TÎMÛRLULAR

Büyük bir İslâm Devleti kuran hanedan. Dünyânın en büyük hükümdarlarından Tîmûr Hân tarafından 1370 senesinde kuruldu. Cengiz ailesinden Çağatay hânlarının hüküm sürdüğü bölgede, 1368 senesinde Belh emîri olan Tîmûr, faaliyetleri ile kısa zamanda kendini tanıttı. 1370’de Semerkand’a giren Tîmûr Hân, burada tahta oturdu. Büyük askerlik vasıflarına sâhib olduğundan yedi senede pek çok yeri hâkimiyeti altına aldı.

Tîmûr Hân’ın tahta geçtiği sırada Harezm toprakları Hüseyn Sûfî isimli Kongrat emîrinin eline geçmişti, önceleri sâdece Ürgenç’e hâkim olan Hüseyn Sûfî, Hive ve Kat’ı ele geçirerek hâkimiyet sahasını genişletti. Tîmûr Hân, kendisiney elçiler göndererek, eskiden Çağataylara ait olan bu bölgeyi terk etmesini istedi. Fakat Hüseyn Sûfî, bunu kabul etmediği gibi, tahrik edici sözler söyledi. Tîmûr Hân, bunun üzerine 1371 senesinde büyük bir ordu ile Harezm’e yürüdü. Yapılan savaşta Hüseyn Sûfî mağlûb oldu ve bir süre sonra öldü. Yerine geçen kardeşi Yûsuf Sûfî, Tîmûr Hân’a itaatini bildirdi.

Tîmûr Hân, Harezm üzerine seferler düzenlerken, ara sıra da Kaşgar ve Isıg Gölü civarında oturan Moğollar ile Kıpçaklar üzerine asker gönderiyordu. Harezm seferinde bulunduğu sırada, bu durumdan faydalanan Moğollar, Mâverâünnehr’i yağmaladılar. Bunun üzerine Tîmûr Hân, 1375 senesinde Moğol emirlerinden Kamereddîn’in üzerine yürüdü ise de, hava şartlarından dolayı Semerkand’a döndü ve seferini 1376 baharında tamamlayarak Moğol emîrini mağlûb etti. Bu sırada Celâyirlilerden Adilşâh, Şeyh Mehmed Sulduz ve Terken Arlat Semerkand’ı kuşatıp, Buhârâ’da karışıklıklar çıkardılar. Tîmûr Hân, bunların üzerine oğlu Cihângîr Mirza kumandasında bir ordu gönderdi. Cihângîr Mirza, Germine’ye geldiği zaman, Adilşâh ve arkadaşları, karşısında duramayacaklarını anlıyarak, Kıpçak hükümdarı Urus Hân’a sığındılar. Daha sonra Emîr Kamereddîn’in yanına gittiler. Kamereddîn’in bir süre sonra Endicân’ı yağmalaması üzerine Tîmûr Hân, Celâyirlilerin merkezi Hokand’ı kuşattı ve kısa zamanda ele geçirdi. Isıg Gölü yönünde ilerleyen Tîmûr Hân, Adilşâh hâriç bütün Celâyirli emirlerini ortadan kaldırdı.

