Osmanlı
Devleti’nin Avrupa devletlerine olan borçlarınının takibi ve tasfiyesi için
1881 yılında kurulan teşkîlât.
Mustafa
Reşıd Paşa’nın, 16 Ağustos 1838 târihinde; önce İngiltere, sonra da diğer
Avrupa devletleri ile imzaladığı ticâret andlaşmaları, Osmanlı ülkesine serbest
ticâret düzenini getirmiş ve zenâat sektörüne büyük darbe indirmişti. Afrika ve
Uzakdoğu’daki sömürgelerinden getirdiği insanları köle gibi yarı aç, yarı tok
çalıştıran Avrupa devletleri, fabrikalaşmaya yönelmişler, bu sayede daha ucuza
ürettikleri malları gümrüksüz olarak Osmanlı ülkesinde satmaya başlamışlardı.
Dolayısıyle pahalıya mal edip, pahalı satmak mecburiyetinde olan Osmanlı
sanayii ortadan kalkmıştı (Bkz. Balta limanı andlaşması). Bu arada gerileme
devrinde savaşların uzun sürmesi ve bir çoğunun mağlûbiyetle neticelenmesi ile
eski gelir kaynaklarını kaybeden Osmanlı Devleti, mâlî bakımdan zâten zor
duruma düşmüştü.
Osmanlı
hükümeti, dönemin iki süper devleti olan İngiltere ve Fransa’nın borç vermeye
hazır olmalarına rağmen, bu teklife yanaşmadı. İngiliz ve Fransızların borç
alması için Bâb-ı âlîyi teşvik etmelerine karşılık, Osmanlı pâdişâhı Abdülmecîd
Han, devleti uzun yıllar boyunca bağlayacak olan bir borç andlaşmasının
mahzurlarını bildiği için tek çârenin harcamalarda tasarruf yapmak olduğunu
resmen açıklayarak borç konusunu kapattı. Ancak kuvvet zoruyla sömürge
yapamadığı Osmanlıyı mâlî yönden zor duruma düşürerek sömürmek isteyen Avrupa
devletleri, yeni yeni oyunlar hazırladılar. Saray çevresini lükse alıştırmaya
çalıştılar. Yerli ajanları vasıtasıyla müsait bir zaman beklemeye başladılar.
Bu arada, Ağustos 1851’de İstanbul Bankası aracılığıyla yapılan dış
transferlerde Londra piyasasına 600.000 Sterlin tutarında borç birikmişti. Bunu
fırsat bilen İngiltere Bankası, Ocak 1852’de de İstanbul Bankasının ciro ettiği
senetleri ödememe karârı aldı. Bunun üzerine sadrâzam Alî Paşa, bilgi
vermeksizin, Bâb-ı âlî temsilcilerine bir borç andlaşmasını imzalamaları için
yetki verdi. 1 Eylül 1852’de yapılan andlaşmaya göre İstanbul Bankası, 50
milyon Frank tutarında 23 yıl vadeli, yüzde 6 faizli ve yüzde 4 komisyonlu bir
kredi alacaktı. Ancak çok geçmeden durumu öğrenen Abdülmecîd Han, Âlî Paşayı
azletti ve yerine Mehmed Ali Paşa’yı sâderete getirdi.
Kaçamak
bir borç andlaşmasının yapılması, Osmanlı düşmanlarını tatmin etmedi. Pâdişâhı
mecbur edecek bir yol aradılar. O da, bu zor durumda Osmanlıyı Rusya ile savaşa
sokup bir taşla üç kuş vurmaktı. İngilizler, Osmanlıyı destekleyecekleri
vadiyle, mason paşaların yardımıyla Kırım harbini çıkardılar. Savaşın sonunda,
İngilizler üç şey kazandı: 1- Hindistan’ı kolayca işgal etti. 2- Rusya gibi bir
rakibi yıprattı. 3- Osmanlıyı avucu içine aldı. Çünkü son derece bozuk olan
devletin mâlî durumu, 28 Ocak 1854’de Kırım savaşının başlamasıyla daha da
bozuldu. Artık Osmanlı Devleti’nin pazarlık yapacak gücü kalmamıştı. Nitekim
ilk kesin borç andlaşmaları İngiliz ve Fransızlarla 24 Ağustos 1854’de
imzalandı. Buna göre Osmanlı Devleti’nin borç tutarı 5.500.000 Türk lirasıydı.
