On
yedinci yüzyılın ikinci yarısında deniz muhârebelerindeki kahramanlıklarıyla
meşhur, denizcilik târihimizin mühim şahsiyetlerinden Osmanlı kaptân-ı deryası.
İsmi, Hüseyin’dir. Gençliğinde Venediklilerle yaptığı bir deniz muhârebesinde
sekiz-on yerinden yaralanıp öldüğü sanılırken, iyileşmesi üzerine Venedikliler
tarafından kendisine Mezomorto (yarı ölü) lakabı verilmiş ve sonradan bütün
Akdeniz’de bu sıfatla anılmıştır. Bâzı kaynaklarda Mağribli olduğu kaydedilirse
de doğum yeri ve târihi kesin bilinmemektedir. Ömrünü İslâmiyet’i yaymakla
geçirip, 1701 yılında Paros (Bare) adasında vefât etti. Nâşı, Sakız adasına
götürülüp defnedildi. Vefât târihi hakkında başka rivayetler de vardır.
Hüseyin
Reis, denizciliğe çok genç yaşta levendlikle başladı. Cesur, gözünü budaktan
esirgemeyen bir kimse idi. Akdeniz’de İspanyol, İtalyan ve Venediklilerle çetin
deniz muhârebeleri yaptı. 1674 yılından itibaren ünü bütün Akdeniz’i sardı.
Cezâyir’in en mümtaz sîmâlarından biri oldu.
1671
yılına kadar Akdeniz’deki denizcilerimizin reisi Cezâyir beylerbeyi idi ve
bunlar İstanbul’dan tâyin edilirdi. 1671’den sonra beylerbeyleri Cezâyir
levendleri arasından seçildi ve kendilerine Cezâyir dayısı denildi. Cezâyir
dayısı emrindeki levendler bir nevî deniz akıncıları idi. Bunlar gözünü
budaktan, esirgemeyen, fırtınalara göğüs geren denizcilerdi. Mezomorto Hüseyin
Reis de bu kahramanlardan biri olup, cesaret ve denizcilik bilgisi sayesinde
Cezâyir levendleri reîsi seçildi. 1683 yılında Fransızların büyük bir donanma
ile Cezâyir kuşatmaları esnasında büyük kahramanlıklar gösterip, düşman
donanmasını perişan etti.
Kânûnî
devrinden beri Osmanlı Devleti Fransızları himaye etmiş, Cezâyir levendlerine,
Akdeniz’de Fransız gemilerine, dokunulmamasına dâir emir bile göndermişti. Bu
sebeple Fransız ticâret gemileri Akdeniz’de serbestçe dolaşmak imkânını bularak
çok para kazanmışlardı. Zîrâ, o zamanlar hiç bir milletin ne harp ne de ticâret
gemileri Akdeniz’e açılamıyordu. Bu iyiliğimize rağmen Fransızlar nankörlük
yaptılar. Kralları on dördüncü Lui’nin emri ile 1682 yılında Cezâyir’e hücum
ettiler ve Cezâyir önlerindeki küçük bir adayı zaptettiler. Müstahkem bir
kalesi de olan bu ada, tam dört ay Fransızların elinde kaldı. Fakat bir gün
Cezâyir levendlerinin hücumu ile ada tekrar ele geçti. Kral on dördüncü Lui,
adanın tekrar Türkler tarafından alınmasını bir türlü hazmedemedi. 1683 yılında
büyük bir donanma ile bir ordu teşkil ederek Cezâyir’e sevketti. Fransız ordusu
Cezâyir şehrine yakın bir yere çıktı. Donanma da Cezâyir limanının önlerinde
demirledi. Plân mükemmeldi. Akdeniz’deki levendlerin yatağı ve merkezi olan
Cezâyir şehri karadan ve denizden tam bir muhasara altında tutularak
zaptedilecekti.
