KURTUBÎ (Muhammed bin Ahmed)

Endülüs’te yetişen meşhûr tefsîr âlimlerinin büyüklerinden, ismi, Ebû Abdullah Muhammed bin Ahmed’dir. Künyesi Ebû Abdullah olup, Kurtubî diye bilinir. Doğum târihi kesin olarak bilinmemektedir. Mâlikî mezhebi âlimlerinden olan Kurtubî, Mısır’da, Münyet-L Benî-Hasîb’de ikâmet etti ve 1272 (H. 671) târihinde aynı yerde vefat etti.

Kurtubî; İbn-i Revvâc, İbn-i Cümmeyzî, Ebû Abbâs Ahmed bin Ömer Kurtubî, Ebû Ali Hüseyn bin Muhammed bin Muhammed Bekrî ve başkalarının derslerini dinledi. Oğlu Şihâbüddîn Ahmed ondan rivayette bulundu.

Kurtubî, sâlih bir zâttı. İlmiyle amel eden bir âlimdi. Zühdü çok olup, dünyâya düşkün değildi. Kendisini ilgilendiren, âhırette saadetine vesîle olacak işlerle meşgul olurdu. Haram ve haram olması muhtemel olan şüpheli şeylerden sakınıp, mubahları lâzım olduğu kadariyle kullanırdı. Umumiyetle aynı elbiseyle dolaşırdı. Vaktinin büyük bir kısmını ibâdet ve kitap yazmakla geçirirdi.

Zehebî, Kurtubî (r. aleyh) için şöyle der: “İlimde derya (deniz) gibi bir âlimdir. Pek kıymetli eserleri vardır. Eserleri, ilimdeki yüksekliğine, mes’elelere hakkıyla vâkıf olduğuna ve fazîletinin yüksekliğine şâhiddir. Kurtubî hazretlerine; “Sizi takdir etmiyen insanlarla nasıl iyi geçiniyorsunuz?” denildiğinde; “Onlardan misk kokusu duyuyorum” cevâbını vermiştir.”

Kurtubî; tefsîr, hadîs ve dört mezhebin inceliklerinde çok derin bir âlimdi. Tefsîrinde rivayet cihetine önem vermiş, dirayet bakımından da muvaffakiyet göstermiştir. Bu tefsîrinin mukaddimesinde Kur’ân-ı kerîmin fazîletlerine, kıraatlerine, tefsîrine, i’câzma, derlenip toplanmasına ve başka hususlara dâir bilgi vermiş, müfessirlerin derecelerini bildirmiştir.

Kurtubî (r. aleyh) de tefsîrinin mukaddimesinde, kendisini böyle bir tefsîr yazmaya sevkeden sebeb ile bu tefsirinde tâkib ettiği usûlünü şöyle anlatır: “Kur’ân-ı kerîm, gökdeki eminin (Cebrail) yerdeki emîne (Resûlullah’a) sallallahü aleyhi ve sellem getirdiği mübarek ve mukaddes bir kitaptır. Dînî ilimlerin temeli olduğu için, hayâtım boyunca Kur’ân-ı kerîmle meşgul olmayı, bütün gücümü ona sarfetmeyi istedim. Yine istedim ki, yazacağım bu tefsîr, hem vecîz olsun ve hem de tefsîr ile ilgili nükteleri, lügatleri, i’râb ve kıraatleri bulundursun. Akîdeleri bozuk olan bid’at sahiplerine ve doğru yoldan sapanlara gereken cevâbı versin. Hükümlerle alâkalı pek çok hadîs-i şerîfi, âyet-i kerîmelerin nüzul (inme) sebeplerini ve mânâlarını, mânâları ile ilgili Selef-isâlihînin, sonra gelen ve onların izinde bulunan halefin (sonra gelen âlimlerin) açıklamalarını da kendisinde toplasın. Bu kitapta üzerinde durduğum bir husus da, sözlerin sahiplerini bildirmek; hadîs-i şerîfleri derleyenleri de zikretmektir. Çünkü, denilmiştir ki; “İlmin bereketi, sözü sahibine nisbet etmek, onu bildirmektir.” Çok defa fıkıh ve tefsîr kitaplarında hadîs-i şerîf mübhem (kapalı) olarak gelir. O hadîs-i şerîfi bildireni, okuyan kimse bilemez. Sâdece hadîs-i şerîf kitaplarına muttalî olup, vukufu olan kimseler bilir. Bu sebeble, hadîs ilimlerine dâir bilgisi olmıyan kimse, bu hadîs-i şerîflerin, hadîs ilmine göre ne durumda olduğunu bilemez. Hadîs ilmi ise, gerçekten büyük bir ilimdir. Bir hadîs-i şerîf, onu tahrîc eden, meşhûr ve güvenilir olan İslâm âlimlerinden birisine nisbet edilmedikçe, o hadîs-i şerîf, dînî hükümlerde delîl olarak getirilemez. Biz bu kitabımızda, Allahü teâlânın izni ile hadîs-i şerîfleri bu yönden de ele alacağız. Bu kitabımda, müfessirlerin tefsirlerinde bildirdikleri kıssalardan, tarihçilerin verdikleri haberlerden sâdece lâzım ve mes’eleyi açıklığa kavuşturmak için zikredilmesi zarurî olanları aldım. Almadıklarımın yerine ahkâm âyetlerini mes’elelerle açıkladım. Bir, iki veya daha fazla mânâ ifâde eden âyet-i kerîmelerin nüzul sebeplerini, tefsîr ve hükümler gibi hususlarını da bildirdim. Hüküm ile ilgili olmıyan âyet-i kerîmelerin, sâdece tefsîr ve te’vîline yer verdim. Kur’ân-ı kerîmin hükümlerini ve sünnet-i seniyyeyi ihtiva ettiği için; bu kitabıma, el-Câmiu li ahkâm-il-Kur’ân ismini verdim.”