Bu ilk borçtu. Sonra moratoryum (borçlarını ödeyememe) îlânına kadar (1875)
geçen 21 yıl içinde, Bâb-ı âlî on beş defa borç aldı. Bilhassa 1854 ve 1855’de
alınan borçların Kırım savaşının masraflarına gitmesi, bütçe açığını büyüttü.
1858’de alınan borçla değerini büyük ölçüde kaybeden kâğıt paraların piyasadan
çekilmesi ve kısa vadeli iç borçların önemli ölçüde artması yüzünden açık
kapatılamaz hâle geldi. Nitekim 1870 yılında Osmanlı dış borcu 792 milyon
Frankı bulmuştu.
Bu
sebeple 1870’lerden itibaren Osmanlı mâliyesi gittikçe kötüleşti. Me’mûr ve
askerlerin maaşları gecikiyor, bâzan da kısmen borç tahvilleriyle ödeniyordu.
Nitekim 1871’de maaşları 11 ay gecikmeyle ödenebilmişti. 1872-73 mâlî yılı
bütçe açığı üç milyon liraya yakındı. Aynı târihte Bâb-ı âlî’nin yıllık dış
borç taksidi ise dokuz milyon lira civarındaydı. Bu meblağ, devlet gelirlerinin
yüzde kırk beşini meydana getiriyordu. 1875 yılı başında ise, borç taksidi 13
milyona ulaşmıştı. Bu durum karşısında Bâb-ı âlî yayınladığı bir kararnameyle
bütçe açığının 5 milyon lirayı geçtiğini itiraf ederek, yıllık borç
taksitlerinin ancak yarısını (7 milyon Osmanlı lirası) ödeyeceğini açıklayarak,
kısmî bir moratoryum îlân etti.
Osmanlı
Devleti, bu defa da sultan İkinci Abdülhamîd’in tahta yeni çıkmasından
faydalanarak, Midhâd Paşa ve arkadaşlarının bir oldu bittisi ile kendini Rus
harbinin içerisinde buldu. Savaş Osmanlılar için büyük bir yenilgiyle
sonuçlandı. Balkanlarda ve Doğu Anadolu’da bir çok vilâyet kaybedildi ve
Osmanlı Devleti 802.500.000 Frank tutarında savaş tazminatı ödemeyi kabul etti.
Sultan
İkinci Abdülhamîd Han devletin mâlî bakımdan büyük bir kriz içinde bulunduğunu
ve îtibârının her geçen gün biraz daha sarsıldığını görüyordu. Bu sebeple,
Rusya ile vuku bulan harbin hemen sonunda yabancı ülkelerin mâlî temsilcilerini
İstanbul’a davet etti. Alacaklı devletlerin temsilcileriyle müzâkereler iki
buçuk yıl kadar sürdü. Doksanüç (1877-1878) harbinin yaralarını sarmak, devlet
işlerine hayatiyet kazandırmak ve borçların mümkün olduğunca geç ödenmesini
sağlamak için, Türk temsilcilere görüşmeleri uzatarak, kararlarından tâviz
vermemelerini istiyen sultan Abdülhamîd Han, bu gayesine büyük ölçüde ulaştı.
Neticede 20 Aralık 1881 târihinde ünlü Muharrem Kararnamesi imzalandı. Bu
anlaşmaya göre borçlar üzerinde büyük bir indirim yapılıyordu. Anapara ve
birikmiş faizlerin toplamı ile 278 milyon lira tutan borçlar, 117 milyona kadar
düşürüldü. Kalan borçların taksitlerinin tâkibçisi ise, Muharrem kararnamesi
ile kurulan Düyûn-ı umûmiye olacaktı.
