İbrâhîm aleyhisselâm, ulül-azim Peygamberlerdendir. O, ne Yehûdî, ne de Hıristiyan idi. Hakîkî müslimân idi. İbrâhîm aleyhisselâm Benî İsrâîlin, yani Yehûdîlerin ve ayrıca Arapların da ceddidir. Muhammed aleyhisselâm’ın da, dedelerindendir.

Geldânîlerin merkezi Bâbil şehri idi. Meliklerine Nemrûd denirdi. Geldânîler o zemân, aya, güneşe ve yıldızlara taparlardı. Bunları temsîl eden çeşidli putlar yapmışlardı. Nemrûdlar da putlar arasında idi. Allahü teâlâ, İbrâhîm aleyhisselâm’ı bunlara Peygamber olarak gönderdi. Fekat îmân etmediler. O mübârek Peygamberi, ateşde yakmak istemişler, ancak Allahü teâlâ, ateşi selâmet kılmışdı.

İbrâhîm “aleyhisselâm” Mısıra gitdi. Sonra Allahü teâlânın emri ile Filistin’e döndü. İbrâhîm aleyhisselâm’ın vefâtından sonra, oğlu İshak aleyhisselâm, bundan sonra da bunun oğlu Ya’kûb aleyhisselâm Peygamber oldular.

Ya’kûb aleyhisselâm’ın diğer ismi, İsrâîldir. Bunun için, Ya’kûb aleyhisselâm’ın oniki oğlundan çoğalan insanlara, Benî İsrâîl yani İsrâîl oğulları denilir.

Fir’avun, Ya’kûb aleyhisselâm’a ve çocuklarına çok hurmet ve iltifât etdi. Böylece, İsrâîl oğulları, Mısıra yerleşmiş oldular. Önce, Mısırda râhat bir hayât süren İsrâîl oğulları, sonradan Mısırda büyük bir zulüm ve sıkıntı görmüşler, köleliğe düşmüşlerdir. Onları bu sıkıntılardan kurtaran ve Ard-ı Mev’ûd yani va’d olunmuş topraklara [Filistine] götüren, Mûsâ aleyhisselâm olmuştur.

Mûsâ aleyhisselâm, Fir’avunun serâyında büyüdü. Kırk yaşına gelince, serâyı terk edip, akrabâlarının ve büyük kardeşi Hârûnun yanına geldi.

Birgün, Mısrlı bir kâfirin [kıptînin], Benî İsrâîlden birine işkence etdiğini gördü. Kurtarırken, kıptî öldü. Mûsâ aleyhisselâm korkarak, Tebük civârındaki Medyen şehrine gitdi. Orada Şu’ayb aleyhisselâm’ın kızı ile evlendi. Ona on sene hizmet etdi.

Mısıra dönmek için yola çıkdı. Yolda, Tûr dağında, Allahü teâlâ ile konuştu. Mısıra gelip, Fir’avunu dîne da’vet etdi. Benî İsrâîle serbestlik verilmesini istedi. Fir’avun kabûl etmedi. “Mûsâ, büyük sihrbâzdır. Bizi aldatıp, memleketimizi elimizden almak istiyor.” dedi. Yanındaki vezîrlere sordu. Onlar da, “Sihrbâzları topla, onu mağlûb etsinler.” dediler. Sihrbâzlar geldiler. Mısır halkı önünde, ipleri yere atdılar. Her ip, yılan görünüp, Mûsâ aleyhisselâm’a doğru yürüdü. Mûsâ “aleyhisselâm” asâsını yere bırakdı. Büyük yılan oldu. İpleri yutdu. Sihrbâzlar şaşırdılar. Îmân etdiler.

Fir’avn kızdı. “O, sizin ustanız imiş. Ellerinizi, ayaklarınızı keseceğim. Hepinizi hurma dallarına asacağım.” dedi. “Biz Mûsâya inandık. Onun Rabbine sığınıyoruz. Yalnız Onun afv ve merhametini isteriz.” dediler.

