Fâtih
Sultan Mehmed Han zamanında yetişen büyük astronomi ve kelâm âlimi. İsmi,
Alâüddîn Ali bin Muhammed el-Kuşçu’dur. Babası Muhammed, Mâverâünnehr’de hüküm
süren ünlü Türk sultânı ve astronomi âlimi Uluğ Bey’in kuşçusu idi. Bu yüzden
ailesi Kuşçu lakabıyla meşhur oldu. Ali Kuşçu’nun doğum yeri ve târihi kesin
olarak bilinmemektedir. On beşinci asrın başlarında Semerkand’da doğduğu kabul
edilmektedir.
Uluğ
Bey’in hükümdarlığı sırasında Semerkand’da ilk tahsilini tamamlayan Ali Kuşçu,
din ilimlerinde yetiştikten sonra matematik ve astronomiye karşı aşırı derecede
ilgi duydu. Devrinin en büyük âlimleri olan Uluğ Bey, Bursalı Kâdızâde Rûmî,
Gıyâseddîn Cemşîd ve Muînüddîn Kâşî’den astronomi ve matematik ilmini öğrendi.
Daha fazla ilim öğrenme arzu ve isteği ile gizlice Semerkand’dan çıkıp Kirman’a
gitti. Tahsiline devam ederek, kendisinden sonra tam iki asır boyunca,
âlimlerin ilgi ve tedkikine mazhâr olan Şerh-ut-Tecrîd adlı eserini yazdı. Uzun seneler
Kirman’da kalan Ali Kuşçu, Semerkand’a döndü ve tekrar Uluğ Bey’in hizmetine
girdi.
Senelerce
gizlendiği için Uluğ Bey’den özür diledi. Uluğ Bey özrünü kabul edip; “Bize
nasıl bir hediye getirdiniz?” diye sorunca, “Gelmiş geçmiş bilginlerin
çözemediği, ay’ın almış olduğu muhtelif şekillerle ilgili mes’eleleri îzâh eden
bir kitap hazırlayıp getirdim” cevâbını verdi. Uluğ Bey; “Hele bir inceleyelim
bakalım” deyince eserini takdim etti. Uluğ Bey, uzun uzadıya inceledikten sonra
hayran kalarak takdirlerini belirtti. Zîc-i Uluğ Bey’in hazırlanması çalışmalarına
katılan Ali Kuşçu, Kâdızâde-i Rûmî’nin vefâtı üzerine Uluğ Bey tarafından
Semerkand rasathânesine müdür tâyin edildi. Burada, astronomi ile ilgili
çalışmalarını başarıyla sürdürdü. Uluğ Bey’in öldürülmesinden sonra, yerine geçen
evladları zamanında devlet düzeni bozuldu ve âlimlerin kıymeti bilinmez oldu.
Bu duruma çok üzülen Ali Kuşçu, Hacca gitmek için hükümdardan izin alarak
Semerkand’dan ayrıldı ve Tebriz’e geldi. O sırada bölgede hüküm süren Akkoyunlu
hükümdarı Uzun Hasan ve çevresindeki ileri gelen devlet adamları, Ali Kuşçu’yu
hürmetle karşılayıp ağırladılar. Osmanlı Devleti ile arası açık olan Uzun
Hasan, iki devlet arasında elçilik yapıp sulhu te’min etmesi için Ali Kuşçu’ya
ricada bulundu. Bu ricayı kabul eden Ali Kuşçu İstanbul’a geldi ve Fâtih Sultan
Mehmed Han ile görüştü. İlim âşığı olan Sultan, kendisine çok ikrâm ve hürmet
gösterdi. Ali Kuşçu’nun Osmanlı Devleti hizmetine girmesini rica etti. Ali
Kuşçu, bu samimî ve halisane teklifi kabul etti. Elçilik vazifesini
tamamladıktan sonra, İstanbul’a gelip yerleşeceğini söyledi. Verdiği sözde
duran Ali Kuşçu’ya yüz kişilik maiyyeti ile beraber Osmanlı hududuna girişinden
itibaren her konak için bin akçe gibi gayet yüksek bir meblağ tahsis edildi.
Hürmet ve ikrâm ile İstanbul’a gelen Ali Kuşçu’yu ünlü din ve fen âlimi
Hocazâde karşıladı. Üsküdar’dan Eminönü’ne kayıkla geçerlerken ilmî mes’elelere
dalarak med-cezir hâdisesini tartıştılar. Ali Kuşçu onu, Hocazâde de Ali
Kuşçu’yu bilgilerinden dolayı takdir etmişti. Bir süre sonra Ali Kuşçu bu
değerli âlimin oğluna kızını vererek akrabalık bağı kurdu.