Kıpçak sultânı Urus Hân’a isyan eden Toktamış, Tîmûr Hân’a sığındı. Tîmûr Hân’ın yardımıyla Kıpçaklara karşı çıkan Toktamış ancak dördüncü seferde başarılı oldu ve 1378 senesinde kendisini Altınordu sultânı îlân etti. Tîmûr Hân, 1379’da Harezm mes’elesini tamamen hâlletmek için sefer düzenledi. Yapılan muharebede Yûsuf Sûfi mağlûb oldu ve Harezm toprakları tamamen ele geçirildi. Bir süre sonra Yûsuf Sûfî öldü. Harezm mes’elesini hâlleden Tîmûr Hân, bir sene sonra oğlu Miranşâh komutasında bir orduyu Horasan’a gönderip, kendisi Herat üzerine yürüdü. Şehir hâkimi Gıyâseddîn Pir Ali, şehri savaş yapmadan teslim etti. Tîmûr Hân, daha sonra kışı geçirmek üzere Buhara’ya döndü. Sonra tekrar sefere çıkarak Horasan’ın batı kısımlarına hâkim olan Serbedarlıların başşehri üzerine yürüyünce, Emîr Ali Müeyyed teslim oldu ve 1386 yılına kadar Tîmûr Hân’ın yanında kaldı. Esterâbâd, Damgan, Simnan ve Mâzenderân bölgesine hâkim olan Tîmurlulardan Emir Velî’nin varlığı, Tîmûr Hân için tehlikeli olmaya başlayınca, 1381 senesinde Tîmûr Hân, İsferâyin’i ele geçirerek Esterâbâd’a kadar ilerledi. Emir Veli ise topraklarını bırakarak kaçtı. Tîmûr Hân’ın geri dönmesi üzerine Emîr Veli, topraklarına tekrar hâkim oldu. Ancak Tîmûr Hân, 1384 senesinde bölgeye yeni bir şef er düzenleyince, Azerbaycan taraflarına kaçtı ve ülkesi tamamen Tîmûr Hânla bağlandı. Tîmûr Hân, 1386 senesinde İran topraklarını ele geçirmek için harekete geçti. Hac kervanlarına saldıran Luristan hâkimi Melik İzzeddîn-i cezalandırmak için Irak-ı Acem’e girerek bölgeyi ele geçirdi. Daha sonra Azerbaycan’a doğru ilerlemeye başladı. Bu sırada Tebriz’de bulunan Celâyirli sultânı Ahmed, Tîmûr Hân’ın üzerine geldiğini öğrenince, Bağdâd’a döndü. Tîmûr Hân, Tebrîz’i ele geçirerek, Tiflis ve Şirvan taraflarını itaati altına aldı. Kışı geçirmek için Karabağ’a geldi. Bu sırada verimli Azerbaycan topraklarını ele geçirmek isteyen Toktamış, kuvvetli bir ordu ile Azerbaycan’a girdi. Tîmûr Hân’ın öncü kuvvetleri ile karşılaştı. Yapılan muhare beyi Toktamış kazandı. Ancak arkadan yetişen Miranşâh, onu büyük bir mağlûbiyete uğrattı. Bu galibiyetten sonra Tîmûr Hân, Türkmen emîrleri arasında bölünen Doğu Anadolu’nun fethine başladı. Bölgedeki emirlerin en kuvvetlisi Karakoyunlu sultânı Kara Mehmed idi. Nahçivan üzerinden Doğu Bâyezîd önlerine gelen Tîmûr Hân, 1387 baharında şehri zaptetti. Avnik kalesini alarak sür’atle Erzurum üzerine yürüdü. Şehri ele geçirdiğini haber alan Erzincan emîri Emir Mutahharten, Tîmûr Hân’a itaatini bildirdi. Kara Mehmed’le mücâdeleye devam eden Tîmûr Hân, Muş ovasına inerek Ahlat ve Adilcevâz’ı zaptettikten sonra Van’ı ele geçirdi.

İran’a geri dönen Tîmûr, Fars eyâletinde hüküm süren ve kendisine bağlı olan Muzafferîlerin topraklarına girdi. Kendisini Şah Yahya karşıladı. Bu sırada Toktamış’ın Mâverâünnehr’e girdiğini öğrenen Tîmûr Hân Şirâz’ın idaresini Şah Yahya’ya bırakarak, Semerkand’a döndü (1388). Fakat o dönünceye kadar Toktamış geri çekilmişti. Tîmûr Hân, ileri bir harekâtı hazırlayabilmek için Harezm’e dördüncü seferini düzenledi. Harezm halkını göçe mecbur ederek, Semerkand havalisine yerleştirdi.

