|
hû |
: | هو |
(a. h. i.) : 1) Allah. Yâ-hû : yâ Allah, (bkz. : hüve2.. 2) sığınma, yalvarma. 3) n. gaibe, hitafo olarak eşhasa da söylenir : "Hû, neredesini" gibi. |
|
hûb |
: | خوب |
(f. s. c. : hobân) : güzel, hoş, İyi. |
|
hubb-ı vatan |
: |
vatan sevgisi. |
|
|
hubâhib |
: | حباحب |
(a. h. i.) : pintilikle meşhur olan bir kimse olup çok zayıf ateş yakardı. Nâr-i hubâhib, Nâr-ül-hubâhib : Hubâhib'in ateşi, [bu söz Arapça'da atasözü olmuştur]. |
|
hûbân |
: | خوبان |
(f. s. hûb'un c.) : güzeller, İyiler. Zümre-i hûbân : güzeller takımı. |
|
hûbân-ı Dımışk |
: |
Şam güzelleri. |
|
|
hûban-nâme |
: | خوباننامه |
(f. b. i.) : gürel ve yakışıklı gençler hakkında yazılan kitap. |
|
hûb-âvâz |
: | خوب آواز |
(f. b. s.) : güzel sesli. |
|
hubb |
: | حب |
(a. i.) : sevgi. |
|
hubb-i câh |
: |
yer, mevki, rütbe sevgisi. |
|
|
hubb-ül-gayr |
: |
fels. * özgencillk, fr. altruisme. |
|
|
hubb-ül-vatan |
: |
vatan sevgisi. |
|
|
hubb-ül-vatan min-el-îmân |
: |
vatan sevgisi îmandan gelir. |
|
|
hubb |
: | خب |
(a. s.) : hîlekâr, aldatıcı, kurnaz, (bkz. : habb, hibb). |
|
hubbâz |
: | خباز |
(a. i.) : bot. ebegümeci. |
|
hubbâziyye |
: | خبازيه |
(a. i.) : bot. ebegümecigiller. |
|
hubeb |
: | حبب |
(a. i. : habbe'nin c.) : buğday, arpa gibi ufak ve yuvarlak şeylerin taneleri. |
|
hubesâ' |
: | خبثاء |
(a. i. habîs'in c.) : habisler, (bkz. : habîs). |
|
hûbî |
: | خوبی |
(f. i.) : güzellik. |
|
hublâ |
: | حبلی |
(a. s.) : gebe. El-leyletü hublâ : gece gebedir, (bkz. : hâmile). |
|
hubeyb, hubeybe |
: | حبيب ، حبيبه |
(a. i. c. : hubeybat) : küçük tane, tanecik, [yapma kelime, terdendir]. |
|
Hubeybat |
: | حبيبات |
(o. i. hubeyb. hubeybe'nin c.) : küçük tanecikler, [yapma keltmel erdemdir], |
|
hubeybât-ı mülevvene |
: |
bot. kromoplâst. |
|
|
hubeybî |
: | حبيبی |
(o. s.) : tanecikli; [yapma kelimelerdendir], |
|
hublâ |
: | حبلی |
(a. s.) : gebe. (bkz. : hâmile). |
|
hub-rû[yl |
: | خوب رو [ی] |
(f. b. s. c. : hûb. rûyân) : güzel yüzlü, yüzü güzel, (bkz. : hoş-rû). |
|
hûb-rûyân |
: | خوبرويان |
(f. b. s. hûb. rû'nun c.) : güzel yüzlüler, yüzü güzel olanlar. |
|
hubs |
: | خبث |
(a. i.) : 1) murdarlık, pislik. 2) kötülük, fenalık, (bkz. : habaset). |
|
hûb-ter, bûb-terîn |
: | خوبتر ، خوبترين |
(f. b. s.) : pek güzel, en güzel. |
|
hubub |
: | حبب |
(a. i. hubâb. hubâbe'nin c.) : su üzerindeki kabarcıklar. |
|
hubûb |
: | حبوب |
(a. i. habb'ın c.) : taneler, tohumlar. |
|
hububat |
: | حبوبات |
(a. i. habb'ın c. olan hubûb'un c.) : taneler, tohumlar; buğday, arpa, çavdar.. gibi taneli bitkiler, tahıl. |
|
hubûl |
: | حبول |
(a. i. habl'in c.) : İpler, urganlar, halatlar, (bkz. : hibâl). |
|
hubûr |
: | خبور |
(a. i. haber'in c.) : haberler, havadisler. |
|
hubûr |
: | حبور |
(a. i.) : 1) sevinç. (bkz. : sürûr). 2) (hibr'in c.) : âlimler (* bilginler) fakîhler, zekîler, anlayışlılar. 3) İsrail oğulları bilginleri. |
|
hubût |
: | حبوط |
(a. i. habt'ın c.) : bâtıl olma, işe yaramaz olma. |
|
hubüb |
: | حبب |
(a. i.) : kabarcıklar, (bkz. : hubub). |
|
hubz |
: | خبز |
(a. i.) : ekmek, (bkz. : nân). |
|
huzb-i hınta |
: |
buğday ekmeği. |
|
|
hubz-ı rûmî |
: |
peksimet. |
|
|
hubz-i şaîr |
: |
arpa ekmeği. |
|
|
hubza |
: | خبزه |
(a. i.) : 1) bir parça ekmek, ekmek parçası. 2) kül pidesi. |