İnsan, başlı başına bir harikadır. İnsan vücudunda lüzumsuz bir organ bulunmaması, her organın bir vazife yapması, ayrıca ruh denilen bilinmeyen muazzam bir kuvvetin bulunması, basit bir şey midir? İnsanoğlunun yaratılması yanında, harika olarak kabul edilen şeyler çok basit kalır. Hadis-i şerifte, (Kendini bilen Rabbini bilir) buyurulmuştur. İnsan, kendi vücut yapısını iyi bir tetkik etse, ne muazzam bir varlık olduğunu görür ve kendisini yaratanın varlığına ve birliğine inanır.

İlmi olan bir insan, kâinattaki canlı cansız bütün varlıklara bakarak, bunların rastgele yaratılmadığını anlar. Kur'an-ı kerimde, tefekkürün [düşünmenin] önemi bildirilir. Mesela güneş, dünyamıza çok yakın veya çok uzak olsa idi ne olurdu? Çok yakın olsa, sıcak her şeyi yakar, hayat olmazdı. Güneş çok uzak olunca da, dünya gerekli ısıyı alamayacağı için yine hayat olmazdı. Güneşi insanların tam istifade edeceği yere koyan Allahü teâlânın kudreti sonsuzdur. Gezegenlerin dünyamıza çarpmadan dönmesini inceleyen bir fen adamı, elbette yaratıcıya inanır ve müslüman olur. Kısacası fen ilmine vakıf olan bir ilim adamının, Allah’ı inkâr etmesi mümkün değildir.

Normal bir aklın kabul ettiği bir gerçeği inkâr etmek, akla ve ilme uymaz. Merhum Nasreddin Hocanın "Doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niçin inanmıyorsun?" dediği gibi, kâinatı, ayı, yıldızı ve diğer varlıkları gören kimse, bunları yaratan birinin bulunduğunu inkâr ederse, kendi kendini yalanlamış olur.

Dünyadaki insanların çoğu, yaratıcıyı kabul etmektedir. Ancak İslamiyet’i incelemedikleri için, kimi 3 tanrı inancına, kimi de, çeşitli hurafelere saplanmıştır. Halbuki doğru tektir. İki nokta arasından yalnız bir doğru geçer. Eğri çizgi ise çok olur. Mühim olan bu doğruyu bulabilmektir.