|
ık'âd |
: |
اقعاد |
(a. i. kuûd'dan.) : 1) oturtma [bir nesneyi veya kişiyi]. 2) yüksek bir yere çıkarma, (bkz. : iclâs). |
|
ıkâl |
: |
عقال |
(a. i.) : deve ayağına bağlanan bağ, köstek. |
|
ık'âr |
: |
اقعار |
(a. i.) : derinletmek, derinletilmek, derinleştirmek, derinleştirümek. |
|
ıkbân |
: |
عقبان |
(a. i. ukâb'ın c.) : karakuşlar. |
|
Ikd |
: |
عقد |
(a. i. c. : ukud) : 1) gerdanlık. 2) inci dizmeğe mahsus iplik. 3) inci dizisi. 4) hurma salkımı. |
|
ıkd-i Süreyya |
: |
|
astr. Ülker denilen ikişer ikişer karşılıklı yıldız kümesi. |
|
ıkfâl |
: |
اقفال |
(a. i.) : kilitlemek. |
|
ıkhâr |
: |
افهار |
(a. i.) : kahr etme, olma, edilme; kahredilmiş olma. |
|
ıkhâr-ı düşmen |
: |
|
düşmamn kahrolması. |
|
ıklâb |
: |
اقلاب |
(a. i.) : tersine çevirme, çevrilme; aksine döndürme, döndürülme, bkz. : taklîb). |
|
ıklâl |
: |
اقلال |
(a. i.) : azaltma, azaltılma. |
|
ıklîd |
: |
اقليد |
(a. i. c. : akalîd) : anahtar. |
|
ıklîm |
: |
اقليم |
(a. i. c. : ekalim) : bir bölgenin, ortalama hava şartlariyle beliren hâli. |
|
ıkmâ' |
: |
اقماع |
(a. i.) : 1) birini aşağılama. 2) gelen birisini geriye döndürme. |
|
ıkmâh |
: |
اقماخ |
(a. i.) : kibir ve azametle kafa tutma. |
|
ıkmâr |
: |
اقمار |
(a. i.) : ayın dogmasını bekleme. |
|
ıkmâs |
: |
اقماص |
(a. i.) : suya daldırıp çıkarma. |
|
ıknâs |
: |
اقناس |
(a. i.) : aşağılık bir kimse iken asalet, soyluluk iddiasında bulunma. |
|
ıknât |
: |
اقنات |
(a. i.) : 1) Allah'a duâ etme, yalvarma. 2) İnkisar etme. 3) namazda kıyamı uzatma ve hacce devam etme. |
|
ıksâ |
: |
اقصا |
(a. i.) : uzaklaştırma; uzaklaştırılma. |
|
ıksâ-yi âmâl |
: |
|
isteklerinden uzaklaştırma. |
|
ıksâm |
: |
اقسام |
(a. i.) : yemin etme, andiçme. |
|
ıksâr |
: |
اقصار |
(a. i.) : elinden geldiği halde ihmâl etme, yapmama. |
|
ıksat |
: |
اقساط |
(a. i.) : hakkaniyet, doğruluk gösterme. |
|
ıktâ |
: |
اقطاع |
(a. i. kat'dan.) : 1) pâdişâhın toprak bağışlaması. 2) maktûan ihale. 3) delil göstererek susturma. |
|
ıktâât |
: |
اقطاعات |
(a. i. ıktâ'ın c). : (bkz. : ıktâ'). |
|
ıktâât-i mevkufe |
: |
|
["ku" uzun okunur] : huk. [eskiden] ülülemr tarafından beytülmalde istihkakı olan bir zâte temlîk suretiyle îtâ veya beytül-malden müsevvigat-ı şer'iyye'si dâiresinde iştira, yahut ülülemir'in müsaadesiyle bervechi mülkiyet ihya edilmiş olup mâliki canibinden bir cihete vakfedilen arazî. |
|
ıktâr |
: |
اقطار |
(a. i.) : damlatma, damlatılma. |
|
ıktıdâ |
: |
اقتداء |
(a. i.) : uyma, tâbi olma. |
|
ıktıdâen |
: |
اقتداءً |
(a. zf.) : ıktıdâ suretiyle, uyarak, tâbi olarak. |
|
ıktifa' |
: |
اقتفاء |
(a. i. kafâ'dan.) : uyma niyetiyle ardına düşme, arkasından gitme. |
|
ıktifâen |
: |
اقتفاءً |
(a. zf.) : örnek tutarak, izinden giderek |
|
ıkvâl |
: |
اقوال |
(a. i.) : birinin söylemediği bir sözü, söyledi diye iddia etme. |
|
ıkvâliyyât |
: |
اقواليات |
(a. i. c.) : lüzumsuz iddialar, sözler, söylenmediği halde, söylendi diye iddia edilen sözler. |