Elbiseyi yamamak. Düzeltmek. Korkusunu gidermek, teskin etmek. Bağışlamak. Gemiyi iskeleye yaklaştırmak.

رفَاَ الثَوبَ و نحوه ـــَــ رفئًا و رِفاءً

Evlenen kimseye saadet ve çoluk - çocuk diledi.

رفّأه

Gemi iskelesi.

المَرْفَأ (ج) مَرافِىّ

Ufantı, kırıntı. 

الرُّفَاتُ

Çirkin söz söylemek.

رَفَثَ فى كلامه ـــُــ رفْثًا ورُفوثًا

Kadından açıkca yakınlık isteme. 

الرَّفَثُ

Bağışta bulunmak. Eğerin altına keçe koymak. Yardım etmek.

رَفَدَهُ ـــِــ رفدًا و رِفادَة

Hafifçe koştu. (-o) : Büyük bildi, başa geçirdi.

رفَّدَ

Hükümdar vekili. Su kanalı. Su çayı. 

الرَّافِدُ (ج) رُفَّادٌ و رُفَّدٌ

Eğerin altın konan keçe. Cahiliyyle devrinde Arapların fakir hacılara bakmak için aralarında topladıkları mal ve para. Yara sargısı.

الرِّفَادَةُ

Nasip, hisse. Yardım, bağış.

الرَّفْدُ (ج) أرْفادٌ و رُفودٌ

Topluluk. 

الرِّفْدَةُ (ج) رِفَدٌ

Yardım. 

المَرْفَدُ (ج) مَرَافِدُ

Büyük kâse. Süt kabı.

المِرْفِدُ (ج) مَرَافِدُ

Kanat çırptı. Konmak üzere bir şeyin etrafında dolaştı. Dalgalandı, titredi. Ses çıkardı. Şefkat gösterdi.

رَفْرَفَ

Kanat. Erkek devekuşu.

الرَّفرافُ

Terek, raf. Çeper, dış duvar. Araba çamurluğu. Etek. Yan. Perde. Sergi. Yastık. 

الرَّفرَفُ (ج) رفارف

Tepmek.

رَفَسَ ـــُــ رَفْسَا و رِفَاسًا

Genişlemek. (-o) Yaba ve kürekle aktarmak. İnceltmek, ezmek. İyice çiğnemek.

رَفَشَ فيه ـــُــ رُفُوشً

İyice çiğneme, rahatça içme. Kürek, yaba. 

الرَّفْشُ (ج) رُفُوشٌ وأرفاشٌ

Kürek. 

المِرفَشَةُ (ج) مَرَافِشُ

Fırsat. Sıra. Ortak su.

الرُّفْصَةُ (ج) رُفَصٌ

Genişlemek. Hurmanın salkımı dağılıp kapcıkları dökülmek. Hayvan serbest yayılmak. (-o) Terk etmek, uzaklaşmak. Atmak. Kovmak. Hayvanı sebestçe otlamağa bırakmak. Kırmak.

رَفَضَ الوادى ـــُــ رفْضًا و رُفُوضًا

Dağıldı, ayrıldı, yok oldu. Fışkırıp yayıldı. Aktı.

تَرَفَّضَ

(=)

ارفَض

Az mâyi. Yiyecek. 

الرَّفْض

(=) Dağınık şey. Gurup.

الرَّفَض (ج) رُفوُضٌ

Râfizîlik.

الرِّفْضُ

Yukarı çıkmak. Sür’atle gitmek.(-o): Yükseltmek, kaldırmak. Taşımak, nakletmek. Şerefini artırmak. Kabul etmek. Takdim etmek, sunmak. Yaymak. Ortaya koymak. Merfû okumak.

رَفَعَ فى الأرض ـــَــ رَفْعًا

Eli değenekli.

هو لا يرفع العصاعن عاتِقه

(Kökü ile aynı manada.) ( -ilâ): Mahkemeye verdi, şikâyet etti.

رَافَعَهُ

Koştu (-o): Sundu.

رَفَّعَ

Yukarı çıktı. Öne geçti. Yer değiştirdi. Yok oldu. (-o) : Kaldırdı. 

ارتَفَعَ

Muhakemeleşti. (-an): Müdafaa etti.

