Soru: (Bize borcu olan kimse,
borcunu ödese mi daha çok seviniriz, yoksa bir hediye getirse mi? Elbette
hediye getirse daha çok seviniriz. Borcunu zaten ödemek zorundadır. Bunun gibi
Allah da, farzı yapanları değil, nafile ibadet yapanları daha çok sever.
Farzlar zaten borçtur; ama nafile, fazladan ibadet olduğu için, bunlar daha
önemlidir) diyenler varmış. Söyledikleri doğru mu?
CEVAP
Kıyas bâtıldır.
Bizim sevinip üzülmemiz dinde senet olmaz. İnsan rüşvete de, kumardan kazandığına
da sevinebilir. Alacaklı hediye getirirse sevinebilir; ama Peygamber efendimiz, (Menfaat
getiren ödünç, faizdir) buyuruyor. Ahir zamanda, faize de sevinenler
oluyor. İmam-ı Rabbani hazretleri de buyuruyor ki:
Melun şeytan,
müminleri aldatarak, farzları küçük gösteriyor. Nafilelere yol gösteriyor.
Zekât yerine nafile sadakaları güzel gösteriyor. Hâlbuki zekât niyetiyle fakire
bir altın vermek, yüz bin altın sadaka vermekten daha sevabdır; çünkü zekât
vermek, farzı yerine getirmektir. Zekât niyeti olmadan verilenlerse, nafile
ibadettir. Farz ibadetin yanında nafile ibadetlerin hiç kıymeti yoktur. Deniz
yanında, damla bile değildir. (1/29)
Seyyid
Abdülkadir Geylani hazretleri buyuruyor ki:
(Farz
namaz borcu olanın nafilesi kabul olmaz) hadis-i şerifi gösteriyor ki, farz borcu varken nafileyle meşgul olmak
ahmaklıktır. Kaza borcu olanın nafile kılması, alacaklıya borçlunun hediye
götürmesine benzer ki, elbette kabul olmaz. Mümin, bir tüccara benzer, farzlar
sermayesi, nafilelerse kazancıdır. Sermaye kurtarılmadan kâr olmaz. (Fütuh-ul-gayb m. 48)
İsmail Hakkı
Bursevi hazretleri buyuruyor ki:
Bazı avamın
[cahillerin] iddia ettiği gibi farzı bırakıp da nafileyle uğraşmanın mesela,
evvabin namazının farz kazaların yerine geçeceğini iddia etmenin dinde yeri
yoktur. (Ruh-ul-beyân 3/127)
Allahü teâlâ
bir hadis-i kudside buyuruyor ki:
(Kulumu
bana yaklaştıran en kıymetli şey, farzlardır.) [Buhari]