Bir
devleti başka bir devlette temsil eden kimsenin vazifesi, sefirlik. Elçilerin
târihi çok eski olup, geçici ve daimî elçiler gönderildi. İslâm târihinde
elçilerin maiyyetleri ile birlikte dokunulmazlıkları vardı. Öldürülemezler ve
herhangi bir şekilde kendilerine kötü davranılamazdı. Elçiler, sâdece fevkalâde
durumlarda göz hapsine alınırlardı. Peygamber efendimiz, Mekke’ye gönderilen
müslüman elçisinin dönüşüne kadar, Mekke’den gelen elçileri alıkoymuştur. Gelen
elçilere, önce teşrifat me’murları tarafından, Resûlullah’ın sallallahü aleyhi
ve sellem huzurunda nasıl davranacakları öğretilirdi. Elçiler ekseriya
Medîne’de Mescid-i Nebevî’nin elçiler sütunu denilen yerinde kabul edilirlerdi.
Bu kabul sırasında Peygamber efendimiz ve Eshâb-ı kiramı, güzel, kıymetli
elbiseler giymişlerdir.
İslâm
devletleri, çeşitli zamanlarda devleti temsil eden siyâsî, askerî, kültürel ve
teknik bütün gelişmeleri tâkib eden andlaşma ve sözleşmeleri imzalayan elçiler
gönderdiler. Osmanlı Devleti, kuruluşundan itibaren münâsebette bulunduğu bir
kısım beylik ve devletlere karşılıklı elçiler göndermiştir. Bunlar arasında
Memlûk, Bizans, Germiyan, Karaman, Çandaroğulları, Tîmûrlular, Karakoyunlu ve
Akkoyunlular ilk sırada yer almaktadır. Âşıkpaşazâde’nin bildirdiğine göre
Yıldırım Bâyezîd Han’ın düğününde, başta Mısır olmak üzere, bir çok Türk
devletinin elçisi Bursa’ya gelmişti. Pâdişâhlar doğum, cülûs, düğün gibi
vesilelerden başka; harb îlânı, sulh yapılması, dostluk teklîfi gibi mes’eleler
için de komşu ve yabancı devletlere elçiler göndermişlerdir. Bu elçiler fevkalâde elçi
ünvânını taşırlar, dost ve düşman devletlerin durumundan bilgi verirlerdi.
Elçiler gittikleri yerlerde dikkatlerini çeken vak’aları ve edindikleri
intibaları, sefâretnâmeler hâlinde kaleme almışlardır.
Osmanlı
Devleti’nin Anadolu ve Rumeli’de genişlemesi neticesinde, Ceneviz ve
Venedikliler telaşlanıp, ticarî çıkarlarını korumak maksadıyla on beşinci asrın
ilk yarısında Edirne’ye Benedikto isimli elçilerini gönderdiler. İstanbul’un
fethini muteâkib de, İstanbul’da devamlı elçi bulundurdular. Sonraki,
pâdişâhlar zamanında diğer devletlerden Fransa, Avusturya, Rusya, Lehistan,
İngiltere, Portekiz, İspanya ve diğerleri Osmanlı Devleti nezdine dâimi elçi
göndermiştir.
Osmanlı
Devleti nezdine gönderilen bir elçi, sınırdan içeri girdiği andan itibaren
misafir muamelesi görür, kendisini İstanbul’a getirmek için bir mihmandar
görevlendirilirdi. Elçilik hey’etinin bütün yol ve yiyecek masrafları o andan
itibaren devlet tarafından karşılanırdı. Sultan İkinci Bâyezîd Han zamanında,
İran’dan gelen bir elçilik hey’etinin de, Erzurum’dan Geyve’ye kadar yol
masrafları bir defter hâlinde tutulmuştur.
Gerek
müslüman gerek hıristiyan olsun, elçilerin İstanbul’a gelişleri ve pâdişâh ile
vezîriâzamın huzurlarına kabulleri merasime tâbi idi. Bu hususta teşrifata çok
önem verilirdi. Elçinin büyük veya orta elçi oluşuna göre kabul merasimi
değişirdi. Huzura kabul edilen elçi, hükümdarının gönderdiği mektubu takdim
eder, pâdişâh da bunu bizzat alarak açar ve baş tercümana verirdi. Bu merasimi
muteâkib, elçi, maiyyetindekilerle birlikte el öperler ve geri geri çekilerek
huzurdan ayrılırlardı.