Fir’avun, Benî İsrâîlin Mısırdan çıkmasına izin verdi. Mûsâ aleyhisselâm, Benî İsrâîl ile Kudüs’e doğru giderken, Fir’avun pişmân oldu. Askerleriyle arkalarına düşdü. Süveyş körfezi açılıp, mü’minler karşıya geçdi. Fir’avn geçerken, deniz kapandı. Askerleri ile birlikde boğuldu.

Benî İsrâîl, yolda öküze tapanları gördüler. Mûsâ aleyhisselâm’a “Biz de böyle ilâh isteriz.” dediler. Mûsâ aleyhisselâm, Allahü teâlâdan başka ilâh yokdur. Allahü teâlâ sizi kurtardı, dedi. Sonra, Tîh çölüne düşdüler. Yolu şaşırdılar. Aç ve susuz kaldılar. Gökden Men ve Selva yani helva ve et indi. Bunları yidiler. Asâsı ile yere vurunca, su çıkdı. Bundan içtiler. “Helva ile etden bıkdık. Bakla, soğan gibi şeyler isteriz.” dediler. Mûsâ aleyhisselâm’ı gücendirdiler. Bunun için, kırk sene çölde kaldılar.

Mûsâ “aleyhisselâm”, Hârûn aleyhisselâm’ı vekîl bırakıp, Tûr dağına gitdi. Orada kırk gün ibâdet etdi. Allahü teâlânın kelâmını işitdi. Allahü teâlâ Tevrât kitâbını ve on emrin yazılı olduğu iki levhâyı indirdi.

Tîh çölünde, Sâmirî adında bir münâfık, herkeste bulunan altınları, süs eşyâsını eritip, bunlardan bir buzağı yapdı. “Mûsânın ilâhı budur. Buna tapınız!” dedi. Tapmağa başladılar. Hârûn aleyhisselâm’ı dinlemediler.

Mûsâ “aleyhisselâm” gelip olanları görünce çok kızdı. Sâmirîye la’net etdi. Büyük kardeşinin sakalından tutup, darıldı. Pişmân olarak, yalvardılar. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrât’ı ve on emiri teblîg etdi. Tevrât’a göre ibâdet etmeğe başladılar. Sonra yine bozuldular. Yetmiş bir fırkaya ayrıldılar.

Mûsâ “aleyhisselâm”, ümmeti ile Lût gölünün güney tarafına geldi. Ken’ân ilini uzakdan gördü. Yerine Yûşâ aleyhisselâm’ı halîfe bırakıp, bir rivâyete göre, mîlâddan 1605 sene önce 120 yaşında, orada vefât etdi.

Erîha şehrini, sonra da Kudüsü, Yûşa’ “aleyhisselâm” Amâlika kâfirlerinden aldı.

Dahâ sonra, Dâvud aleyhisselâm melik oldu. Kudüsü tekrâr aldı. Böylece, Yehûdîlerin en parlak zemânı başladı.

Sonra, Süleymân aleyhisselâm, babasının hazırlatdığı yere meşhûr ma’bedi yani Mescid-i Aksâ’yı yapdırdı. Süleymân aleyhisselâm, içinde Tevrât ve on emr ve diğer emânetler ve on emrin yazılı olduğu levhalar bulunan Tâbût-ı sekîne’yi, yani Mukaddes sandığı ma’bedin bir odasına koydurdu.

İsrâîl devleti, M.Ö. 721 de Âsûrîler, sonra da Yehûdâ devleti, M.Ö. 586 da Bâbilliler tarafından yıkıldı.

Âsûrîler Bâbil devletini işgâl etdi. 587 de Âsûrî hükümdârı Buhtunnasar Kudüsü yakıp yıkdı. Yehûdîlerin çoğunu öldürdü, kalanlarını da, Bâbile sürdü. Bu karışıklıkda gökden inen Tevrât yakıldı, yok edildi.

