Diyanet işleri
Başkanlığı Din işleri Yüksek Kurulu’nun 4.12.1997 gün ve 103 sayılı kararı da
özetle şöyle:
(Kur’andan
kolayınıza geleni okuyun) âyetinde olduğu
gibi, Peygamber efendimiz de namaz
kılmayı tarif ederken, (Kur’andan hafızandakilerden
kolayına geleni oku) buyurmuştur. Bu itibarla namazda Kur’an-ı kerim
okumak; kitap, sünnet ve icma ile sabit bir farzdır. Kur’an, sadece mana olarak
değil, Resulullahın kalbine elfazı
[sözleri] ile indirilmiştir. Bu elfazdan başka lafızlarla ifade edilen mana
Kur’an değildir. Çünkü, indirildiği elfazın dışında, hatta Arapça bile olsa,
başka sözlerle ifade edilen mana, Kur’an değildir. Kur’an kavramında sadece
mana değil, bir rüknü olarak onun elfazı da vardır. Bunun için tercümesine
Kur’an denilemeyeceği ve Kur’an hükmünde olmadığı konusunda İslam âlimleri
görüş birliği içindedir.
1926’da Göztepe
camii imamı Cemal Efendi’nin Cuma namazında Kur’an-ı kerimin tercümesini
okuması üzerine, İstanbul müftülüğü, Diyanet işleri reisi Rıfat Börekçi’nin de
imzası bulunan Müşavere heyeti kararında denmiştir ki:
“Namazda Kur’an
okumak, icma ile farz ve Kur’anın herhangi bir tercümesini Kur’an yerine koymak
asla caiz değildir. Bu husus İslam âlimlerinin icmaı ile sabittir. Bu bakımdan
Cemal Efendi’nin vazifeden alınmasına zaruret hasıl olmuştur.”