Soru:
(Mehdi sıradan bir insandır, kerameti, harikulade halleri yoktur, bir meleğin,
“Bu Mehdi’dir” demesi gibi bir şey olamaz. Böyle bir şey imtihana aykırıdır,
insanın seçme iradesini kaldırır. Mehdi’nin geldiğinin gökten haber verilmesi,
telefonla, radyo veya TV ile bildirilmesi demektir) diyenlerin maksadı nedir?
Kendilerini veya hocalarını mı Mehdi yapmak istiyorlar?
CEVAP:
Belki
de o maksatla söylüyorlardır. Hazret-i Mehdi’de birçok olağanüstü olaylar
görülecektir. Bu harikulade olaylar, imtihana aykırı değildir. Öyle olsaydı, Peygamberlerin mucizelerini gören bütün
müşrikler, hemen iman ederdi. Her peygamberden mucize görüldüğü halde,
inanmayanlar daha çok olmuştur. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hazret-i
Mehdi’nin zuhurunun alametleri, Peygamber
efendimizin peygamberliğinin bildirilmesinden önce ortaya çıkan irhasat
gibidir. Nitekim Peygamber efendimiz
ana rahmine düşünce, yeryüzündeki bütün putlar yüzüstü düştü. Bütün şeytanlara
işlerinden el çektirildi. Melekler, İblis’in tahtının altını üstüne getirerek,
onu denize attılar ve ona kırk gün azap ettiler. Doğduğu gece, Kisra’nın sarayı
sallandı, 14 kulesi düştü. Mecusilerin bin senedir sönmeyen ateşi söndü.
Hazret-i Mehdi de, büyük bir zat olup, sayesinde İslamiyet’e ve Müslümanlara
üstün bir takviye hâsıl olacağından ve evliyalığının maddî ve manevî açıdan
büyük bir etkisi bulunacağından, kendisi harikulade birçok keramete sahip olup,
döneminde olağanüstü alâmetler zuhur edecektir. Bu yüzden, Resulullahın irhasatı gibi olağanüstü işler,
Hazret-i Mehdi’nin zuhurundan önce de ortaya çıkarak, onun alametleri
olacaktır. (2/68) [İrhasat, bir peygamberden, peygamberliği bildirilmeden önce
meydana gelen harikulade [olağanüstü] haller demektir. İsa aleyhisselâmın
beşikte konuşması, Muhammed
aleyhisselama, ağaçların, taşların selam vermeleri gibi hâllere irhas denir.
Henüz peygamberlikleri bildirilmediği için, mucize denmez.]
Yine
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
Hindistan’da
biri, Mehdi olduğunu iddia etmişti. Meşhur, hatta manası tevatür derecesine
varmış birçok hadis-i şerifler, böylelerinin bu itikat ve sözlerini
yalanlamaktadır. Birçok hadis-i şeriflerde, (Mehdi’nin başı hizasında bir bulut
olacaktır. Buluttan bir melek, “Bu Mehdidir, sözünü dinleyiniz” diyecektir)
buyuruldu. O halde insaf etsinler ki, bu alametler, o adamda var mıdır, yok
mudur? Hazret-i Mehdi’nin daha birçok alametlerini, Peygamber
efendimiz haber vermiştir. Ahmed ibni Hacer-i Mekki hazretleri
(El-kavl-ül-muhtasar fi alamat-il-Mehdi) ismindeki kitabında, Hazret-i
Mehdi’nin iki yüze yakın alametlerini yazmıştır. Geleceği bildirilen Mehdi’nin
alametleri meydandayken, başkalarını Mehdi sananlar, ne kadar cahildir! (2/67)
İmam-ı
Rabbani hazretlerinin bildirdiği bu hadis şerifte açıkça, Hazret-i Mehdi’nin
zuhurunu, meleğin haber vereceği bildiriliyor. Melek için nasıl olur da,
telefon, radyo veya TV denebilir? Demek ki, tevilcilerden her şey beklenir.
Nitekim melekler için (Tabiat kuvvetleridir) diyen sapıklar da çıkmıştı. Buna,
tevil yoluyla inkâr denir. Açıkça inkâr edemedikleri için, böyle tevil ederek
inkâr ediyorlar. Her şey böyle tevil edilirse, ortada din diye bir şey kalmaz.
(El-kavl-ül-muhtasar
fi alamat-il-Mehdi) kitabında bu hususta bildirilen birkaç hadis-i şerif meali
de şöyledir:
(Mehdi,
çıkarken başında bir sarık olacak ve bir münadi, “Bu, Allah’ın halifesi olan
Mehdi’dir, ona uyunuz” şeklinde nida edecektir.)
(Mehdi,
başının üzerinde, “Bu Mehdi’dir, ona uyunuz” şeklinde çağıran bir melek olduğu
halde çıkacaktır.)
(Hiçbir
tarafın kendisinden korunamayacağı bir fitne zuhur edecek. Bu fitne, çıktığı
yerden hemen başka bir tarafa yayılacak ve bu durum, bir münadinin semadan
seslenerek, “Ey insanlar, emîriniz artık Mehdi’dir” demesine kadar devam
edecektir.)
(Mehdi’nin
zuhuru Muharrem ayında olacak ve semadan gelen bir nida, “Bu, Allah’ın halifesi
Mehdi’dir, ona uyunuz ve sözünü dinleyiniz” diyecektir.)
Bunları
hiçbir Ehl-i sünnet âlimi tevil
etmemiş, İmam-ı a’zam hazretleri de, (Kıyamet alametlerinin hepsinin, hadis-i
şerifte bildirildiği gibi, zamanı gelince aynen gerçekleşeceğine inanırız)
buyurmuştur. (Fıkh-ı ekber)