Bu hakîkî Tevrât, çok büyükdü. Kırk cüz idi. Her cüzde bin sûre, her sûrede bin âyet vardı.

Bu muazzam kitâbı, Uzeyr aleyhisselâm’dan başka kimse ezberlememiş idi. Tevrât’ı Yehûdîlere yeniden ta’lîm etdi. Zemânla bir çok yerleri unutuldu, değişdirildi. Muhtelif kimseler, hâtırlarında kalan âyetlerini yazarak, Tevrât isminde çeşidli risâleler meydâna geldi. Mîlâddan takrîben 400 sene önce yaşamış olan Azrâ ismindeki bir haham bunları toplıyarak, şimdi mevcûd olan Ahd-i atîk denilen Tevrât’ı yazdı. Îrân hükümdârı Şîreveyh, Âsûrîleri yenince, Yehûdîlerin tekrâr Kudüse dönmelerine izin verdi.

Yehûdîler, M.Ö. 520 den sonra Mescid-i Aksâyı yeniden ta’mîr etdiler. Önce Perslerin, sonra da, Makedonyalıların idâresi altında yaşadılar. M.Ö. 63 senesinde Kudüs, Romalı kumandan Pompey tarafından zabt edildi. Pompey, Yehûdîleri dağıtdı. Şehri ve Mescid-i Aksâyı, yakdı, yıkdı. Böylece Yehûdîler, Roma devleti hâkimiyetine girdiler. M.Ö. 20 de Romalıların Filistindeki Yehûdî vâlîsi Herod, ma’bedi tekrâr yapdırdı.

Yehûdîler dahâ sonra, Roma hâkimiyetine isyân etdiler. Fekat mîlâdın 70. senesinde Romalı kumandan Titus, Kudüsü temâmen yakdı, yıkdı. Şehri virâneye çevirdi. Beyt-i mukaddes de yandı. Sâdece batı dıvarı kaldı. Bu duvara Türkler “Ağlama duvarı” derler. Bu duvar, yüzyıllarca Yehûdîlerdeki millî ve dînî şuuru ayakda tutmuştur. Kurtarıcı Mesîh inancı da, Yehûdîlerde bu şuurun devâmını te’mîn etmiştir. Bizanslılar ve sonra Emevîler ve Osmânlılar bu dıvarı muhâfaza ederek, mescidi ta’mîr etmişlerdir.

Titus’un, katliâm ve zulmünden sonra Yehûdîler, bölük bölük Filistin’i terk ettiler. Kudüs ve çevresinden kovuldular. Yehûdî esîrler, Romalıların emrinde çalıştırılmak üzere, Mısır’a sevk edildiler. O sene, Yehûdîler dünyânın her yerine yayıldılar.

Yehûdîler, Yehûdîliğin iki emir kaynağını birbirinden ayırmışlardır:

1- Yazılı emirler,

2- Sözlü emirler.

Yehûdîlerin mukaddes saydıkları kitâbları, Torah=Tevrât ve Talmud olmak üzere ikiye ayrılır:

Birincisi, yazılı emrleri, ikincisi ise, sözlü emrleri ihtivâ ediyor derler.

Torah kitâbına Hıristiyanlar Ahd-i atîk ismini verirler.

Yehûdîler, Torah’ı üç kısma ayırmışlardır:

1-Torah / Tevrât,

2-Neviim / Peygamberler,

3-Ketûbîm / Kitâblar.

Torah ismini, bu üç kısmın, İbrânîce baş harflerini birleşdirerek meydâna getirmişlerdir.

Neviim iki kısmdır. İlk peygamberler dört kitâb, son peygamberler onbeş kitâbtır.

Ketûbîm / kitâblar ise, Yehûdîlere göre onbir, Hıristiyanlara göre onbeş kitâbtır.

Yehûdîler, Tevrât ismini verdikleri beş kitâbın Allahü teâlâ tarafından, Mûsâ aleyhisselâm’a indirildiğine inanmakdadırlar.

Bu beş kitâb, Tekvin, Hurûc, Levililer, Sayılar, Tesniyedir.