Karadaki
Fransız ordusu, arada bir Cezâyir’den çıkan Türk levendlerinin palalarının
şiddetine dayanamayıp bozuldu ve geri çekildi. Fakat denizdeki durum öyle
değildi. Üç yüzden fazla gemiden müteşekkil Fransız donanması, Cezâyir’i
kahpece ve insafsızca bombardıman ediyordu. Cezâyir bombardımanları olarak
târihe geçen ve hep geceleri yapılan bu bombardımanları yabancı tarihçiler
bile; “Hunharca yapılan zâlim bombardımanlar” olarak vasıflandırdılar. Bu
bombardıman sırasında yüzlerce kadın, çocuk ve yaşlı insan şehîd oldu.
Bu
sırada Cezâyir dayısı olan beylerbeyi Baba Hasan Dayı’nın asker üzerinde fazla
bir otoritesi yoktu. Bu sebeple muhasara karşısında âciz kalıyordu. Nitekim bu
acizliği sonucu Fransız donanması kumandanı Duquesne’in isteği üzerine başta
Mezomorto Hüseyin Reis olmak üzere bir çok reisi rehin olarak gönderdi.
Ancak
Mezomorto Hüseyin Reis, Fransız amirâli ile görüşmesinde Cezâyir’e dayı olması
hâlinde kendilerine tâbi olacağını söyleyerek, diğer reislerle beraber serbest
bırakılmalarını sağladı. Neticede zâten Baba Hasan Dayı’nın idaresinden hoşnut
olmayan yeniçerileri de yanına alarak Cezâyir’de idareyi ele geçirdi ve dayı
seçildi.
Mezomorto
Hüseyin Reis, Cezâyir dayısı olduktan sonra, ilk olarak şehirde bulunan ve
savaşamayacak durumda olan kadın, çocuk ve ihtiyarları kaleden çıkartarak emin
bir yere götürdü. Sonra da denizde sonucu beklemekte olan Fransız donanması
üzerine ateş açtırdı. Fransız amirali Duquesne büyük bir öfkeye kapılarak bir
müddet daha muhasaraya devam etti ise de hiç bir şey elde edemedi. Bir avuç
Cezâyir donanması karşısında mağlûb ve perîşan olarak geri çekildi. Mezomorto
Hüseyin Reis’in Cezâyir’i Fransız muhasarasından kurtarması, Pâyitâht’ta büyük
sevince sebeb oldu. Sultan dördüncü Mehmed Han, gönderdiği bir fermanla onu
Cezâyir beylerbeyliğine getirdiğini bildirdi.
1686
yılında Tunus’ta çıkan karışıklıkları önlemek için görevlendirilen Mezomorto
Hüseyin Paşa, buraya İbrâhim Hoca idaresinde bir kuvvet gönderdi. Tunus’da
sükûneti sağlayan Hüseyin Paşa, 1688’de mareşal d’Estrees emrindeki Fransız
filosunun Cezâyir’i topa tutması üzerine emrindeki kuvvetler ile Fransız
sahillerini ve ticâret gemilerini vurarak mukabele etti. Fransızlar yeni
Osmanlı sultânı ikinci Süleymân Han’a müracaat ederek sulh akdine muvaffak
oldular.
İkinci
Süleymân Han, Mezomorto Hüseyin Paşa’yı gösterdiği muvaffakiyetlerden dolayı
1690’da Tuna kaptanlığına tâyin etti. Bu yıllarda Venedik donanmasının
Akdeniz’deki faaliyetleri artmıştı. 1690’da Osmanlı ordusunu karadan
destekleyerek Vidin’in kurtarılmasında büyük rol oynadı ve Karadeniz donanması
kaptanı oldu.