Tîmûr Hân, Harezm seferinden sonra yaptığı kurultayda Toktamış üzerine sefer kararı alındı. Fakat kışın şiddetli geçmesi yüzünden bâzı emirler seferin bahara te’hir edilmesini istediler. Tîmûr Hân; “Her şey zamanında yapılmalıdır” diyerek, sefere çıktı. Hokand önlerine gelince, emirler Toktamış’ın karların kalkmasını beklediğini görerek, Tîmûr Hân’ın acele etmekte haklı olduğunu gördüler. Yapılan muharebede Toktamış ağır bir mağlûbiyete uğradı. Ertesi sene tekrar bölge üzerine yürüyen Tîmûr Hân, Toktamış’ın barış tekliflerini kabul etmedi. İki ordu Kunduzca mevkiinde karşı karşıya geldiler. Toktamış bozguna uğrayarak kaçtı. Tîmûr Hân, Altınordu Devleti’nin önemli şehirleri olan Saray ve Astırhan’ı ele geçirdi (1391).

Kıpçak seferinden dönen Tîmûr Hân, 1391 senesi kışını dinlenerek ve 1392 senesinde çıkacağı seferlere hazırlanarak geçirdi. Bu sefer, 1397 senesi Eylül ayına kadar sürdüğü için, Beş senelik sefer adını aldı. Bu seferde Tîmûr Hân, Şirâz ve Kirman topraklarını ele geçirdikten sonra, 1393 senesi Ağustos ayında Bağdâd üzerine yürüdü. Ordusunun bir bölümünü Bağdâd önünde bırakan Tîmûr Hân, kuzeye doğru sefere devamla, Irak-ı Arab’ın tamâmını zabtetti. Akkoyunlu, Karakoyunlu beylerine ve diğer Türkmen emirlerine haber göndererek kendisine itaat etmelerini bildirdi. Fakat gelecek cevabları beklemeden harekâtına devam ederek Güneydoğu Artadolu’ya girdi. Musul, Mardin ve Diyarbekir’i ele geçirdi. Bu sırada Toktamış’ın tekrar Tîmûrlu topraklarına girdiğini öğrenince, 1395 senesinde, seferinin yönünü Toktamış üzerine çevirdi. İki ordu Terek ırmağı kıyılarında karşılaştı. Savaşı kaybeden Toktamış yine kaçtı. Toktamış’ın yeni kuvvetler toplayarak, tekrar mücâdeleye başlamasından çekinen Tîmûr Hân, onunla birlikte hareket eden bâzı kabîleleri, Balkanlara doğru sürdü. Bütün bunlardan sonra Tîmûr Hân, Derbend ve Azerbaycan üzerinden 1396 senesi sonbaharında Semerkand’a döndü. 1399’da Hindistan üzerine sefer düzenliyerek, Kuzey Hindistan’ı zabtetti. Tîmûr Hân, yol üzerindeki putperestlere oldukça ağır kayıplar verdirdi. Bol ganîmet ve fillerle Nisan ayında Semerkand’a döndü. Yaptığı bütün muharebeleri kazanan Tîmûr Hân, 1401’de Suriye’yi, 1402 Ankara Savaşı sonunda bâzı Osmanlı topraklarını hâkimiyeti altına aldı. Böylece Çin’e ve Delhi’ye kadar bütün Asya’yı, Irak, Suriye ve İzmir’e kadar Anadolu’yu aldı. İki yüz bin kişilik ordusunun başında Çin’e sefere giderken 1405’de vefat etti.

