Batmak, kaybolmak. Gitmek, savuşmak. |
غَرَبَتِ الشَمسُ ـــُــ غُرُوبًا |
Yurdundan uzaklaşmak. Söz kapalı vezor anlaşılır olmak. |
غَرُب عن و طنه ـــُــ غَرابةً و غُرْبَةً |
Batıya geldi. Garip oldu. Göçtü. Tuhaf bir şey yaptı. Kapalı konuştu.(-o) : Uzaklaştırdı. |
أغْرَب |
Uzun yolculuğa çıktı. Batıya doğru gitti.(-o) : uzaklaştırdı. |
غَرَّب |
Yurdundan uzaklaştı. Gayretli ve çalışkan oldu. Akrabası olmayan biriyle evlendi. |
اغْتَرب |
Omuz. Her şeyin üst kısmı. |
الغارِب (ج) غَوارِبُ |
istediğin yeregit, boş ol. |
حَبلُك على غارِبِك |
Karga. Ağız, keskin yer. |
الغَراب (ج) غِرْبان و أغرُبٌو أغْرِبة |
Batı. Güneşin battığı yer. Bir şeyin ucu, ağzı. Gayret, çalışkanlık. Kesinlik, sertlik. Öküz gönünden mamûl büyük su kovası. Göz yaşı. Göz yaşı kanalı. Gözün iki uç noktasından her biri. Tükürük. |
الغَرْب (ج) غُرُوب |
Altın, gümüş. Bardak. Şarap. Mızrak yapımında kullanılan bir ağaç. |
الغَرَبُ |
Vatanından uzak düşmüş kimse. Üstü kapalı, zor anlaşılan söz. |
الغَرِيب (ج) غُرَباء و هى غريبة (ج) غَراءـِبُ |
İyi cins siyah bir üzüm. Sakalını boyayan ihtiyar. Simsiyah. |
الغَريب (ج) غَرَايب |
Tef. Kalbur. Söz taşıyan adam. |
الغِرْبال (ج) غَرَابيلُ |
Ötmek, şarkı söylemek. |
غَرِدَ الطاءـرُ و الأنسا نُ ـــُــ غَرَادًا |
S. müş. |
فهو غَرِدٌ و غِرَّيد |
Kuş ötüp coşturdu. |
أغْرَدَ |
Kuş ötüşü. Şarkı. |
الأغْرُودَةُ (ج) أغاريد |
Bilmemek, gaflet içinde olmak. Su çekilmek. |
(غَرَّ) الرجلُ ـــِــ غَراَّرةً و غُرَّةٌ |
Aldatmak. Gafil avlamak. Gagasından yedirmek.(-o, bi) : Cür’ete sevk etmek. |
و ـ فلانًا ـــُــ غَرَّ و غُرُو رًا |
Alnı beyazlı at. Beyaz. Parlak. Gafil. Meşhur. |
فهو أ لا غَرَّ و هى غَرَّاء (ج) غُرٌ |
Tehlikeye soktu. İlk dişi çıktı.(-o) : Doldurdu. |
غَرّر به |
Gafil oldu.(-bi) : aldandı.(-o) : Fırsatını aradı. Ansızın geldi. |
اغْترَّ |
Kılıç v.b. ağzı. Örnek. Hafif, az. Eksiklik. Acele. Miktar. |
الغِرار (ج) أغِرَّة |
Gaflet. Gençlik. |
الغَرَارة |
Harar. |
الغِرارة (ج) غرائر |
Kılıcın ağzı. Yer yarığı. Kat yeri. Kuşun ağzından çıkarıp yavrusuna verdiği gıda. |
الغَرُّ |
Aldanmış, gaflete düşürülmüş. |
الغِرُّ (ج) اغْرار وغِرار |
Siyah renkli, beyaz başlı bir nevi su kuşu. |
الغُرُّ واحدُه غَرَّاء |
Tehlike. Tehlikeye maruz bırakma. Meçhul alış-veriş. |
الغرار |
Her şeyin ilki, en iyisi. Atın ağzındaki beyazlık. Ayın hilâl halindeki çıkışı. Yüz. Aydın ve parlak görünen şey. İleri gelen, ulu. |