Bu tefsiri okuyan kimse, Kurtubî’nin (r. aleyh) yukarıda bahsettiği ölçülere bihakkın riâyet ettiğini görür. O, âyet-i kerîmelerin nüzul sebeplerine, kıraatlere temas etmiş, âyet-i kerîmelerin i’râbları üzerinde durmuş, garîb lafızları açıklamış, Lügatleri ele almıştır. Diğer taraftan, bozuk îtikâd sahiplerinden olan, mu’tezîle ve kaderiyyeye, Eshâb-ı kirama dil uzatanlara, feylesoflara gerekli cevaplar vermiştir. İbn-i. Ferhûn’un dediği gibi, kıssaları toptan terketmemiş, bilakis tefsirinin mukaddimesinde de belirttiği gibi, kıssaların çoğunu almamış, ancak bâzı garîb kıssaları bildirmiştir.

Kurtubî hazretleri bu kitabında, Selef-i sâlihînden, tefsîr ve hükümlerle ilgili çok nakiller yapmıştır. Naklettiği her sözün sahibini de bildirmiştir. Bilhassa bu rivayetleri ahkâm ile ilgili kitap yazanlardan ve müfessirlerden nakil ile yapmıştır. İbn-i Cerîr Taberî, İbn-i Atıyye, İbn-i Arabî, Kiyâel-Herâsî ve Ebû Bekr el-Cessâs (r. aleyhim) bunlardandır.

Kurtubî (r. aleyh) tefsirinde, uzaktan ve yakından âyet-i kerîme ile alâkası olan ihtilaflı mes’eleleri delilleriyle birlikte ortaya koymaya çalışmıştır.

Kısaca söylemek gerekirse, Kurtubî, tefsîr ve onunla alâkalı ilimlerde yükselmiş bir âlimdir. O, sözlerinde, tenkidlerinde ve ilmî münazaralarında insaf ve adalet sınırının dışına çıkmamıştır.

1-El-Câmiu li ahkâm-il-Kur’ân-il-kerîm, 2-Şerhü Esmâ-il-hüsnâ, 3-Kitâb-üt-tezkâr fî efdal-il-ezkâr, 4-Kitâb-üt-tezkire bi umûr-il-âhıreti: Kurtubî’nin bu eserini İmâm-ı Şa’rânî (r. aleyh) kısaltmıştır. 5-Kitâbü Şerh-it-tekâssî, 6-Kitâbü Kam-il-hırs biz-zühdî vel-kanâati, 7-Et-Takrîb li kitâb-it-Temhîd, belli başlı eserlerindendir.