Soru:
Bir yazar diyor ki: (Felsefe camilere de girmelidir. Camilerde, resim sergileri
açılmalı, klasik müzik konserleri verilmelidir. Kur'an, Cennete gitmek için bir
vize kitabı oldu. İctihad kapısı artık açılıp yeni yorumlar yapılmalı, Kur'an
felsefeleşmeli, Kur'an tefsirleri yeniden gözden geçirilmeli, zamana göre
yeniden yorumlanmalıdır. Ben Londra’da kilisede, felsefe konuşmaları, Beethoven
ve Mozarttan örnekler dinledim. Resim sergileri izledim. Kilisede olanlar,
camide de olmalıdır.)
Bu
iddiaya cevap verir misiniz?
CEVAP:
Felsefenin
ne olduğu geniş olarak izah edilmişti.
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Felsefe,
doğru gibi görünen, fakat çoğu bozuk olan sözlerdir. Tecrübeye, hesaba
dayanmayan şahsi düşüncelerdir.) [Redd-ül-muhtar]
Kur'an-ı
kerimde âyetler ikiye ayrılır: Anlamı açık olanlara (Muhkem âyetler), manası
açıkça anlaşılmayanlar, ayrıca tefsire, izaha muhtaç olanlara (Müteşabih
âyetler) adı verilir. Hadis-i şerifler
de, muhkem ve müteşabih olmak üzere iki kısımdır. Bunları tefsir etmek
mecburiyeti, İslam dininde (İctihad) müessesesinin kurulmasına sebep olmuştur. Peygamber efendimiz de, bizzat ictihad
yapmıştır. Onun ve Eshab-ı kiramın
ictihadları, İslam bilgilerinin temelidir.
5.
Abbasi halifesi Harunürreşid zamanında, Bağdat’ta (Dar-ül-hikmet) isminde büyük
bir tercüme bürosu kuruldu. Bağdat, Şam, Harran, Antakya gibi yerlerde, böyle
ilim merkezleri kurulmuştu. Buralarda Yunancadan ve Latinceden eserler tercüme
edildi. Hind, Fars kitapları da bunlara eklendi. Gerçek Rönesans = eski
kıymetli eserlere dönüş, ilk defa Bağdat’ta başladı. Yunan filozoflarının
eserleri Arabiye tercüme edildi. İslam âlimleri bunları dikkat ile tetkik
ettikten sonra, Yunan filozoflarının bazı fikirlerinin doğru, ekserisinin de
yanlış olduğunu ispat ettiler. Onların, fen ve din bilgilerinin çoğunda cahil
oldukları, aklın anlayamadığı bilgilerde, daha çok yanıldıkları görüldü. İmam-ı
Gazali, imam-ı Rabbani gibi hakiki âlimler, bu felsefecilerin iman bilgilerine
inanmadıklarını görmüşler, küfürlerine sebep olan yanlış inanışlarını
bildirmişlerdir.
Hakiki
İslam âlimleri, kelam bilgilerinde, Müteşabih âyet ve hadislerin
açıklamalarında, yalnız Resulullahın
ve Eshab-ı kiramın ictihadlarına
uymuşlar, eski felsefecilerin bunlara uymayan fikirlerini reddetmişler, böylece
İslam dinini, hristiyanlık gibi bozulmaktan korumuşlardır. Cahiller ise,
filozofların her sözlerinin doğru olacağını sanarak, bunlara teslim
olmuşlardır. Böylece Mutezile denilen bozuk
bir İslam fırkası meydana çıktı.