Türkiye Selçuklu Devleti’nin beşinci sultânı. Birinci Kılıç Arslan’ın torunu ve Birinci Mes’ûd’un oğludur. İkinci Kılıç Arslan, babasının sağlığında, 1144 senesinde Elbistan meliki oldu. İkinci haçlı seferinden sonraki savaşlara katıldı. Elbistan meliki iken hâkimiyetini genişleterek, Maraş, Göksun ve Anteb’i idaresine aldı. Birinci Mes’ûd vefat etmeden önce, oğullarını, töreye göre, ülkesinin değişik bölgelerinin idaresine tâyin etti. İkinci Kılıç Arslan’a Konya düştü. Sultan Mes’ûd, daha sağlığında Kılıç Arslan’ı muhteşem bir merasimle taç giydirip, 1155 senesinde tahta geçirdi. Bütün oğullarına ve komutanlarına da bî’at ettirdi. Sultan Mes’ûd’un 1156 senesinde vefatıyla, Kılıç Arslan Türkiye Selçuklu Devleti sultânı oldu.
Kılıç Arslan, ülke içinde sükûneti ve komşu Türk beyleriyle anlaşma sağladıktan sonra, güney sınırını tehdid eden Ermeni prensi Stepher’in üzerine 1156 yılında sefer tertip etti. Hâkimiyeti altındaki yerlerde İslâmiyet’in adaletini te’sis ettirip, yerli gayr-i müslim ahâlinin bile teveccühünü kazandı. Daha sonra batıya yönelen Kılıç Arslan, 1159 senesinde Eskişehir yakınlarında Bizans imparatoru Manuel’in kuvvetlerini yenip, bölgeden uzaklaştırdı. Meşhûr Bizans oyunları ile Türkleri, birbirine düşürme siyâseti tâkib eden Bizans imparatoru Manuel ile görüşmek için İstanbul’a giden Kılıç Arslan’a, bu ziyareti sırasında pek îtibâr edildi. Bizanslılarla yapılan anlaşma gereğince batı sınırlarını emniyete alan Kılıç Arslan, Anadolu birliğini kurmak için teşebbüse geçti. Elbistan, Darende ve çevresini, Kayseri ile Zamanlı bölgesini ve Malatya’yı Danişmendlilerden; Ankara ve Çankırı’yı da kardeşi Şahinşâh’dan aldı. Sivas, Niksar ve Tokat’ı zaptedip, Danişmendli Beyliğini 1178’de ortadan kaldırarak, Anadolu’da birliği sağlayıp, batıya rahatça dönebilecek duruma geldi.
Kılıç Arslan, doğudaki faaliyetlerini tamamladıktan sonra, Bizans sınırına yerleştirdiği Türkmenlere gaza akınları yapmalarını emretti. Akıncılar; Denizli, Kırkağaç, Bergama ve Edremit’e kadar yıldırma ve yıpratma faaliyetlerinde bulundular. Bütün bunlar Bizans imparatoru Manuel’in dikkatinden kaçmıyordu. Danişmendlilerin Sivas şubesi hükümdarı Melik Zünnûn, Amasya taraflarından Kılıç Arslan’a karşı yardım edeceği vadıyle Manuel’i Türkiye Selçuklu Sultânı ile savaşa teşvik etti. Bizans imparatoru Manuel, Bizanslılardan başka Frank, Macar ve Peçeneklerden kurulu yüz bin kişilik ordusuyla, her ne pahasına olursa olsun, Türkiye Selçuklu Devleti’ni ortadan kaldırmak için harekete geçti. Bizanslıları yakından tâkib edip, orduyu her zaman teyakkuz hâlinde bulunduran Kılıç Arslan buna dâima hazır idi. İki ordu göller bölgesinde karşılaştı. Kılıç Arslan az sayıdaki kuvvetleriyle sahte ric’at taktiğini tatbik etti ve Miriokefalon vadisinde Bizans ordusunu Türk akıncıları çevirme harekâtıyla sardı.
Eylül 1176 senesinde yapılan bu savaşta Bizans ordusu imha edilerek beş bin araba dolusu silâh, malzeme, erzak ve mücevheratı ganimet aldılar (Bkz. Karamukbeli Meydan Muharebesi). Bu savaş sonunda, Türklerin Anadolu’dan atılamıyacağı Bizanslılara iyice öğretilip, Türk vatanı muhafaza edildi. Sınırdaki statüyü korumayı ve yıllık vergiyi vermeyi kabul eden Manuel, İstanbul’a dönünce, anlaşmaya uymadı. Kılıç Arslan, anlaşmanın kuvvet yoluyla tatbikine teşebbüs etti. Türk akıncıları, zafer sonrasında Uluborlu, Eskişehir, Kütahya ve havalisini 1182’de zaptettiler. 1183’de Denizli dâhil Ermeni hâkimiyetini ortadan kaldırarak Silifke’yi feth ettiler.