Sekiz
alacaklı ülkenin temsilcilerinden ve Osmanlı görevlilerinden meydana gelene
Düyûn-ı umûmiye idaresi, belirli vergileri toplama yetkisini eline aldı.
Düyûn-ı umûmiyenin yetkisine bırakılan gelirler; tütün, tuz ve ipek vergi
gelirleriyle, damga pulu ve balık resimleriydi. Düyûn-ı umûmiye idaresi yedi
üyeden meydana geliyordu. Bunların üyelik müddeti beş yıl idi. Üyelerin ikisi
Türk, diğerleri ise her birinden bir üye olmak üzere, İngiliz, Fransız, Alman,
Avusturya, İtalyan, Hollanda ve Belçikalı idi. Dış borçların tamâmına yakın bir
bölümü İngiliz ve Fransızlara âid olduğu için Meclis-i idare başkanlığı yalnız
onlardan olabilmekte idi. Ancak konseyi teftiş etmek üzere Türklerden meydana
gelen müfettiş hey’eti de bulunuyordu. Böyle bir komisyonun kurulması, Osmanlı
mâliyesinin yabancı ve siyâsî bir kontrol altına girmesi gibi daha vahim bir
netîceyi önlemek içindir ki, Osmanlı hükümeti, Berlin kongresinden sonra
doğrudan doğruya alacaklıların delegeleri ile temasa geçerek yapılan görüşmeler
sonunda Düyûn-ı umûmiye idâresinin kurulmasına muvafakat etmişti. Bu idarenin
kuruluş tarzı, yetkileri ve kendisine devredilen gelir kaynakları gözönünde
tutulduğu takdirde, Osmanlı hükümetinin siyâsî ve mâlî yetkilerinden büyük
fedâkârlık ettiği görülür. Fakat buna rağmen, devletlerarası bir mâlî kontrole
nazaran onu, şerrin ehveni olarak da kabul etmekten başka çâre yoktu. Nitekim
bu düzenlemeyle, devlet, borçlarının yarısından kurtuldu, yabancı devletlerin
iç işlerimize doğrudan müdâhalesi önlendi. Osmanlı Devleti’nin mâlî itibârı
iade edildi ve siyâsî istiklâline kavuştu. Bu başarı İkinci Abdülhamîd Han’ın
şahsî kabiliyeti ve akıllı siyâseti sayesinde ortaya çıktı.
Önemli
şehirlerde müdürlük kurmuş olan ve 5355’i Osmanlı tebeası, 182’si yabancı olmak
üzere, 5537 personelin vazîfe aldığı Düyûn-ı umûmiye idaresi, disiplinli bir
sistemle çalıştı. Alınan bâzı tasarruf tedbirleriyle borçların büyük bir kısmı
ödendi. Ancak Düyûn-ı umûmiye devletin sonuna kadar devam etti.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Büyük Türkiye Târihi; cild-7, sh. 173,
cild-9, sh. 118
2) Osmanlı Târihi (E. Z. Karal); cild-8, sh.
426
3) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-1, sh. 487
4) Osmanlı imparatorluğu Târihi (Z. Danışman);
cild-13. sh. 128
5) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4,
sh. 321
6) Rehber Ansiklopedisi; cild-4, sh. 298
7) Meclisi Mebusân (1213-1877) (Hakkı Târık
Us. İstanbul-1954); cild-2, sh. 177
8) European Financial Control ofthe Ottoman
Empire (D.C. Blaisdell New York-1929)
9) Modern Türkiye’nin Doğuşu; sh. 446
10) History of the
Ottoman Empire and Modern Turkey; cild-2, sh. 221
11) The Nineteenth
Century Ottoman Tax Reforms and Revenue system (S.J. Shaw London-1975)