Tesniyede, Mûsâ aleyhisselâm’ın ölümü, ihtiyârlığı, yaşı ve defn edildiği ve Yehûdîlerin ona mâtem/yas tutdukları yazılıdır. [Tesniye bâb 34].

Yehûdî gençlerine, mekteplerde dinlerini öğreten, Tevrât’ı açıklayan Yehûdî din adamlarına “yazıcılar” denilir.

Yehûdîlerin ekserîsinin inanmadıkları bir Tevrât dahâ vardır ki, buna Şomranim Tevrât’ı = Toraha-Şomranim, derler. Bu Tevrât’a inananlar, yazıcıların Tevrât’a açıklamalar ve ilâveler yapmalarına, hattâ harflerini dahî değiştirmelerine karşı çıkmışlardır. Yehûdîlerin ellerindeki Tevrât ile Şomranim Tevrât’ı arasında altı bin kadar ihtilâf bulunduğu bildirilmekdedir.

Hıristiyanlar Torah kitâbı için Ahd-i Atîk “Eski Ahid” tabirini kullanırlar. Yehûdîler, bu tabiri kabûl etmezler.

Bugün Tevrât dedikleri kitâbın, Allahü teâlâ tarafından Mûsâ aleyhisselâm’a gönderilen hakîkî Tevrât olmadığı çok açıktır. En eski yazılan Tevrât nüshası ile Mûsâ aleyhisselâm arasında iki bin sene vardır. Mûsâ aleyhisselâm, Tevrât’ın Tâbût-i sekîne’ye Mukaddes Sandık’a konularak muhâfaza edilmesini ümmetinin âlimlerinden istemişdi.

Süleymân aleyhisselâm Mescid-i Aksâ’yı bina edince, Ahd sandığını buraya koymuş ve sandığı açtırmıştır. Sandık açılınca, içerisinden yalnız Evâmir-i Aşere (on emr)in yazılı olduğu iki levhâ çıkmıştır.

ABD’nin Kaliforniya Üniversitesi profesörlerinden Elliot Friedmanın, 1987 senesinde neşr etdiği, “Tevrât’ı Kim Yazdı” ismli kitâb, Yehûdî ve Hıristiyan dünyâsını karışdırdı. Profesör Friedman, Tevrât’ı teşkil eden beş kitâbın, beş ayrı ilâhiyyâtcı tarafından yazıldığını ve Mûsâ aleyhisselâm’a indirilen Tevrât kitâbının asıl nüshası ile hiç bir sûretde kıyaslanamayacağını açıkladı.

Hıristiyanların inandığı, Kitâb-ı Mukaddes’in ahd-i atîk ve ahd-i cedîd kısmlarının birbirleriyle tenâkuz içerisinde bulunduğunu belirten profesör Friedman, kitâbında bunun misâllerini zikir etmiştir. Ayrıca, Tevrât’ın içerisindeki kitâbların da birbirleri ile, hattâ kendi bâbları arasında tenâkuzlarla dolu olduğuna dikkati çeken profesör Friedman, böyle bir esere “İlâhî kitâb” vasfının verilemiyeceğini bildirmiştir.   

Prof. Elliot Friedman’a göre bugünkü Tevrât, Mûsâ aleyhisselâm’dan birkaç asr sonra yaşıyan beş haham tarafından kaleme alınmış ve Azrâ adındaki haham bunları tek tek toplıyarak, Ahd-i Atîk’in asl nüshası olduğu iddi’âsı ile çoğalttırmıştır. Târîh profesörü Friedman, kaleme aldığı eserinde, dahâ sonra şu ifâdelere yer vermiştir:

“Günümüzde, Tevrât’ın üç nüshası mevcûd: Yehûdîler ve protestanların kabûl etdikleri İbrânîce nüsha, katolik ve ortodokslar tarafından kabûl edilen yunanca nüsha ve sâmirîlerce kabûl edilen sâmirî dilinde yazılmış nüsha. Bunlar Tevrât’ın en eski ve en i’timâdlı nüshaları olarak bilinmelerine rağmen, gerek aynı nüshanın içinde ve gerekse nüshalar arasında birçok yerlerinde tezâdlar vardır. Hiçbir ilâhî dinde bulunmıyan, insanlara zulm telkînleri, Peygamberlerden bazılarına karşı çok çirkin ve makâmlarına yakışmıyacak isnâdlar vardır. Hakîkî Tevrâtda ise, tezâdlar bulunamayacağı çok açıktır.”