1691
yılında mîrî kalyonlar kaptanlığı ile kendisine Rodos sancağı verildi. Bu
sırada Venedik donanması 145 parça kalyon ve çektiri ile 8 Eylül 1694 günü
Sakız adasına hücum etti. Fâtih devrinden beri sulh ve sükûn içinde adaletle
idare edilen kaledeki hıristiyan halk silâha sarılıp, gizli ve açık ihanetlerle
kale muhafızı Hasan Paşa’yı zor durumda bıraktılar. Netîcede Sakız, Venediklilerin
eline geçti. Sakız adasının Venedikliler tarafından işgal edilmesi, sultan
İkinci Ahmed Han’ı çok üzdü. Veziriazam Ali Paşa’ya gönderdiği hatt-ı hümâyûn;
“Madem ki Sakız düşman elindedir, bütün Ungurus (Macaristan) memleketini
fethetsen makbûlüm değildir” diyerek Sakız’ın kış esnasında Venedik
donanmasının faaliyetten mahrum kaldığı sırada zaptedilmesini emreyledi. Üçüncü
Ahmed Han ordunun dönüşünden sonra da sadrâzama; “Sakız ahvâli, derûnumı
(içimi) yaktı. Teshiri murâdımdır (zaptını dilerim). Îcâb edenlerle görüşüp ne
yapmak lazımsa bildir. Bu kış Sakız elde edilmezse, şöyle bilin ki bütün
reisleri şiddetle cezalandırırım” diye kat’î emir verdi. Dîvân-ı hümâyûn
toplantısında kapdân-ı deryalığa Amcazade Hüseyin Paşa getirildi. O da ilk iş
olarak Mezomorto Hüseyin Paşa’yı çağırtıp kendisine yardımcı yaptı ve kalyonlar
kaptanı olarak derya beylerbeyi (oramirâl) tâyin etti.
Donanma-yı
hümâyûn 1695 yılının ilk günlerinde, Derseâdet’ten hareket etti... Ayrılmadan
önce Barbaros Hayreddîn Paşa’nın, Beşiktaş’taki türbesi ziyaret edildi.
Yasinler, Fatihalar okundu... Kurbanlar kesildi... Fukaraya sadaka dağıtıldı.
Sonra
da levendler, hep bir ağızdan:
Mekânımız derya deniz...
Venedikli, gelen biziz.
Öcümüz komaz, alırız...
Bize Hayreddînli derler.
diye,
güneye dümen kırdılar.
Bütün
deniz erleri, erenleri, İzmir’de toplandı. Mezomorto Hüseyin Paşa, uygun hava
gözledi. Nihayet bir seher vakti tekbir-i kebîrle deryaya açıldılar.
Venedik
amiralinin kumandasında Toskona, Matta ve Papalık gemilerinden mürekkep büyük
bir donanma mevcuttu. 1695’de Koyun adaları civarında cereyan eden iki deniz
muhârebesinde Mezomorto Hüseyin Paşa yaptığı mâhirâne manevralar ile zaferin
kazanılmasında büyük bir rol oynadı. Bu deniz savaşında Venedik donanmasının
kapudâne, patrona ve diğer yüksek rütbeli komutanları öldürüldü. Bu büyük
zaferin sonunda Sakız tekrar Osmanlıların eline geçti. Ancak sultan İkinci
Ahmed Han çok arzu ettiği Sakız’ın kurtuluşunu göremeden vefât etti.
Yeni
Osmanlı sultânı İkinci Mustafa Han Sakız’ın geri alınmasında büyük gayret ve
mahareti görülen Mezomorto Hüseyin Paşa’yı kapdân-ı deryalığa getirdi.
Daha
sonra Mezomorto Hüseyin Paşa Venediklileri Adalar denizinden atmak için
faaliyete geçti. 19 Eylül 1695’de Sakız ve İstanköyü vurmak üzere gelen 96
gemilik Venedik donanmasını Midilli adasının Zeytinburnu karşısında mağlûb
etti. Bu muhârebede Venediklilerin on kalyonu battı, diğerleri ise ağır hasara
uğradı. 1697-1698 yıllarındaki muhârebelerde Venedikliler deniz güçlerini büyük
ölçüde kaybettiler.