Genellikle
elçilerin huzura kabulleri; Galebe dîvânı (elçilerin kabul edildikleri dîvân)
da denilen Ulûfe dîvânına tesadüf ettirilir, böylece Osmanlı ihtişamı ve
teşrifatı gösterilirdi. Ulûfe dîvânından başka bir güne rastlayan elçi
kabullerine ise, Resm-i âdî denirdi. Bununla birlikte, bâzı elçilerin, huzura
çıkışlarında teşrifata riâyet etmediklerinden, reddedildikleri ve kabul
edilmedikleri de görülmüştür.
Sultan
üçüncü Selîm Han’dan itibaren, Avrupa devletleri merkezlerine daimî elçiler
gönderildi. Bu elçilerin mûtad elçilik işlerini görmek yanında, devletlerin
ahvâlini vâkıf (bilen) adamlar yetiştirmek gibi vazifeleri de vardı. Mûtad
elçilik işleri arasında Osmanlı tüccarlarının haklarını korumak husûsî bir yer
almaktaydı. İkâmet elçileri Avrupa’da üç yıl kalırlar, sonra yerlerine
başkaları giderdi. Beraberlerinde rum tercümanlardan başka, sır kâtibi ve
maiyyet me’muru sıfatıyla müslümanları götürürlerdi.
İlk
defa daimî elçi olarak; 1792’de Londra’ya Yûsuf Agâh Efendi, Paris’e Seyyid Ali
Efendi, Berlin’e de Azîz Efendi gönderilmişlerdir.
On
sekizinci yüzyıldan sonra, elçi olarak gönderilecek kimseler daha ziyâde devlet
me’muriyetinde çalışanlar arasından seçilmeye başlandı. Elçi olarak gönderilen
kimselere, dönüşlerinde geri alınmak üzere kıymetli eşyalar ve yüksek dereceli
(defterdârlık, nişancılık, Mekke payesi, kâdıaskerlik gibi) rütbeler verilirdi.
Elçi yola çıkmadan, sadrâzam ve şeyhülislâmla birlikte pâdişâhın huzuruna çıkar
hil’at giyerdi.
Devleti
dış siyâsetteki dehâsı ile otuz üç sene müddetle muhâfaza edebilen sultan
ikinci Abdulhâmid Han devrinde (1876-1909), yabancı ülkelerle münâsebetler çok
gelişti. Bu devirde yirmi beş müstakil devletle münâsebetlerimiz vardı. 268
dünyâ şehrinde temsilcilerimiz bulunuyordu. Sultan İkinci Abdülhamîd Han’ın
siyâsetinin bir prensibi; dünyâ basınını günü gününe tâkib etmek ve her yerde
elçi bulundurarak haber almaktı. Yabancı elçileri her Cuma günü selâmlıktan
sonra kabul eder, lüzum gördükçe sefirleri Yıldız’a çağırıp görüşürdü.
Yabancı
elçiler, önceleri istanhul’da Çemberlitaş’ın karşısındaki Elçi hanında
ağırlanırdı. Sultan İbrâhim Han devrinden sonra burada yalnız müslüman elçiler
kaldı. Yabancı elçilerin İstanbul dışında Beyoğlu’nda oturmaları sağlandı.
Avrupa devletleri birer-ikişer İstanbul’da sefarethâneler edindiler. Bir kışlık
bir de yazlık sefarethânesi olan devletler vardı. Buraları hem elçilik hem de
sefirlerin ikâmetgâhı idi. Avrupa devletleri, İstanbul dışındaki Türk
şehirlerinde de, o şehrin ehemmiyetine göre konsoloslar bulundurdular.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Büyük Türkiye Târihi; cild-9, sh. 5
2) Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahrîye
teşkilâtı; sh. 268
3) Rehber Ansiklopedisi; cild-5, sh. 43
4) Historie de L’etat present de L’Empire
Ottoman (Ricaut, Paris 1871); sh. 208
5) Osmanlı Sefirleri ve Sefâretnâmeleri (Faik
Reşit Unat-Ankara-1987)
6) Târihi Cevdet; cild-6, sh.128
7) Târihi Devlet-i Osmâniyye (Hammer); cild-8.
sh. 182