Yükselmek, görünmek. (–min): Göçmek. (–alâ): Hücum etmek. – Hafifçe bağırmak. Haber vermek. |
نَبَأَ الشىءُ ـــَــ نَبْئًا و نُبوءًا |
Haber iletti. |
أنْبَأَهُ الخبرَ وبالخبر |
Haberleşti. Uzaklaştı. |
نَابَأَهُ |
Haber iletti, bildirdi. |
نَبَّأَهُ الخبَرَ و بالخبر |
Peygamberlik iddia etti. (–bi): Vukuundan önce haber verdi. |
تَنَبَّأَ |
Haber verdi, bahsetti. |
اسْتَنْبَأَ الرَّجُلَ |
Haber. |
النَّبَأُ (ج) أنْبأَءٌ |
Çok şiddetli olmayan ses. |
النَّبْئَاة |
Allah ile kullar arasında elçilik. Bir şeyi tahmin ederek vukuundan önce haber vermek. |
النُّبوءَةُ |
Peygamber. Yüksek ve çıkıntılı yer. |
النَّبِىءُ و النَّبىُّ (ج) أَنْبِياء ُو أنْبَاءٌ |
Kamışın iki boğumu arasındaki kısım. Boru. Havuz suyunun boşaldığı yer. |
الأنْبُوب و الأُنبوبة |
Nebat bitmek. Yer bitkili olmak. Kızın memesi tomurcuklanmak. |
نبتَ الزّرْعُ ـــُــ نَبْتًا و نَبَاتًا |
Yer nebatlandı. Bitki gelişti. (–o): Bitirip büyüttü. |
أَنْبَتَت الأرضُ |
Ekin bitti. (–o): Ağaç dikti. Çocuğa baktı, büyüttü. |
نَبَّتَ |
Bitti. |
تنَبَّتَ |
Bitki yeri. Asıl kök. |
المَنبِتُ (ج) منابت |
Toy delikanlı. Yeni yetişen genç. Bitme ve yetişme durumu. |
النَّابِتَةُ (ج) نوابِتُ |
Bitki. |
النَّبات و النَّبْتُ |
Filiz, sürgün. Kuvvet. |
النَّبُّوت (ج) نبابِيتُ |
Ulumak, havlamak. (–o): Birine havlamak. |
نَبَح الكلبُ ـــَــ نَبْحًا و نَبيحًا و نُباحًا و نِباحًا |
Köpek uluması, havlaması. |
النُّبَاحُ |
Damar v.b. atmak. (–o): Bir şeyi atmak. İhmal etmek. Ahdi bozmak. Şıra (nebiz) yapmak. |
نَبَذَ ـــِــ نَبْذًا و نَبَذَنًا |
Harp ilân etti. Muhalefet etti, bozuştu. |
نابَذَهُ الحربَ |
Şıra (nebiz) yaptı. |
نَبَّذَ التمَّرَ |
Köşesine çekildi. (–an): Uzaklaştı. (–o): Nebiz yaptı. |
انْتَبَذَ |
Bozuşup ayrıldılar. |
تَنَابَذَ القومُ |
Yastık. |
المِنْبَذَةُ (ج) المنابِذُ |
Terkedilmiş çocuk. Parya |
المنبوذ |
Az, bir mikdar. |
النَّبْذُ (ج) أنْباذٌ |
Köşe. |
النَّبْذَة |
Köşe. Bir şeyin parçası. |
النُّبْذَة |
Terkedilmiş çocuk. Üzüm, hurma v.b. suyunun köpük atmasıyla meydana gelen bir nevi içki. |
النَّبِيذُ (ج) أنْبذَةٌ |
Yükseltmek, kaldırmak. Sesini yükseltmek. Elifi hemze okumak. |
نَبَرَ الشىءَ ـــِــ نَبْرًا |
Depo. Öbek. |
الأنْبَار (ج) أَنابِيرُ |
Minber. |
المِنْبَرُ (ج) مَنَابِرُ |
Yüksek şey. Vücuttaki şiş. Üst dudak ortasındaki çukur. Okurken bir harf üzerine basmak, vurgu. |
النَّبْرَة |
Kandil, lâmba. |
النِّبْراسُ |
Ayıplamak. (–bi): Ad (lâkap) takmak. |
نَبَزَ ه ـــِــ نَبْزًا |
Birbirlerini ayıpladılar. Lâkap taktılar. |
تَنَابزوا بالألقاب |
Sonradan takılan kötü ad, lâkap. |
