Su doldurmak. Yüklemek. |
زَبَّ القِرْبةَ ـــُــ زَبًّا |
Kıllı. |
اَزَبُّ وهى زَباَّءُ (ج) زُبٌّ |
Sağır yaban sıçanı. |
اَلزَّبَابة |
Kuru üzüm. Köpük. Yılan zehiri. Kuru üzümden yapılmış şarap. |
ازَّبيبُ |
Elde çıkan çıban. Gevezenin ağzında toplanan köpük. Yılan ve köpeklerin gözlerinin üzerindeki iki siyah benek. |
الزيبة |
Misk kedisi. |
الزَّبادُ |
Bahşiş, hediye. |
الزَّبْدُ |
Tereyağı. |
الزُّبْدُ |
Hulâsa, öz. |
زبْدة الشىء |
Köpük, kaymak. |
الزَّبَدُ |
Atıp vurmak. Üstüste koymak. Taşla örmek. Yazmak. (-o, an) : Men etmek, alakoymak. |
زَبَرَهُ با لحجارة ـــُــ زَبْرًا |
Kuvvetli, sert taş. Görüş, akıl. |
الزَّبْرُ |
Yazılmış. |
الزِّبْر (ج) زُبُور |
İki kürek arası. Yele. Büyük demir parçası. Örs. |
الزُّبْرَةُ (ج) زُبَر |
Yazılmış, kitap. |
الزَّبُورُ (ج) زُبُر |
Süs, zinet. Altın. Kırmızı ince bulut. |
الزِّبْرِج (ج) زَبارِج |
On dördünde ay. Seyrek sakallı. Parlaklık. |
الزِّبْرِقان (ج) زباريق |
Kasırga. |
الزَّوبَعْةُ (ج) زَوَابِع |
Kötü huylu. Kaba. Kaşı, sakalı, bıyığı gür kimse. |
الزِّبَعْرَى |
Gübrelemek, gübre dökmek. |
زَبَلَ الزَرع ـــُــ زَبْلاً |
Karıncanın ağzında taşıdığı şey. |
الزُّبال |
Gübre v.b. |
الزِّبْلُ |
(=) Küfe. |
الزَّبيل (ج) زُبُلٌ |
Çöplük. |
المَزْبَلةُ (ج) مزابلُ |
Fırlatmak, atmak. Def etmek. (-o, an) : Vazgeçirmek. |
زَبَنَهُ وبه ـــِــ زَبْنًا |
Müdafaa etti. Bir şeyi kabala ( ölçüp tartmadan) sattı. |
زابَنَهُ |
Akrep kuyruğundaki çatal. |
زُبانَى العقربِ |
Zaptiye, polis. Zebanî. |
الزَّبانِيَةُ |
Yüklemek. Sevketmek. |
زَبَاهُ ـــِــ زَبْيًا |
Tepe. Tandır. Üstü örtülmüş çukur (tuzak). |
الزُّبْيَةُ (ج) زُبى |