الغُرَّة (ج) غُرَرٌ |
Gaflet. |
الغِرَّة (ج) غِرَرٌ |
Aldatan . |
الغَرُور |
Güzellik. Refah. Kefil, garanti eden, bakıp gözetleyen. Toy. |
الغَرِير (ج) غُرَّانٌ و أغِرَّةٌ و أغِرَّاء |
Çekirge yumurtlamak için kuyruğunu yere sokmak.( -o) : Batırmak. Sokmak. |
غَرَزَتِ الجرادة ـــَــ غَرْزًا |
Özengi. Yere dikilmiş, sokulmuş şey. |
الغَرْز (ج) غُروز |
Tabiat, huy. |
الغَرِزَة (ج) غَرَاءـز |
Ağaç v.b. dikmek. |
غَرَسَ الشَجرَ ونحو ه ـــِــ غَرْسًا |
Yeni biten hurma. Dikilen çekirdek. Fidan. |
الغَرِيسة |
|
الغِرْش (ج) غُرُو ش انظر : ق ر ش |
Hedef. Arzu, dilek. Maksat. |
الغَرَض (ج) أغْراض |
Gargara yaptı. Su fakır fakır kaynadı. |
غَرْغَرَ الرجلُ |
Kesmek. Bükmek. Tabaklamak. Avuçlamak. |
غَرَف الغَرْف و الشىء ـــِــ غَرْفًا |
Bir avuç. |
الغُرَافة |
Tabaklıkta kullanılan bir ağaç. |
الغَرْف |
Bir avuç.Üst kattaki daire ve oda. |
الغُرْفة (ج) غُرَفٌ و غُرُفات و غِراف |
Ticaret odası. |
الغُرْفة التَّجارية |
Sık ağaçlık. |
الغَريف |
Kepçe. |
المَغْرَفة مَغَارِف |
Batmak,boğulmak |
غَرِقَ فى الماء ـــَــ غَرَقًا |
S. müş. |
فهو غَرِق ٌ و عارقٌ و غريق (ج) غَرْقَى |
(-fî) : İleri gitti. Yayı son haddine kadar çekti.(-o) : Batırdı, suda boğdu. Doldurdu. Zayi etti. |
أَغْرق |
(-fî) :İleri gitti.(-o) : İçine aldı. |
اسْتَغْرَق |
Yayı son haddine kadar çekme. |
الغَرْق |
Sünnette kesilen kapçık. |
الغُرْلَة (ج) غُرَل |
Borçlu olmadığı halde başkasının borcunu yüklendi.(-fî) : Zarar etti. |
غَرِمَ ـــَــ غُرْمًا و غَرَامَةً |
Bir şeye düşkün oldu. |
أغْرِمَ باشىء |
Kefil olduğu ve taahhüt ettiği borcu bizzat yüklenen. |
الغَارِمُ (ج) غُرَّام |
Gönlün bir şeye takılıp kalması, aşkı. Devamlı azap. |
الغَرَام |
Zarar. Ödeme mecburiyeti. Para cezası. |
الغَرَامَةُ |
Kendi taksiri olmaksızın çekilen zarar. |
الغُرْمُ |
Borçlu. |
الغَريمُ (ج) غُرَماء |
Zarar. Ödeme mecburiyeti. Para cezası. |
المَغْرَمُ |
Borç altında kalan. Bir şeye vurgun. |
المُغْرَمُ |
Kuğu. |
الغْرْنُوقُ (ج) غَرَايق |
Gönlü veya aklı bir şeye takılmak. Hiddetli olmak. Soğuk olmak. |
غَرىَ به ـــَــ غَرًا و غَرَاةً |
(-o) : Bozdu. Tahrik ve teşvik etti. |
أغْرَى |
Bir şeye düşkün oldu. |
أغْرِىّ به |
Yapıştırdı. |
غَرَّى الشىء |
Zamk v.b. |
الغَرَاء (ج) أغْرَاء |
= |
الغِرَاء |
Hayret, şaşkınlık. |
الغَرّو |
= |
الغَرْوَى |