Tîmûr Hân’ın vefatı üzerine, ülke, oğulları ve torunları arasında bölüşüldü. Tîmûr Hân’ın torunu Şehzade Halil bin Miranşâh, 1409 senesine kadar merkeze hâkim oldu. Oğlu Şahrûh da önce Horasan’da, 1409’dan sonra da Semerkand’da Büyük Tîmûrlu hükümdarı oldu. Miranşâh, Batı İran’ı ve Irak’ı ele geçirdi ise de, Şahrûh, 1420 senesinde bütün Tîmûrlu ülkesine sâhib oldu. Aynı sene Azerbaycan üzerine sefer düzenledi. Bu seferin gayesi; babasının vefatından sonra çıkan iç karışıklıklardan istifâde ederek Karakoyunlular tarafından işgal edilen ve ticarî kıymeti yüksek Sultaniye ve Kazvin ile Irak-ı Acem’i geri almaktı. Aynı senenin Kasım ayında Sultâniye’ye hiç bir mukavemetle karşılaşmadan giren Şahrûh, Araş ırmağını geçip, Doğu Anadolu’da Karakoyunluların bâzı kalelerini ele geçirdikten sonra, Eleşkirt yakınlarında Yakşi mevkiinde mevzilenen Kara Yûsuf’un oğlu İskender ve kardeşi İsfendiyar ile karşılaştı. İki gün süren muharebe sonunda Türkmenler, üstün kuvvetler karşısında bozguna uğradılar. İskender ve kardeşi bu mağlûbiyet üzerine Mardin ile Musul arasındaki kışlıklarına çekildiler. Şahrûh, 1421 senesinde Semerkand’a döndü. Bu sırada oğlu Uluğ Bey, Moğollar ve Özbekler ile mücâdelede bulunup Moğolları mağlûb etti.

1428 senesinde Karakoyunlu hükümdarı İskender, Sultâniye’yi ele geçirince, Şahrûh İkinci Azerbaycan seferine çıktı. İki ordu Urmiye gölünün batısındaki Selmas ovasında karşılaştı. Üç gün süren şiddetli muharebeden sonra Karakoyunlular yenildi. İskender ve kardeşi Cihânşâh, Doğu Anadolu’ya çekildiler. Şahrûh, kendisine bağlılığını bildiren Ebû Sa’îd’i, Azerbaycan hükümdarı îlân ederek Herat’a döndü (1430). Ebû Sa’îd’in Azerbaycan hâkimliği bir kaç ay devam edebildi. 1431 senesinde İskender, kardeşi Ebû Sa’îd’i ortadan kaldırarak Azerbaycan’a tekrar hâkim oldu. Sonra Şirvan’ı yağmalaması üzerine, Şirvanşâh hükümdarı Halilullah, Şahrûh’dan yardım istedi. Aynı zamanda Memlûklülerin, Umurluların müttefiki olan Akkoyunluların merkezi Diyarbekirl kuşatmaları üzerine Şahrûh ister istemez batıya yöneldi ve 1435’de Tebriz’e girerek Azerbaycan’da Tîmûrlu hâkimiyetini yeniden kurdu. İskender’in kaçabileceğini önceden düşünen Şahrûh, Akkoyunlu hükümdarı Kara Yülük Osman Bey’e haber göndererek, İskender’in yolunu kesmesini istedi. Fakat İskender’e mağlûb olan Kara Yülük Osman Bey, Erzurum’da öldü. Tîmûrlu kuvvetlerinden kurtulan İskender, Tokat’a; Şahrûh da, kışı geçirmek için, Karabağ’a çekildi. 1436 senesi Mayıs ayı başlarında Azerbaycan hâkimliğini Karakoyunlu Cihânşâh’a verdi ve Herat’a doğru yola çıktı. 1444 senesinde ağır bir hastalığa yakalanan Şahrûh, herkes ölümünü beklerken iyileşti. 1447 senesinde aynı hastalık tekrar nüksetti ve Mart ayının on ikisinde öldü. Şahrûh’un ölümüyle çıkan taht mücâdelelerini Uluğ Bey kazanarak, Tîmûrlu sultânı oldu. Aynı zamanda bir astronomi âlimi olan Uluğ Bey, hükümdarlığı yanında ilme ve fenne çok hizmet etti. 1449 senesinde öldürülünce yerine geçen oğlu Abdüllatîf, Mâverâünnehr’e tamamen hâkim oldu. Abdüllatîf, 1450 senesi Mayıs ayının dokuzunda konağından sabah namazına giderken bir fedaî tarafından öldürüldü (Bkz. Uluğ Bey).

