Hanefî âlimlerinden. İsmi, Ebû Bekr bin Mes’ûd bin Ahmed Alâüddîn-i Şâşî’dir. Alâüddîn ve Melik-ül-utemâ lakabları ve Kâşânî nisbetiyle meşhûr oldu. Kaşan, Türkistan’da Seyhun nehrinin kuzeyindeki Fergana bölgesinde bulunan Şâş’ın arkasında, sağlam bir kaleye sahip büyük ve güzel bir beldedir.
Doğum târihi kesin olarak bilinmeyen Alâüddîn-i Kâşânî, burada doğdu ve 1191 (H. 587) senesi Receb ayının onunda İbrahim sûresini okurken, yirmi yedinci âyet-i kerîmeye gelince, ruhunu teslim edip rahmeti ilâhiyyeye kavuştu.
Kâşânî, kendini, başta fıkıh olmak üzere, bütün islâmî ilim dallarında yetiştirmek istedi. Tuhfet-ül-Fukahâ kitabının sahibi Alâüddîn-i Semerkandî’den ilim öğrenmeye başladı. Hocası ona bütün eserlerini okutup ezberletti. Usûl ve fürû’ ilimlerinde emsalleri arasında çok yükseldi. Hocasının Tuhfe kitabını şerh ederek ona takdim edince, çok beğenildi. Mükâfat olarak; ilminin, ahlâkının ve cemâlinin güzelliği her yere yayılan kızı Fâtıma-i fakîhe ile evlendirdi. Hanımı, nikâhının mehri olarak yaptığı şerhi kabul etti ve başka bir şey istemedi. Bundan dolayı asrındaki büyük fıkıh âlimleri, ondan bahsederken; “Tuhfe’sini şerh etti, kızını aldı” dediler.
Kâşânî, hanımı Fâtıma-i fakîhe, hocası ve kayınpederi Alâüddîn-i Semerkandî, üçü de aynı zamanda fetva verirlerdi. Bir evde üç müftî olup, her birinin fetvaları bir çok yere yayılmıştı, ibn-ül-Adîm, onun hakkında; Babam; “Fâtıma-i fakîhe Hanefî mezhebinin mes’elelerine vâkıf ve mezhebi çok iyi nakleden bir hanımdı. Kocası Alâüddîn-i Kâşânî’nin fetvalarındaki noksanlıkları gösterince, kocası onun re’yine dönerdi. Kocası, ona çok hürmet ederdi. İlk defa, babası ve kendisi tarafından imza edilen fetvalar çıkardı. Daha sonra da, her üçünün imzası ve elyazısı bulunan müşterek fetvalar verdiler” demektedir.”
Hanefî fıkhında büyük bir âlim olan Alâüddîn-i Kâşânî, çok yeri dolaşmış ve geniş ilmî faaliyetlerde bulunmuştur. Bir ara Konya’ya oradan Şam’a ve Haleb’e gidip yerleşti. Burada Haleviyye Medresesi’ne müderris oldu ve çok talebe yetiştirdi. Cesareti çok olup güzel yüzlü idi. Müslümanlara hizmet etmeyi çok severdi. Ehl-i sünnet îtikâdmın temsilcilerinden olan bu büyük âlim, zamânındaki mu’tezile îtikâdındaki bid’atehli ile sık sık mücâdele eder, onların bozuk, yanlış fikirlerini kuvvetli delîllerle çürütürdü. Bir defasında: “Bir mes’elede iki müctehidin ictihâdları ayrı ayrı olunca, onların ikisi de isabet etmiş midir? Yoksa, onlardan birisi hatâ etmiş sayılır mı?” mes’elesi Konu edilmişti. Orada bulunanlardan birisi İmâm-ı a’zam hazretlerinden naklen, onun; “Her müctehid, içtihadında isabet etmiş sayılır” dediğini bildirdi. Alâüddîn-i Kâşânî, hemen; “Hayır! Bilâkis o, iki müctehidden birisi isabet etmiştir. Diğeri ise içtihadında hatâ etmiş olur buyurdu. Çünkü hak, yâni doğru bir tânedir. Sizin dediğiniz, mu’tezilenin görüşüdür” diye cevap verdi.
İbn-i Adîm anlatıyor: Hanefî mezhebinin büyük fıkıh âlimlerinden Ahmed bin Yûsuf bin Muhammed el-Ensârî, Kâşânî’nin, Haleb’den memleketine dönmek istediğini bana bildirdi. Hanımı da istekli olduğundan, gitme arzusu fazlalaştı. Âdil bir sultan olan ve âlimleri çok seven Nûreddîn Mahmûd-i Şehîd, durumu öğrenince, Kâşânî’ye hemen bir haberci gönderip yanına çağırdı. Haleb’de kalmasını te’mine çalıştı. O da “Yolculuğa hazırlandık, aynı zamanda hanımım da hocamın kızı olur. Bu yüzden memleketimize dönmemiz gerekiyor” deyip kalmalarının mümkün olmayacağını beyân etti. Sultan, mektup ile birlikte haberci bir kadın gönderdi. Kadın gidip, Kâşânî’nin hanımına, sultanın ricasını bildirdi. Haleb’de kalmalarını çok arzu ettiğini söyledi. O da emre uyup, Haleb’de kaldı. Vefat edinceye kadar başka bir yere gitmedi. Vefat edince, Haleb’in dışında bulunan Halîl İbrahim makamına defnedildi. Burası çok mübarek bir yerolup, kocası Kâşânî, ölünceye kadar her Cum’a gecesi gelip hanımını ziyaret etmeyi terk etmedi. Hanımının kabri yanında yaptığı duası kabul olurdu. Bu hâl, Haleb’de meşhûr olmuştu. Onların kabirleri, bütün ziyaretçilerin yanında” Karı-koca kabri” diye bilinmektedir.
Kâşânî’nin başlıca eserleri şunlardır:
1-Bedâyî’-üs-sanâyî’ fî-tertîb-iş-Şerâyi’: Bu, eserlerinin en mühimidir. El yazması üç cild olan bu eser, yedi cild hâlinde basılmıştır. Bu kitap için; “Hanefî fıkhına dâir yazılmış, tertip bakı mından, ilk sistemli eserdir” denilmiştir. Hocasının Tuhfet-ül-fukahâ kitabının şerhi olmakla beraber, değişik bir tarzda hazırlanmıştır.
2-Sultân-ül-mübîn: Dînin usûl, akâid (îmân esasları) bilgilerini içine alan bir eserdir. Ne yazık ki ele geçmemiştir.
Kitâb-ül-cehl: Dînî nasihatleri ve vâzları bu eserinde toplanmıştır.