Kaynak: Cevap Veremedi - Diyâü’l-Kulûb, Harputlu İshak Efendi, İstanbul 2007, s. 326-332.  

Talmud

Yehûdîlerin Tevrâtdan sonraki kutsal kitâblarıdır. “Sözlü emrler” dedikleri kitâbdır. Talmud, iki kısmdan meydâna gelmiştir.

Bunlar Mişna ve Gamârâdır:

Mişna: İbrânîce tekrâr demekdir. Sözlü emrlerin, kanûn hâline getirilmiş ilk hâlidir. Yehûdî i’tikâdına göre, Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâm’a, Tûr dağında Tevrât kitâbını “Yazılı emrleri” verdiği gibi, bazı ilmleri, yani “Sözlü emrler”i de söyledi. Mûsâ “aleyhisselâm”, bu ilmleri Hârûn, Yûşâ’ ve Eliâzâr’a “aleyhimüsselâm” bildirdi. Bunlar da, kendilerinden sonra gelen Peygamberlere bildirdiler. Eliâzâr, Şu’ayb aleyhisselâm’ın oğludur [Mir’ât-i kâinât].

Uzeyr aleyhisselâm’a Yehûdîlerin Azrâ dedikleri Müncid’de yazılıdır.

Bu bilgiler, neslden nesle, yani hahamlardan hahamlara rivâyet edildi. Mîlâddan önce 538 ve mîlâddan sonra 70 senelerinde çeşidli Mişnalar yazıldı. Bunlara Yehûdîlerin âdetleri, kanûn müesseseleri, hahamların bir mevzû’daki tartışmaları ve şahsî görüşleri de karışdırıldı. Böylece Mişnalar, hahamların indî görüş ve münâkaşalarını ifâde eden kitâblar hâline geldi.

Yehûdî hahamlarından Akiba, bunları topladı ve kısmlara ayırdı. Talebesi, haham Meir, bunlara ilâveler yaparak basitleşdirdi.  

Mişnalar, Tevrâtlardan dahâ basît olup, kelime ve cümle şekilleri onlardan çok farklıdır. Emirler, umûmî kâideler şeklinde bildirilmiştir. Dikkat çekici misâller verilmiştir. Vâki’ olmuş hâdiselere ba’zen rastlanılır. Emrler beyân edilirken, kaynak olarak Tevrâtlarının âyetleri verilir.

Mişna 6 kısmdan müteşekkildir:

1- Zerâim (tohumlar),

2- Moed (Mubârek günler, Bayram ve oruc günleri gibi),

3- Naşim (Kadınlar),

4- Nezikin (Zararlar),

5- Kedoşim (Mukaddes şeyler),

6- Tehera (Tahâret, temizlik)dir.

Bunlar 63 risâleye, risâleler de cümlelere taksîm edilmiştir.

Gamârâ: Yehûdîlerin Filistin ve Bâbilde iki mühim dînî mektebleri vardı. Bu mekteblerde, Amoraim “îzâhcılar” denilen hahamlar, Mişna’nın ma’nâsını açıklamağa, tezâdları düzeltmeğe, örf ve âdetlere dayanarak verilen hükmlere kaynak aramağa, olmuş veyâ olmamış, yani teorik mes’eleler üzerinde hükümler vermeğe çalışdılar. Bâbildeki hahamların yapdıkları şerhlere Bâbil Gamârâsı  denildi. Bu Gamârâ, Mişna ile berâber yazıldı. Meydâna gelen kitâba Bâbil Talmud’u denildi. Kudüsdeki hahamların yapdıkları şerhlere de, Kudüs Gamârâsı  denildi. Bu Gamârâ da Mişna ile berâber yazıldı. Meydâna gelen bu kitâba Kudüs Talmud’u denildi.

