Hanefî mezhebi fıkıh ve fen âlimi, kadı ve devlet adamı. İsmi, Burhâneddîn Ahmed bin Şemseddîn Muhammed’dir. Babası Kayseri kadısı idi. Dedeleri arasında da kadı ve âlimler vardı. Dedesi Kadı Sirâceddîn Süleyman, Harezmli olup, Oğuzların Salur Doyundandı. Anadolu’ya gelen dedesi Kastamonu’da yerleşmişti. Annesi de, Mevlânâ Celâleddîn Mahmûd Müstevfî’nin oğlu Abdullah Çelebi’nin kızı idi. Öteden beri ilimle uğraşan bir ailenin evlâdı olarak 1344 (H. 745) senesinde Kayseri’de doğan Kadı Burhâneddîn, küçük yaşta annesini kaybetti. Dörtbeş yaşında iken, Kayseri kadısı olan babasından ilim öğrenmeye başladı. On dört yaşına gelinceye kadar Türkçe, Arabça ve Farsçanın yanında temel din ve fen bilgilerini tahsîl etti.
Kadı Burhâneddîn, Kayseri’de meydana gelen bir karışıklıktan dolayı, babasıyla birlikte Mısır’a gitti ve burada tahsîline devam etti. Fıkıh, usûl, hadîs, tefsîr, ferâiz, astronomi ve tıb ilimlerini öğrendi. Dört mezhebin fıkıh bilgilerinde ilim sahibi oldu. İbn-i Arabşâh’ın eserinde yazdığına göre, Şeyh Kutlu Şir adındaki Allah dostundan feyz alıp, hükümdarlık müjdesine mazhar oldu. On dokuz yaşında babası ile hacca gitti. Hac dönüşünde babasını kaybeden Kadı Burhâneddîn bir sene Halep’de kaldıktan sonra, 1364 senesinde Kayseri’ye döndü. Kayseri hükümdarı Eretnaoğlu Gıyâseddîn Mehmed Bey tarafından, Kayseri kadısı tâyin edildi. Kadı Burhâneddîn o sırada yirmi bir yaşında idi. Yaşının küçük ve tecrübesinin azlığı sebebiyle bâzı itirazlar oldu. Ancak dirayetini gösterip adaletli hükümleri, sistemli faaliyetleri ile az zamanda kendini halka sevdirdi. Mehmed Bey’in kızı ile evlendi. Mehmed Bey’in vefatı üzerine yerine oğlu Alâeddîn Ali Bey geçti.
Ali Bey’in eğlenceye düşkün olması idarenin zayıflamasına sebeb oldu. Moğollar ve Türkmen aşiretleri baskı ve eşkıyalıklarını arttırdı. Kanlı ayaklanmalar ve dış düşmanların hücûmları karşısında devletin iktisadî düzeni bozuldu. Konya ve Niğde gibi şehirler Karamanoğlu’nun eline geçti. Sivas, Moğollar tarafından kuşatıldı. Ali Bey zor durumda kaldı. Hattâ bir defasında Karamanoğlu’nun eline esir düşmekten Kadı Burhâneddîn sayesinde kurtuldu. 1375 senesinde vuku bulan bu hâdiseden sonra Kadı Burhâneddîn; Ali Bey’in ve bu husustaki dirayetini görenlerin de teşvikiyle, kendini siyâsetin içinde buldu. O sırada Kayseri’ye hâkim olan Karamanlılardan şehri geri aldı. Ayrıca Moğolların bir kolu olan Samagar kabîlesinin Kayseri üzerine yapmaya hazırlandıkları bir saldırıyı önledi. Böylece askerî kabiliyetini de ispatlayan Kadı Burhâneddîn, 1378 senesinde Ali Bey tarafından vezirliğe getirildi.