Suikastı düzenleyenler, İbrahim Sultan’ın oğlu Mirza Abdullah’ı hapisten çıkararak tahta geçirdiler. Abdullah’ın yumuşak idaresi ile Uluğ Bey zamanı geri gelmiş bulunuyordu. Bu sırada Buhara kadısı tutuklu bulunan Ebû Sa’îd’i hapisten çıkararak, ona bî’at ettirmişti. Ebû Sa’îd Semerkand üzerine yürüdü ise de, mağlûb olarak kuzeydeki bozkırlara çekildi. Ayrıca Semerkand’ı ele geçirmek isteyen Baysungur’un oğlu Mirza Alâüddevle ile de mücâdele etti. 1451 senesi Haziran ayında özbeklerden yardım alan Ebû Sa’îd, Semerkand üzerine yürüyerek, Abdullah’ın ordusunu mağlûb etti. Abdullah da savaş esnasında öldü. Bu yüzden Ebû Sa’îd, hiç bir direniş görmeden kolayca Semerkand’ı ele geçirdi ve Tîmûrlu tahtına oturdu.

Semerkand’a Abdüllatîf’in intikamını almak için giren Ebû Sa’îd’in devri, din adamlarının hâkimiyet devriydi. Uzun süren hükümdarlığı müddetince, ülkede istikrar sağlandı. Osmanlı pâdişâhı Fâtih Sultan Mehmed Hân’dan sonra devrin en güçlü hükümdarı Ebû Sa’îd idi. Sofiyye-i aliyyenin büyüklerinden Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr’ın sohbetinde bulunup, duasını alırdı. Ebû Sa’îd, Akkoyunlu Uzun Hasen’e karşı Karakoyunlu hükümdarı Hasen Ali’ye yardım için sefere çıktı. İaşe ve levâzımatını kaybederek zor duruma düştü. İkmâlin olmaması ve ordudan kaçanlar sebebiyle zayıflayıp, 1469 senesinde Türkmenlere esir düştü ve aynı sene Şubat ayında öldürüldü.

Ebû Sa’îd’in yerine, Şahrûh’un oğlu Baysungur’un torunu Mirza Yadigâr Muhammed’i bertaraf eden Hüseyn Baykara; Horasan, Sîstân, Belh ve Harezm bölgelerine hâkim oldu. Böylece Tîmûr torunları arasındaki taht mücâdelesine son verdi. Herat’ı başşehir yaptı. Hüseyn Baykara zamanında Tîmûrlu kültürü en parlak devrini yaşadı. Herat, kültür merkezi durumuna geldi. Hâkim olduğu bölgelerde otuz altı senelik saltanatı süresince sulh ve sükûn hüküm sürdü. 1502 senesinde Özbek hükümdarı Şeybânî Hân, Bediüz-Zaman Mirzâ’nın idaresindeki Belh’i kuşatarak zabtetti. Bu durum üzerine Hüseyn Baykara, 1506 senesi Mayıs’ında hasta olduğu hâlde, Herat’ı ele geçirmek için harekete geçen Şeybânî Hân üzerine yürüdü. Hüseyn Baykara, oğullarından yardım istediyse de, gereken alâkayı görmedi ve sefer gerçekleşmeden İlâhî köyünde vefat etti (Bkz. Hüseyn Baykara). Yerine birbirlerinden nefret eden iki oğlu Muzaffer Hüseyn ile Bediüz-Zaman müşterek hükümdar olarak geçti. Şeybânî Hân, 1507 senesinde Herat’ı ele geçirerek, Tîmûrlu hanedanına son verdi (Bkz. Özbekler), Daha sonra, Mirânşâh’ın torunlarından, Ebû Sa’îd’in torunu Bâbür Şah tarafından Bâbürlü Devleti kuruldu.