Filistin Gamârâsı, bir rivâyete göre mîlâdî üçüncü asırda temâmlandı.

Bâbil Gamârâsı, mîlâdın dördüncü asrında başladı ve altıncı asrında temâmlandı.

Dahâ sonra, Kudüs ve Bâbil şerhleri tefrîk edilmeksizin Mişna ve bir Gamârâ’ya Talmud ta’bîr edildi.

Bâbil Talmudu, Kudüs Talmudunun üç misli dahâ uzundur.

Yehûdîler, Bâbil Talmudunu Kudüs Talmudundan dahâ üstün tutarlar. Mişnanın bir-iki cümlesi, ba’zen Talmudda on sahîfe anlatılır. Talmudun anlaşılması, Mişnadan dahâ zordur.

Her Yehûdî, din eğitiminin üçte birini Tevrât, üçte birini Mişna, üçte birini de, Talmud’a ayırmak mecbûriyyetindedir.

Hahamlar, Talmudda, bir kimse kötü bir şeye niyyet etse, onu yapmasa bile günâhkâr olacağını bildirmişlerdir. Onlara göre, hahamların nehy etdiği birşeyi yapmağa niyyet eden kişi, necis, pis olur. Yehûdîler, Talmud’a inanmıyanı, onu kabûl etmiyeni, Yehûdî saymazlar. Bunun için Yehûdîler, sâdece Tevrât’ı kabûl eden ve ona bağlanan Karâim Yehûdîlerini Yehûdî kabûl etmezler.

Yehûdî din adamları, Kudüs ve Bâbil Talmudları arasında büyük farklar, tezâdlar olduğunu i’tirâf etmekden sakınırlar.

Bâbil Talmudu, ilk def’a mîlâdî 1520-1522 de, Kudüs Talmudu ise, 1523 senesinde Venedikde basıldı. Bâbil Talmudu, Almanca ve İngilizceye, Kudüs Talmudu da, Fransızcaya terceme edilmiştir.

Bâbil Talmudunun % 30’unu, Kudüs Talmudunun % 15’ini hikâyeler ve kıssalar teşkil eder. Bu hikâyelere Hagada derler. Yehûdî edebiyyâtının esâsını bu hikâyeler teşkîl eder. Mekteblerinde bunları okuturlar. Yehûdî mekteblerinde, hattâ üniversitelerinde Tevrât ve Talmudun öğrenilmesi ve öğretilmesi mecbûrîdir.

Hıristiyanlar, Talmud’a düşman olup, ona şiddetle hücûm etmekdedirler.

Hıristiyanların, Yehûdîlere yapdıkları zulmleri, işkenceleri, kitâbımızın çeşidli yerlerinde bildirdiğimiz için, burada zikr etmiyeceğiz. Ancak, Hıristiyanların Yehûdîlere Talmudla ilgili yapdıkları zulmlerden kısaca bahs edelim:

Fransa, Polonya ve İngiltere gibi, Hıristiyan beldelerde, Talmudlar toplatdırılmış ve yakılmıştır. Yehûdîlerin evlerinde bile Talmud bulundurmaları yasak edilmiştir.

El-Kenz-ül-Mersüd fî Kavâid-it-Talmud kitâbının beyanına göre, Talmudda, Îsâ aleyhisselâm’ın Cehennemin derinliklerinde, zift ve ateş arasında olduğu, Hazret-i Meryemin asker Pandira ile zinâ etdiği, kiliselerin necâset dolu [pislik] olduğu, papazların kelblere [köpeklere] benzediği, Hıristiyanların öldürülmesi lâzım geldiği gibi husûslar yazılıdır.

