Fincan. |
الفِنْجال (ج) فناجيل |
Bunamak. Yalan söylemek. Asılsız ve bozuk iş yapmak. |
فَنِدَ ـــَــ فَنَدًا |
İçkiye düşkün oldu. (-o): Görüşlerini zayıf ve yanlış kabul etti. Terbiye etti. |
فَنَّدَ فى التَّرَاب |
Hatalı görüşünden dolayı pişman oldu. |
تَفَنَدّ |
Sivri kaya. Kurak yer. Dal. |
الفِنْدُ (ج) أفْتادٌ |
Otel. |
الفُنْدُق فناد |
Fener. |
الفَنَار |
Söz taşıyan. Kandil, fânus. |
الفانو س (ج) فوانيسُ |
Küçük su havuzu. Varil. |
الفِنَّطَسُ (ج) فناطيسُ |
Bir nevi tilki. |
الفَنَكَ |
Çeşitli konularda bilgili ve becerikli olmak. |
فَنَّ فُلاَنُ ـــِــ فُنَّا |
S. müş. |
فهو مِفَنٌ و فنَّان |
Yormak. Oyalamak. Aldatmak. Süslemek. |
و ـ الرجُلَ ـــُــ |
Kumaş kimi yeri kalın, kimi yeri ince dokundu. (-o): Çeşitli kıldı. Bir dalda durmadı. |
فَنَّنَ |
Sarmaşık dal. Fenlerden biri. Üslup. |
الأفْنُو نُ (ج) أفانينُ |
Teknik. Zanaat. San’at. Sanat kabiliyeti. |
الفَنَّ (ج) فنو ن |
Düz dal. |
الفَنَّنُ (ج) أفْنَانٌ |
San’atkâr. Yaban eşeği. |
الفَنَّانُ |
Bitmek, tükenmek. Kocamak, ölümü yaklaşmak. (-fî): Bütün varlığını vermek, bütün gücüyle çalışmak. |
فَنَىَ الشىء ـــَــ فَناءَ |
(fî): Bütün gayretiyle çalıştı. |
تفانى |
Avlu. |
الفِنا َ (ج) أفْنشيَةُ |