Mezomorto
Hüseyin Paşa, hayâtının sonlarına doğru son seferinden dönüşünde iki ay kadar
hasta yattı. Daha sonra sultan İkinci Mustafa Han’ın huzuruna çıkıp pâdişâh
duâsı aldı. Hastalığının ilerlemesi üzerine etrafına eski ve yeni levendleri
toplanmıştı. Yaşlı bir levend ağlayarak Yâsîn-i şerîf okuyordu. Hüseyin Reis’in
gözleri yaşlandı ve; “Levendlerim! Sanırsınız ki biz ölümden korkarız. Vallâhî
Rabbim şâhidimdir. Ölümü nice zamanlar kendi arzumla aradım. Beni yıkan, böyle
kaba bir döşekte ölmektir” dedi ve Kelime-i şehâdet getirerek ruhunu teslim
etti.(1701).
Mezomorto
Hüseyin Paşa, kazandığı deniz muhârebelerinin yanında Osmanlı bahriyesinin
ıslâhı için de büyük gayret sarfetti. Kalyon filolarının kıymetini takdîr
ederek bunları Osmanlı donanmasının en esaslı bölümü hâline getirdi. Vefâtında
kalyon mikdârı 40’a çıkmış idi. Osmanlı bahriyesinde bir dönüm noktası teşkil
eden kanunnâmesi Mezomorto Hüseyin Paşa’nın vefâtı üzerine kısa bir süre sonra
Abdülfettah Paşa’nın derya kapdânlığı zamanında îlân ve tatbik olundu.
Hazırladığı
kanunnâmesi özetle şöyleydi:
1-
Derya kaptanı bütün derya beylerinin, kaptanlarının ve bütün bahriyenin
âmiridir.
2-
Derya beyleri denizlerde tecrübe sahibi bahriyenin rütbelileri arasından
seçilir.
3-
Kapdân-ı deryalığa denizcilikten ve deniz muhârebe tekniğinden mahrum kara
paşaları hiçbir suretle getirilemez. O sırada kapudâne makamında bulunan, derya
kaptanlığına getirilir.
4-
Muhârebe zamanı kaptanpaşalar baştardeye binmeyip büyük kalyona binecekler ve
üç fener ile üç bayrak çekeceklerdir. Kaptan paşa sulh zamanında baştardede
bulunur.
Mezomorto
Hüseyin Paşa, hazırlattığı bu kanunnâme ile deniz kuvvetlerinin bahriyeden
yetişme ellerde bulunmasını te’min etmek istemiş, aynı zamanda terfi ve
tekâüdlük (emeklilik) mes’elelerini de yoluna koymuştur.
Vefâtına
kadar 6 yıl kaptân-ı deryalıkta kalan Mezomorto Hüseyin Paşa, açık fikirli ve
doğru sözlü idi. Her işinde Allah rızâsını arardı. Korku nedir bilmez, düşmanın
çokluğundan asla endişeye kapılmazdı. Nitekim Venedik’in eline geçen Khio
adasını sekiz kadırga ve dört sultan gemisiyle kurtarabileceğini söylediği
zaman, kaptân-ı derya Amcazade kendisini fazla hayalci bulmuştu. Ancak
denizcilik bilgisi ve donanma idaresi mükemmel olan Hüseyin Paşa, kısa sürede
Venediklileri adadan çıkarmaya muvaffak oldu. Mezomorto Hüseyin Paşa, rüzgârın
cereyanını incelemeden ve bulunduğu yerin konumunu bilmeden, kolay kolay savaşa
girmezdi, Bu arada düşmanın hareketlerini aralıksız olarak tâkib ettirirdi.
Onun bu tedbirleri muvaffakiyetlerinde büyük rol oynamıştır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-2, sh
577-579
2) Osmanlı İmparatorluğunun Yükseliş ve Çöküş
Târihi (D. Kontemur); sh. 251. 259
3) Türklerin Deniz Muhârebeleri (F. Kurtoğlu);
cild-2
4) Nusret-nâme (Silâhdâr Mehmed Ağa),
Veliyyüddîn Efendi Kütüphânesi, No: 2369, v. 217, 217a.
5) Nâimâ Târihi (Mustafa Nâimâ Efendi);
cild-2, sh. 62
6) Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye
Teşkilâtı (Uzunçarşılı); sh. 523
7) Koyun Adaları önündeki Deniz Harbi ve
Sakız’ın Kurtarılışı, TOEM; cild-1, sh. 150-177