Mücâdeleli, uzun ve başarılı bir saltanat hayâtından sonra yaşlanıp yorulan Sultan İkinci Kılıç Arslan, on bir oğlunu ülkesinin değişik bölgelerinin idaresine tâyin etti. Kılıç Arslan, Konya’da oturuyor, ülkeyi veziri İhtiyârüddîn Hasen idare ediyordu. Kardeşler arasında hâkimiyet mücâdeleleri başladı. Kardeş mücâdelelerinin silâhlı kavgaya dönüştüğü esnada, Eyyûbîler Devleti’nin kurucusu Selâhaddîn Eyyûbî, 1187 senesinde haçlıların elinden Kudüs’ü alınca, Avrupa’da tekrar müslümanlar üzerine sefer hazırlıkları başladı. Almanya imparatoru ile İngiltere ve Fransa krallarının idaresindeki Üçüncü Haçlı Seferi’nde, Alman ordusu karadan Anadolu üzerinden Kudüs’e ulaşmak istiyordu. Kılıç Arslan, devletin buhranlı ânında Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa ile, Anadolu’yu tahrib etmeden Suriye’ye inmelerini şart koşarak, anlaşma yaptı. Fakat Alman ordusunun Akşehir’de Türklere saldırıp yenilmesi, Almanların Konya’ya girip şehri tahrib etmelerine sebeb oldu. Konya’da beş gün kalan Almanlar, Suriye’ye gitmek için hareket ettiler (Bkz. Haçlı Seferleri). Kılıç Arslan, oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev’in yanında seksen yaşında iken 1192 senesinde vefat etti.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin en büyük hükümdarlarından olan İkinci Kılıç Arslan, Anadolu’da millî birliği te’sis için çalıştı. Miriokefalon Meydan Muhârebesi’ni kazanarak Türkiye’nin Türk yurdu olarak kalmasında mühim rol oynadı. Tâkib ettiği iskân siyâseti ile Türkmenlerin yerleşik hayâta geçmelerini sağladı.
Selçuklu sultânı Sultan Mes’ûd’un oğlu Sultan-ı Sa’îd Kılıç Arslan, gençlik ve olgunluk çağlarını büyük hizmetlerle geçirip, yaşlılık dönemine ulaştığı ve kendinde zayıflık alâmetleri müşahede ettiği zaman, on bir evlâdından yaşça en küçüğü olan Gıyâseddîn Keyhüsrev, yaşı küçük olmakla beraber babasına yakınlığı ve hizmeti en çok geçen evlâdı idi. Sultan, oğlunu yanına oturtup, şu nasihati ve vasiyetini söyledi:
“Kıymetli yavrum! Artık ben bu fânî âlemden göçmek üzereyim ve âhıret azığı, kazancı olacak şeyleri hazırlamakla meşgulüm. Sen ise sultanlık bağının taze fidanı, ilâhi lütûflar bahçesinin çiçeğisin. Benden sonra tahta sen çıkacak ve bu devleti idare edeceksin. Bu hususta sana vasiyet ve nasihatim vardır. Seni on bir kardeşin arasından şunun için tercih edip, seçtim. Sende sultanlık istidadı görüyorum. Bu müslüman milletin başına geçeceksin. Onlar, Allahü teâlânın sana emânetidirler. Onları sana havale ediyorum. Kur’ân-ı kerîmdeki Lokman sûresi on iki, on altı ve on yedinci âyet-i kerîmelerini sana nasihat ve vasiyetim olarak seçtim. Bütün ömrün ve saltanatın boyunca bunlara sıkı riâyet edeceksin. Bu âyet-i kerîmelerde meâlen buyruluyor ki:
“Ey oğulcuğum! Allahü teâlâya şirk koşma! Çünkü şirk elbette büyük bir zulümdür... Namazını dosdoğru kıl. Emr-i bil ma’ruf ve nehy-i anil münker eyle. Yâni islâm dîninin emirlerini ve yasaklarını Allahü teâlânın kullarına tebliğ eyle. Başına gelenlere de sabret. Çünkü bunlar kat’îsurette farz edilen işlerdendir, insanları küçümseyip, yüz çevirme. Yer yüzünde böbürlenerek yürüme. Allahü teâlâ kendini beğenip övünen kimseyi, şüphesiz ki sevmez.”
Sevgili yavrum! Hükümdarlar, adaletle hükmedip etmediklerinden
suâl olunacaktır. Nitekim Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde Nahl sûresi doksanıncı
âyet-i kerîmesinde meâlen bu hususta şöyle buyuruyor: “Muhakkak ki, Allahü teâlâ size adaleti,
iyilik yapmayı ve yakınları gözetmeyi emrediyor. Zinadan, fenalıklardan ve
insanlara zulüm yapmaktan da nehyediyor. Size böylece öğüd veriyor ki,
benimseyip futasınız.”
Sevgili yavrum! Şu geçip giden dünyânın hiç kimseye kaldığı görülmemiştir. Onun gülüşü yağmur bulutu gibi gelip geçicidir, insanı biraz güldürürse, bir sene ağlatır.”
Kılıç Arslan, daha sonra yanına çağırttığı devlet erkânına dönerek; “Benim ikbâl ve saltanat güneşimin artık zeval vakti yaklaştı. Ümid ederim ki, şu devlet hükümdârsız, bu belde sultânsız kalmaz. Biri giderse mutlaka diğeri gelir. Dünyâ asla hükümdârsız olamaz. Oğlum Gıyâseddîn Keyhüsrev, padişahlığa yakışan üstünlük ve ahlâka sahip bulunuyor. Bu hususta kardeşlerinden daha olgun, üstün ve diğer hükümdarların da fev kinde bir kabiliyete sahiptir. Onun bu hususiyetleri apaçık olduğundan, hepiniz görüyor ve takdir ediyorsunuzdur. Bu sebepledir ki, benden sonra saltanatın idaresini o ele alacaktır. Onu veliahd tâyin eyledim. Bu devletin kapısını ona açtım. Bizzat ben hayatta iken huzurunuzda bunu bildiriyor ve açıklıyorum. Onu taç ve tahtımın ve saltanatımın vârisi olarak îlân ediyorum. Artık kendimi aradan çekiyor, her şeyi ona devrediyorum. Size lâzım olan ilk şey ona bî’at edip, emrine tâbi olmanızdır” dedi.