Tîmûrlular, Bozkır karekteri de taşıyan son büyük müslüman hanedanıdır. Tîmûrlu Devleti, teşkîlât îtibâriyle Moğol-Türk-Fars ve İslâm müesseselerinin sentezleşmesinden meydana geliyordu. Baştaki hân, kültür îtibâriyle olmasa da Moğol soyundandı. İdarî ve askerî teşkilâtı, Türkleşmiş Moğol vasıflarını taşıyordu. Fars’a hâkim olduklarında, devletin mâliyesinde İranlı kâtipler çoğunluktaydı. Devletin başında Tîmûr Hân neslinden bir hân bulunurdu. Tîmûrlu şehzadeler, yarı müstakil veya müstakil eyâletlerde vazife yapardı. Eyâletteki şehzadelerin çok büyük kuvvetlere sâhib olmaları, taht mücâdelelerine de yol açıyordu.

Kumandanlık, kabîle reislerinin faydalandığı ıktâ sistemine benzeyen Siyûrgal teşkilâtı olup, zamanla dînî ve sivil şahıslara da verilmeye başlandı. Siyûrgal, geniş ve büyük timar mâhiyetinde olup, Tîmûrlu ordusunun askerî kaynaklarındandı. Tîmûrlular da büyük devlet dîvânı karakterinde, Dîvân-ı Büzürg-i emaret ve Dîvân-ı emâret-i tuvaciyân denilen Tuvacı dîvânı vardı. Bu dîvâna, Türkleşmiş Moğollardan meydana gelen ordunun işlerini gördüğü için, Türk Dîvânı denilmiştir. Türk Dîvânı, genelkurmay başkanlığı mâhiyetini taşırdı. Üyelerine Emir-i Tuvacı veya Dîvân Beyi denirdi. Mâli mes’elelere Dîvân-ı mâl bakardı. Başkanına Âmir-i divân-ı mâl, burada vazife yapan İranlı kâtiplere ise Nüvisendegân-ı Tacik denirdi. Moğol vergi usûlünde toplanan Tamga; cildcilerden, ticâret ve zanaat erbabı ile kısmen gümrükten alınırdı. Tîmûrlu ülkelerinden Mâverâünnehr, Horasan ve İsfehan’da zirâat yapılırdı. Osmanlılar, Memlûklüler ve Bizanslılar ile ticâret yaparlardı. Semerkand ve Herat önemli ticâret merkezlerindendi. Urtak adında ticarî teşkîlâtları vardı. Semerkand, Şîrâz, Herat en önemli Tîmûrlu şehirleri olup, hükümdarlar buralarda otururlardı.

Tîmûrlular; kültür, san’at ve mîmârlık alanında, ihtişamına batılıların hayran olup, Tîmûrlu rönesansı dedikleri muhteşem eserler ortaya koydular. Ehl-i sünnet hâmisi olmaları sebebiyle, zamanlarında pek çok büyük İslâm âlimi ve tasavvuf ehli yetişip, Tîmûrlu ülkesinde yaşadı. Eserleri hâlâ okunup faydalanılan âlimler yetişti. Müslümanların gözbebeği, sofiyye-i aliyyeden Behâeddîn-i Buhârî, Alâüddîn-i Attâr, Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr, Seyyid Şerîf Cürcânî, Yâkub-ı Çerhî, Muhammed Pârisâ, Mevlânâ Sa’düddîn-i Kaşgârî, Nizâmeddîn-i Hâmûş, Ali bin Hüseyn, Abdullah-ı İlâhî, Abdullah-ı Semerkandî, Sâdeddîn-i Teftâzânî ve Ali Şîr Nevâî gibi pek çok âlim ve tasavvuf ehli Tîmûrlular devrinde yetişerek, Tîmûrlu hânlarından iltifat ve himaye gördüler. Molla Câmî’nin Şevâhid-ün-Nübüvve, Nefehât isimli eserleri Türkçe’ye tercüme edildi. Daha pek çok eseri olan Molla Câmî aynı zamanda şeyhülislâm, âlim, kâmil ve büyük bir velî idi.