927 [m. 1520] de Papanın izni ile Bâbil Talmudu, üç sene sonra da Kudüs Talmudu basılmış, bundan otuz yıl sonra Yehûdîler için felâketler zuhûr etmiştir. 9 Eylül 1553 de Romada ele geçirilen bütün Talmud nüshaları yakılmıştır. Bu hâl, diğer İtalya şehrlerinde de tatbîk edilmiştir. 1554 senesinde Talmud ve diğer İbrânîce kitâblara sansür konulmuştur. 1565 de Papa, Talmud kelimesinin kullanılmasını dahî, yasak etmiştir.

1578-1581 seneleri arasında Talmud, Basel şehrinde yeniden basılmıştır. Bu baskıda, bazı risâleler çıkarılmış, Hıristiyanlığı kötüleyen birçok cümleler kaldırılmış, birçok kelimeler de değişdirilmiştir. Bu târîhden sonra, Papalar yine Talmudları toplatmışlardır.

Karâim Yehûdîleri, Talmud’u red etmiş ve bunu bid’at kabûl etmişlerdir.

Kaynak: Cevap Veremedi - Diyâü’l-Kulûb, Harputlu İshak Efendi, İstanbul 2007, s. 333- 335. 

 

Yehûdilikte Ahlâk İlkeleri/On emir

Ahlâk esasları, on kutsal emirdir. İnsanların bu on kutsal emre, harfi harfine uyması gerekir. İnsanın vücudu ayrı, ruhu ayrıdır. Ruh ölmez. İkinci âlemdeki hayata inanmak gerekir.

On emir şunlardır:

1. İsrail oğullarının Allah’ı birdir. Başka ilâhları olmayacaktır.

2. Göklerde, yerde ve yer altında hiçbir şeyin putunu yapmayacak ve ona tapmayacaklardır.

3. Allah’ın ismini beyhude, yani uygun olmayan yerlerde anmayacaklardır.

4. Haftanın altı gününde çalışıp, Cumartesi gününde istirahat edeceklerdir.

5. Ana babaya hürmet ve itaat edeceklerdir.

6. İnsan öldürmeyeceklerdir.

7. Zina etmeyeceklerdir.

8. Hırsızlık yapmayacaklardır.

9. Komşusunun aleyhine yalan şehadette bulunmayacaklardır.

10. Komşusunun; karısına, evine, tarlasına, kölesine, cariyesine, öküzüne ve hiçbir şeyine tamah etmeyecekler (göz dikmeyecekler, zarar vermeyecekler)dir.

Bütün semavî dinlerde muhkem olan on vasıyyet, Kur’an-ı Kerim’de, En’âm sûresinin 151, 152 ve 153’üncü âyetlerinde şöyle açıklanmaktadır:

1. Allah’a hiçbir şeyi ortak yapmayın.

2. Ana babaya iyilik edin.

3. Fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkını biz vereceğiz.

4. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın.

5. Bir hak olmadıkça (mahkemede hakim hüküm vermedikçe), Allah’ın haram ettiği cana kıymayın. İşte Allah size aklınızı başınıza alasınız diye bunları emretti.

6. Yetimin malına rüşdüne erişinceye kadar, o güzel olanından başka bir suretle yaklaşmayın.

7. Ölçüyü ve tartıyı tam ve doğru yapın.

8. Biz bir kimseye gücünün yettiğinden başkasını teklif etmeyiz.

9. Söz söylediğiniz vakit akraba olsa da adaleti gözetin.

10. Allah’ın ahdini (Allah’ın emrini, verdiğiniz sözü) yerine getirin. İşte Allah size, iyi düşünesiniz diye bunları emretti.

Şüphesiz ki (emrettiğim ) bu (yol) benim dosdoğru yolumdur. O halde ona uyun. (Başka aykırı ) yollara sapmayın. Sonra bu (sapkın, bozuk, inkâr yolları) sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte Allah size, bunları emretti ki, kötülüklerden sakınasınız.