Fâtih
Sultan Mehmed Han ile Uzun Hasan’ın arası fitneciler tarafından tekrar
bozulunca, harp yapma zarureti ortaya çıktı. Fâtih bu muhârebeye giderken Ali
Kuşçu’yu da beraberinde götürdü. Ali Kuşçu, bu sefer sırasında astronomi ile
ilgili Fethiyye
adlı eserini hazırladı. Sultan sefer dönüşünde onu, Ayasofya
Medresesi’nde müderris olarak görevlendirdi, ayrıca kendi özel kütüphânesinin
müdürlüğüne getirdi. İstanbul medreselerinde astronomi ve matematik
ilimlerinde, Ali Kuşçu’nun çalışmaları neticesinde büyük gelişmeler görüldü.
Derslerine İstanbul’un meşhur âlimleri de katılırlardı. İlim sahasında hizmet
ve adları ile ün yapmış olan Hoca Sinân Paşa, Molla Lütfü ve torunu Mirim Çelebi
gibi âlimler onun derslerinde yetiştiler. Uzun seneler Osmanlı ilim ve irfan
âlemini aydınlatan ve batı bilim dünyâsında devrinin Batlemyüs’ü (ptolemy)
olarak tanınan Ali Kuşçu 1474 senesinde İstanbul’da vefât etti. Eyyûb Sultan
kabristanına defnedildi.
Ali
Kuşçu’nun yazdığı eserlerden bâzıları şunlardır:
1-
Risale
fil-Hey’et: Astronomi risâlesidir. 1457 senesinde Semerkand’da
Farsça olarak yazmıştır. Eser, Osmanlı mühendishânesinde on dokuzuncu asrın
başlarına kadar ders kitabı olarak okutuldu. İstanbul’da; Üniversite, Ayasofya
ve Köprülü kütüphânelerinde, Bursa’da da haracçıoğlu Kütüphânesi’nde yazma
nüshaları vardır.
2- Risale fîl-Hisâb: Matematik ilmi ile ilgili bir
eserdir. Farsça olan bu eseri de Semerkand’da yazmıştır. Yazma nüshaları
İstanbul kütüphânelerinde mevcûddur.
3-
Risale
fil-Fethiye: Risale fî’l-Hey’et’in ilâvelerle birlikte
Arabça’ya çevrilmiş şeklidir. Bu eseri Ali Kuşçu, Fâtih ile birlikte katıldığı
İran seferi sırasında yazmıştır. Eserde ekliptiğin eğimini hesap eden Ali
Kuşçu, eğimi (23°
4-
Risâle-i
Muhammediyye fî ilm-ül-Hisâb: Semerkand’da yazdığı Risale fil-Hisâb’ın
Arabça’ya tercümesidir. Ali Kuşçu’nun hattıyla yazılmış olan eser hâlen
Ayasofya Kütüphânesi’nde 2733 numarada kayıtlı olup, bir mecmuanın 71.
varağından 169. varağına kadar devam eden kısmındadır. Cebir ve hesap konularından
bahseden eserin son sahîfesinde Ali Kuşçu’nun bir imzâsı ve 1472 senesinde
bittiğini belirten bir kayıt vardır.
5-
Hall-ül-eşkâl-il-kamer:
Ali Kuşçu bu eserini ilmini artırmak için gittiği Kirman’da hazırlamıştır.
Dönüşünde Uluğ Bey’e takdim ettiği eserde ay’ın almış olduğu muhtelif
şekillerle ilgili mes’eleleri açıklamıştır. İsmini bildiğimiz bu eserin
nüshasına rastlanmamıştır.
6-
Risale
fil-umûr-il-Âmme, 7- Risale fil-Hemziyye, 8- Ta’likât alâ Mebehîsi galât-il-Hassiyye,
9- Ukûd-ül-Cevâhir,
10- Rîsâle fî
mes’elet-il-Garîbe bil-ulûm-ir-Riyâziyye, 11-Şerhu Tuhfet-iş-şâhiyye, 12- Hâşiye alâ
Vaz’iyye-i Kâdı Adûd. Bunlardan başka Uluğ Bey Zîci’ne yazdığı şerh
önemli ve pek kıymetli bir eserdir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi, sh. 181
2) Ulûm-ül-bahte; sh. 426
3) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 181
4) Kâmûs-ül- a’lâm; cild-4, sh.
3179
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-11, sh.
276
6) Hadîkat-ül-cevâmi; cild-1, sh. 270
7) Menâbi-i ulûm-i İslâmî; cild-1, sh. 342
8) Brockelmann; cild-2, sh. 234
9) Ali Kuşçu, Hayâtı ve Eserleri (S. Ünver,
İstanbul-1948)
10) Âsâr-ı Bakıyye
(Salih Zeki, İstanbul-1329); sh. 195
11) Tâc-üt-tevârîh;
cild-1, sh. 489