تَرَافَعَا

Yükseldi. (an-): Münezzeh oldu, uzaklaştı.

تَرَفَّعَ

Haber ve sırları yayanlar. Kaldıraç.

الرَّافِعَةُ (ج) رَوَافع

Ekini biçip kaldırma.

الرَّفاعُ

Şeref. Yüce mevki ve mertebe.

الرِّفْعَةُ

Dava.

الرَّفِيعَةُ (ج) رفائِعُ

Vinç. Kirko.

المِرفاع

Bol, rahat, geniş. 

الاَرْفَعَ

Refah.

الرّفاغَةُ

Yumuşaklık, kolaylık. Bolluk, bereket. Bolluk veya kıtlık bulunan yer. Vücutta kir toplanan yerler.

الرّفْعُ (ج) أرفُعٌ و رُفُوغٌ

Kanat çırpmak. Konmak için üstünde çırpınmak. Dalgalanmak, titremek. Hareket etmek. Göz seğirmek. Parlamak. Çok yemek. (-li, ilâ): Hoşlanmak, hislenmek. (-bi): Kuşatmak. (-o) : Vermek, yedirmek. İyilik etmek. Raf çakmak. (-li): Yiyecek temin etmek, hizmet etmek.

رَفَّ ـــِــ رَفَّا و رَفِيفًاو رَفَّةً

İnce saman.

الرُّفافُ

Miğfer altlığı. 

الرِّفافَةُ

Raf, terek. Kuş sürüsü. Yumuşak elbise. Yiyecek. 

الرَّفّ (ج) رِفوفٌ و رِفافٌ

Yumuşak davranmak, iyi muamele etmek. Mûtedil gitmek. (-o): Dirseğine vurmak.

رفَقَ به وله و عليه ـــُــ رِفقًا ومَرفَقًا

Arkadaş oldu, katıldı.

رافَقَة

Arkadaş oldu. (-bi) : Faydalandı. (-alâ) Yaslandı.

ارتَفَقَ

(=) İyi davrandı.

تَرَفَّقَ به

Faydalı.

الاَرْفَقُ و الرَّافِقُ

İyilik ve nezaket.

الرَّافِقةُ

Arkadaşlar topluluğu.

الرُّفاقَةُ

(=)

الرَّ ُفْقَة (ج) رُفَقٌ ورفاقٌ

Sohbet.

الرُّفْقَةُ

Nazik. Arkadaş, dost. Koca. Komünist yoldaş. Faydalı. 

الرَّفِيقُ (ج) رُفَقَاء ورِفاقٌ

m. (=) Zevce. 

الرَّفِيقَة

Yâver.

المُرافِق

Faydalanılan şey.

المُرتَفَق

(=) Dayanılan ve yaslanılan şey. Dirsek.

المَرفِق (ج) مَرَافِقُ

(=) Evin iç ve dış müştemilâtı.

المِرفَق (ج) مَرَافِقُ

Eteğini sürüyüp böbürlenerek yürümek. (-o) Doldurmak. 

رفَلَ - رَفْلاً ، و رُفولاً

(=) Eteğini uzattı. Büyük tanıdı.

أرفَلَ

Etek. 

الرِّفْلُ : (ج) رُفولٌ وأرفالٌ

Uzun, bol, geniş. 

الرَّفَلُ

Bolluk ve rahata kavuşmak. (-o) Acımak, merhamet etmek.

رفَهَ ـــَــ رَفْهًا ورُفُوهًا

(=) İstirahat etti. Her gün saçını taradı. (-o) Refaha kavuşturdu.

أرفَهَ

(=) (-an): Yükünü hafifletti, sıkıntıdan kurtardı. (-alâ) Mühlet verdi.

رفَّهَهُ

Bolluk içinde olmak. Rahatlık. 

الرَّفاهةُ

Evlenmek. (-o) Yamamak, dikmek. Teskin etmek, korkusunu gidermek. 

رَفَا ـــُــ رَفْوًا

(Gemi) iskeleye yaklaştı. Meyletti. Sığındı. (-o) : Kıyıya veya iskeleye yaklaştırdı. Mudara etti.

أرْفَتِ السفينة

Uydu, suyunca gitti.

رافاه

Saman.

الرُّفَةُ