Gürültü çıkarmak. Kan kurumak. (-alâ) : Cinayet işlemek. (-li) : Kazanmak. (-o) : Bir yerden bir yere sevk etmek. Tehdit etmek. |
جَلَبَ - جَلَباً ، و جَلْبًا |
(=) Toplandı. |
أجْلَبَ |
Ticaret için toplanmış eşya ve hayvan. |
الجَلَبُ : (ج) أ جْلأ بٌ |
Gürültü. |
الجَلَبَةُ : (ج) جَلَبٌ |
Cilbap giydirdi. |
جَلْبَبَه |
Gömlek. Baş örtüsü, yeldirme. |
الجلْبابُ : (ج) جَلأيِبُ |
Boynuzsuz hayvan. |
الجَلْحاه : (ج) جُلْحٌ |
Dövmek. Yılan sokmak. Yere vurmak. Zorlamak. |
جَلَدَهُ ـــِــ جَلْدً |
Kuvvetli olmak. Güçlüklere dayanmak. |
جَلُدَ ــــُــ جَلأ دَةً |
S. müş. |
جلْدٌ جَليدٌ . (ج) جُلَداءُ ، و أ جْلأ دٌ |
(=) Muhtaç etti. |
أجْلَدَ فلا نًا اليه |
Deri geçirdi, ciltledi. Deri yüzdü. |
جَلَّدَ الشىءَ |
Deri. |
الجِلْدُ : (ج) أ جْلا دٌ ، و جُلُو دٌ |
Cellât. Deri satıcısı. |
الجَلاَّ دُ |
Sür’atle gitmek. Uzamak, devam etmek. |
اجْلَوَّذَ |
Sür’atle gitmek. (-o) : Dürmek, bükmek, bağlamak. |
جَلَزَ فى الأر ض ـــِــ جَلْزًا |
İri, cesur. Polis. |
الجِلَّوز |
Oturmak. Konmak. Durmak. |
جَلَسَ الأنْسَانُ ـــِــ جُلُو سًا ، و مَجْلَسًا |
Kocasının yanında örtünmeyen kadın. |
الجَلِيع ُ |
Bitirmek. Soymak, sökmek, kökünü kazımak. Yüzmek. |
جَلَفَهُ ــــُــ جلْفاً |
Boş küp. Kap. Ahmak. Kuru, sert ekmek. |
الجِلْفُ : (ج) أ جْلأ فٌ ، و أجْلُفٌ ، وجُلُوفٌ |
Çuval, harar. |
الجُواَلِقُ : (ج) جَوَالِقُ |
Tırabzan. |
الجَلْفَقُ |
Büyük ve ulu olmak. Yaşlanmak.Tecrübe görmüş olmak. Münezzeh ve yüce olmak.(-an) :Yerinden uzaklaşmak. |
جَلَّ ـــِــ جلالاً ، و جَلأ لَةً |
Umumî oldu. (-o) : Tamim etti. Kapladı. |
فهو جَلٌ و جَليلٌ ، (ج) أجِلَّةً ، وأجِلاَّءُ جَلَّلَ |
Çul. |
الجَلُّ : (ج) جِلال ، و أ جلال |
Gemi yelkeni. Biçilmiş buğdayın sapı. Gül. |
و ـ (ج) جُلُو ل |
Her şeyin çoğu. |
الجُّلُّ |
Büyük. |
الجِلُّ |
Büyük. Küçük, önemsiz. |
الجَلَلُ |
Dışkı. |
الجَلّةُ |
Dışkı yiyen hayvan. |
الجَلاَّ لة |
Mecmua, kitap. |
المَجَلَّة (ج) مَجَالُّ و مَجَلاّتٌ |
Kaya. Sert ve kuvvetli adam. Büyük sürü. |
الجَلْمَدُ |
Korku veya kıtlıktan dolayı yurdundan uzaklaşmak. Vâzih ve açık olmak. Göze sürme çekmek. (-o) : Yurdundan çıkarmak. Cilâlamak, parlatmak. Aydınlatmak. Açıklamak. |
جَلا القو م ُ عن الو طن و منه ــــُــ جَلاءً ، و جلْوًا |
Vatanından uzaklaşanlar, azınlık, cizye verenler. |
الجَا لِيَةُ |
Sürme. |
الجِلأء |