Su azar azar akmak. Hiddetlenmek, kin bağlamak. (-bi, alâ) Bir şeyin üzerine düşmek. |
ضَبَّ الماء و نحوهُ ـــِــ ضَبًّا وضُبُو بًا |
Büyük keler. Kin. Dudak çatlaması. |
الضَّبُّ (ج) أضُبٌ و ضِبابٌ و ضُبَّانٌ |
Dişi keler. Kapı sürgüsü. |
الضَّبَّةُ (ج) ضِبابٌ |
Tilki ulumak. Koşarken ses çıkarmak. (-o) Uçlarından yakmak. |
ضَبحَ الثعلبُ ـ ضَبْحًا و ضُبَاحًا |
Yaban cevizi. Topluluk. Kale fethinde kullanılan dışı deri ile kaplı bir nevi seyyar siper. |
الضَّبْر (ج) ضُبُورٌ |
Sağlamca ezberlemek. Sağlam ve güzel yapmak. Ele geçirip hakimiyet kurmak. Kitabı tashih ve ikmal etmek, harekelemek. Yakalamak. |
ضَبَطَهُ ـ ضَبطًا |
Kaide. Fren. |
الضَّــابطَةُ (ج) ضَوابِطُ |
Zabıt defteri. |
المضْبَطَةُ (ج) مضابط |
Ön ayaklarını atarak koşmak.(-o) : Zulm etmek. Uzatmak. |
ضَبَعَ الفرسُ ـ ضَبْعًا و ضُبُوعًا |
Pazı ortası ile koltuk altı arasındaki kısım. |
الضَّبْعُ |
Sırtlan. Kıtlık yılı. |
الضَبْعُ (ج) أضْبُعٌ |