Uluğ Bey, Tîmûrlu hükümdarı ve astronomi âlimi idi. Zîc-i Ulûğ’u çok kıymetli olup, hâlâ faydalanılmaktadır. Semerkand’da kurduğu rasadhânenin araştırmaları ve âlimleri çok meşhûrdu. Doğu Türkçesi olan Çağatayca’da meşhûr eserler veren Ali Şîr Nevâî, Tîmûrlulardan çok îtibâr görüp, devlet hizmetinde vazife aldı. Nevâî’nin Türkçe, Farsça mukayeseli Muhâkemet-ül-Lügateyn kitabı meşhûrdur. Şah Nîmetullah-i Velî, Kâsırrn Envar, Hâfız-ı Şîrazî, Kemâleddîn-i Bînâî, Nişâburlu Kâtibî, Sekkâkî, Heratlı Lütfî, Abdullah Hâtifî Tîmûrlular devrinde yaşıyan şâirlerin meşhûrlarından olup, tasavvufî ve lirik şiirler söyleyip yazdılar. Tîmûrlu tarihçilerden Hâfız-ı Ebru ve Abdürrezzâk Semerkandî meşhûr olup, eserleri, devirleri için mühim kaynaklardandır. Hafız Ebrû’nun dört bölüm hâlinde on iki ci idden meydana gelen Mecmûat-üt-Tevârih ve Abdürrezzâk’ın umûmî târih mahiyetindeki Matla-üs-sâdeyn adlı eserleri vardır. Tabîat manzarası ressamı ve minyatürcü Kemâleddîn Behzâd da Tîmûrlular devrinde yetişen meşhûr san’atkârdır. Behzâd, tabîat resimleriyle an’anevî minyatür unsurlarını birleştirerek, kitap süslemesine yeni bir çehre getiren ve san’at îtibâriyle şiirlerde kendisine yer verilen bir ressamdır.

Tîmûrlular, mîmârî eserlerde yüksekliğe, süsleme ve renk zenginliğine önem verdiler. Tîmûrlu hânları, zabt ettikleri beldelerin meşhûr mîmâr, usta, san’atkâr ve âlimlerini başşehre getirip, güzîde eserler vermelerini te’min ederlerdi. Tîmûrlu sarayları, cami, medrese, türbe ve dergâhları muhteşem olup, yeni üslûbla çok zengin inşâ edilmişlerdir.

Tîmûr Hân, seferden zaman buldukça îmâr faaliyetlerinde bulundu. Semerkand civarında Dımaşk, Mısır, Şîrâz, Sultaniye ve Bağdâd adlarını verdiği köyler kurdurttu. Şehrin dışında; Dilguşâ, Şimal, Nakş-i Cihan, Çınar ve Taht-ı Karaca adlarını verdiği bahçe ve saraylar inşâ ettirdi. Keş şehri yakınlarında, elli altı metre yükseklikteki kapısı ve çinileri ile meşhûr olan Aksaray’ı inşâ ettirdi. Yesi’de, Ahmed Yesevî hazretlerinin kabri üzerine bir türbe ve yanına büyük bir imaret yaptırdı. Semerkand’da şehrin boyunca uzanan bir cadde ve iki yanına mağazalar inşâ ettirip, Bibi Hanım Câmii’ni yaptırdı. Göksaray’ı inşâ ettirdi. Ankara savaşı dönüşünde, kendi türbesini yaptırdı. Daha sonra buraya; Tîmûr Hân, Şahrûh, Miranşâh, Uluğ Bey ve Muhammed Sultan defnedildiler. Timur’un hanımı Turnan Ağa da Kusuye’de (Kuhsan), bir ribat, hânkâh, medrese ve diğer hayır eserleri inşâ ettirdi.