النَّبَزُ (ج) أنْبازٌ |
Eşmek, kazmak. (–o, an): Ortaya çıkarmak, ifşa etmek. (–an): Araştırmak, incelemek. |
نَبَشَه ـــُــ نَبْشًا |
Kabirleri kazıp kefen soyan. |
النَّبَّاش |
Hafifçe parlamak. Su yükselmek, akmak. |
نَبَض الشىء ـ نَبْضًا ونَبْضَانًا |
Hareket ettirdi, titretti. |
أنْبَضَه |
Nabız. |
النَّبْضُ |
Görünmezken ortaya çıkmak. (–o): Çıkarmak, ortaya koymak. |
نَبَطَ الشىءُ ـــِــ نَبْطًا و نُبُوطًا |
(=)(–alâ): Üstü kapalı söyledi, tariz etti. |
نَبَّطَه |
Nabatî oldu. (–o): Çalışarak ortaya çıkardı. Zorlayarak ağzından cevap aldı. |
اسْتَنْبَط |
M.Ö.7. asırda Filistin civarında yaşayan Sâmî ırkına bağlı bir millet. Çiftçiler. |
الأَنْباط و النَّبَطُ |
Su, ter v.b. çıkarmak. |
نَبَعَ الماءُ و نحوُه من الأرض ـــُــ نَبْعًا و نُبُوعًا |
Su azar azar çıktı. |
تَنَبَّعَ |
Kaynak. |
المَنْبَعُ (ج) مَنَابِعُ |
Ter deliği. |
النَابِعَة (ج) نَوَابِعُ |
Yay ve ok yapımında kullanılan dağ ağacı, kayın, akça ağaç. |
النَّبْعُ |
Su kaynağı. |
اليَنْبوع (ج) ينابيع |
Mahir ve mütehassıs olmak. (–min): Meydana çıkmak, beklenen olmak. (–bi): Sızdırmak, akıtmak. |
نَبَغ المرءُ فى العلم و كل فنٍّ ـــُــ نَبْغًا و نُبوغًا |
Mütehassıs. Büyük, önemli. Güzel, seçkin. |
النَّابغ و النابغة (ج) نَوَابِغُ |
Sidr ağıcının meyvesi, Arabistan kirazı. Hurma dalının özünden çıkan un gibi tatlı nesne. |
النَّبْقُ |
Ok yapmak. Güzel ve sağlam yapmak. Becermek. Hedefe ok atmak. Ok yarışında üstün gelmek. |
نَبَلَ النَّبْلَ ـــُــ نَبْلاً |
Büyümek. Şerefli olmak. Ahlâklı olmak. |
نَبُل ـــُــ نُبْلاً و نَبالَةً |
S.müş. |
نبيل و هى نبيلة (ج) للذكور نُبَلاء و لللإنَاث نَبَائِلُ و نَبِيلات |
Silah ustası. Atıcı. Ok sahibi. |
النَّابِل (ج) نُبَّلٌ |
Ok yapıcılığı. |
النِّبَالة |
Ok yapan. |
النَّبَّال |
Ok. |
النَّبْل (ج) نِبَالٌ و أَنْبَالٌ |
Şan ve şeref sahibi olmak. (–li): Dikkat etmek, anlamakç |
نَبُه ـــُــ نَبَاهَة |
S.müş. |
فهو نبيه و هى نبيهة |
Uyandırdı. |
أنْبَهَ من النَّوْم |
Hâtırasını yüceltti. (–o): Meşhur etti. (–min): Uyandırdı. İkaz etti. (–alâ, li): Vâkıf ve muttali kıldı. |
نَبَّه باسمه |
(li): Anladı. Dikkat etti. (–min): Uyandı. (–alâ): Vâkıf ve muttali oldu. |
تنبَّهَ |
Zilli saat, çalar saat. |
المُنَبِّهُ |
Şerefli, şan ve şöhret sahibi. Önemli. |
النَّابِه (ج) نُبهاءُ |
(=) |
النَّبيه (ج) نُهاءُ |
Şeref, şöhret, zekâ. |
النَّبَاهَة |
Yerleşmemek, uymamak, yakışmamak. Çirkin olmak. (–an): Nefret etmek. – Kılıç isabet etmemek. Ok hedefini aşmak. |
نَبَا الشىءُ ـــُــ نُبُوًّا و نُبِيًّا و نَبوةً |
|
تَنَبَّى انظر : نبأ |