Onlar ki (müennes).

الَّلايىِ

Dişi arslan.

الَّلبُؤَة (ج) لَبُؤٌ و لَبُؤات

(=)

الَّلبْوة (ج) لَبَوات

Akıllı olmak.

لَبَّ ـــِــ لَبابةً

S. müş.

فهو لبيب (ج) ألِبّاء

İkamet etmek. (-o): Çene altına vurmak. Kırıp içindekini çıkarmak.

و ـ بالمكان ـــُــ لَبًّا و لُبُوبًا

Bitkinin yemişi belirdi. Ortaya çıktı, meydana geldi. (-bi): İkamet etti. (-alâ) : Devam etti. (-o) : Semer geriye kaymasın diye hayvana göğüs kolanı taktı.

ألَبَّ الزرعُ

(o) : Yakasını toparlayıp çekti.

لَبّبَ

İşe girişti. Silâhlandı.biriyle yaka paça oldu.

تَلَبَّبَ

Yaka paça. 

التَّلْبِيب (ج) تلابيب

Halis, katkısız, öz, iç. İnce un.

الُّلباب

Gerdanlık yeri. Eğer ve semer geri kaymasın diye hayvanın önünden bağlanan kayış v.b. akıl. Hâtır.

الَّلبَب (ج) ألباب

Her şeyin iyisi, özü, kendisi, hakikatı. Akıl.

الُّلبّ (ج) أَلباب و أَلُبٌّ

Gerdan. Gerdanlık. 

الَّلبَّة (ج) لَبَّاتٌ و لِباب

Akıllı. “Lebbeyk…” deyen.

الَّلبيب (ج) ألِبَّاءُ

Emrin baş üstüne.

لَبَّيْكَ و لَبَّيْهِ

Bir yerde kalmak, eğlenmek.

لَبِثَ بالمكان ـــَــ لَبْثًا و لُبْثًا

Tereddüt, duraklama.

الُّلبْثة

İkamet etmek. Yapışmak. Üst üste binmek.

لَبَدَ بالمكان ـــُــ لُبُودًا

İkamet etmek. Yapışmak.

لَبِدَ بالمكان ـــَــ لَبَدًا

(=) Atın üzerine keçe koydu. (-o): Keçe yaptı. Başını eğdi.

ألْبَدَ بالمكان

Yapıştırdı. Saçlarını zamk gibi bir şeyle şekillendirdi. Keçe yaptı.

لَبَّدَ الشىءَ بالشىء

Aba, yamçı.

الُّلبَّادة

Birbirine,girmiş sertleşmiş yün ve saç. Keçe. Bir nevi sergi.

الِّلبْد (ج) أَلْبادٌ و لُبُودٌ

Çok mal. 

الُّلبَد

Dolaşmış, sertleşmiş saç ve yün. Arslan yelesi. Kavuk, külâh.

الِّلبْدة (ج) ألبادٌ و لُبُودٌ و لِبَدٌ

(=)

الُّلبْدة (ج) لُبَدٌ

İş karışmak, içinden çıkılmaz hale gelmek.

لَبَسَ عليه الامرلَبْسًا

Giymek, örtünmek. Beraber yaşamak. Sineye çekmek.

لَبِسَ الثوبَ ـــَــ لُبْسًا

Şüpelendi, karıştırdı. (-o): Örtü, giydirdi.

ألْبَسَ عليه الامرُ

Karıştı. Yakından ilgilendi. İşi ele aldı, yaptı.

لابَسَه

Karıştı. (-alâ): Karıştırdı, içinden çıkamadı.

لَبَّسَ الشىءُ

(bi): Giyindi. Karıştı, bulaştı.

تَلَبَّسَ

Elbise. Karı koca. Örtü.

الِّلباس (ج) ألْبِسة و لُبُس

Ayakkabı çekeceği.

الَّلبَّاسة

Alaca karanlık. Elbise.

اللَّبْسُ

Elbise.

اللَّبْسُ (ج) لُبُوسٌ

Şüphe. Müphemlik.

اللُّبْس

Şüphe.

اللِّبْسَة

Elbise. Zırh. İlâç fitili.

اللَّبُوس (ج) لُبُسٌ

Elbise.

المَلْبَسِ (ج) مَلابِسُ

Yere çarpmak. 

لَبَطَ فلانًا ـــِــ لَبْطًا

Yer çarpıldı. Şaşırdı. 

تَلَبَّطَ

Karıştırmak.

لَبَكَ الشىءَ و الاَمرَ ـــُــ لَبْكاً

Çirkin konuştu. Hata etti.

أَلْبَكَ

Memesine süt indi. Süt bollaştı.

ألْبَنَتْ

Süt emdi.

التَبْنَ الرضيعُ

Süt, bal ve kepekten yapılmış bir nevi çorba.

التَّلْبينة

Sütçü. Kerpiççi: Kerpiç.

اللَّبّان

Süt emme. 

اللِّبَان

İhtiyaç. Arzu.

اللُّبَانة (ج) لُبانٌ

Süt.

اللَّبَن (ج) أَلْبان

Kerpiç. Gömlek yakası.

اللَّبِن

Gömlek yakası.

الِّلبْنة و الَّلبِنَة

Memesi sütlü.

الَّلبُون (ج) لُبْنُ و لَبَائـنُ

3. yaşına basan deve.

ابن الَّلبُون

Süt süzgeci. Süt kabı. Kerpiç kalıbı.

المِلْبَن

“Lebbeyk…” dedi.

لَبَّى بالحج