Şahrûh zamanında, Herat’ta İncil ve Hıyâban kanalları boyunda konak ve bahçeler yapıldı. Merv ve Horasan’ın diğer şehirleri îmâr edildi. Herat’ta İhtiyâreddîn kalesinin eteğinde bir medrese ile hânkâh inşâ edildi. Buralara müderris ve şeyhler tâyin edilip, vakıflar yapıldı. Şahrûh yine Herat’ta bir Dâr-üş-şifâ, Meşhed’de bir medrese inşâ ettirdi. Abdullah-ı Ensârî hazretlerinin mezarı üzerine büyük bir türbe yaptırdı.

Böylesine hayırsever bir zât olan Şahrûh’un hanımları da onu mahcûb etmediler. Gevherşâh; incil kanalı başında bir cami ve medrese yaptırdı. Meşhed’de de bir cami inşâ ettirdi. Şahrûh’un öbür hanımı Mülket Ağa da; Herat’ın dışında Hâce Çihilgezî’nin mezarı yanında bir medrese inşâ ettirdi. Belh’de yaptırdığı medresenin yanındaki türbesine gömüldü. Ayrıca Herat’ta bir hânkâh, dâr-ül-hadîs, dâr-üş-şifâ ve iki hamam, Dere-i Zengî ile Çihilduhterân arasında büyük bir ribât yaptırdı.

Şahrûh’un oğlu olan Uluğ Bey’in ilk eseri, Buhârâ’da yaptırdığı medrese oldu. Semerkand’da da bir medrese ve hânkâh yaptırdı. Zengin vakıflarda bulundu. Bu medresedeki ilmî münazaralara bizzat kendisi de katılırdı. Kûhek tepesinin eteğinde de bir rasadhâne inşâ ettirdi (Bkz. Rasadhâne). Şahrûh’un diğer oğlu İbrahim Mirzada, Şîrâz’da bir medrese ve hânkâh yaptırdı. Şahrûh’un torunu Sultan Muhammed’in İsfehan’da yaptırdığı Büyt-üş-şifâ, günümüze kadar gelmiştir. Şahrûh’un ölümünden sonra Herat’ta durgunlaşan îmâr ve kültür faaliyetleri, Hüseyn Baykara zamanında tekrar canlandı. Şehir oldukça genişledi. Yeni binalar, medrese, kütübhâne, köprü ve kervansaraylardan başka hastahâne ve aş evleri, hamam ve eczahâneler yapıldı.

Hükümdarlar, hanımları ve çocukları yanında devlet adamları da birçok hayır müesseseleri kurdular. Celâleddîn Fîrûzşâh, Şah Melik, Ali Şîr Nevâî, Alike Kükeltaş ve Efdaleddîn Muhammed Kirmânî, Emir Fermanşeyh, Gevherşad’ın hizmetçisi Perizad, Yûsuf Hoca Bahadır, Haflı Pîr Ahmed ve Emîr Çakmak gibi Tîmûrlu devlet adamları, hükümdarları ile yarışırcasına medrese, cami, hânkâh ve köprüler yaptırdılar, hayır müesseseleri kurdular. Arkalarından “Allahü teâlâ razı olsun” dedirtecek bir hayır eseri bırakmaya dikkat gösterdiler.

Semerkand’da Bibi Hanım Camii, Gûr-i Mir ve Şah-ı Zinde türbesi, Şirin Bike Ağa, Hasen Bike, Çocuk Bike, Olcay ve Bibi Zeyneb kabirleri, Meşhed’de Gevherşâd Camii, Mescid-i Şah, Anov’da Bâbûs Camii, Herat’da medrese, Yesi’de Ahmed Yesevî Türbesi, Tîmûrluların meşhûr mîmârî ve san’at eserlerindendir.