Kenar.

الشَّفَرُ (ج) أشْفَارٌ

Keskin bıçak. Küçük ustura. Şifre.

الشَّفَرَةُ (ج) شِفَارٌ و شَفْرٌ

Kenar, köşe. Bıçak vb. ağzı.

الشَّفِيرُ (ج) أشفَارُ

Deve dudağı.

المِشْفَرُ

Çift yapmak. Çift görmek. (-li): Önüne düşüp işini görmek. (-ilâ): Bir iltimascı ve aracı ile müracaat etmek. (-fî): Şuf’a hakkına sahip olmak.

شَفَعَ الشىء ـــَــ شَفْعًا

(o fî): Şefaat ve aracılığını kabul etti.

شَفَّعَ

Şâfiî oldu. (-li): Şefaat etti.

تَشَفَّعَ

Şefaat eden. Aracılık eden. Şuf’a hakkı ile alan. Çift.

الشَّافعُ و الشَّفيعُ (ج) شُفعَاء

Şefaat ve aracılık edenin sözü.

الشَّفَاعَةُ

Teki çift yapan. Çift.

الشَّفْعُ

Satılan bir akarı ona komşu olan kimsenin öncelikle alabilme hakkı.

الشُّفْعَةُ

Kumaş arkası görünecek kadar ince olmak. Görüşe mani olmamak, şeffaf olmak. Hafif olduğu için sallanmak. Rüzgâr soğuk esmek. (-o): İnceltmek.

شَفَّ اثَّوْبُ و نحوه ـــِــ شُفُوفًا

Korktu, sakındı. (-alâ): Üzerine titredi.

أشْفَقَ منه

Güneş battıktan sonra ufukta meydana gelen kızıllık. Yan, kenar.

الشَّفَقُ

Merhamet, yufka yüreklilik.

الشَّفْقَةُ

Ağız ağıza verip konuştu. Karşı karşıya konuştu.

شافَهَهُ

Kenar. Dudak.

الشَّفَةُ (ج) شِفاه

Güneşin batması yakın olmak.

شَفَتِ الشَّمْسُ ـــُــ شَفْوًا

Hastayı iyi etmek.

اللهُ العليلَ - ثِفاءً -و

Yaklaştı. (-o): Şifa diledi. İlaç haber verdi. İlaç verdi.

أشْفَى

Kenar, kıyı.

الشَّفَا

Hastahane.

المستشفَى (ج) مستشفياتٌ و مشَافٍ