Osmanlı
Devleti’nin son devrinde pek az veya hiç olmayan tahsîline rağmen şahsî gayret,
faaliyet ve cesaretiyle tanınmış, Abdülazîz Han’ın hunharca şehîd edilmesine
katılmış olan paşa. 1806 (H. 1221)’de Kayseri’ye bağlı Develi kazasının Pusatlı
köyünde doğdu. 1878 (H. 1295)’de İstanbul’da öldü.
On
yaşında babasıyla beraber İstanbul’a geldi ve 1825 (H. 1241)’de bahriye neferi
olarak askerliğe başladı. Daha sonra çavuş oldu ve donanmaya alındı. Gösterdiği
bâzı başarılarla, önce mülâzımlığa, sonra da yüzbaşılığa terfi ettirilip,
korvet kaptanlığına tâyin edilerek Sisam ihtilâlini bastırmakla
vazifelendirildi. Burada ve daha sonraları Trablusgarp ve Mısır’da gösterdiği
başarılar sebebiyle miralay, 1840’da riyale (liva amiral), 1845’de patrona
(ferik amiral), 1850’de ise kapudâne (birinci ferik amiral) oldu. Bir ara
görevden alınıp açıkta kalan Ahmed Paşa, Mustafa Reşîd Paşa tarafından mirliva
sonra da ferik amiral yapıldı.
Kırım
muhârebesinin ilk safhalarında kaptân-ı deryalık vazîfesini vekâleten yürüten
Ahmed Paşa’ya, Sivastopol muhârebesindeki hizmetinden dolayı vezirlik (müşir)
rütbesi verildi.
Kırım
muhârebesinin bitmesinden sonra İstanbul’a gelen Kayserili Ahmed Paşa, 1857’de
merkezi Rodos olan Cezâyir-i Bahr-i sefîd, 1860’da İzmir sonra da Sayda
vâliliğine gönderildi. 1873’de ise, bahriye nâzırı oldu.
Bu
yıllarda Abdülazîz Han’ı tahttan indirmek için İngilizler ve bunların güdümü
altındaki bâzı paşalar tarafından yoğun bir faaliyet sürdürülüyordu. 1876’da
ikinci defa bahriye nâzırlığına getirilen Ahmed Paşa da bu harekete katıldı.
Abdülazîz Han’ın tahttan indirilmesinde sarayı emrindeki donanması ile denizden
ablukaya aldı. Eğer bir muhalefetle karşılaşılırsa, gemilerle sarayı topa
tutacaktı (Bkz. Abdülazîz Han).
Vak’anüvist
ve meşhur Osmanlı tarihçisi Lütfi Efendi, İkinci Abdülhamîd Han’a takdîm ettiği
bir kitabında; “... Kayserili Ahmed Paşa’dan bir mikdâr bahsedeceğim; merkum
(zikri geçen bu adam) câhil ve cesur, bednazar (kötü görüşlü) bir şahs-ı menfur
idi. Bunun da hainliğine sebeb meğer sultan Abdülazîz Han, kapudan paşalık
ünvânını merkumdan diriğ buyurması (uzak tutması) imiş. Ne büyük mel’anet!
Kayserili bayağı bir şahıs olup, bu kadar nîmet ve servete, vezârete nâif
olmuşken, kapudan paşalık ünvânıyla bahriye nâzırlığı nâmı arasındaki fark-ı
mevhumun bu rütbe cinayete kadar cür’et verecek efkârda bulunmasının ne
derecelerde insana hayret vereceği kâbil-i tarif değildir; bu fikr-i humk-u
cehaleti (ahmakça cahilliği) münâsebet-i şâyânı zabt ve tahrir ağzından söz
almak ümidiyle bir gün civâr-ı fakir hânemde (evimin yakınında)ki kâin konağına
gidip hin-i mülakatımda (konuşma sırasında) keyfiyeti mâlumeden (Abdülazîz
Han’ın şehîd edilmesinden) bahis açıldıkta, bîmehâbâ (pervasızca) iftihar
ederek; “Biz bir-iki seneden beri Avni Paşa ile bu işi kurmuş idik” demesini
müteâkib, odadan içeri misafir gelmekle kesilecek lisanı, kesildi (sustu).
Başka lakırdıya girişildi, ilerisini söylemedi...” satırları ile Ahmed Paşa’ya
yer vermiştir.
Çerkez
Hasan’ın Hüseyin Avni’yi vurduğu esnada kaçarak ufak sıyrıklarla canını
kurtarmayı başardı.
İkinci
Abdülhamîd Han tahta geçince bahriye nâzırlığından alınıp Tuna’ya vâli olarak
gönderildi, ölümünden yirmi-otuz gün evvel İstanbul’a gelmesine müsâde edilen
Ahmed Paşa, gelişinden az sonra öldü ve Süleymâniye Câmii kabristanına gömüldü.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Bir Darbenin Anatomisi; sh. 40, 534
2) Mir’ât-ı hakikât; sh. 111, 128, 300, 387
3) Musavver Medeniyet Gazetesi (30 Zilkade
1290)
4) Tabsıre-i ibret (Midhat Paşa); sh. 166
5) Nuhbet-ül-vekâyi, (Mehmet Süreyya); cild-3,
sh. 79
6) Kayserili Ahmed Paşa Hakkında İkinci
Abdülhamîd’in Bir Hatt-ı Hümâyûnu (Uzunçarşılı), belleten, sayı-27, sene-1943)