Yenmek üstün gelmek.(-o alâ) : Zorla almak. |
غَلَبَه ـــِــ غَلَبَةً |
Kalın boyunlu. Sık, sarmaş-dolaş. |
أغلبُ و هى غَلْبَاء (ج) غُلْبٌ |
Galip geldi.(-alâ) : galebeye (çoğa, üstüne) göre hükmedildi, söylendi. |
غُلُبَ |
(-alâ) : Zorla aldı. İstila etti. |
تَغَّلَبَ |
Çokluk. Çoğunluk. |
الأغْلَبيِة |
Karışık düş. |
الغَلْث |
Sabahın alaca karanlığına ulaştılar. |
أغْلَسَ القومُ |
Sabahın alaca karanlığında yaptı. |
غَلَّس القومُ |
Sabahın alaca karanlığı. |
الغَلَس |
Dil kökü. Küçük dilin arkası. |
الغلْصَعَة (ج) غلاصمُ |
Yanılmak, hata etmek. |
غَلِطَ أَ غَلَطا |
Mugalâta vesilesi. Yanıltmak için kullanılan söz. |
الأغْلُو طة (ج) أغاليطُ |
Kalın ve iri olmak. Buğday başak vermek. Kuvvetlenmek.(-alâ, li) : Şiddetli ve sert davranmak. – Sert olmak, kaba olmak. |
غَلُظ الشىء ـــُــ غِلَظًا وغِلْظَةً |
S.müş. |
فهو غَلِيظٌ (ج) غِلاظ |
Kalabalık, sertlik. |
الغِلاظة الغُلْظة |
Kasten öldürmeye benzer katilde gereken tazminat. |
الدَّية المُغَلَّظَة |
Çabuk gitti.(-o) : Katıp karıştırdı. |
غَلْغَلَ |
Yaygın haber. |
المُغَّلَغَلَةُ |
Karışık gürültü. |
الغُلْغُلَة |
Kabuklu, perdeli. |
فهو أغلفُ و هى غلفاء (ج) غُلْفُ |
Kılıf, kap, kın, zarf, v.b. |
الغِلاف (ج) غُلُفٌ |
Sünnette kesilen kısım. |
الغُلْفَة (ج) غُلَفٌ |
Kapı sağlam kapanmak. Rehni geri alamamak. Canı sıkılmak, sabırsızlanmak. Kızmak.(-fî) : Yapışmak, sarılmak. |
غَلَقَ البابَ ـــِــ غَلْقَا* |
(-alâ) :Kapalı kaldı.(-o) : Kapattı. Zorladı. Suçluyu teslim etti. Çok kızdırdı. |
أغْلَق |
Kapı açılmadı. Mesele anlaşılmadı. Konuşamadı.(-o) : Geri almamak üzere sattı. |
اسْتَغْلَقَ |
Anahtar. |
الإغليق (ج) أغاليقُ |
Sürgü. |
المِغْلاق مَغَاليق |
= |
المِغْلق مَغاليقُ |
Su ağaçların arasından akmak. Doğruyu görememek.(-fî) : Girmek.(-o fî) : Sokmak.(-o) : Lâle ve kelepçe vurmak. –Hıyanet etmek. |
غَلَّ المَاء بينَالأشجار ـــُــ غَلا |
Hileli, sahtekâr ve kindar olmak. |
و ـ صدرُه ـــِــ غلاَّ و غَليلاً |
Çok susadı. Cimrileşti, sıkı elli oldu. |
غُلَّ |
S.müş. |
فهو غَاليل و مغلول |
Hıyanet etti. Gelir getirdi. |
أغَلَّ |
Kâr ve gelirini aldı. Gelir istedi. Çalışıp para getirmesini istedi. Sömürdü. |
اٍتَغْلَه الضَّيعةَ |
Düşmanlık, kin. |
الغِلَ |
Lale, bukağı, kelepçe. Hararet, susuzluk. |
الغلّ (ج) أغلا ل |
Gelir,ücret. |
الغَّلَة (ج) غَلاَّت و غِلال |
Şiddetli susuzluk. Kombinezon, iç gömlek. İbriğin ağzına bağlanan bez. Örtü. |
الغَلَة (ج) غَلَلٌ |
Şiddetli susuzluk. Kin. Hıyanet. |
الغَليل (ج) غلاءـل |
Bulûğ çağına yaklaşmış çocuk. Küçük hizmetçi. |
الغُلام (ج) غلمان |
Kuvvetli cinsî münasebet arzusu. |
الغُلْعة |
Erkek kaplumbağa. Geniş omuzlu, kıllı delikanlı. Kuyudaki su gözü. |
الغَيلَم |
Fiyat artmak, yükselmek. Haddi aşmak. Dal budak salmak. İfrata varmak. |
غَلا السعرُ و غير ه ـــُــ غُلُوَّا و غلاءً |
Haddi aşmak, ileri gitmek.(-o, bi) : pahalı almak.(-o) : Atışmak. |
غالىَ فى الأمْر غِلاءَ و مُغَالاَةً |
Pahalı. Yağlı ve dolgun et. |
الغُلَواه |
Taşkınlık. |
الغُلَولاه |
Bir ok atımı. (200 m. Civarında bir mesafe) |
الغَلْوة (ج) غِلاهٌ و إَلَوات |
Kaynamak. Çok hiddetlenmek. |
غَلَتٍ القِدْرُو نحو ها ـــَــ غلْيًا و غَلَيانًا |
Misk, esans. |
الغَالية |