Ali Bey’in ölümü üzerine yerine yedi yaşındaki oğlu Mehmed Çelebi geçti. Şarki Karahisar valisi Kılıç Arslan, Mehmet Bey’in naibi oldu. Kılıç Arslan’ın hareketlerinin halk tarafından yadırganması ve kadı Burhâneddîn’e karşı faaliyetleri, öldürülmesine sebeb oldu. Kadı Burhâneddîn, ileri gelen kimselerin teşkil ettiği bir meclis tarafından saltanat naibi seçildi ve Sivas’ta, nâib olarak idareyi ele aldı. Her tarafa haberler ve mektuplar gönderip, iktidarı ele geçirdiğini bildirdi. Çevresinde bulunanları memnun ederek, Mehmed Çelebi’ye rağmen saltanatını îlân etti. Hükümdarlığını, çevre memleketlere duyurdu. Adına para bastırıp hutbe okuttu. Kadı Burhâneddîn tahta geçince, şu yazılı buyrukları münâdîler vasıtasıyla halka duyurdu: “Hiç kimse hak ve doğruluk hilâfında bulunmayacak, başka birine kötülük etmeyecek, haksız mal edinmeyecektir. Halk arasındaki ihtilâflar, dînî hükümlerin ışığı altında müslüman kadılar tarafından görülecek ve bunların kararlarına kayıtsız şartsız riâyet edilecektir. Hiç kimse, dînin emirlerine karşı harekette bulunmayacaktır.” Yazılı buyrukta ayrıca çeşitli sebeplerle konulmuş vergilerin kaldırıldığı, her sınıf halkın, sükûnetle işi-gücü ile uğraşması bildiriliyor; herkesin mal, can ve ırzının güvenlik altında olduğuna dâir temînât veriliyordu. Bunlara riâyet etmeyen, her kim olursa, olsun şiddetle ceza göreceği hususu da buyrukta yer alıyordu.
Kadı Burhâneddîn, on sekiz sene süren hükümdarlığında, Amasya Emîrliği, Erzincan Emîrliği, Candaroğulları Beyliği, Karamanoğulları Beyliği ve Tâceddînoğulları Beyliği ile mücâdele ederek bu beylikler üzerine hâkimiyetini kabul ettirmeye muvaffak oldu. Memiûk sultânına isyan eden Malatya naibi Mintaş’ın teklifi üzerine adı geçen şehri almak istemesi, Kadı Burhâneddîn ile Memlûk sultânı Berkûk’un arasını açtı. Memlûklülerin Haleb valisi Yelboğa, Sivas önlerine gelerek şehri muhasara etti. Fakat Kadı Burhâneddîn’in başarılı müdâfaası karşısında kırk günlük bir muhasaradan sonra 1388’de çekilmek mecburiyetinde kaldı. Sultan Berkûk ile Kadı Burhâneddîn arasında dostluk, ancak Tîmûr Hân’ın batı seferleri sebebiyle tekrar kuruldu. Kadı Burhâneddîn’in Ak Koyunlular ile önceleri kötü olan münâsebetleri 1388 senesinden sonra düzelmiştir. Daha sonraları Ak Koyunlu Devleti’ni kuracak olan Karayülük Osman Bey de, onun yanına rehin bırakılmıştı. 1389 senesinde Kara Koyunlu Türkmenleri ile Erzincan emîri Mutahharten karşısında yenilen Ak Koyunlu Ahmed Bey, Kadı Burhâneddîn’e sığınmak mecburiyetinde kaldı.
Kadı Burhâneddîn, 1389 Kosova muharebesine kadar Osmanlılarla dostâne davranışlar içindeydi. Bu târihten sonra onun batıya yönelerek, Osmanlı nüfuz sahasını tehdite başlaması, Tâceddînoğulları ve Candaroğulları gibi beyliklerin tahrikleri iki devlet arasındaki dostluğun bozulmasına sebeb oldu. Neticede Kadı Burhâneddîn’in kuvvetleri, Osmanlı öncülerini 1392 yılında Çorumlu sahrasında ağır bir yenilgiye uğrattı. İki taraf arasındaki mücâdele, Tîmûr Hân’ın Anadolu’ya gelme ihtimâli üzerine tekrar dostluğa döndü. Kadı Burhâneddîn, Tîmûr’un Anadolu’ya geleceğini haber aldığı zaman, Sivas’ı tahkim ederek savaşa hazırlandı. Fakat Tîmûr Hân, Anadolu’ya girmeden geri dönerek 1394 yılında Altınordu Hân’ı Toktamış’la savaşa girdi. Ak Koyunlular, 1395 Erzincan seferi sırasında Kadı Burhâneddîn’in yanında yer aldılar. 1396 senesinde Karamanoğullarına tâbi olan Kayseri valisi Şeyh Müeyyed’i cezalandırmak için yapılan sefere Karayülük Osman Bey de katılmıştı. Şeyh Müeyyed’e onun aracılığı ile aman verilmişse de, Kadı Burhâneddîn bir süre sonra Şeyh Müeyyed’i öldürdü. Bu yüzden bir müddet sonra Kadı Burhâneddîn ile Karayülük Osman Bey’in arası açıldı. 1398 yılında Sivas önlerinde yapılan muharebede Karayülük Osman Bey, Kadı Burhâneddîn’i mağlûb ederek, öldürdü. Sivas halkı, Kadı Burhâneddîn’in yerine Kayseri valisi olan oğlu Alâeddîn Ali’yi hükümdar îlân etti. Alâeddîn, o sırada takrîben on dört yaşında idi. Karayülük Osman Bey, Sivas’ın kendisine teslimini istedi, fakat şehir halkı tarafından yardıma çağrılan Moğol kuvvetleri karşısında çekilmeye mecbur kaldı. Tîmûr Hân’ın Anadolu’ya gelme ihtimâli üzerine, devleti idare edecek kuvvetli bir şahsiyet bulunamadığından, Sivaslılar şehri Osmanlı sultânı Yıldırım Bâyezîd Hân’a teslim ettiler. Bâyezîd, oğlu Mehmed Çelebi’yi Sivas’a vali tâyin etti. Alâeddîn Ali Bey de Osmanlıların hizmetine girdi.
