
böyle toplandıkca bizim buralarda kararımız kalmaz» demiş ve beraberindeki bir
Yehudî delikanlısına «haydi şunların yanlarına otur yevmi Buası ve daha
evvellerini hatırlarına getir ve o zaman söyledikleri şiirlerden bazı parçalar
da okuyuver» diye tenbih etmişti. Yevmi Buas ise devri cahiliyyede yüz yirmi
sene kadar birbirleriyle adavet-ü husumet üzere yaşamış olan Evs ile Hazrecın
muharebe ettikleri ve Evsın Hazrece muzaffer olduğu son bir gün idi, delikanlı
dediğini yapmış ve derken bir münakaşa kapısı açılmış, tarafeyn, tefahura
başlamışlar, nihayet bir münazea olmuş, Evsten Evs İbn-i Kayzı, Hazrecden Hübar
İbn-i Sahr, sıçramışlar, birbirlerine söz atmışlar, birisi diğerine «isterseniz
bu gün yine öyle bir gün yaparız» demişler. Tarafeyn, hiddete gelmiş, haydi
yaptık, silâh silâh, haydi zahireye harre meydanına demişler, velhasıl Evs
kabilesi birbirleriyle, Hazrec de birbirleriyle birlemişler, o sırada keyfiyyet
Resulullaha vasıl olmuş, maiyyeti
seniyyelerinde muhacirînden bulunan Eshab-ı kiram ile beraber onların yanlarına
gelmiş «ey ma'şeri müslimîn!. Allahe Allah, ben aranızda bulunurken de cahiliyye
davası mı yapıyor sunuz? Cenâb-ı Allah
sizi islâma hidayet ettikten ve küfürden kurtarıb kerem-ü inayetiyle
cahiliyyenin kökünü kesdikten ve beyninizi te'lif ettikten sonra yine eski küfre
rücu' mu ediyor sunuz?» diye nasıhat edince hepsi düştükleri vartanın bir Şeytan
tuzağı olduğunu anlıyarak derhal ellerindeki silâhlarını bırakmışlar,
gözlerinden yaş dökerek birbirleriyle sarılmışlar, muaneka etmişler ve
Resulullaha itaat ederek beraberce
gitmişlerdi. Cenâb-ı Allah bu suretle
Şemmasın ateşi fitnesini söndürmüş, bu sebeble hem Ehli kitaba bir nasıhat, hem
de mü'minleri onlardan her hangi birine uymaktan nehiy zımnında hükmü âmmolan şu
âyetleri inzâl buyurmuştur:
98
De ki, ey Ehli kitab! niçin Allah’ın
âyetlerine küfrediyorsunuz? Allah yaptıklarınızı görüb duruyor
99
de ki, ey ehli kitab! niçin Allah’ın doğru
yolundan iman edenleri men'ediyorsunuz, görüb durduğunuz halde niçin onun
çarpıklığını istiyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir
100
ey o bütün iman edenler! eğer o kitab
verilenlerden her hangi bir fırkaya uyarsanız sizi imanınızdan sonra çevirirler
kâfir ederler
|