Kadı Burhâneddîn Ahmed Bey, ömrü boyunca memleketinde dirlik ve düzeni te’min ederek, halkı huzura kavuşturmaya ve memleketini îmâra çalıştı. Turhal’da bir imaret ve kale, Zile’de bir medrese ve çeşitli yerlerde kaleler yaptırdı. Memleketin çeşitli yerlerinde faaliyet gösteren Moğol artıklarını ve fitne çıkarmak için uğraşan Eshâb-ı kiram ve Ehl-i sünnet düşmanı sapıkları ortadan kaldırmak ve ülke dışına sürmek için gayret etti. Bütün mücâhid İslâm hükümdarları gibi Ebü’l-Feth ünvanına lâyık görüldü. Kendisinden önceki âdil İslâm hükümdarları gibi dost ve düşmanlarına merhametli davranırdı. Asker ve kumandanlarına nasihatlerinde savaşa iştirak etmeyen ve savaşacak kudreti olmayan kadın, ihtiyar, çocuk ve din adamlarının mal ve can emniyetinin sağlanmasını emrederdi. Halkına adaletle muamele eder, suçu sabit olmayanı cezâlandırmazdı. İlmi ve ilme düşkünlüğü çok fazla idi. Savaş esnasında bile kitap yazar ve ilimle meşgul olurdu. Sa’deddîn Teftâzânî hazretlerinin Telvih adlı eserine yazdığı Tercîh-i Tavzih adlı usûl-i fıkha dâir haşiyeyi, Kayseri valisi Müeyyed’in isyanını bastırmak için savaşırken yazmıştı. İstanbul’da Râgıp Paşa Kütüphânesi’nde 831 numarada kayıtlı bir nüshası bulunan bu eserin bir nüshası da Millet Kütüphanesi Feyzullah Efendi kısmı 588 numaradadır.
Kadı Burhâneddîn, Arabça, Farsça ve Türkçe şiirler de yazmıştır. Azerî Türkçesi ile yazdığı Dîvân’ı meşhûr olup, Rusça’ya ve batı dillerine tercüme edilmiştir. Kadı Burhâneddîn’in bu dîvân’ı; gazel, rubâî, tuyuğ ve müfredlerden meydana gelmekte, kahramanlık ve manevî aşkla ilgili manzumeleri ihtiva etmektedir. Ali Şîr Nevâî gibi meşhûrların nazireler yazdığı şiirleri de ihtiva eden bu eserin, Kadı Burhâneddîn’in kontrolü ile yazılan nüshası on dokuzuncu asrın sonlarında İstanbul’a gelen bir İngiliz sefîri tarafından çalınarak, Londra’daki British Muzeum’a satılmıştır. Bu eserin Türkçe ve diğer dillerde çeşitli baskıları yapılmış, hakkında bir çok makaleler yazılmıştır. Kadı Burhâneddîn’in hayâtı ve devleti hakkında da birçok eserler yazılmış ve çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan en meşhûru bizzat Kadı Burhâneddîn’in arzusu ile Azîz bin Erdeşîr Esterâbâdî’nin yazdığı Bezm-ü Rezm adlı eserdir.
Kadı Burhâneddîn’in eserlerinden biri de fıkıh ve usûl-i fıkha âid yazdığı ve Süleymâniye Kütüphanesi Ayasofya kısmında bir nüshası mevcut olan Iksîr-üs-seâdet fi esrar-il-ibâdet’dir.
Dîvânından sadeleştirilmiş bir kaç beyt:
Bilirsin ki günâhım çok ilâhî,
Ümidim senden ayruk yok ilâhî.
Dünyâyı çok sınadık bir buy (koku) imiş,
Kamu âlem varlığı bir Hay imiş.
Kaplan, arslan, ejderhâlar cümlesi,
Ecelin kaynağında âhû imiş.